Odanın kapısı açılıp, Baran içeri girdiğinde hemen yanına gittim ve "neden uyumadın?" diye sorduğunda "uyuyamadım, senin gelmeni bekledim. İstanbul'a gitme işini düşündün mü?" dediğimde kafasını sallayıp "düşündüm." Dedi. "ne karara vardın?" diye sorduğumda "işleri yoluna koydum. Bir haftalık İstanbul'a gidiyoruz. Uçak biletleri alındı. Otelde odamız hazır." Dedi ve ben " gerçekten gidiyor muyuz?" diye sorduğumda "bundan sonra ilk ve son olarak gidiyoruz." Dediğinde istemeden sarıldım "çok teşekkür ederim, çok çok teşekkür ederim." Deyip ayrıldığımda "otel yerine bizim evde kalsak, lütfen." Dediğimde kafasını salladı ve "senin bavul hazırlamana gerek yok, bende birkaç bir şey alacağım. Şimdi uyuyalım, yarın saat on iki de havaalanında olmamız gerekiyor." Giyinme odasına geçti. Geceliklerini giyip, yatağa yattığında bende giyinme odasına geçtim. Geceliklerimi giyip, yatağa yattım. Gözlerimi kapadığım gibi uykuya daldım. Uyandığımda, karşımda uyuyan bir adet Baran buldum. Yataktan kalkıp, telefonumu elime aldım ama kapanmıştı. Baran'ın tarafındaki komodinin üzerinde Baranın telefonunu gördüm. Baran'ın üstünden uzanıp telefonu elime aldım. Aldığım gibi geri çekildim. Üst tarafında olan tuş kilidine bastım ve saatin sekiz olduğunu gördüm. "ne yapıyorsun?" Baran'ın sesi ile irkildim. "hiçbir şey yapmıyorum. Sadece saate baktım." Dedim ve telefonu uzattım. Telefonunu alıp, o da saate baktığında yatakta doğruldu. Telefonunu geri komodinin üstüne koyup, banyoya girdi. O duş alırken bende giyinme odasına gidip, dizimin üstünde biten kot şortumu, sarı V yaka, baskılı tişörtümü giydim. Sarı sandaletlerimi giyerken odaya Baran girdi. Banyoya geçip elimi yüzümü yıkayıp, saçlarımı ördüm. Kotumun renginde olan çantamı alıp içine, diğer çantamdaki eşyaları koydum. Cüzdanımı aldığımdan emin olduktan sonra yatak odasına geçip, Baran 'a "ben hazırım. Bu arada saat kaç?" diye sorduğumda "dokuzu dört geçiyor, Kahvaltımızı yapıp, çıkarız." Deyip ve odadan çıktığında, bende arkasından gittim. Masaya oturup, kahvaltıyı yaptık. Arabayı şoför kullandığı için arkaya binip, havaalanına gitmek için yola koyulduk. Havaalanına girip, anons yapılana kadar oyalandık, anons yapıldığında güvenliklerden geçtik ve uçağa bindik. Bizimle birlikte 4 koruma daha bindi. Baran, uçağın özel yerini kiraladığı için bizden başka kimse yoktu. Bir saatin sonunda uçaktan indiğimizde, aklıma babam gelmişti, Mardin'e gideceğimiz o gün "hadi kızım gidelim ve evimize geri dönelim." Demişti. 'Babam, sen geldin, ben yoktum; ben geldim, sen yoksun.' Dedim içimden. Havaalanına indiğimizde bizi bekleyen üç araba koruma vardı. Baran Mardin'deki gibi burada da korumalarla birlikteydi. Arabaya bindiğimizde "evin adresini biliyor musun?" dediğimde olumlu şekilde kafasını salladı. Şoför arabayı çalıştırıp, havaalanından çıktı. Yirmi dakika sonra eve ulaşmıştık. Araba evin kapısında durduğunda inip, kapıya doğru yavaş yavaş ilerdim. Zile tam basacağım sırada kapı açıldı. Asiye teyzeyi gördüğümde boynuna sarıldım ama karşılık vermedi. Asiye teyzeden ayrılıp "asiye teyzem niye sarılmıyorsun?" dediğimde "Kayla hanım, buyurun kapıda kalmayın." Deyip geri çekildi. Dediklerine anlam veremeyip içeri girdim. Salona geçtiğimde, her şey eskisi gibi değildi. Eşyalar yerli yerindeydi ama ev buz gibiydi, sıcaklığı buhar olup gitmişti. İçim üşümüştü. Çünkü ailem yok olmuştu. Beni seven insan kalmamıştı. Annemden sonra babam vardı ama düğün gecem onu da kaybetmiştim. Hayata karşı tek kurşundum. Beni düşüncelerimden ayıran Baran "üstünü değiştir de çıkalım." Dediğinde bir şey demeden odama çıktım. Odamın kapısına geldiğimde durup, derin nefes alıp, içeri girdim. Şifonyerin üzerindeki aile resmimi alıp, sarıldım. Sonra uzun, kısa kollu elbisemi giydim. Başıma siyah şal takıp, aile resmimizi alıp aşağıya indim. Baran "hazır mısın?" dediğinde olumlu yönde kafamı sallayıp, kapıya yöneldim. Kapıdan tam çıkacağımız sırada asiye teyze "kayla hanım izniniz olursa bende cenazeye katılmak istiyorum?" dediğinde "asiye teyze sen neden bana böyle davranıyorsun? Ne hanımı ya, kızım de canım de." Dediğimde "eski Kayla 'm olsa derdim." Dedi ve "ben eski Kaylayım, değişmedim ki." Dedim. Asiye teyze "eski Kayla olsa babasını üzmezdi, evlenmezdi. Evlilik düşüncesi onu öldürürdü babasını değil. Hani babanı bırakmayacaktın, söz vermiştin. Mardin'e gidince ne değişti? Birkaç günlük tanıdığın adamla evlenmeyi düşünebilecek kadar çok mu tanıdın? Babanı öldürebilecek kadar çok mu sevdin?" dediğinde ağlamaya başladım ve "beni mi suçluyorsun? Ben onu öldürmedim ki? Yanında bile değildim?" dediğimde "yanında olmadığın için öldü sen öldürdün babanı. O gece seninle konuşurken ben de vardım, sesini duymak istediğim için Sedat bey telefonu hoparlöre aldı. Dediklerinden sonra baban gözümün önüne yığıldı." Dedi ve ben ne diyeceğimi bilmiyordum. Sadece ağlayabiliyordum, elimden başka hiçbir şey gelmiyordu. Kapıdan çıkıp hemen arabaya bindim. Baran da gelince Zincirlikuyu camisine geldik. Babamın tabutunu teneşirin üzerine koyup, imam sorusunu sordu ve cenaze namazını kıldırdı. Babamın tabutunu kaldıracaklarında, koşup tabuta sarıldım ve "baba kalk, hadi kalk bak seni götürüyorlar." Beni tutanlara dönüp "bırakın beni, ölmedi o uyanacak, beni bırakmayacak." Dediğimde Baran beni kendine çevirip "Kayla uyanmayacak, öldü tamam mı? Alış buna artık. Şimdi bırak götürsünler." Dediğinde, bu sefer uyanmayacağını kabullenmiştim, öldüğüne inanmıştım. Kenara çekilip izin verdim. Babamın tabutu önde ben arka da mezarlığa gidiyorduk. Yürümeme yardımcı olan arkadaşlarımdan birinin omzuna başımı yasladım. Annemin mezarına geldiğimizde babamı kefen ile sarılı halde tabuttan çıkardılar annem de aklıma geldi. Bir buçuk ay önce de onu böyle görmüştüm. Babamı, annemin yanındaki kazılı mezara koyup üstüne toprak atmaya başladılar, küreklerden birini Baran alıp babamın üstüne bir de o toprak attı, cenaze namazını kıldı, tabutunu taşıdı bunları yaparken vicdan azabı yaşıyor muydu? Eğer o gün beni seçmeseydi babam nefes alıyor olacaktı. İmam duasını okudu, herkes baş