14. BÖLÜM

4.8K 229 85
                                    

Duyduğum son cümle beynimde yankılanıyordu. Her kelime adeta bir bıçak olup saplanmıştı kalbime. Gözlerimin önü kararıyordu ve ayakta durmaya mecalim kalmamıştı. Cümleyi kendi kendime tekrarlayıp ağlıyordum. Daha fazla ayakta durmaya gücüm kalmamıştı ve olduğum yere bırakmıştım kendimi. Gürültülü bir şekilde yere düştüğümden Kerem ve Can'ın yanımda bitmesi çok da uzun sürmemişti. Gözlerine bakıp bir cevap bekledim. Kerem yanıma yaklaştı ve tam yanıma oturdu. Kafamı omzuna çekip saçlarıma bir buse kondurduktan sonra "Ağlama güzelim" deyip gözyaşlarımı silmeye başladı. Bir yandan da Can'a sinirli bir şekilde bakıyordu.

Olduğum yerden yalpalayarak kalktıktan sonra kendime hakim olmaya çalıştım. Duvardan tutup dengemi sağladığımda " Bana her şeyi anlatıyorsunuz , hemen ." dedim. Sesim yalvarır gibi çıkmıştı. Eğer gerçekten ailem yaşıyor ise onca yıllık sevgi yoksunluğumu gidermek için zaman kaybetmek istemiyordum. Belki o zaman buradan kurtulmak için daha zekice fikirler üretip onlara kavuşabilirdim. Tabi eğer gerçekten yaşıyorlarsa...Kerem ayağa kalkıp koltuğun olduğu yöne doğru yürümeye başlayınca peşinden yavaş adımlarla gittim. 'Ya yalan söylüyorlarsa veya yanlış biliyorlarsa ?' diye düşünmeden de edemiyordum. Tüm bu düşünceler aklımı kemiriyordu.

Koltuğun kenarına oturup bir açıklama beklemeye başladım. İkisi de birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı. "Hadi ! Neyi bekliyorsunuz !" diye bağırdım bu defa. Düşündüğüm onca fikrin beni daha fazla çıkmaza sokmasını istemiyordum.

"Zeynep bak şu an bunları duymaya hazır mısın bilmiyorum. Gerçekten öğrenince bir şeyler daha iyi olmayacak. Kendini daha kötü hissedeceksin." dedi Kerem kısık bir sesle. Gözyaşlarımı daha fazla tutamadığımdan ağlamaya başlamıştım , yine. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım.

"Şimdi öğrenmek istiyorum." dedim kendimi bile şaşırtacak soğukkanlılıkla.

Hala tedirgin oldukları gözlerinden okunuyordu. Ama öğrenmek istiyordum. Ne kadar bilmediğim şey varsa şu an burada hepsini duymak istiyordum. Kerem masanın üzerindeki kağıtlardan birini alıp birkaç saniye baktı. Her zamanki umursamaz tavrından eser yoktu. Yüzünün sert hatları arada geriliyordu.

" Zeynep , ilk olarak söylemek istediğim bir şey var. Bu söylediklerim seni üzecek." Kelimeleri öyle temkinli seçiyordu ki bir cümleyi kurması olduğundan fazla zaman alıyordu.

"Anlaman için en başından anlatıyorum o halde." dedi. Hala anlatıp anlatmamak konusunda şüpheleri olduğu ortadaydı. Söyleyeceği şeylerin kalbimi delip deşmesini bekliyordum.

"Abin..." dedi ve kafasını sinirle salladı. "Veya üvey abin mi demeliydim ? " diye de ekledi. Ne demeye istediğini kavramaya çalışıyordum. "Ne demek üvey abin ?" dedim. Yüzümün sinirden gerildiğini hissedebiliyordum.

"Kerem ! Cevap ver ne üvey abisi !"

Kafamın karışmasına bir sebep daha eklenmişti. İlk önce annem ve babamın ölmediğini iddia etmişti. Şimdi ise abimin aslında üvey olduğunu. Bir gün içerisinde bu kadar akıl karıştırıcı şey duymak kendimde olmamı engelliyordu.

Kafamın karışmasına sebep olan düşünceler dayanma gücümü en düşük seviyeye getiriyordu. Kerem hala dikkatli biçimde beni izliyordu. Vereceğim tepkileri süzer gibi bir hali vardı.

Ben hariç burada bulunan herkesin tüm olaylardan haberi vardı ve bunu beni delirtiyordu. "Yalan söylüyorsun , değil mi ? Sabahtan beri söylediğin her şey yalan biliyorum." diye çıldırmışçasına bağırıyordum. Aynı zamanda tüm bunların yalan olması için dualar ediyordum. Abimin üvey olması ve ailemin ölmemiş olup bizden saklanması şu anki durumumdan kat kat kötüydü. Bulunduğum duruma alışabilmem daha kolay olmuştu kesinlikle. Kerem'in yanına daha da yaklaştım. Çaresizlik tüm bedenimi yakıp kavuruyordu.

BERCESTE//ZEYKER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin