1.BÖLÜM:GERÇEKLER

25.4K 361 23
                                    

"Baba bana gerçek ailemi söyle!"
Keşke bu lafı söylememiş olsaydım. Annemi kayıp edeli bir ay oldu yani üvey annemi. Üvey annem beni çok sevmezdi zaten. Ölürken bana söylediği son söz "Üzgünüm sana iyi anne olamadım, seni hep eksik olan yanımla doldurmayı denedim olmadı, üzgünüm kızım!" bana ikinci kızım demesiydi. İlkini de annem ben ilkokul ve ortaokul hayatımı 1.likle bitirdiğim içindi. 14 yaşımdan beri dediği bir kelime için tam sevinecekken, babama bakarak "KAYLA 'ya tüm gerçeği anlat! Daha fazla yalan söylemeye gerek yok, her şeyi öğrenmesi onun hakkı, Sedat! " demesiyle şaşkınlığımı gizleyemedim. Bu sözde neyin nesiydi.
Annemin bu söylediğinden sonra babama sormamak için çok çaba sarf ettim. 1 hafta sonra cenaze işleri yok ziyarete gelenler falan filan bitince babama sormaya karar verdim. Babamın birkaç saatlik şirkete gidip işleri düzene sokması gerektiği için eve gelince her şeyi anlatacağına söz verdi. Babam ÇETİN ŞİRKETLER GRUBU BÜYÜK HİSSEDARI VE YÖNETİM KURULU BAŞKANI OLAN SEDAT ÇETİN. Bense aşık olduğu kadın LEMAN ÇETİN ile evliklerinin meyvesi KAYLA ÇETİN. Babamın ileride işlerini bana devredeceği için dört senelik işletme okudum. Hayatımdaki her şeye annem karar verdi. Gittiğim okullar, aldığım dersler, giyindiğim markalar, arkadaş ortamım vs. gibi şeylere kısacası hayatımın gidişatına annem karar vermişti.
Babamın işten gelişini dört gözle bekledim. Geldiği zaman kapıda karşılayıp "Hoş geldin." Dedim kısaca sonra bana "Hadi çalışma odasına çıkıp her şeyi konuşalım." Dedi ve merdivenleri çıkmaya başladı. Bende arkasından çıkmaya başladım. Babam kapıyı açıp içeri gidince, ahşap çalışma masasının sandalyesine oturup, derin derin nefes alıp vermeye başladı. Bende kahverengi deri tekli koltuklarından birine geçip, oturdum. Tam lafa girecektim ki babam "Kızım şimdi sana anlatacaklarımı yarıda bölmeyeceksin ve ben anlatmayı bitirene kadar beni dinleyeceksin tamam mı?" bense sadece kafamı sallamakla yetindim. Çünkü boğazım düğümlenmişti, istese de konuşamazdım. Ne anlatacağını bilmiyordum. Zaten ben babasını hep dinleyen bir kız çocuğu olmuştum. Ben derin bir nefes alıp, babamın diyeceklerine konsantre olmaya çalıştım. Babam lafa girip şu cümlelerle başladı. "Şimdi sana anlatacaklarımdan sonra sakın bana düşman olma çünkü her şey senin içindi. Ben ve Leman 28 yıllık evliyiz, biliyorsun. Biz evliliğimizin ilk 6 senesi boyunca çocuk sahibi olmaya çalıştık ama olmadı, çok tedavi gördük ama Allah bize bir çocuk nasip etmedi, sonra ben yetimhaneden çocuk almak istedim, Leman istemedi milletin bizim çocuğum diye bilmesini istedi, sonra biz herkese bizim bir çocuğumuz olacak diye yalan söyledik, sonra Leman hamileliği iyi geçsin diye 9 ay boyunca bütün aile ve arkadaşlarımıza Amerika 'ya gideceğini söyledi ama o 9 ay boyunca Antalya da ki yazlıktaydı. Her neyse kimse yalan olduğunu anlamadı bu yalanı ben ve annen biliyorduk. 