5.BÖLÜM

6.8K 261 18
                                    

Aklımda abim,Yağmur ve eski hayatım, gözlerimde uyku.Çok uykum vardı ama bulunduğum durumu sindirmeye çalışıyordum. Zira bir psikopatla aynı evi paylaşıyordum.

Beni her seferinde nasıl da şaşırtıyordu. Bir bakmışsın iyi davranıyor, bir bakmışsın canavar. Yok yok kesinlikle insan taklidi yapıyor olmalıydı.

Ruhsal sorunları olduğu tartışılmazdı. Davranışları bunu gösteriyordu çünkü. Ne zaman kurtulacaktım ben bu adamdan?

**

Sabah gözlerimi ovuşturarak yataktan zorla da olsa kalktım. Bir insan uykuyu anca bu kadar sevebilirdi. Kaçırıldığım bu iğrenç yerde bile uykumdan asla taviz vermiyordum. Bıraksalar günlerce uyuyabilirdim. Ah! Evet kabul ediyorum sanırım ben yatağımla evlenmek istiyordum.

Banyoya gidip yüzümü yıkadıktan sonra korkunç saçlarımı el darbeleriyle düzeltmeye çalıştım. Her sabah aynı sorun. Kıvırcık olmasının tek dezavantajı buydu sanırım. Çok çabuk dolaşabiliyordu ama ne olursa olsun saçlarıma her zaman değer veririm.

Banyodan çıkıp aşağı katta olan mutfağa bir şeyler atıştırmak için indim. Tanık olduğum görüntü beni hiç şaşırtmadı. Masa yine donatılmıştı. Tabakta bulunan salatalıktan bir tane alıp ağzıma attım.

Evde kimse yoktu. Yani herhalde. Birkaç defa seslendikten sonra kimsenin olmadığına kanaat getirdiğimde masaya oturup karnımı doyurdum.

**

Kahvaltıdan sonra koltuğa kurulup televizyonda bir müzik kanalı buldum.

Burada zaman kesinlikle geçmiyordu. Konuşacak kimse yoktu. Şimdi yanımda can yoldaşım Yağmur olsa eminim hayat daha yaşanılabilir olacaktı.

Yağmur'la olan arkadaşlığımız çok farklıydı bizim. O benim sırdaşım, dostum, kardeşim, zor zamanımda yanımda olanımdı.

Birbirimizi korumak için elimizden gelen her şeyi yapardık biz. Her zaman kendimizden önce birbirimizi düşünürdük. Gerçek dostlukta bu değil miydi zaten?

Eğer şimdi yanında olsaydım yine beni güldürmek için elinden geleni yapardı. Seviyordum onu.Tüm samimiyetimle hem de.

Ama o uzun zamandır yoktu yanımda. Bu evde tek başıma günlerim ölüyordu. Ve burada tek eğlencem Yağmur'la geçirdiğimiz günleri aklıma getirip gülümsemekti. Şu anda da bunu yapıyordum. 'Ne güzel anılarımız varmış ' diye geçirdim içimden.

Belki de bir daha asla onu göremeyecektim. Düşüncesi bile korkunçtu. Bir insan nefes almadan yaşayabilir miydi? Veyahut bir çiçek sulanmadan?

Benim de yaşam merkezim Yağmur'du işte.

Garip değil mi? Ben neden diğer insanlar gibi benim yaşam merkezim abim diyemiyordum ki? Üstelik o benim kan bağımın olduğu tek insandı bu hayatta.

Elbette ki seviyorduk birbirimizi ama hiç yansıtmamıştık birbirimize.

Kızıyordum. Hem kendime hem de abime. Bana kardeş sevgisini yaşatamadığı için bol bol kızıyordum. Bana bir kere şefkat göstermemişti. Belki azcık sevseydi beni her şey daha güzel olurdu. Ona daha yakın olmaya çalışırdım. Hatta ona işlerinde bile yardım edebilirdim. Normal iki kardeş gibi olurduk o zaman.Bu bize yakışmazdı. Çünkü ikimizde normal değildik.

Kendime de saydırıyordum içten içe. Onu hiçbir zaman abi gibi görememiştim. Sürekli beni kızdıran sevimsiz insanlardan farkı yoktu. Ona farklı gözle bakmayı hiç denememiştim. Mesela normal kız kardeşler gibi eve geldiğinde 'Hoş geldin canım abim' diye boynuna atlamamıştım. Uzaktan uzaktan kapıdan girişini izlemekle yetinmiştim.

Biz kardeş gibi değildik. Her şeyi geçtim abimle ben 'biz' bile değildik. Zeynep ve Aksel'den ibaretti bağımız. Sadece o saçma davetlerde etrafa sahte gülücükler saçardık. İşte o zaman birbirini çok seven iki kardeş gibi görünürdük dışarıdan. Ne güzel de rol yapıyorduk! Keşke gelip bir de evde görselerdi halimizi.