sağlığı diledi, yanımda kalmak isteyen arkadaşlarımı, yakınlarımı reddettim. Mezarlıkta bir ben bir Baran bir de çevredeki Baranın korumaları ve son olarak ölmüş ailem kaldığımızda Baran karşıma geçip "hadi eve gidelim." Dediğinde hiçbir şey demeyip, annem ve babamın mezarlarının ortasına geçip oturdum. Gözyaşlarımı silip, konuşmaya başladım "Anne gerçekleri öğrendim ve gerçek ailemi buldum. Onların yanına gittim, affetmek için ama onlardan daha çok nefret ettim. Umduğumu bulamadım tam tersine beni ikinci kez sattılar ama para karşılığı değil kilomun yarısı kadar altın karşılığı. İnsan bir kere sevilmeyince bir daha sevilmiyormuş. Beni de sevmedikleri için sattılar. Baba sen de dinliyorsun dimi. Çünkü ilk ve son anlatışım olacak size, bir daha ne anlatmaya, ne de sizi görmeye vaktim olamayacak. Son kez İstanbul'dayım. Maalesef ki artık bir ağa ile evliyim, Mardin de o ne derse o olurmuş. Evlendim ama zorla evlendim. Gerçek babam beni tehdit etti. Üvey babanı da seni de beni de öldürürler, dedi. Korktum seni öldürürler diye. O yüzden sana o lafları söyledim yoksa söyler miydim? Baba, anne siz beni tanıyorsunuz? Size hiç yalan söylemedim, şuan hayatta olsaydınız da söylemezdim. Ama anladım ki bensiz ölürmüşsün sen, baba. Mardin de bana 'sen de gel istersen, sonra geri döneriz.' Dediğin o güne dönsek bir dakika beklemem, kabul ederdim ya da seninle gerçek ailem için hayatımız boyunca ettiğimiz ilk kavga gününe dönsek, seninle kavga etmezdim. Şimdi yanımda olmuş olurdun, o cehennemi görmezdim, senin katilinle evlenmezdim baba. Yemin ederim bu olacakları bilseydim, görseydim inadımdan vazgeçerdim. Anne hani ben ödevlerimde hep mızmızlanırdım ya "yapamıyorum." dediğim zamanlar sende bana hep "bir insan bir şey yaparken iyi başlarsa sonu da iyi biter." Derdin ya işte o söz benim için anlamsız çünkü ben zaten bu hayata kötü başlamışım sonumda kötü bitecek. Anne, baba affedin beni olur mu? Söylediklerimi duyduğunuza eminim. Çünkü ben sizin kızınızım, canınızdan kanınızdan olmasam da yirmi iki seneden beri sizin canınız kanınız oldum." Deyip kalktım son söylediğim söz babamın bana söylediği sözdü. Baran önüne geçip "şimdi gidebiliriz." Dedim ve çıkışa doğru yürümeye başladım. Çıkışa gelip, arabanın gelmesini beklerken Baran da yanıma geldi. Araba gelince şoförün kapımı açmasını beklemeden kendim açıp, bindim. Baran da bindiğinde, yola koyulduk. Eve gelince arabadan inip, kapıyı çaldım. Hizmetçilerden biri kapıyı açtığında, merdivenlere yöneldim. Birkaç basamak çıkıp arkama döndüm ve "baran, beni rahatsız etmezsen sevinirim." Dediğimde Baran kaşlarını çattı, umursamadan odama çıkıp üstümü değiştirdim. Sonra annemle babamın yatak odasına yöneldim. Kapıyı açtığımda etrafa inceledim ama bu odada her şey yerli yerindeydi sadece eski sıcaklığı yoktu. Annemlerin yatağına yatıp üstüme pikeyi çektim. Ağlaya ağlaya uyuyakalmıştım. Gözlerimi açtığımda, geri kapatıp ovuşturdum. Çünkü gözlerimin içi yanıyordu. Saate baktığımda sekiz olduğunu gördüm ve aşağıya indim. Baran 'a baktım ama