8 aya gelince bizim yeni doğmuş bir bebeğe ihtiyacımız vardı. Yetimhane de o zamanlar küçük bir bebek yoktu. Bizde bir aileden seni aldık ve aldığımız gün herkese Leman erken doğum yaptı diye haber verdik, sonra seni de alıp İstanbul 'a geri döndük. Leman hep seni gerçek kızı sevmeye çalıştı ama olmadı, hep bir tarafı yarım kaldı. Ben seni öz kızımdan çok sevdim Kayla sen benim bir tanecik, güzel kızımsın; bense senin tek baban, bir tanecik babanım, kızım tüm gerçek bu!" Ben babamın dediklerini kendime yedirmeyi çalışırken, nefes almayı unutmuş, gözyaşlarım gözlerime hapis olmuş, akmamak için resmen direnirken, kendimi uçurumdan atılıyormuş gibi hissetmem normal miydi? Bilmiyorum ama ben ne ara o merdivenleri inip, kapıdan çıkmış, spor arabam Porsche Panamera ile deli gibi yolları alt üst ediyorum. Bunlardan neden haberim yok, ben ne yapıyordum, dünyadan kopmuş halde kendimi anlamaya çalışırken frene basıp, aniden durdum. Eğer yol boş olmasaydı, kesin zincirleme trafik kazasına yol açardım. Göz yaşlarım özgürlerine kavuşmuş, salya sümük ağlarken; ellerimi direksiyona vurup vurup duruyordum. Ne yaptığımı bilmeden delirmişçesine davranıyordum. Kaç dakika, kaç saatten beri bu haldeydim. Sol şeridi kast etmiş, gelen geçen bazı arabaların kornaları ile kendime geldim. Torpidodan aldığım peçete ile gözümü, burnumu silerken, babamın dedikleri kulağımda yankılıyordu. Zar zor kendime geldim ve eve geri döndüm. Kapının önüne geldiğim zaman nasıl zile basacağımı düşünürken birden kapı açıldı ve beni gören bir çift gözle, bana sarılması bir oldu ve "Neredeydin sen! Beni nasıl düşünmezsin! telefonunu niye açmıyorsun? sen nasıl bunu yapabilirsin!" diye bağıran babam benden ayrılmış, yüzümü inceliyordu ve şişmiş göz altlarımı ellerini koyup, "Özür dilerim bir tanem, çok özür dilerim sana bunları söylememeliydim. Beni affet canım kızım..." sözünü yarıda kesip "YETER!!! Yarım kalan konumuza dönelim, her şeyi anlattığına göre ben de seni dinlediğime göre şimdi ben soracağım sen cevaplayacaksın, tamam mı?" dememle birkaç saniye düşünüp, kafasını salladı. O merdivenleri çıkacak halim olmadığı için salona geçip tekli koltuğa oturdum, babamda karşımdaki büyük koltuğa oturdu. "Beni nereden ve kimden yani hangi aileden aldınız? BABA!!!"deyip sustum ve babamın konuşmasını bekledim. Babam cevap vermeyince "Bana sorularımı cevaplama sözü verdin. Bunları benim öğrenmem hakkım. Lütfen bana cevap ver!" kafasını sallayıp konuşmaya başladı "Biz seni Mardin'den fakir bir aileden aldık." Sözünü bitirir bitirmez " Para karşılığımı aldınız?" sorduğum soruyla afallayıp "NE" diyen üvey babama "Soruma cevap istiyorum." Dedim ve babam "Evet para karşılığı aldık. Çok borçları varmış." Ben kendimi satılıp alınan bir malmışım gibi hissediyordum. "Ne kadar verdiniz? Ya da ne kadara aldınız beni?" sesimin titrek çıkmaması için bir çırpıda söyledim. "350 bin." Dedi hiç büyük bir para değilmişçesine. Gerçek ailemi öğrenmek istiyor muydum? Bilmiyorum ama bu soruyu nasıl sordum hiçbir fikrim yoktu. "Gerçek ailem kim?" babam hiçbir cevap vermeden salondan çıkıp, merdivenleri çıkmaya başlamıştı. Ben ne yaptığını anlamaya çalışırken, yüksek sesle kapanan kapının sesiyle kendime gelmiştim. Bu adam ne yapıyordu böyle sinirlenip onun arkasından çalışma odasına çıktım. Kapıyı sinirle açıp, bağırmaya başladım. " bana her şeyi anlatacaksın bunu bana borçlusun soruma cevap istiyorum." Yine bana cevap vermiyordu sadece bakıyordu. Tam ağzımı açmıştım ki "Sana daha fazla bir şey anlatmayacağım bana bu zamana kadar sesini yükseltmeyen kızım karşıma geçip boğazı yırtınılana kadar bağırıyor!" dedi ve gözlerimiz buluştuğunda gözleri yaşarmıştı, yanlış mı görüyordum. Sonra çalışma masasına ellerimi dayayıp "bana her şeyi anlatmaya mecbursun! Anlatmazsan Mardin de ki bütün aileleri araştırırım ya sen anlat ya da ben bulayım! Bulduğum zaman benim gibi bir kızın olmaz, beni tamamen kaybedersin BABA !!!" tehditkar bir sesle söylemiştim. Babamın beni kaybetme korkusunu biliyordum o yüzden kendimle tehdit ettim. "Seni bu evden hatta odandan çıkarmam sakın böyle bir hata yapma!" babamın uyarıcı ses tonundan korkmuştum ve babam beni ilk defa böyle uyarıyordu. "baba ben gerçek ailemi öğreneceğim ve sen beni bu eve kapatamazsın!" dememle kendimi odamda bulmam bir oldu babam beni odaya kapatmıştı. Arkasından kapıya vurmaya başlayıp "baba bana gerçek ailemi söyle!" Dememle babam kapıyı açıp, öfkeyle bakıp "SENİN GERÇEK AİLEN ANNEN VE BENİM TAMAM MI? BENİ ZORLAMA KIZIM SENİ AMERİKAYA YOLLARIM VE BİR ÖMÜR ORADA KALIRSIN. VE SENİ BEŞ KURUŞ PARAYA SATAN İNSANLARA AİLEM DEMEYİ KES ANLAŞILDI MI?" bağırmasıyla korkmuştum. Gözlerimden yaşlar süzülürken tekrar kapının yüzüme kapanmasıyla, şifonyerimin üzerinde bulunan her şeyi yere atmam bir oldu. Deli gibi ağlarken bir taraftan da elime geçen her şeyi kapıya savuruyordum. Sakinleşip yatağıma yattığımda uzun süre sessiz ve küçük hıçkırıklarla ağlıyordum. Ne ara uykuya daldığımı hatırlamıyorum. Sabah gözlerimi açmaya çalışmamla gözlerimin yanması ve acıması bir oldu. Tabi dün akıttığım gözyaşlarıyla göl olurdu. Saate baktığımda gerçek olmadığına inanarak gözlerimi ovuşturup tekrar baktım oha ben bu saate kadar nasıl uyumuştum ya saat öğlen 1 olmuş; beni niye kimse uyandırmadı derken masamda kahvaltı tepsisini görünce şok oldum gerçekten beni odaya mı hapsetmişti? Çıkarmayacak mıydı beni? Kendi kendime konuşurken kapının oraya gidip kolu çevirdim ve gerçekten kilitliydi. "beni bu odadan çıkar, beni hapsedemezsin! Baba lütfen beni bu odadan çıkar!" diye bağırmaya başlarken bir taraftan da kapıya ellerimin içi ile vurup, ayağımla tekme atıyordum. Sonunda bir ses geldi "boşuna kendini yıpratma yavrum, Sedat bey sadece yemek tepsisini verip almam için bana anahtarı verdi." Bunu diyen evimizin başyardımcısı Asiye teyzeden başka biri değildi. Bense çaresizce "babam nerede Asiye teyze?" dedim ve Asiye teyze ise tereddütsüz " işe gitti ve giderken Kayla odadan dışarı adım atmayacak o odanın kapısı yemek verilip geri alınması üzerine açılıp kapanacak anlaşıldı mı? Eğer sözümü dinlemeyen olursa onu mahvederim deyip çıkıp gitti güzel kızım." Biliyordum babamdan korkusu olmasa beni bu odadan çıkarırdı. Bense "tamam Asiye teyzem, teşekkür ederim bana yemek getirme olur mu al hatta bu kahvaltı tepsisini hiç iştahım yok bir şey yemeyeceğim." Dedim ve kapının kilit sesi duyuldu, kapıyı açan Asiye teyzemdi. " Ne oldu? Kızım babanla aranda da bu hale geldin bu odanın hali ne, niye gözlerin şişik ve içi kırmızı?" diye sorularını sıralayan teyzeme "sen boş ver bizi teyzem sana dediğim gibi yemek getirme bana istemiyorum ve şimdi uyumak istiyorum, beni rahatsız etmeyin olur mu, teyzem?" dememle, kafasını sallayıp, kapıyı üzerime kilitledi. Bende beni bu odadan çıkarana dek yemek yemeyecektim. Babam beni merak ettiği evi arayıp duruyordu. Asiye teyze ise her iki üç saatte bir yemem için bir şeyler getiriyor ama getirdiği gibi geri götürüyordu bense her odaya girişinde uyuma numarası yapıyordum. Akşam babam işten gelmiş evimizin başka bir yardımcısıyla " Kayla hanım babanız akşam yemeği için sizi masaya bekliyor." Demesiyle aşağı yemek masasına gidip, oturdum. Yardımcı servise çorbayla başlayıp kasemi doldurup, geriverdi. Ben tabağıma hiç dokunmamış bekliyordum ki babam sessizliğini bozup "böyle yaparak hem benim hem kendinin canını acıtıyorsun." Demesiyle birkaç saniye bekleyip "soruma cevap verilene kadar yemek yemeyeceğim." Dememle babam birden masaya eline vurup "bugün zaten hiçbir şey yememişsin şimdi yemeğini ye sana cevabını vereceğim. Karışmayacağım sana!" Diye bağırmasıyla, gözlerim yine dolmuştu ama babam bu sefer çaresizce "seni kaybedeceğimden korkuyorum, anlıyor musun gerçek aileni bulup Mardin 'e gideceğini bildiğim için söylemiyorum, anlamıyorsun sen benim canımdan, kanımdan olmasan da 22 yıldır canım, kanım oldun, KAYLA BENİ BIRAKIP GİDECEĞİNDEN KORKUYORUM KIZIM!" demesiyle babam ağlamaya başlamıştı. Ben ne diyeceğimi bilmeden kalkıp babama sarıldım tabi hiç beklemeden sardı kollarını bana hiç bırakmayacakmış gibi sonra "baba onları bilmeye hakkım var neden beni sattıkları öğrenmeye mecburum öğrenmezsem ölürüm. Ben ne yapmışım onlara da beni satmışlar tek babam sensin sen olacaksın. Ağlama ne olursun seni bırakmayacağım sadece geçekleri öğrenip geri döneceğim." Sesim titreye titreye dedim. Babam saçlarımı okşayıp "tamam kızım sana gerçek aileni söyleyeceğim ama ilk önce yemek yiyelim hiçbir şey yememizsin inatçı keçim. Zaten zayıfsın daha da zayıflamışsın ." içtenlikle söyledi. Yemeklerimizi yedik. Sonra salona geçip babam konuya girdi " seni Hasan ve Hamiyet Gemiş ailesinden aldık. Zor durumdalardı parayı peşin verdik. Annen bildiğim kadın seni bize vermek istemedi ağladı, doya doya öptü ve kokladı seni ama baban olacak o herif annenden zorla alıp verdi bize!" demesiyle kendime gelemedim babam konuşmasına devam etti ve "Eğer gitmek istersen yardımcı olacağım sana ailenin adresini bilmiyorum ama Mardin de ki tanıdıklarım bize yardım edebilir, birlikte gider döneriz olur mu kızım?" dediği zaman ne diyeceğimi bilmiyordum, babamın gözünün içine bakıp "baba ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilmiyorum ama oraya tek gitmek istemiyorum. Kendimi hazır hissetmiyorum gitmeye!" dememle babam " senin her zaman yanındayım sadece beni bırakma söz mü?" demesiyle kafamı sallayıp "SÖZ" dedim içtenlikle.
Bu olayların ardından 1 ay geçmişti ve ben kararımı verip, kendimi hazır hissediyordum. Babam yanında 2 korumasıyla ve bavulumla birlikte Mardin'e gidiyordum. Havaalanında uçağımın anons yapılana kadar bunları düşünmüştüm. Anons duyulduğunda babam bana dönüp "hadi kızım gidelim ve evimize geri dönelim." Deyip kolunu omzuma atması bir oldu bense sadece tebessüm ettim. 1.30 saatin sonunda uçaktan inip, kiraladığımız arabayla Mardin konaklarının olduğu bir yerdeydik. Araba büyük bir konağın önünde durdu tabi ki konağın karşısındaki küçük, yıkılmaya yüz tutmuş bir evi görmemle aradığım kişilerin bu evde olacağını tahmin etmem zor olmadı. Arabanın kapılarını korumalarımız açıp, indik. Bahçe kapısının önüne geldiğimde babam elimi tuttu, güç verir gibiydi. Babam "hazır mısın?" demesiyle kafamı salladım. Hazırdım, ben bir şey yapmamıştım, suçsuzdum. Kapıyı açıp girdik. Ben etrafı incelemeye koyuldum. Köşedeki ağaçlar, ağır gibi bir yer, 5 litrelik şişelerin içinde yaprak gibi şeyler derken, şalvar giymiş, başında bir eşarp ama saçlarının beyaz ve sarı saçları görünen bir kadın bizi görünce "SEDAT BEYİM!" demesi bir oldu. Ne yani babamı hatırladı mı? Evin kapısında elinde havluyla beliren adam da aynı kadın gibi "SEDAT BEY" demesi ile gözlerini bana çevirmesi bir olmuştu. Kadın "buyurun beyim masamıza akşam yemeğini birlikte yiyelim." Dedi. Babam soran gözlerle bana baktı bende kafamı olumlu yönde kafamı salladım. Masaya oturduk. Kadın çorbaları koyarken babam "kayla her şeyi biliyor." dedi ve kadın elindeki kepçeyi yere düşürdü. Gözleri yaşarmış bir şekilde "KI-" sözünü yarıda kesen kendisinden küçük bir kızın " anne yemek hazır mı?" demesiyle neye uğradığımı şaşırdım. Kadın "içeriden yeni bir kepçe getir, ablanları da çağır yemek yiyoruz." Demesiyle kız gözlerini üstümden çekti. İçeri tekrardan girdi ve ben "lavaboyu kullanabilir miyim?" dedim. Adam "soldan, ikinci kapı." Dedi ve bir dakika beklemeden lavaboya gittim. Kapıyı kapatıp ellerimle ağzımı kapatmam bir oldu, gözlerimden yaşlar çaresizce akıp gidiyordu. Ben salaktım, maldım hatta mastır yapmıştım. Ben onları öğrenmek için aç kalmayı göze almışken, onlar ise beni satıp çocuk yapmaya koyulmuşlar bile bide üstüne üstün ablalarımdan birinin yerine beni vermişlerdi. Ben ne yapmıştım ki bu insanlara! Benim günahım neydi ki! Diye düşünürken kapı çalındı ve seslendi "kızım iyi misin? Kaç dakikadır ordasın hadi aç kapıyı!" bunları diyen babamdı. "Sorun yok, baba çıkacağım şimdi!" dedim ve kararımı vermiştim. İstanbul'a dönüp hayatıma dönecektim. Elimi, yüzümü yıkayıp çıktım ve masaya döndüğümde şok oldum. Görmediğim 3 genç kız daha. Ne yani benim 3 ablam 1 kardeşim mi vardı. Kadın ayağa kalkıp en baştaki kızı gösterip "Zerrin en büyük kızım" yanındaki kızı gösterip "Zehra, ikinci çocuğumuz" onun yanındaki kızı gösterip "Zümrüt, üçüncü kızımız" ve benim sandalyemin yanındaki kızı gösterip " Zeynep, en küçüğü yani senden bir yaş küçük olan kızımız." dedi. Anlaşılan ben masada yokken ablalarıma ve kız kardeşime her şey anlatılmıştı. Yalandan bir tebessümle "tanıştığıma memnun oldum." Dedim. Kadın "hadi otur yemeğin daha fazla soğumasın kızım" dedi. Zümrüt ve Zeynep'in ortasına oturdum. Yemek boyunca benim