16.BÖLÜM

2.2K 112 62
                                    

Gözlerimi çok fazla sıktığımdan açarken yoğun bir acı hissetmiştim. Gördüğüm kabusun etkisinden çıkamayıp nefesimi kontrol etmeye çalıştım. Evet pek parlak şeyler görmemiştim. Yatakta dikelip sırtımı dayadım yatağa. Kabus olduğuna inandırmak istiyordum kendimi. Hızla yataktan kalkıp hemen yan odaya attım yorgun bedenimi. Emin olmam gerekiyordu, cani değildim sonuçta. Yapamazdım değil mi?
Yapmazdım, yapmamıştım da zaten. Yıllarca abim dediğim canavar, korkutucu simasıyla yatağında boylu boyunca uzanmış uyuyordu. Ya gerçekten yapmış olsaydım? Gerçekten her şeyin çözümü olur muydu? Hiç sanmam diye yanıtladım kendimi. Her şey daha da sarpa satacaktı. Ben çıkmaz sokağa girecektim, hiçbir şey gerçekten açıklanamayactı. Ama Kerem benden bunu istememişti. Doğru değildi çünkü bu, doğru olanın bu olduğunun kanısına varmıştı. Odadan geldiğimin aksine yavaş yavaş çıktım. Bir yanım keşke kabus olmasaydı, bunca yılın acısını çıkarmış olurdun diye haykırırken; diğer yanım buradan amacıma uyarak ayrıldığımda beni bekleyen güzel günleri hatırlatıyordu. O güzel günlerde annem,babam Kerem vardı. Elbette ki güzel olacaktı.

*
1 HAFTA SONRA

Burada geçirdiğim neredeyse 7. hatta 8. günümdü. Ah pardon, bana asırlar gibi gelen günler. Saat akşam 9'a yaklaşıyordu. Çınar ağacının dalları arasından göz kırpan yıldızlara doğru hayallere dalmak tekdüze hayatımın en heyecanlı eğlencesi haline gelmişti.

Abimin(!) saçma çalışanlarının odadan bana duyurmak istercesine bağırarak konuşmalarını kulak ardı ediyor, yıldızlarımı topluyordum. En güzeliydi duymamazlıktan gelmek. Artık cırcır böceklerinin ritmik seslerini duyabiliyordum. Kendi sessizliğimde, gecenin en koyu vaktinde her şeye hükmedercesine hayal kurmak sultanlık değil de neydi?
Abim benim tek akrabamdı. Veyahut ben öyle zannediyordum. Ona annemi ve babamı sorduğum bir gece, ta sabaha kadar yorganımın altında ağlamama neden olacak öyle azarlayıcı sözler işitmiştim ki bir daha annem veya babam hakkında bir tek kelime edemiyordum. Bu konuda zihnimdeki soruları dile getirirsem beni terk edeceğinden korktum hep. Şimdi düşünüyorum da, keşke terk etseymiş.
Bütün inançların temeli sevgidir. Ben ona hem inanmıyordum, hem de sevmiyordum. İyi veya kötü, yararlı veya zararlı her sevginin bir etkisi bir hükmü vardı. Coşku, zevk, özlem, hüzün, ağlama, gülme... Hepsi sevginin etkileridir. Ben bunların çoğunu yaşayamamış olmanın hüznünü yaşıyordum sadece.
Cama yansıyan ışık dikkatimi çekince pencereye yaklaştım. Bir araba lazer tutuyordu içeriye. Tam gidip abime diyecektim ki, dostumun düşmanımın değiştiğini fark ettim. Arabanın camı açılınca gözlerinde gözlüğü, kaslı kol yapısıyla Kerem duruyordu. Özlemiş miydin onu? Neydi kalbimin deli gibi çarpmasının sebebi? Yokluğunu mu hissediyordum yoksa?
Arabadan inip birden karanlığa karışınca içimi bir telaş ve korku kapladı. Ben körelmiş tüm duygularımı bu adamla törpülüyordum. İyice aşağıya baktığımda ağaca tırmandığını gördüm. Aklıma ilk kapıyı kilitlemek geldi. Abim evde yoktu ama gelmesi de olası bir durumdu, güzel hamle.
İçeriye bir çırpıda gelmişti. Kalbim kafesinden kaçmaya çalışan bir kuş gibi, çırpınırcasına atıyordu. Gözlerimin içine bakıyordu, karşımdaydı. Mükkemelden daha da mükemmel olan yeşil gözleriyle. Elleriyle yanaklarımı kavrayıp fısıltıyla "Zeynep..." diyebildi sadece. Veya ben öyle sanmıştım. "Sen yokken... Neyse." diye bu defa sonlandırmıştı cümlesini.
"Zamanımız çok az. Gerekli belgeler abinin odasında, çalışma masasının 3. çekmecesinde. Yalnız bi' sorunumuz var."
Kerem'in daha sonraki sözlerini anlamakta hakikaten zorlanmaya başlamıştım. Sesi şiir gibi kulaklarımı doldururken ellerim titriyordu. Yeniden güvende hissetmeye ihtiyacım vardı. Bilmediğim bir dilden sırlar aktarıyor gibiydi. Ne kadar çok şey bildiğini görmekti belki de beni hayretlere düşüren. Buradaydı işte. Cümlelerini dikkatle seçerek kuruyor, karşımda heybetle duruyor -belki de söylediklerinden dolayı ben onun her saniyede daha heybetli görüyordum- ve yüzüme bakan gözleri sanki kalbime iniyordu. Her kelimesine kulak kesilmiş ezberlemeye çalışıyordum. Bazılarını yorumlayacak ve anlayacak, hafızama yerleştirip ezberleyecek kadar dikkat ediyordum. Ayrıca görevini yapmak üzere bütün benliğiyle işine kilitlenmiş insanların saygınlığını taşıyordum üzerimde.
Cümlesine devam etti.
"Çekmece kilitli Zeynep. Ve sanırım orayı açacak tek anahtar abinde. Her yere koymuş olabilir. O anahtarı bulman gerek Zeynep. Bak, bir yola çıktık. Başaracağız tamam mı güzelim."
Kulaklarım uğuldamaya başlamıştı. Bendeki etkisini tanımlayacak kelimeler yetersizdi kesinlikle. Kafamı onaylarcasına salladım. Gözlerimin içine biraz daha bakıp, beni uçurumun kenarında bıraktıktan sonra kucaklayıp bağrına bastı. "Bak sana bi' telefon vereceğim tamam mı? Her an iletişimde olmalıyız. Ben dediğimde o odaya girip anahtarı bulacaksın. Bu oyun elbet bitecek ve ben seni almaya geleceğim." deyip geldiği yerden geri gitti Kahraman'ım.
Yatağa uzandım. Kafam karışıktı, girift düşünceler aklımda fink atıyordu. Kerem'in her sözü beynime bıçak gibi saplanıyor, acıtıyor, geri çekiliyordu. Bu arada gece ilerliyor, yıldızlar yerlerinde beliriyor, sessizlik büyüyordu.
Beynimde zonklayıp duran kelimelerin esaretinden kurtulmam gerektiğine karar verdim. Kerem'in sözlerini zihnime kazır kazımaz o çekmeceyi nasıl açacağımı düşünmeye başladım. Anahtar abimin(!) odasındaydı, yani en azından ben öyle hissediyordum.O odaya istesem girerdim. Abime yaptığım oyunlarla elbette. "Değmez mi Zeynep?" diye sorup kendimi motive ediyordum. Değerdi be, hem de ne değerdi. Çünkü onu bulduğum vakit Kerem'i yeniden yanımda hissedebilecektim, ayrılmış olmayacaktık. Elim yanaklarımdaki ıslaklığa gitti. Elime değen şeyin sevgi olduğunu biliyordum. İnsanlar ona gözyaşı deseler de benim için o, sevgiydi.
O gece zaman donmuştu sanki. Tavanla karşılıklı bakışmalarımız falan, bitmiyordu.
Gece, bütün hüznüyle beni kuşatmış gibiydi. Diğer gecelere benzemiyordu. Ötekiler gibi değildi, bir şeyler bu geceye farklılık veriyordu. Gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. Kulağıma derinlerden bir uğultu gelir gibi oldu. Dinledim. Sanki iki kişi karşılıklı birer balyozla toprağa şiddetle vuruyorlardı. Yer sarsılıyor gibiydi. Düşünme bunları Zeynep, düşünme deyip gözlerimi daha da sıktım. En çaresiz gecem geldi aklıma. O bile geçmişti. Bu da geçerdi işte.

BERCESTE//ZEYKER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin