20. BÖLÜM

769 43 13
                                    

Sabırsızca Can'ın ağzından dökülecek kelimeleri bekliyordum. Her şey daha ne kadar kötü ve karmaşık olabilir diye düşünmeden edemiyordum. Neyin cezasını çektiğimiz konusunda hiçbir fikrim yoktu. Fikirsizlik benim en büyük cezamdı.
"Telaşlanmanıza gerek yok. Ama ev izleniyor." dedi tek seferde. E ben bundan haberdarım zaten?
"Elinizden geldiğince çok dışarı çıkmayın. Çıkarsanız da çok uzaklaşmayın. Zaten birkaç güne gidiyoruz buradan. " diye cümlesine devam etti.
Olmaz! O adamın niyetini buradan gitmeden öğrenmeliydim.
"Kim olduğu konusunda bir fikriniz var mı peki?" diye sordum. "Yani, aklımızda var tabi birileri Zeynep. Ki senin durumunu göz önünde bulundurursak en başta abin olabilir mesela." Can bunu dedikten sonra koltuğa geçip yayıldı.
"O halde sizin dediğiniz gibi olsun." dedim. Kerem'le Can'ın yüzündeki şaşkınlık görülmeye değerdi. "Bir saniye bir saniye. Sen az önce sorgusuz sualsiz dediğimizi kabul mu ettin?" dedi Kerem. Yakayı ele vermemeliydim. "Yoo... Yani şey... Ay sanki itiraz etsem beni dinleyeceksiniz. Size de yaranamayacağım asla!" dedim. Üste çıkmak için en güzel yöntem itirazdır. Kulak verin öğüdüme kızlar. Dediğime inanmasalar da minicik bir tebessümle karşılık verdiler. Ne kadar belli etmemeye çalışsalar da yüzlerindeki gerginlik bariz ortadaydı. Hak veriyordum onlara. Ormanın en içine hapsettiği bir evin keşfedilmesi üstüne bir de gözetlenmesi demek tehlike demek. Ben cesaret timsaliyim gelin kafamı yerinden koparın demek. Bu işin sonunun hayırla bitmesini dileyerek ben de bir koltuğa yerleştim. Sessizlik tüm evi kaplamıştı. "Ama yeter artık canım. Bu suratlar ne böyle. Biz birlikte dünyayı kurtaracağız unuttunuz herhalde?" deyip azıcık ortamı şenlendirmeye çalıştım. Yalan değildi, kendi dünyamızı kurtaracaktık. "Bence de artık asmayın yüzünüzü." deyip destekledi beni Melis.
"E ne yapalım o halde. Söyleyin bakalım harika fikirlerinizi." Bunu söyleyen elbette Kerem'di. İyi çocuksun hoş çocuksun ama çok memnuniyetsizsin minik kuş. 1-2 dakika oluşan sessizlikte herkesin bir fikir bulmaya çalıştığı belliydi.
"Abi doğruluk mu cesaretlilik mi oynayalım ya. Bugün klişeden ölesim var. " dedi Can. Gerçekten de ölmek için güzel bir gündü.
"Can sen geri zekalı mısın kardeşim? İstersen isim şehir falan oynayalım ha? Ne dersin?"
Söyleyeni tahmin etmek çok da zor olmaz diye düşünüyorum. Fakat bu kez ben de Kerem'e hak veriyordum. "Daha iyi fikrin varsa söyle abicim. Allah allah ya!" deyip triplendi Can.
Ortama yine sessizlik hakim olduğunda Kerem yerinde kıpırdandı. "E iyi tamam oynayalım. Birileri çocuk gibi küsmeye de başladığına göre geçmişi özlemiş." deyip Can'la uğraşmaya başladı. Gülmemek için kendini zor tutarak "Ne küsmesi, küsmedim zaten." rollerine girdi Can hemen. Birbirlerini el şakası başladıklarında Melis çoktan mutfaktan şişe almaya gitmişti bile. Melis yerine oturunca orta sehpadan vazoyu indirip etrafına kurulduk. İlk çevirecek olan Melis'ti. Şişenin kapak kısmı bana, diğer kısmı Can'a geldiğinde derin bir nefes aldım. "Doğruluk mu cesaretlilik mi?" diye sordum. "İlk seferden cesaret olmaz tabi. Doğruluk olsun." dedi. Bu oyunu oynamaktan nefret ederdim. Ayrıca doğruluk denince sorulacak soru bulamamaktan da. "Madem bugün klişelerde boğuluyoruz. Söyle bakalım var mı sevdiğin biri? Ya da şöyle sorayım kimi seviyorsun" deyiverdim. Can sorduğum soruya biraz bozulmuş gibiydi. 'Yook canım sevmiyordur herhalde birini' diye geçirdim içimden. Onu rahatsız edecek bir şey sormadığımı ümit ediyordum. "Şey aslında var..." deyip hüzünlü hüzünlü duvara baktı sadece. Kendime ne küfürler ediyordum.
"Kerem..."
deyip kahkahayı patlattığında hepimizi bir gülme tutmuştu. Can'ın Kerem'e olan bağlılığı beni sebepsiz mutlu ediyordu. Çevirme sırası Can'a geldiğinde bu kez şişenin ucu Can'a diğer kısmı Kerem'e gelmişti. "Allah! Doğruluk mu cesaretlilik mi abicim?" dedi. Ne kadar keyif aldığı yüzünden okunuyordu. "Tabi cesaretlilik oğlum. Ben senin gibi korkak mıyım?" Kerem bunu söyledikten sonra Can'ın yüzündeki ifade 'Senin ağzına sıçayım da sen gör' ifadesiydi. Evet tam olarak böyle bir ifadeydi. "Öp lan o zaman Zeynep'i." dedi Can. O an aldığı keyfi görmeliydiniz. Ayrıca benim yaşadığım şoku, Kerem'in gerilip şekilden şekile girmelerini de görmeliydiniz. "Saçmalama istersen Can." deyip ilk çıkışan ben oldum. "Oğlum dangalak dangalak konuşma. Adam akıllı bir şey söyle. Asabımı bozma benim." diyen de Kerem'di. "Ben diyeceğimi dedim valla." deyip sözüne devam etti. "Adam gibi adamlar söylediği sözün arkasında durur değil mi Melis."dedi. Bunu söylerken kelimelerin üzerine vurgu yaparak Kerem'i sinirlendiriyor daha da mutlu oluyordu. Melis abisine çaktırmadan bıyık altında gülüyor ben de onu dürtüyordum. Kerem'in beni öpme düşüncesi içimi gıdıklandırıyordu. Farklı bir söyleyişle kalbimi kanatlandırıyordu. Bu kez söze ben atladım. " Can seni vururum." dedim. Ellerini havaya kaldırıp 'ben suçsuzum' tavırlarına girdikten sonra Kerem'le göz göze geldim. Beni izleyip isteyip istemediğimi tartmaya çalışıyordu. Sanki evet desem öpecektik birbirimizi.
Tartışmaya devam ederken sözümüzü kapının sesi kesti. Kerem bahçede onlarca koruma olduğunu bildiğinden gayet rahat bir şekilde kapıyı açmaya gitti. Ama gördüğü manzara kan donduracak cinstendi. Hep birlikte kapının önüne gittiğimizde şok olmuştuk. 2-3 adam dışında diğerlerinin hepsi etkisiz hale gelmiş, yerde uzanıyordu. Kerem ağzından bir küfür koparıp telefonuna koştu. Can iki elini başının arasına almış, olanlara anlam vermeye çalışıyordu. Bense korkudan tir tir titreyecek hale gelmiştim. Kerem içerde bağıra çağıra telefonla konuştuktan sonra yanımıza gelip "Zeynep yanına birkaç günlük kıyafet al. Melis sen de. Can hemen bizimkileri hastaneye götür. Bu işin tadı kaçmaya başladı." dedi.
Melis'le o dakika yukarı çıkıp üzerimize giyecek kıyafet aldık. Yaklaşık 15 dakika sonra yeniden aşağıdaydık. Kerem bize arabaya geçin deyince ikiletmeden kuzu kuzu geçiverdik. Etrafımızdaki acıdan kıvranan insanları gördükçe herhangi bir şeye itiraz etme şansımızın olmadığının farkındaydık. Kerem de arabaya gelince yola koyulduk. Yine nereye olduğunu bilmeden sorgusuz sualsiz gidiyorduk. Olsun Kerem buradaydı, güvendeydik.