yoktu, bahçe kapısının açık olduğunu gördüğümde bahçeye çıktım. Masaya oturmuş, gözlerini havuza dikmiş bakıyordu. "baran" diye seslendiğimde istifini hiç bozmayıp "ne?" dediğinde masaya gidip ben de oturdum ve "ne yapıyorsun?" dediğimde "gördüğün gibi." Dedi. İnsanlık yapıp "yemek yedin mi?" diye sorduğumda "evet." Dediğinde sinirimi bozmuştu ağzımı açmıştım ki yardımcılardan biri "Kayla hanım, babanızın avukatı Semih bey sizinle görüşmek istiyor." Deyip ev telefonunu gösterdiğinde ayağa kalkıp, telefonu alıp "alo Semih amca?" dedim, Semih amca babamın hem de şirketlerimizin en önemli avukatıydı. "Kayla, senin numarana ulaşamadığım için seni evden arıyorum, başın sağ olsun." Dediğinde "sağ olun, telefonum kırıldığı için bana ulaşamamışsınızdır." Dediğimde "kayla, şimdi sırası değil ama sende biliyorsun ki baban bütün mirasını ve hisselerini sana vasiyet etmişti. Bunu konuşmamız gerekiyor eğer müsaitsen bu konuyu halledelim." Dedi ve "peki, o zaman sizi eve bekliyorum." dedim ve telefonu kapadım. Telefondan babamın sekreterini arayıp, yeni bir telefon, numaramın aynısı olarak göndermesini istediğimde yarın elimde olacağını söyledi. Baran'ı yanına gittiğimde "avukat neden aramış?" diye sorduğunda "miras olayları falan." dediğimde bir şey demedi. Semih amca bir saat sonra geldiğinde salona geçip, konuşmaya başladık. Semih amca "kayla, biliyorsun ki otomatik olarak hisseler sana geçtiğinden senin haftaya şirket ortakları ile toplantı yapıp, şirketlerin başına geçmen gerekiyor." Dediğinde Baran "bir hafta sonra dönüyoruz ve Kayla bir daha İstanbul'a dönemez." Dediğinde Semih amca "o zaman birine vekâlet vermen gerekiyor ama inan vekâlet vereceğin adama ne kadar güvenirsen güven arkandan işler çevirecektir. Babanın yerine geçmek isteyen çok insan var ." Dediğinde " başka ne yapabilirim?" dediğimde "Mardin'den işleri yürüt diyeceğim ama o çok zor olur." Dedi ve bense "ben biraz düşüneyim bir yol bulmaya çalışacağım." Dedim. Semih amca "peki, sen düşün karar ver, şuan tüm bankalarda ki babana ve annene ait tüm paralar otomatik olarak senin hesaplarına geçti. Tüm mal varlığı da senin üstüne geçti. Biliyorsun ki baban ve annen her şeyi bu şekilde ayarladılar." Dediğinde "toplam ne kadar malvarlığı var?" diye sorduğumda çantasından üç dosyayı çıkarıp "ilk dosyada mal varlıkları yazıyor. Sonra ki dosyalar ise tabuları ve yenilenen ruhsat kopyaları." Dedi ve "peki, ben bunları incelikten sonra sana haber veririm." Dedim ve Semih amca ayağa kalkıp "zaten geç oldu bende kalkayım. Kayla bak beni yanlış anlama annen ve baban bana, bankalara ve noterlere böyle talimat verdiler. Seni daha ilk günden servet avcısı bir çocuk durumuna düşürmek istemedim, özür dilerim ve tekrar başın sağ olsun. Mekânları cennet olsun." Dediğinde "sağ ol amca, yanlış anlamadım zaten sen de sana verilen görevi yapıyorsun." Dediğimde "görüşürüz, kayla ne kadar çabuk karar verirsen, o kadar her şey iyi olur." Dedi ve sarılıp "yardımcı olduğun için çok teşekkür ederim, görüşürüz." Deyip ayrıldık ve Semih amcayı yolcu