hakkımda konuşuldu tabi 3 ablamın gözleri benim üzerimdeydi ve yapmacık gülümsemelerini bana gönderiyorlardı. Yemek bitti ve çayları getiren annem içtenlikle "hadi biz içeriye geçelim kızım kardeşlerinle konuşur, sohbet edersin." Dedi, kafamı olumlu şekilde salladım ve içeri odalardan birine girdik. Zeynep "gel abla birlikte sohbet ediyoruz sana da çay getiriyim sen de bize katıl" demesiyle mutfağa gitmesi bir oldu. Ben bir Zeynep'i bir de annemi sevmiştim. Öyle böyle derken Zehra " demek sen okudun hangi bölüm mezunusun?" sorusuna hemen cevap verdim "4 senelik işletme mezunuyum." Dedim ve çayımdan bir yudum aldım. Zerrin, Zümrüt ve Zehra beni soru yağmuruna tutmuş ve ben sorularına cevap vermekle zaman geçmişte saat 11 ' gösterdiğinde "ben babama söyleyeyim de artık kalkalım." Dememle 3 ablam kıkırdamaya başladı ve bende bunun üzerine " hayırdır komik bir şey mi söyledim de gülüyorsunuz?" dedim imalı bir şekilde "hangi babana söyleyeceksin ki?" diye cevap veren Zümrüt'e cevabım gecikmedi "benim bir babam var o da buraya kiminle geldiysem ona söyleyeceğim." Dedim ve gülmeleri yüzlerinde kaldı ve Zeynep "abla bu gece burada kalsaydın? Daha yeni geldin?" demesiyle Zeynep'i daha çok sevmiştim. Sorusuna sadece tebessüm etmemle yetindi. Tam kapıdan çıkacakken kapı birden açıldı ve annem " niye kalktın kızım uykun mu geldi? Yatağını açayım mı?" dedi. "Gerek yok ben de babama kalkalım demek için ayaklandım, yine de teşekkür ederim." dedim ve annem "olmaz izin vermem birkaç gün buradasın! Özledim annem seni kokunu, öpmeyi kal yanımda doyayım biraz sana." Dedi ve ben "özleyeceksen neden sattın beni?" dedim. Annemin gözleri yaşarmıştı " gel oturalım her şeyi anlatayım sana kuzum!" deyip oturdu, bende dayanamayıp yanına oturdum bir elimi alıp iki elinin arasına koydu ve anlatmaya başladı "babanın kumar borçları vardı. Ben seni hiç vermek istemedim. Her gece Allah'a dua ettim güzel bir hayatı olsun diye. Babana ben seni vermeyeceğim diye tutturunca beni dövdü. Ne yapabilirdim seni o kadının kucağına verirken ne kadar canım acıdı bilmiyorsun hem senin acınla yaşadım senin eksikliğini diğer kızlarımla gidermeye çalıştım ama olmadı. Senin büyüyünce sarışın bir kız olacağını biliyordum. Çünkü sen aynı benim gibiydin. Kardeşlerin kara kızlarımsa sen benim sarı kızım oldun. Hiçbir anne çocuğunu vermek istemez. Ama biliyordum ki senin güzel bir hayat yaşayacağını. Çünkü seni o kadının kollarına verirken gözleri parlıyordu. Biliyordum seni seveceğini. Kızım affet beni seni vermek istemezdim!" deyip sustu ve bana sarıldı, kokladı ve öptü bende ona karşılık vermiştim. " Tamam, annem kalacağım ama İstanbul 'a geri döneceğim. Birkaç hafta burada sizinle birlikte kalırım. Zamanım oldukça yanına gelirim siz gelirsiniz tamam mı?" dedim ve annem kafasını salladı. Kapıyı tıklatıp, kafasını kapıdan çıkaran babam "kızım hadi geç oldu kalkalım olur mu? yine geliriz." Dedi babam ve annem "Sedat beyim birkaç gün Kayla bizimle kalsın hatta sizde kalın size yatak açalım odada." Dediği zaman babam benden cevap beklermişçesine bana baktı, bende kafamı salladım olumlu bir şekilde. Babam "peki hamiyet hanım ben ve kızım birlikte yatarız bize bir yatak yeter." Dedi ve odadan çıktı.
Sabah erken kalktığımda üstümü giyindim ve bahçeye çıktım. Çok güzel bir şehirdi MARDİN. Öyle böyle derken kahvaltımızı yaptık konuşuyorduk derken " Kayla eğer burada kalacaksan düzgün bir şeyler giy. Burası İstanbul değil." dedi beni kumar borcunu ödemek için beni satan gerçek babam. Tam bir şey diyecekken babam " kızımın giyinişinde söz sahibi değilsiniz ve kızım nerede ne giymek isterse onu giyer." Dedi imalı bir şekilde ve tabi "ama Sedat beyim-" diye başlayan gerçek babamın sözünü kesip "evet burası İstanbul gibi çağdaş bir şehir değil ve ailemden başkası elbiselerime karışamaz, başkasının ne dediğini umursamam çünkü benim sayıp, seveceğim biri değil. Şimdi herkese afiyet olsun ben biraz etrafı dolanacağım babacım." deyip masadan kalktım. Babam "tamam kızım telefonunu yanına al sana ulaşmak istediğim zaman ulaşabileyim." Dedi ve Zeynep "abla bekle birlikte gidelim." Dedi. Ben yolda sinirli sinirli hem yürüyor, söyleniyordum. "Zeynep o kimde bana karışabiliyor ki kendini benim babam falan zannediyorsa yanılıyor ben sadece annemi affettim onu değil ya" derken yola atladım ve bir arabanın ani frenle durması zor oldu. Az daha havada uçacaktım. Tabi ki bende ki sinir daha da arttı. Arabanın önüne tekme atmaya başladım bir taraftan da "Nasıl araba kullanıyorsun be bir de İstanbul da ki şoförlere maganda derler asıl maganda burada. Kör müsün?" diye söylenirken arabanın şoför koltuğundan inen adam "bacım vurmasana arabaya bir şey yapacaksın?" demesiyle ben daha da deli oldum "sen kime bacım diyorsun. Babanın çocuğu mu var?" dedim. Bacım ne ya köyde mi yaşıyoruz. Arka kapıdan inen yakışıklı, geniş omuzlu, cüsseli, siyah gözlü, siyah saçlı ve kirli sakallı bir adamla karşı karşıya gelmiştim. Şoför zannettiğim adam "BARAN AĞAM ben hallediyordum size gerek yoktu." Demesiyle, şoföre siyah gözleri ile sert bir bakış atıp bana döndü ve "Arabanın önüne atlayan sensin geçip bir de laf sokuyorsun." Dedi erkeksi sesi ile. Ben ne diyorum ya... Kendimi toparlayıp " SİZ KENDİNİZİ NE ZANNEDİYORSUNUZ DA KARŞIMA GEÇİP BANA LAF SÖYLEYEBİLİYORSUNUZ. NORMALDE ARABADAN İNİP HANIMEFENDİ NASILSINIZ, DOKTORA GÖTÜRELİM Mİ, ÖZÜR DİLERİZ DİYE SORACAĞINIZ YERDE BENİ AZARLIYORSUNUZ. ANLAŞILAN ŞOFÖRÜNE 'AĞA' DEDİTTİRE BİLİYORSUN AMA BANA AĞALINMIŞ, BEYLİĞİNMİŞ SÖKMEZ. GAZATELERDE İSE İSTANBUL MAGANDALARI DİYE MANŞETE YAZARLAR AMA ASIL MAGANDA BURADA " deyip arkamı dönüp gidiyordum ki aklıma bir şey gelip durdum ve arkamı döndüm. Arabanın önüne sert bir tekme atıp adama dönüp "MARDİN AĞASI pardon MAGANDASI" deyip, çekip gittim. Ne kadar hızlı yürüdüysem Zeynep bana koşarak yetişmiş. Beni durdurup derin derin nefes almaya başladı. "Ablam bir sakin ol, yavaş yürü yetişemiyorum." Dedi ve telefonum çalmaya başladı. Telefonu açıp "efendim baba" dedim. "Kızım neredesin? Hadi geri dönün seninle konuşmam lazım." Dedi ve ben "tamam babacım, geliyoruz beş dakikaya oradayız." Dedim ve kapattım.

TÖREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin