Aklımda hala geçen gün ki halimiz geliyordu. Baran'a eğer "korkuyorum!" demeseydim ne olacağını biliyordum. Gerçekten istemiştim ama çok ileri gidince korkmuştum. Eğer söylemeseydim aramızda sorun olabilirdi. Belki de sonunda pişman olacaktım. Tamamen kendimi hazır hissettiğimde olması gerekiyordu. O gece yaşadıklarımızdan sonra Baran'ın yüzüne bakamamıştım ama konağa gelmeden önce "Kayla utanmayı bırak. Elbet olacak ama biraz zamana ihtiyacın var." Dediği zaman en azından rahatlamıştım. Zeynep'e olan bitenleri anlatmamıştım. Mamayı hazırlayıp, mutfaktan çıkarken Zeynep ile karşılaştık. Yanına gidip sarıldığımızda "Sana yaptığının hesabını soracağım, küçük cadı." diye keyifle tehdit ettiğimde "Hanımım, benim bir suçum yoktur. Şeytana uyup yaptım bir güzellik." Diye cevapladı. Ben güldüğümde terasta bizi izleyen Zişan Hanım'ı gördüğümde Zeynep'e "Hadi odaya çıkalım." Dedim. O da beni anlayarak merdivenlere yöneldik. Terasa yaklaşırken Zişan Hanım da merdivenlere yaklaşıyordu. Karşılaştığımızda "Burasıda iyice han kapısına döndü. Gelen geçen içeriye Ağanın yatak odasına çıkıyor." Diye laf ettiğinde hemen "Zişan Hanım, ağzınızdan çıkanları kulağınız duysun." Diye uyardım ama bu seferde sinirlenerek "Gelin Hanım sizin de iyice burnunuz Kaf dağına çıkmış. Benim ağzımdan çıkanları kulaklarım duyuyor da senin yaptıkların ise ailemize yakışmıyor. Bu açı nasıl konağa sokarsın sen?" dediğinde gözlerim büyüyüp "Kelimelerinize dikkat edin, o benim kardeşim. Sakın bir daha kardeşime böyle bir şey derseniz, sizi kimse elimden alamaz." Dedim. Tabi bilmediğim gerçekleri bir bir yüzüme vurur gibi "Öyle mi? Ben doğruları söylüyorum. Babanız olacak o adam düğünde vermediğimiz altının peşine düşmüş. Aç köpekler gibi benim, Baran'ın ve Haşmet Ağanın etrafında dolanıyor. Öyle bir kumarbazında aç ailesi var işte. Acıyorum senin gerçek ailene utanmaları, gururları kalmamış." Diye konuştu. Dediklerini hazmetmeye çalışırken, Zeynep'in aniden merdivenleri indiğini gördüğümde elimdeki biberonu Zişan Hanımın önüne attım ve koşarak Zeynep'e yetiştim. Kolundan tutup kendime döndürdüğümde gözünden akan yaşları gördüğümde o kadını öldürmek istedim. Ona sarıldığımda geri çekilip "Sarılma, Zişan Hanım'ın dedikleri doğru babamın utanmazlığının bedelini biz ödüyoruz. Sen artık Hanımsın bense fakir ailenin kızıyım. Bizim yan yana durmamız gerekiyor." Deyip konaktan koşarcasına koştuğunda arkasında beni çaresiz bırakmıştı. Kardeşimi kaybedemezdim, arkasından bağırdığımda umursamadan çıkmıştı konaktan. Gururunu kırılmıştı. Neler demişti öyle. Bunun hesabını almak için merdivenleri koşarak çıktım. Tüm çalışanlar ne yapacağıma bakıyordu. Zişan Hanımın kolundan tutarak, salona girdim. Kapıyı konak sallanırcasına kapatıp, "Sen ne yaptığının farkında mısın?" diye bağırdığımda "Asıl sen ne yaptığının farkında mısın? Baran bunları öğrendiğinde ne olacak biliyor musun?" diye konuştu. "Baran'ın bana ne yapacağı umurumda değil ama senin Zeynep'e ne yaptığın umurumda." Dediğimde keyiflice "Senin tam bir Gemiş ailesinden olduğunda nasıl belli. Sen de aynı onlar gibi yüzsüz, utanmaz ve gurursuzsun. Niye biliyor musun? Çünkü sen her akşam ekmeğini yediğin, parasını alışverişte çatır çatır harcadığın adamın koynuna giremedin ama ben senin ne yapmaya çalıştığını biliyorum. Tam bir şeytansın sen." Dedi. Daha da sinirlenerek "Ne yapmaya çalışıyormuşum he?" diye bağırdığımda "Kendini garantiye almak için dizilerde ki zor kadını oynuyorsun." Dedi. Sinirden gülerek "Neden yapayım, benim zor kadını oynamam ne işime yarar ki?" diye sorduğumda "Hani ailem dediğin insanlar seni çok güzel eğitmişler, maşallah. Düğün sabahı bakireyim dedin ya. Bakire falan değilsin. Allah bilir kaç adamla yatıp kalktın. Sen de tam İstanbul kadınları gibisin. Baran'ı kendine bağlayıp, avcunun içine almayı planlıyorsun ama ben buna izin vermem. Seni büyüten baba mı öğretti böyle oyunları." dediği kelimelerle benim can evimden vurmuştu. Başım dönmeye başlamıştı, damarıma basmıştı "SİZ NE KADAR İĞRENÇ BİR KADINSINIZ. BENİM NAMUSUMA NASIL DİL UZATIRSINIZ. NASIL, NASIL BÖYLE BİR ŞEY DERSİNİZ." Diye avazım çıktığı kadar bağırdım. Sonra "BİR DAHA AİLEME EN UFAK KÖTÜ BİR SÖZCÜK SÖYLERSENİZ SİZİN O DİLİNİZİ KESERİM." Diye tehdit ederken odanın kapısı açılmıştı. Kimin geldiğini göremiyordum çünkü kapı arkamda kalıyordu. "KAYLA, DEDİKLERİNİ KULAĞIN DUYUYOR MU?" diye bağırdığında Baran'a dönüp "Bağırma bana." Diye sinirle söylendim. Baran ateş saçan gözleri "Konağın kapısından girdiğimden beri senin sesin yankılanıyor. Sen nasıl hanımına nasıl böyle davranırsın." diye bağırdığında Zişan Hanım'ın güldüğünü gördüm. Ben bağırarak konuşmuştum o ise normal ses tonunda herkesin benim ona kötü davrandığımı anlamalarını sağlamıştı. Hedefi buydu ve oyununa düşmüştüm. Baran'ın yanında "Hepsini planladın dimi? Ahh oyuna getirdin beni." Diye üstüne yürümeye başladığımda Baran kolumu tutup, sıktığında kolum kırılacak gibi hissediyordum. Acıyla inleyip "Bırak canım acıyor." Diye bağırdığımda "SEN NE YAPTIĞINI VE KİM OLDUĞUNU ZANNEDİYORSUN." Diye bağırdı. Acıyla "BİLDİĞİN GİBİ DEĞİL, BANA-" daha da sıkıp "NE BİLDİĞİM GİBİ DEĞİL, HER ŞEY ORTADA." Diye bağırdığında ilk zamanlardaki Baran'ın döndüğünü o gözlerinde anladım. Daha fazla bir şey yapmayacaktım ve kolumu elinden kurtarmaya çalıştım. Daha çok sıkıp "ÖZÜR DİLE!" dediğinde "İSTERSEN ÖLDÜR AMA ÖZÜR DİLEMEYECEĞİM." Dediğimde gözlerimizin içine bakıyorduk. Kolumu daha çok sıktığında acıyla inledim. Kapıda gördüğüm Haşmet Ağa "Baran, bırak!" diye uyardığında Baran'ın gözleri gözlerimde ayrılmıyordu. Gözlerimi Haşmet Ağa'ya kaydırdığımda Baran "Gözlerimin içine bak." Diye bağırarak biraz daha sıktığında kırılacağını hissediyordum. Gözlerimizi birleştirdiğimde "Yapma, acıyor." Diye çaresizce fısıldadığımda "Baran sana bırak dedim." Diye Haşmet Ağa tekrar uyardı. Baran gözlerini çekmeden "Sen karışma Baba." Diye tısladığında "BIRAK, KIRACAKSIN KOLUNU." Diye bağırdı. Bıraktığında ilk önce ayakta duramadım koltuktan güç alıp hızla kendime geldim. Sonra hiç kimsenin yüzüne bakmadan odadan çıktım. Hızla merdivenleri çıkarken arkamdan terasta bana bağıran Baran'ı umursamadan yatak odamıza girip, kapıyı