Ama ben bunu istemiyordum. Beni sadece korumasını istemiyordum. Beni sevsin, şefkat göstersin istiyordum. 'Eğer buradan kurtulursam normal kız kardeş gibi davranacağım' diye not ettim aklımın bir köşesine.

**

Hava kararmaya başladığında evin kapısında siyah bir Range Rover durdu.Gelen muhtemelen o uyuzdu. Ah, psikopat mı demeliydim ?

Kapıyı önce çaldı ama ben açmayınca anahtarıyla açıp içeri girdi. Bu adamın gözleri kesinlikle ruhunu yansıtıyordu. Sinirlendiğinde kopkoyu kesiliyordu.

"Kıymetlinizi kaldırıp kapıyı açamadınız mı Zeynep Hanım?" diye hışımla sordu. Bir cevap beklediği yine o zümrüt yeşili gözlerinden belliydi. Ama sessizlik en güzel cevap olacaktı kesinlikle. Sinir olmasını istediğimden yüzüne uzun süre baktıktan sonra alayla gülerek kafamı aşağı yukarı şekilde salladım.

Tutumum karşısında o da alayla gülüp kafasını iki yana salladı. Elindeki poşetleri yere bırakıp bana doğru gelmeye başladı. Bulunduğum koltuğa adeta kendini fırlatarak oturdu.

Televizyonu gösterip "Güzel seçim, yani en azından evlenme programına göre." deyip histerik bir kahkaha attı. Daha doğrusu sayılı kahkahalarından.Genelde insanları gıcık eden yamuk gülüşüyle takılırdı.

"Ben uyurken açılmış diyorum . Neyi anlamak istemiyorsun? Algıda fazla seçicisin." dedim 'Senden tiksiniyorum.' bakışları atarak. "Yaa , fazla öyleyim. Kusura bakmıyorsun değil mi?" diye alayla karşılık verdi. Bir insan anca bu kadar uyuz olabilirdi. Tek cümlesiyle bütün sinirlerimi hoplatmayı çok iyi biliyordu.

"Her neyse .Kalk yiyecek bir şeyler hazırla." dedi ve koltuğa daha da yayıldı. "Oldu. Hizmetcin Nataşa mıyım ben senin. " diye sordum şaşkınlıkla. Bu kadarı da fazlaydı ama.

"Of bak anılarımı depreştirdin. Nataşa benim 1-2 ay önceki hizmetlimdi. Cazibeme yenik düşen zavallılardan.Hamile olduğunu öğrenince evden kovmuştum. " diye alayla konuştu.

Gözlerimi pörtleterek 'Ciddi misin sen? ' bakışlarımı attığımda kafasını aşağı yukarı şekilde salladı. Yüzünde yine her zaman ki alaylı gülümsemesi vardı. " İğrençsin." diye tısladım ve koltuktan kalkmak için atak yaptım. Ama sadece yapmakla yetindim. Çünkü anında bileğimi güçlü elleriyle sarıp yeniden koltuğa oturttu.

" Sana gelince. Belki hizmetçim değilsin ama seni kaçırdığım için artık benim malımsın. " Durakladı ve gözlerini gözlerime sabitledi. Dedikleri sinirlerimi tepeme çıkarmıştı. Ve gözümün yaşardığını hissettim. Pislik! Sözlerine devam etti. "Ve ben ne istersem yapmak zorundasın. Ama bak ne istersem!" diyerek koltuktan kalktı ve ıslık çalarak mutfağa doğru ilerledi.

Bu sefer gerçekten kotasını zorlamıştı. Sehpadaki vazoyu alıp bu sefer ortalığı karıştıran ben oldum. Elimden geldiği kadarıyla vazoyu yere fırlattım. Çıkan ses evi inletirken vazo paramparça olmuştu. Tıpkı benim kalbim gibi.

Sinirle titremeye ve bağırmaya başladım. "Ben kimsenin malı değilim anlıyor musun? Kimsenin!" diye tüm gücümle bağırdım. Sahibim olduğunu iddia eden o iğrenç adam içeri geldi. Sinirden gözlerinden ateş fışkırıyordu adeta.

Yanıma geldi ve kollarımdan tutarak beni silkeledi. Ama sinirim bir türlü geçmiyordu. Bir kez daha sarstı beni .. Bir kez daha. Ve bir kez daha.

Zaptedilemez olmuştum. Çünkü söylediği sözler gücüme gitmişti. Kanımı dondurmuştu sanki. Son kez beni sarsıp " Kapa artık çeneni! " diye bağırdı.

Sanırım bu beni korkutmuştu. Gözlerinin içine sinirle bakıp konuşmasını bekledim.

Bir süre hiçbir şey yapmadan birbirimize baktıktan sonra sinirle tıslayarak
" Benimsin, her hücrenle benimsin bundan sonra" diye konuştu. Ne yapacağımı bilmez şekilde dinlemeye devam ettim.

Daha fazla konuşmadan kafasını boyun girintime koyup ufak bir buse kondurdu.

*Merhaba arkadaşlar.Bölümü inşallah beğenirsiniz. İyi okumalar!

BERCESTE//ZEYKER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin