Jeong dünyadan soyutlanmış bir şekilde önünde tekrar tekrar oynatılan görüntülere bakarken her seferinde kalbinde daha da acı vererek açılan hançer yaralarına katlanmak zorunda kalıyordu. Sanki durmadan kan kaybediyormuş gibiydi, sanki her an ölüp tekrar diriliyormuş gibi...
O böyle ölüm ve yaşam arasındaki incecik çizginin varlığını en derinden hissederken onu izleyen iki polis memuru da bir süre susup birbirlerine baktı. Jeong derin nefesler almaya çalışsa da başarılı olamıyordu, göğüs kafesinin üstünde devasa bir ağırlık varmış gibi soluk almakta ölümüne zorlanıyordu. En sonunda kapısındaki koltukta oturan polislerden biri akıl edip bir bardak su verdiğindeen azından konuşabilecek kadar kendine gelebilmişti.
"Bakın Bay Kim, durumun zor olduğunun farkındayız ama bunu bilmek zorundasınız. Eğer bilirseniz eşiniz uyandığında ona yardımcı olup bu zor günleri atlatmasına yardımcı olursunuz ama sizden öğrenmek istediğimiz bazı şeyler var. Öncelikle bunun sebebi ne olabilir? Biliyorsunuz ki ülkemizde intihar olayları maalesef çok fazla ve hemen bir şeyler yapılmalı. Emniyet güçleri olarak biz, artık halkımızın kendine zarar vermesini istemiyoruz..." Vesaire vesaire... Jeong öyle bir ruh halindeydi ki artık dünyadaki hiçbir şey onun için önemli değildi, ruhu sonsuz bir karanlığın içinde kaybolmuş gibiydi. Hiçbir şey söylemedi, ifade vermedi, hiçbir yere imza atmadı. Bürokrasinin getirdiği hiçbir dayatmayla ilgilenmedi, sadece kendini binanın dışına atıp arabasına binip uçarcasına uzaklaştı. Telefonuna uzanıp Siwon'u aradı önce, arayıp "Yuhwa nasıl?" Diye sordu. Karısını başkasına soruyor olmak garip gelmişti aslında. Ama sonra hayatının zaten garipliklerden kurulu olduğunu hatırlayıp bu durumu yadırgamadı, arabayı o kadar yavaş kullanıyordu ki artık trafiği aksatmaya başlamıştı. En sonunda yolun ortasında durdu, arkasından gelen arabalar onu sağlı sollu geçerken o başını koltuğa dayayıp gözlerini kapattı. Ağlamamak için göz kapaklarını iyice sıkaren "Neden?" diye sayıklandı. "Neden Yuhwa? Neden ölmek istedin? Bu kadar mı kötüydü hayatın? Bu kadar mı katlanılmazdı benim kadınım olmak? Benim olmaktansa ölmeyi tercih edeceğin kadar nefret mi ediyordun benden?" Yumruğunu direksiyona geçiren Jeong içindeki acıyı bastırabilmek adına defolup gitmek istiyordu, o dağ tepesine gidip kupkuru içinde hayat barındırmayan taşlara bağırıp çağırmak, tüm içini boşaltıp acılarına ortak aramak... Ama yapamazdı, aşık olduğu kadın ölüm kalım savaşı verirken gidecek gücü bulamadı kendinde. Zaten en başından beri güçsüz aciz biri olmuştu Yuhwa'ya karşı. Onun tüm reddedişlerine karşı yüzsüzlük yapıp tekrar tekrar üstüne gitmişti bu evliliğin, sanki bu aşkı hakedecekmiş gibi.
Jeong bu düşünceler içinde hastaneye girerken Siwon'un ne olduğu hakkındaki sorularını cevapsız bıraktı, ağır adımlarla Yuhwa'nın olduğu odaya ilerlerken Doktor Hwang'la karşılaştı.
Jeong'u bir anda arşısında gören Bayan Hwang Seon Hee "Nasılsınız?" diye sordu, Jeong'un her halinden kötü olduğu anlaşılıyordu ama yinede bazen bu sorunun etkili bir anti-deprasan olduğunu çok iyi bildiği için sorarken çekinmemişti.
"Yuhwa iyi olursa, iyi olacağım" diyerek gözlerini Yuhwa'nın kalp atışlarını gösteren dalgalara diken Jeong içinde bulunduğu fırtınalı ruh halinin izlerini çok iyi kamufle ediyordu.
Gülümsemeye çalışan doktor "Merak etmeyin hızla iyileşiyor"
Durup, ortamdan hiç beklenmeyecek şekilde gülen Jeong, Doktor Hwang'a dönüp bir anda yüzündeki gülümsemeyi sildi. "Bana yalan söylemeyin!" Bakışları çok sert ve sesi metalikti.
Duraksayıp boğazını temizledikten sonra sağ elinde tuttuğu dosyayı iki eliyle tutmaya başlayan Seon Hee "Bakın, özür dilerim. Sizi kandırmaya çalışmıyordum sadece..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buz İçindeki Aşk [Tamamlandı]
General Fiction•Her şeyin doğrusunu bilen güçlü bir kadın. Asla düşünmeden, hesap yapmadan hareket etmez. • Her şeye sahip olan ama ne yapacağı hiç belli olmayan serseri mayın bir adam. Bir sonraki adımının ne olacağını ise kimse hesaplayamaz. •Ve kaderle satranç...