kilitlediğimde daha fazla ayakta kalmayarak yere oturup, ağlamamaya çalıştım. Yine gözyaşlarıma engel olamamıştım Allah kahretsin hemen ağlıyordum. Hıçkırarak ağlamaya başladığımda elimle ağzımı kapattım. Paramparça olmuştum, kalbim acıyordu hem de çok. Canım yanıyordu, öyle böyle değildi. Yargısız infaz yapmıştı. Dinlememişti bile beni. Ne oldu söylediğimiz sözler boşunaydı. Kapıyı açmaya çalışan ve "Kayla aç şu kapıyı, yoksa kırarım." Diye bağıran Baran'a ağlayarak "Yalvarırım git." Diye seslendiğimde "AÇ şu kapıyı hiçbir yere gitmiyorum." Dedi. Çaresizce kapıyı açıp, geri çekildiğimde kapıyı sertçe kapatıp bana doğru yürürken "Bu kapı kilitleme nerden çıktı?" diye sinirle sorduğunda "Baran, lütfen sus." diye yalvardım. Daha da çok bana yaklaşıp, çenemden tutup, kafamı kaldırdığında göz göze geldik. "Susup, susmayacağımı sana mı soracağım. Sen ilk önce bugün yaptıklarının hesabını ver." Dediğinde gözlerimi kapatıp, ağlamamaya çalışarak "Gerek kalmadı ki, her şey ortada." Diye sesimin titrek çıkmasına engel olamamıştım. Onunla daha fazla muhatap olmak istemiyordum, "gözlerime bak." Dediğinde bakmadım sonra "sana dediğimi yap." Diye tekrarladı. Gözlerimizi birleştirip "gözlerine bakınca, canım acıyor." Diye itiraf ettiğimde, hızla odadan çıkıp, kapıyı sertçe kapattı. İşte biz buraya kadardık. Bitmiştik, buraya kadardık. Benim canım niye böyle yanıyordu, neden acıtıyordu kalbimi. Bana inanmaması bu kadar niye koymuştu bana? O kadının oyununa gelmiştik ve tek anladığım bana Baran'ın inanmamasıydı. Bu kırgınlığımın tek sebebi Baran değildi. Diğer yandan gerçek aileme de kızıyordum. Kendimi soğuk suyun altına attım ve artık ne yapacağımı biliyordum. Duştan çıkıp yatağın üzerine oturduğumda bir daha umutlanmayacağıma ve Baran'la aramızın iyi olması için uğraşmayacaktım. Ben kendimden ödün verip, fedakarlık yaptım da ne oldu karşılıksız çıktı. Sadece rüyaydı, uzun veya kısa bir rüyaydı. Boşuna kendimi kaptırdım. Olmayacak şeyler düşünmeye, canımın yanmasına izin vermiştim. Bir daha böyle bir şey olmayacaktı, affetmeyeceğim onu. Bana yaptıklarını unutmayacaktım. Bana verdiği sürede umurumda değildi ondan çocuk yapmayacaktım. İsterse Meliha üstüme kuma gelsin ama ona bir adım daha ben atmayacaktım. Ne istiyorsa yapsın, ne hali varsa görsün. Ona ve bana biz demem bile saçmalıktı. Onun değiştiğine inanmayacaktım. Beni dinleseydi, annesinin oyununa düşmeyecektik. Derin bir nefes alıp verdiğimde ayağa kalkıp, üstümü giyindim. Benim bu konakta tek sahip olduğum şey Hüma'ydı ve onun için dinlenip, yarına toparlanmam gerekti. Yatağa yatıp gözlerimi kapadığımda Baran'la yaşadıklarım gözümün önünde canlanıyordu.
Sabah uyandığımda hemen arkamı dönüp, baktım. Baran'ın tarafı bozulmamıştı. Gece gelmemişti demek. İşte bu bile bizim bittiğimizin göstergesiydi. Düşüncemi silip, elimizi yüzümü yıkayıp, giyindim. Hüma'nın odasına girdiğimde Yaren küçüğümle oynuyordu. Yaren'e "bir şeyler yedirdin mi?" diye sorduğumda dünden beri ne yaptığını anlattı. Sonra Hüma'yı kucağıma aldığımda küçük kollarını boynuma sardı. Başını göğsüme yasladığında, Yaren odadan çıkmıştı. "Beni çok mu özledin?" diye sorduğumda kafasını kaldırıp, elini yanağıma sürtmeye çalıştı. Ben bu kıza bağlanmıştım, oda bana bağlanmıştı galiba. "Ben de seni özledim bir tanem. Özür dilerim, kendi derdim yüzünden seni unuttum. Affet beni olur mu?" diye konuştuğumda aklımdan geçen fikirle "Hava bugün güzel hadi bahçeye çıkalım." Dedim ve odadan çıktık. Merdivenlerden inerken gördüğüm manzara karşısında az daha düşüyorduk. Gerçek babam olacak herif, Haşmet Ağanın elini öpmeye çalıştığını gördüğümde hemen geri odaya çıktım. Bu adam ne yapıyordu böyle, ne hakla buraya gelirdi?
Hüma ile ilgilendim birkaç saat sonrasında uyuya kaldığında Yaren'e onun yanında kalması için tembih ettim. Aşağıya inerken Zişan Hanım'ın "Baban altınlarını aldı bu sabah. Artık peşimizden ayrılır diye düşünüyorum." Dediğinde hiçbir laf etmedim ama ona acıyarak baktım. Umursamadan aşağıya indim. Kapıya geldiğimde korumalar kafaları yerde kapıyı açtılar. Karşı evin kapısına gelip, hiç düşünmeden girdim. Karşı karşıya geldiğim aynı renk gözlerim ile ne yapacağımı şaşırdım. Elindekini atıp, bana doğru hızla gelip, sarıldığında ilk önce sarılmadım. Sonra burnuma dolan, yıllardır aradığım kokuya karşılık bende sıkıca sardım ellerimi. Bana "KIZIM" dediğinde sessiz kaldım. Ona anne demek çok istemiştim ama olmadı, boğazım düğümlenmişti. Kafasını çekip, bana baktığında yüzünü ilk defa incelemiştim. Ona benziyordum hem de çok. Burun yapımız, dudak rengim, gözlerimiz tıpkı aynıydı. Sarışınlığımı annemden almışım. Diğer kardeşlerim kumraldı, babama benziyorlardı. Dudağımızın kenarındaki ben bile aynı yerdeydi. Huylarımızda benziyordu, ikimizde duygusaldık hemen gözleri dolmuştu. "Geldin annem, hoş geldin. Özledim seni kuzum, kokunu özledim." Diye konuşmaya başladığında sağ gözünden bir damla kaçtı. Mutlu olmuştu, sevinmişti ben geldiğim için. Evet, böyle inançlarım vardı. Gözleri o kadar masum bakıyordu ki. İkinci ayrılışımız bile kötü olmuştu. Annem "gel sarı kızım, oturalım mavişim." Dediğinde kendime gelip "Zeynep ile konuşmam lazım. Nerede?" diye sordum. Annem "Dün senin yanından geldiğinden beri odada yatıyor. İki saat falan yerde oturmuşsunuz karnı ağrıyormuş." Dediğinde benim için anneme yalan söylediğini anlamıştım da. Ahh, benim canım kardeşim. Üstüne üstlük üzgün olduğunu anneme de belli etmemiş. "ben bir bakayım." Dedim ve evin kapısına doğru yürüdüm. Ayakkabılarımı çıkarıp, odaya yöneldim. Kapıyı yavaşça açtığımda yatağın içinde gördüğüm kardeşimin yanına yaklaşıp, yanına uzandım. Beline sarılırken "Zeynep." Dediğimde beni duyduğunu bildiğim halde cevap vermedi. Susmasına karşılık "Sende bana Baran gibi yapma. Neler oldu neler. Dünden beri canım nasıl yanıyor. Kimsem yok konuşabileceğim, sen üzülme babamızın utanmazlığı yüzsüzlüğü. Bilmiyordun ki, hepsi benim hatamdı düğün olacağı zaman Baran'a söylemeseydim, böyle bir şey olmayacaktı." Diye konuştuğumda tek duyduğum ağlamasaydı. Sessizce ağlıyordu. Bekledim bir süre hiçbir şey söylemedi. Benimle konuşmayı seven hatta susmayan kız bana cevap vermiyordu. O da mı beni yalnız bıraktı. "Yalnızım yapayalnız. Tamam, sen yeter ki ağlama, üzülme ben bir daha gelmem yanına, arayıp sormam seni ama unutma ki tek sahip olduğum kişi senmişsin. Teşekkür ederim bana abla dediğin için. Seni seviyorum cadı." Deyip yataktan kalkıp, kapıya yaklaştığımda "Gitme abla." Diye ağlayan sese döndüğümde yatakta doğrulmuştu. Yanına gidip, sarıldığımızda hıçkırarak "babam olacak adam yüzünden canım yanıyor. Onun yüzünden hak etmediğim laflar yiyorum. Senden önce kardeş nedir bilmiyordum ama senle öğrenmiştim ben. Abla ne yaptık da bunları yaşıyoruz? Ne suçumuz, günahımız vardı da bu kadar canımız acıyor?" diye konuşurken gözyaşları tişörtümü ıslatmıştı. Ben böyle his, duygu yaşamamıştım. Acayip, bir şeymiş. Dediklerine hak veriyorum. Birbirimizi bilmeden ayrılmışız, ikimizde kardeş duygusunu yaşamamışız. O bir şehirde ben farklı bir şehirde, yetişip, büyümüşüz. Nasıl da duygularımız aynı olur. Birimiz baba şefkati ötekimiz anne sıcaklığı görmemiş. İkimizin de bir tarafı hep boşlukmuş. Yerini doldurmaya çalıştıkça canımız acıyor. Ahh be kardeşim neler bekliyor daha bizi. Ne acılar, ne üzüntüler. Bu daha başlangıç demek istedim ama varmadı dilim söylemeye. Kimse anlamayacaktı bizi, biz bir olmaya çalıştıkça parçalanmaya çalışacaktık. İlk önce o anlattı babam olacak o herifi. Nasıl da nefret ediyorduk babamızdan. İkimizin de onun yüzsüzlüğüne laf söyledik sonra "Size ne oldu abla?" diye sorduğunda "Biz olamadığımızı ve olamayacağımızı anladık." Dedim. Ve tüm yaşadıklarımızı anlattığımda içim biraz da olsa rahatlamıştı. Beni dikkatlice dinleyip o da benim düşündüklerimi söyledi. Bizim aklımızda fikrimizde birdi fakat Baran konusunda. Ben "En çok da neden bu kadar üzüldüğüme kızıyorum. Dün gece gelmedi odaya belki konağa da gelmedi. Neden merak ediyorum, sonra neden bana inanmadığında gözlerine bakınca canımın yandığını merak ediyorum. Bana ne olduğunu bilmiyorum. Neden bilmediğimi de merak ediyorum." Diye sitem ettiğimde Zeynep'in ben demiştim bakışları atmaya başlayıp, "Ben demiştim, sen diyorsun ya Biz olmadık diye, çoktan olmuşsunuz ve işin içine duygularınız dahi girmiş. Baran Ağa sana inanmamak değil, sana konduramıyor. Annesine böyle bir şey yaptığını kabullenemiyor." Dedi. Ve sessiz kaldım. Sonra bahçeden Babamın seslerini duyunca hemen ayağa kalkıp, kapıya yöneldiğimde Zeynep'te peşimden geldi. Bahçeye çıktığımızda gördüğümüz manzara karşısında dilimiz tutulmuştu. Takım elbise için de poz vermeye çalışan babamın etrafındaki bir sürü poşet. Benim üstümden kazandığı parayı kendini dışardan adam imajı çizmeye çalışıyordu. Beni gördüğünde "Aşiret gelini kızım da gelmiş buralara, hoş gelmişsin. Hanım git kıza aldığım kuruyemiş ve meyvelerden getir. En pahalılarından, sizin konaktakinden." Dediğinde annem "Sen bu kadar parayı nereden buldun Hasan, kumar mı oynadın yine?" diye telaşlandı. "Bu sefer benim üzerimden büyük kumar oynadı. Benim kilomun yarısı altın aldı. Sen ne yüzsüz, gurursuz ve utanmazsın. Bana ve kardeşime neler söylediler biliyor musun? Zişan Hanım'ın iğrenç sözleri hala kulaklarımda, senin yüzünden aşağılanıyoruz. Sana altını vermemelerinin sebebi bendim ben. Baran'a evlenmeden önce verme o altını dedim. Beni ikinci kez satarak para kazanmanı engellemek istedim ama sen adamların peşinden ayrılmamışsın. Sana yazık ya, sen nasıl bir babasın? Benim orada nasıl bir durumda bıraktığını biliyor musun? Bilmiyorsun. Ben bir şeyler yapmaya çalıştıkça, o konakta iyi olabilmek için yaşayabilmek için çabaladıkça sen mahvettin. Senin yüzünden mahkum oldum. Bana yapmadığı bir şey kalmadı Baran'ın. Canımı acıttı, tehdit etti, gözümün önünde can aldı." Dediğimde annem şaşkınlıktan inledi. Ben susmayıp devam ettim "Senin cebinde para, üstünde takım elbise var diye sakın kendini adamdan sayma." Deyip Zeynep ile anneme döndüm ve "Görüşürüz, kendinize iyi bakın. Ben uğrayabilirsem uğrarım." Dedim. Babam olacak herifin karşısında durup yüzüne bakıp "Sakın bir daha aynı hatayı yapma. Yoksa annemi ve kardeşimi alıp, onlarla kaçarım. Seni de burada bırakır, sülalenle ölmene izin veririm." Dedim. Yüzü şekilden şekle giren babam korkmuştu. Kapıdan çıkıp kaşıya geçerken Baran'ın arabasının yaklaştığını gördüm. Ben kapıdan girerken arabası durmuştu. Merdivenlerden hızla yukarı çıkarken Baran'ın peşimden geldiğini biliyordum. Hızla odaya girip, lavaboya girdim. Odanın kapısı hızla kapatıldıktan hemen sonra banyonun kapısı açılmaya çalışıyordu. "Kayla aç şu kapıyı, bak iki etti. Üçüncüsünde kırarım kapıyı." Diye kapıya yumruk attığında neden banyoya girdiğimi sorguladım. Sonra kapıya tekme atıldığında, kırmaması için kapıyı açtığımda nerdeyse bir gündür görmediğim adamın gözleriyle karşılaştım. Siyahları ateş saçarken "Senin dışarıda ne işin vardı?" diye sorduğunda cevap vermeyi tercih etmeyerek "Çekilir misin önümden? Üstümü değiştireceğim." Dedim. Kaşını kaldırıp, hayretle bana bakarken "Kayla sinirlendiriyorsun beni?" dediğinde "Oradan bakılınca umurumda gibi mi gözüküyor?" dediğimde kendime hayret ettim. Kalbimin atışı hızlanmıştı. Artık kısasa kısastı. O ne yapıyorsa ben de yapacaktım. Ona sormadan, danışmadan. Baran'ın gözleri gözlerimi delerken "Kayla bak-" diye başlayan cümlesini kesip "Kayla bak deli ediyorsun beni, sinirlendiriyorsun beni deyip deyip duruyorsun bana. Sen Kayla'dan başka söz bilmez misin? Sana hesap vermekten sıkıldım, sen istediğini yapıyorken gidiyorken, ben gidince yapınca hesap veriyorum. Ağa'ya göre yaşayamam ben. Biz seninle karı koca değiliz ve bence birbirimizle konuşmaya gerek bile yok. Hatta boşa beni gitsin. Sen kendi yoluna ben kendi yoluma." Deyip, harekete geçtim iki adım attım, sonrası kendimi sertçe çekilip, duvarla Baran arasında buldum. Eli çenemi kavrayıp, sıkmaya başladığında "Sen benim karımsın ben de senin kocanım. Her istediğini yapamazsın. Bana göre yaşayacaksın. Boşanma düşüncesini ömrün boyunca unut. Bana hesap vermek zorundasın ve ne işin vardı senin benden habersiz dışarda?" diye konuştuğunda ellerimi göğsüne koyup, kendimden uzaklaştırdım. Sinirle "Senin karınsam sen de bana hesap ver. Merak ediyorum doğrusu dün gece neredeydin?" diye sorduğumda yüzünde oluşan şaşkınlık mıydı? Neydi?