ettim. Geri salona döndüğümde Baran "sana Mardin'de de dediğim gibi bir daha hayatın boyunca İstanbul'a dönemezsin." Dediğinde, "anladım, Mardin magandası." Deyip odaya çıkmak için arkamı döndüğümde "bir daha o lafı dersen seni mahvederim." Dedi ve arkamı dönüp kaşlarımı kaldırıp "ne yaparsın ölmüş babamı mı öldürürsün?" dedim. Bir şey söylemediğinde "tahmin ettiğim gibi." Deyip, masadaki dosyaları alıp, merdivenlere yöneldim. Annemlerin yatak odasına geçtiğimde düşünmeye başladım. Mirası ne yapacaktım? Kullanamazdım, evlerin her yıl, arabaların altı ay da bir vergisi var. Uzun süre düşünüp, uyudum. Sabah kalkıp, elimi yüzümü yıkayıp, üstümü değiştirip, aşağı indim. Baran'ı bahçede kahvaltı yaparken bulduğumda yanına gidip, masaya oturdum. Kahvaltı yaparken Baran "karar verdin mi?" dediğinde "sadece mirasa ne yapacağımı buldum, hisselere ne yapacağım hiç bilmiyorum." dedim ve " babanın hisselerini bana sat?" istifini hiç bozmayıp dediğinde "Ne?" diye bağırdım. "hisselerini bana sat. Sen işi bilmiyorsun bilsen bile İstanbul da olmayacaksın, benim de birçok sektörde şirketlerim var. MEDYA BİZİM EVLENDİĞİMİZİ BİLİYOR. HEM ÇETİN ŞİRKETLER GRUBUNUN EN BÜYÜK HİSSEDARI VE YÖNETİM KURULU BAŞKANI OLUR, ÜNÜME ÜN KATARIM HEM DE BABANIN ADINI DA DÜNYA YA DUYURURUM." Dedi. Ben sinirden "SENİN BABAMIN YERİNDE GÖZÜN MÜ VAR?" diye bağırdığımda "ses tonuna dikkat et, senin babanın yerinde gözüm yok, hatırlatırsam ben de MİRZANOĞLU ŞİRKETLER GRUBUNUN EN BÜYÜK HİSSEDARI VE YÖNETİM KURULU BAŞKANIYIM, senin baban Dünya'nın en büyük iş adamları listesine girmeye çalışırken bense o listenin beşinci sırasındayım." Dediğinde, şok olmuştum ve "gerçekten mi?" diye sorduğumda "gerçekten." Dedi. "hisseleri satınca, babam mezarında rahat yatamaz. O yüzden işlerin başında benim olmam gerekiyor." Dediğimde "o zaman vekâleti bana ver, şirkette tüm atılan adımları bil." Dediğinde "sana vekâleti verdim diyelim, sen Mardin'den işleri nasıl takip edeceksin?" Dedim ve "şirketin önemli pozisyonlarına adamlarımı yerleştireceğim. Her şeyden haberim olacak imza yetkisi de bende olacağı için arkandan kazılan kuyulara düşmeyeceksin. Önemli olanda sana sormadan bir şeyi imzalamayacağım, her kararda senin fikrine göre davranacağım yani sen ne dersen o olacak, sen işin yarısını bildiğin için sana kararlarında yardımcı olurum. Hem o listeye soyadının girmesi daha kolay olur." Dedi. "yerleştireceğin adamlarına nasıl güveneceksin?" diye sorduğumda "benim şirketlerim sadece Mardin veya Türkiye şehirlerinde değil yurt dışındaki şirketlerde de işin gidişatını bilirim, çalışan insanlardan veya ortaklarımdan birisi bana kazık atmayı bırak, düşünemezler." Dediğinde "nereden biliyorsun?" diye sordum ve "ölümden korkan insan, Azrail'in ayağına neden çelme taksın ki." Dediğinde ne demek istediğini çok net anlamıştım. "peki, ben sana nasıl güveneceğim?" diye sorduğumda, gözlerimin içine bakıp, "bir insana aklına gelebilecek her şeyi yaparım. Benim oyunlarla, kurnalarla işim olmaz, ne yapacaksam, açık ve net bir şekilde yaparım, eğer senin babanın soyadını silmek istersem, öyle bir şekilde silerim ki bir daha senin aklına bile gelmez." Dedi ve kalkıp, içeri geçti. Ona güvenmeli miydim? Dediği doğruydu. Onun oyunla, kurnayla işi olmazdı. Bana da karım olacaksın dedi, adam beni zorla kendine eş yaptı. Düşüncelerimi kesen, yardımcı oldu "kayla hanım rahatsız ediyorum ama istediğiniz telefon geldi." deyip, paketi uzattı. Teşekkür edip, paketi açmaya başladım. Telefonu açıp, rehberden Semih amcayı aradım, karar verdiğimi ve bize gelmesini söyleyip kapadım. Baran'a haber vermek için misafir odasına geçtiğimde, kapısına vurup içeri girdim. Telefonla konuştuğu için yatağa geçip oturdum. Telefon konuşmasını dinledim "o zaman sen o teklif listelerini e-mail yoluyla bana yolla ben inceleyim, inceledikten sonra ihalede araziye eş değerde ve en yüksek ne kadar verebileceğimiz bir fiyat hazırlayacağım. Mardin'e döndüğüm zaman da bankalara talimat veririm." Deyip kapadı ve bana döndüğünde hemen "kabul ediyorum." Dediğimde "peki o zaman biz Mardin'e döndüğümüzde adamları buraya yollarım." Dedi ve ben "Semih amcayı çağırdım. Mal varlıklarını satılığa çıkaracağım ve sonra da yüklü miktarda parayı da kimsesiz çocuklara bağışlayacağım. Kalan paraları da hesaplarıma geçireceğim." Deyip, odadan çıkıp kendi odama geçtim. Üstümü değiştirip, aşağıya idim. Semih amca gelir gelmez, konuyu açıp "mal varlıklarını satılığa çıkar, sadece bu ev, arabam ve Bodrum'daki yazlık satılığa çıkmasın." Dedim ve Semih amca "Kayla emin misin?" diye sorduğunda "eminim, hepsi bir hafta içinde arabalar ve evler dükkânlar değeri üstündeki fiyatlarda satılsınlar, eğer satılmazsa satılmasın. Arabam, bu ev ve Bodrum'daki yazlık satılmasın." Dediğimde "on sekiz dükkânda kiracılar var." Dediğinde "peki onlarda kalsın, kiraları benim hesabıma yatacak dimi?" diye sorduğumda kafası olumlu yönde salladı ve "hisseleri ne yapacaksın?" diye sorduğunda "ben işleri Mardin'den takip edeceğim, şirkette birkaç pozisyonda değişiklik yapacağım, imza yetkisi ise Baran da olacak." Dediğimde "peki, sen nasıl istersen, o zaman ben kalkayım satış işlemlerini halledeyim." Dedi. Ben onu kapıya kadar geçirip, bahçeye geçtim ve sekreteri arayıp cumartesi günü toplantı ayarlamasını söyledim. Sonra Baran'la bahçede oturup işler hakkında konuştuk. Gece olunca annemlerin yatak odasına geçip uyudum. "kızım, sen bunu başarırsın." Dediğinde ayaklarımı bisikletin pedallarını koyup babama "baba, bırakma düşerim." Dediğimde "bırakmam." Dedi ve bisikletimi sürmeme yardımcı oldu. Beni bıraktığında bir süre düşmeden iki tekerlikle sürdüm, yere düştüğümde babam yanıma koşup "bir şeyin var mı?" dediğinde ona çatlarımı çatıp, "beni bıraktığın için düştüm, sen yalancısın." Deyip kollarımı önümde bağladım. Babam "ama güzelim sen düşe kalka öğreneceksin, eğer ben seni bırakmasaydım, düşmezdin ve kendin süremezdin." Dediğinde, rüyadan uyandım. Bu neydi şimdi? Eski anıları rüyamda neden gördüm? Hala ölüm haberini üzerimden atamadığımdan dolayı herhalde. Su içip geri yattım. Önümüzdeki iki gün boyunca annem ve babam için kuran okutturup, yemek dağıttırdım. Ziyarete gelenlerle ilgilendim. Cumartesi günü toplantı için baran ve ben şirkete gittik. Toplantı da şirkette değişen pozisyonları, şirketteki işlerin gidişatının nasıl olacağını konuştuk. Ortaklar, Baran'ın kalın sesinden, duruşundan ve bakışlarından korkmuşlardı. Kimse Baranla göz göze gelememişti. Toplantı bitip, eve geçtik. Yemek yerken Baran "bavullarını toplamaya başla. Yarın Mardin'e döneceğiz." Dediğinde "ama üç gün daha var. Bir hafta olmadı ki." Dediğimde "Mardin de işler yolunda gitmiyormuş. Yarın akşam altı da havaalanında olacağız." Dedi ve ben "o zaman sen git bende üç gün sonra geri dönerim." Dedim ama Baran bakışlarını bana çevirip "ben olmadan Mardin'e dönemezsin. Hem satış işlemleri halledildi, şirkette de işlerini yoluna koydun. İstanbul da kalman için bir gerek yok artık." Dediğinde "senin için yokmuş gibi görünebilir ama burası benim evim, hayatım, ailem. Görmüyorsun ama ben buraya aitim. Neden görmek anlamak istemiyorsun? Neden bu kadar vicdansızsın?" dediğimde masadan kalkıp "asıl anlamayan sensin. İstanbul artık senin için yok, bitti. Mardin'e bana aitsin. Geçmişin geçmişte kaldı. Anlasan iyi olur. Evet, ben vicdansızım ve güçlüyüm ama sen zayıfsın, acizsin. Seni koruyup kollayacak bir ailen de yok, onun için kurallarıma uyacaksın." Dedi. Sandalyeyi sertçe yere atıp, odaya gitmek için harekete geçtiğimde yine kolumda Baran'ın eli ile kala kalmıştım. "acın var diye sustum ama gerçekten beni sinir ediyorsun? Sana iyi davranayım dedim ama bakışların, sözlerin ve beni kâhile almayışın beni deli ediyor. Bana bu zamana kadar böyle kimse davranmadı, davranamaz da senin gibi bir şımarık kızda bana böyle davranamaz. Şimdi masaya oturuyorsun ve yemeğini yiyorsun." Dediğinde, korkmuştum gerçekten sinir olmuştu. Gözlerine bakmadan sandalyeyi düzeltip, masaya geri oturdum. Baran'ın yemeği bittiğinde "ben biraz arabamla gezeceğim. Sonuçta son gecem İstanbul da." Dediğimde Baran "buna izin vereceğimi zannediyorsan, yanılıyorsun." Dediğinde "senden izin alacak, kadar seni önemsiyor muyum?" Dedim ve "peki sen de benden izin almadan şu kapıdan çıkabilecek kadar cesaret varsa, buyur çık." Dedi ve gözlerini gözlerime dikip, tek kaşını kaldırarak "ama sonuçlarına katlanırsın." Dediğinde "sen hani beni böyle tehdit ediyorsun, çok merak ediyorum bu saatten sonra bana ne yapabilirsin? Babamla tehdit edemezsin, gerçek ailemle tehdit etsen, işe yaramaz çünkü onlardan nefret ediyorum. Döveceksen döv umurumda olmaz. Öldürürsen beni cehennemden kurtarmış olursun. Şirketlerle tehdit etsen kendini rezil edersin. Yani bana boş boşuna tehdit savurma." Dediğimde "kayla beni hiç ciddiye almıyorsun? Hani boş tehdit savuruyorsun diyorsun ya, işte ben boş tehdit savurmam, kendinden bile nefret etmeni sağlarım. Ben ölmediğim sürece gün yüzü görmezsin." Dedi ve masadan kalkıp odama çıktım. Bavulları çıkartıp, eşyalarımı yerleştirmeye başladım. Şifonyerin üstünden telefonumu alıp, saate baktım. Aşağı inip Baran'a baktım ama bulamadım. Hemen arabamın anahtarını alıp, dışarı çıktım. Arabamı görünce "son defa." Deyip arabaya bindim. Arabayı çalıştırdığımda motordan gelen o sesle, güldüm. İstanbul sokaklarında Porsche panemeram ile dolaşıp, sahilde durdum. Arabadan inip, arabaya yaslanıp, arabamla konuşmaya başladım "annemi, babamı, seni, özgürlüğümü ve İstanbul'u özledim. Bir siz vardınız hayatımda artık siz de olmayacaksınız. Ailem mezarda, özgürlüğüm bir hafta öncede, sen de garaja... Her şeyimi tek tek geçmişte bıraktım. Ben ne yapacağım Mardin de? Nasıl yaşayacağım? Her canım sıkıldığında seninle adım gibi bildiğim bu şehri dolaşamayacağım. Senin de bana verecek bir fikrin yok tabi." Deyip, kıyının ucuna gelip, "son kez İstanbul, son kez. Bir daha ne zaman gelirim? Nasıl gelirim, bilmem. Bana vadettiğin özgürlüğü bırakıyorum. Her şeyi mi bıraktığım gibi seni de bırakmak zorundayım. HOŞÇA KAL!" deyip arabama bindim. Radyoyu açtığımda Emre Aydın-Hoşça kal çalıyordu. Tebessüm edip, gözümden akan yaşlara engel olmadım. Ağlamam bittiğinde "yemin ederim ki bir daha gözlerimden yaş akmayacak. Son kez seninle, sizinle ağlıyorum. Gözyaşlarımı burada bıraktım." deyip arabayı çalıştırdım. Eve geldiğimde arabayı park edip, garajın kapısını kapadım. Eve girdiğimde, ışıklar kapalıydı. Tam merdivenlere yöneleceğim sırada "nereye gittin?" diye soran sesle korktum. Işıkları açıp, Baran'ı tam karşımda bulduğumda "İşim vardı." dediğimde "ne işiymiş?" diye sordu ve ben "sen benim gittiğimi nereden anladın?" diye sordum. "gaza bastığında arabanın motorundan çıkan sesle sen olduğunu anladım ve yaklaşık üç saattir dışarıdasın. Gecenin dördünde hangi işten bahsediyorsun?" dediğinde "arabamla, İstanbul sokaklarını gezip, sahile geçtim ve vedalaştım." Dediğimle "neyle vedalaştın?" diye sorduğunda "özgürlüğümle." Deyip odama çıktım ve kalan eşyalarımı toparladım. Makyaj malzemelerimi, kremlerimi, parfümlerimi küçük bir bavula yerleştirdim. Sonra annemlerin odasına geçip, aile albümlerimizi ve annemin en çok sevdiği şalını, babamın en sevdiği tişörtü alıp, geri odama geçtim. Onları da bavula koyduğumda her şey hazırdı. Yatağıma yatıp, uyudum. Uyandığımda saat dörde geliyordu. Elimi yüzümü yıkayıp, kot şort tulumumu ve sporlarımı giydim. Saçlarımı düzleştirip, eyerlinler, rimelimi sürdüm. Sırt çantamı hazırlarken odaya giren Baran "Hazır mısın?" dediğinde kafamı olumlu yönde salladım. Yardımcılar bavulları aşağı indirdiklerinde Baran hala benim odamdaydı. Çantamı sırtıma takıp "mezarlığa uğrayacak mıyız?" diye sorduğumda "uğrayacağız." Dedi. Evden çıkıp, arabaya bindik. Mezarlığa geldiğimizde Baranla birlikte arabadan inip, babam ve annemin yanına gittik. Onlarla da vedalaşıp, arabaya geri döndük. Havaalanına giderken, Baran birkaç telefon görüşmesi yaptı, bense sadece cama kafamı yaslayıp, İstanbul sokaklarına bakıyordum. Ben bu yolları son kez görüyordum, Son kez geçiyordum. Havaalanına geldiğimizde, arabadan inip içeri girdik. Anons yapılıp güvenlikten geçerken "SON KEZ HOŞÇA KAL!" dedim fısıltıyla.