***

Kerem arabayı oldukça lüks bir otelin önünde durdurduğunda yanımıza bir adam koşup geldi. Kulağına bir şeyler fısıldayıp bize döndü. "Bu arkadaş odalarınızı gösterir. Mümkünse çıkmayın dışarı. Ben geceye doğru gelirim." deyip arabadan inmemizi bekledi. Ruhumu sarıp sarmalayan güven duygusu benden kopup duman oldu. Melis koluma girince irkilip adamı takip etmeye başladık.
Oda 12. kattaydı. Sanki tüm şehir ayaklarımın altında gibi hissediyordum. Melis kendi odasına geçmişti. Yalnız kalmıştım yine ama rahatsız etmiyordu bu yalnızlık beni. Şu an yanımda isteyeceğim tek kişi vardı ama o da burada yoktu. Kıyafetlerimin olduğu çantadan siyah bir kazak ve siyah bir tayt çıkarıp duşa girdim. Otelin şampuanı hindistan cevizliydi. Sevinmek için bir sebep!
Üzerimi giyip kendimi kocaman yatağın üzerine bıraktım. O kadar yumuşaktı ki sanki beni içine çekiyordu. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyor,ben kendimden geçiyordum.

***

Burnuma dolan odunsu koku rüyamın bir parçası gibiydi. Kendimi karanlık bir ormanın içinde güvende hissettirecek bir kokuydu bu. Belime dolanan eller de sarmaşık olmalıydı. Beni kör kuyulara çekiyordu. Gözlerim yavaş yavaş aralandığında sonsuz bir gerçekliğin içinde olduğumu gördüm. Kerem karanlığa doğan ay kadar parlak gözleriyle beni izliyordu. "İyi misin?" diyebildim fısıltıyla. "Şimdi iyiyim." dediğinde istemsiz gülümsedim. Ona iyi gelme düşüncesi bile mutluluktu. "Her şey daha iyi olacak. Halledeceğiz. Birlikte." dedim.
Cümlemin bitişiyle kendimi yatak ve Kerem arasında bulmam bir oldu. "Şu an bunları düşünmeye niyetim yok. Keyfim yerinde Zeynep. " deyip bir tutam saçımla oynamaya başladı. Yüzünü boynuma yaklaştırdığında nefesi vücudumu yakıyordu.

"Keyfime ortak ol."

O an kendimi onda kaybetmek istedim. Yağmurlar yağmasa gökyüzünün masmavi olacağı bir andı. Kalbim sıcacıktı, ne de olsa yanımda o vardı. Onu sevmek, ona bağımlı bir parça olmak. Onu ben kılmak. Nefeslerimizin, tenimizin birbirine karışması. Nabız ölçülerimizin uyumu. Boynumun arkaya doğru kıvrılması ve onun kasılması. Şuurumu kaybetmem.

Ellerini ellerimle buluşturduğunda odaya kalp atışlarım hakim oldu. Burnunu yanaklarıma sürttü. Bu kez nefesi dudaklarıma çarpıyordu. Tenlerin uyumu kendimden geçmeme sebep oluyordu.
Dudaklarını yanaklarıma bastırdığında kokusunu derin derin içime çektim.
Olmak istediğim ve olmaktan korktuğum andaydım. Kendimi sonbahara yenik düşen yaprak kadar güçsüz hissediyordum.
Dudaklarını dudaklarıma getirdiğinde kalbimin üzerine yıldırım düşmüş gibiydi. Tutulmuştum. İlk başta ne yapacağımı bilememiş sonra ona karşılık vermiştim. Ellerimi boynuna doladığımda ellerini belimde hissettim. İşte huzur buydu. Edepsiz ve huzurlu hissediyordum. Birbirimizden ayrıldığımızda nefesim kesilmişti.
"Can'a verdiğim sözü tutmam gerekiyordu." deyip muzipçe güldü. "Tabi canım anlıyorum." deyip gülüşüne karışılık verdim.

SEEEEELAM! BEN GELDİM BEBİTOLARIM. BÖLÜM HAKKINDAKİ YORUMLARINIZI LÜTFEN AMA LÜTFEN BIRAKIN. HER OKUYANIN VOTE BIRAKACAĞI GÜZEL BİR BÖLÜM OLDU. ÖNCEKİ BÖLÜMDE BAYA BİR HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRADIM ÇÜNKÜ.
ZEYKER'İN GİDİŞATI HAKKINDAKİ YORUMLARI DA MUTLAKA BIRAKIN. SİZİ SEVİYORUM İYİ OKUMALAR💜

BERCESTE//ZEYKER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin