Ben böyle düşünürken saatin kaç olduğundan, haberim yoktu. Eve dönmeye karar verip, geldiğim yöne doğru yürümeye başladım. Evin bahçe kapısından içeri girdiğim an masada oturan annemle göz göze geldim. Hiçbir şey söylemeden eve yöneldim. Annem yatağımı hazırlamış, bense hemen geceliklerimi giyip, yatağıma yattım. Uyuyamayacağımı bile bile gözlerimi kapadım ve düşünmeye başladım. Hayal kırıklığı neydi? Nasıl bir duyguydu? Bir insanın bu hale gelmesinin sebebi hayal kırıklığı mıydı? Yoksa pişmanlık mı? Neydi benim hissettiğim içimdeki acının sebebi? Benim bu hale gelmemin nedeni neydi veya kimdi? Niye bu içimdeki acıyı daha önce hissetmedim ya da yaşamadım? Ben hayata tecrübesiz miydim? HAYAT, iki hece, beş harften oluşan bu kelime beni neden bu kadar çok düşündürüyordu? Kararsızlık mı benim yaşadığım? Daha önce seçim yapmadığım için mi geldi tüm bunlar benim başıma?
Ne yapacağımı bilmeden, etmeden karar vermeye çalışmam anormallikti. Ben kendimi bildim bileli ilk defa ayağım yere basıyor. Çünkü ilk defa düşünüyorum ne yapacağı mı? İşte ben buydum. Annem ve babam sandığım insanlar tarafından hep korunmuştum veya yöneltilmiştim, hayatı özgürlük sanmıştım. Ben hiç yaşamadım ki zorunluluğu, neydi bilmezdim ki? Eğer satılmasaydım, bu başıma gelen olaylar olacak mıydı? Belki de hayatın zorluklarını daha önce yaşayacaktım. 1 ay önceki KAYLA OLMAYACAKTIM, BELKİ ADIM KAYLA BİLE OLMAYACAKTI. Benim kaderim bu muymuş? Adım gibi bu hayatta ben masum biri miydim? Eskiden hayatıma ben karar vermek, ben seçim yapmak istiyorum diye annemle tartışan ben alsana al karar ver, seçimini yap hadi hiç durma kimseyi dinleme, sana karışacak bir annende yok, özgürsün, senin kararın, senin seçimin hadi yapsana niye korkuyorsun, niye karar veremiyorsun. Hadi sene hadi anne ben bebek değilim diye bağıran ben, niye düşünüyorsun? Diye kendime kızarken ANNEM YALVARIRIM BANA YARDIM ET, YALVARIRIM SANA, TEKRAR GEL, KAYLA SEN HATA YAPARSIN DE BANA, BEN SENİN ANNENİM, ONU YAPMA, ÖYLE GİYİNME, O OLMAMIŞ DE BANA TEKRAR DE SANA YALVARIRIM, ANNE HAYATIMA TEKRAR KARIŞ diye içimden anneme bağırdım, gözlerim kapalı olmasına rağmen ağlıyordum. Artık bir karar vermek zorundaydım. Babam için evleneceğim o ağayla yeter ki babam da senin yanına gelmesin, uzağımda olsun ama onun nefes aldığını bileyim, diye konuştum içimden sanki annem beni duyacakmış gibi. Uyandığım da elimi yüzümü yıkayıp, üstümü değiştirip bahçeye çıktım. Bahçede gerçek babam ve ablalarım bir şeyler yazıyorlardı. Merak edip "ne yapıyorsunuz?" dediğimde, gerçek babamdan beklemediğim bir cevap geldi, "günaydın benim güzel kızım, ne yapalım liste yapıyoruz bu arada sen kaç kilosun?" dediğinde "kırk beş de. Kilo mu ne yapacaksın ve ne listesi yapıyorsunuz?" diye sorduğumda, küçük bir kahkaha atıp "kızım yarın akşam evleniyorsun, bu gecede kınan var, dünde damadım dedi ya liste yapın diye işte o listeyi yapıyoruz. Zeynep yaz oraya yirmi iki buçuk kilo altın, kızım senin istediğin bir şey var mı? Aman varsa da bugün alışverişte aldırırsın." Dediğinde "yirmi iki buçuk kilo altın mı?" dedim şaşırarak "evet kızım buralarda gelenektir. Ağa aldığı kızın kilosunun yarısı kadar ailesine o kadar altın verir." Dedi gerçek babam bir de marifetmiş gibi " ya sen nasıl bir adamsın, dün beni tehdit ediyorsun, bugün de gelmiş buraya listeye bir şey ekleyelim mi, kaç kilosun yok kilon kadar altın verilecek. Ya ben size ne yaptım da beni ikinci kez satmaya çalışıyorsunuz. Ben de senin kızınım ya bu kadar mı acizsin, bu kadar mı şerefsizsin. Ben buraya sizi bulmak için size sarılmak için geldim, beni tekrar satın diye gelmedim. Ben senden para, pul veya koca istemedim ki sadece gerçekleri anlat da sana inanayım diye geldim. Sana baba demek için geldim. Sen beni sattın hem de iki kez insan çocuğundan bu kadar çabuk mu vazgeçer ? İnsan çocuğunu paraya veya altına değişir mi? Senin babalık anlayışın bu mu? Neden ablamları ya da Zeynep 'i değil de beni sattın? Sana soruyorum ben sana ne yaptım?" diye bağırdığımda annem de sesimi duymuş olacak ki evin kapısının orada yaşlı gözleri ile bana bakıyor, babam yüzünü çevirmiş bana bakmıyor ya da bakamıyor. Ablamlar bana acıyarak bakıyor. Zeynep kafasını önüne eğmiş, bana bakamıyor. Bu hikâye de masum olan bir ben bir de Zeynep var. Ablalarıma dönüp " bana neden acıyarak bakıyorsunuz he, bana acıyarak bakmak yerine geldiğim İLK GÜN BENİMLE İYİ ANLAŞMAK YERİNE DALGA GEÇİP, ALAYLA BAKMANIZ YA DA ŞUAN ACIYARAK BAKMANIZ YERİNE BANA GELİP SARILMANIZ, ÖPMENİZ, KARDEŞİM DEMENİZ LAZIMDI. BİLİYOR MUSUNUZ HANİ MUTFAKTA AĞA İÇİN TARTIŞIRKEN BEN SİZE ACIDIM NİYE BİLİYOR MUSUNUZ? ÇÜNKÜ SİZ BİR KOCA MERAKLISINIZ RESMEN BİR ADAM İÇİN KARDEŞLİĞİNİZİ HİÇE SAYDINIZ. ACINACAK HALDE OLAN SİZSİNİZ BEN DEĞİLİM. NİYE BİLİYOR MUSUNUZ? BEN HİÇBİR ZAMAN BABA SEVGİSİ EKSİKLİĞİ HİSSETMEDİM. HER İSTEDİĞİM OLDU, HER ŞEKİLDE MUTLU OLDUM AMA SİZ ÖYLE DEĞİLSİNİZ VE İSTEDİĞİNİZ AĞA BEN İSTEMEDİĞİM HALDE BENİ İSTEDİĞİ İÇİN BENİ KISKANIYORSUNUZ, BEN KISKANILCAK KIZ SİZSE CANIM ABLALARIM KISKANÇ KIZLARSINIZ İŞTE ARAMIZDAKİ FARK BU " Deyip iğrenç bir bakış atıp, anneme döndüm "bir insan evladını hiçbir şekilde bırakmaz. Ölse bile bırakmaz. Şimdi sakın bana duygu sömürüsü yapma!" deyip babama döndüm "SEN O KADAR İĞRENÇ BİR HERİFSİN Kİ, SENDE BUNU BİLİYORSUN VE YÜZÜME BAKMAYA UTANIYORSUN. SEN BEŞ KURUŞ İÇİN ÇOÇUĞUNU SATAN ADAMSIN SANA BABA DENMEZ. SENİNİÇİN SADECE PARA VAR BU HAYYATTA. YÜZÜME BAKICAK YÜZÜN YOK. İŞTE SEN BUSUN." Deyip, evin girişine gidip "EN ÖNEMLİSİ NE BİLİYOR MUSUNUZ? HAYATIMDA İLK VE SON PİŞMANLIĞIM OLAN BU MARDİN! SİZİN İÇİN GELDİM, SİZİ ÖĞRENE BİLMEK İÇİN BABAMLA KAVGA ETTİM BEN AMA HAK ETMİYORSUNUZ BENİ. BARAN AĞAYLA EVLENİCEM AMA SİZİN İÇİN DEĞİL BABAM İÇİN. ONUN NEFES ALMASI, ONUN YAŞADIĞINI BİLİP BURAYA KATLANABİLECEK GÜCÜM OLSUN DİYE. YATIN KALKIN, BABAMA ŞÜKREDİN!" Deyip odaya gittim. Odaya girdiğimde Zeynep gelip, ağlayarak "abla özür dilerim, ben dün söylediklerim için pişmanım. Bencillik yaptım. Lütfen benden nefret-" sözünü kesip, "Zeynep ağlama, ben senden nefret etmiyorum. Ben sana demedim o lafları. Sende bu hikâye de benim kadar masum olan sensin. Hem bunları artık konuşmayalım. Olan oldu. Düğün alışverişine ne zaman gidilecek?" dedim ve "gelirler abla birazdan abla, hazırlan istersen." Dedi "Zeynep hiç kimse gelmesin bizden sadece sen gelir misin?" dedim Zeynep " tabi ki ablam, sen iste yeter" deyip boynuma sarıldı. Bende karşılık verdim. Ayrıldığımızda "hadi hazırlanalım." Dedim sadece kafasını salladı. Kaderime razı olduğum için hazırlanmaya başladım. Yüksek bel buz mavisi Blue Jean, sıfır kollu, beyaz, önden bağlamalı gömlek giydim, saçlarımı tepede topladım. Bir fonda ten birde siyah eyerlinler sürdüm. Sporlarımı giydim ve mutfağa gidip, ekmek arası bir şeyler yapıp yedim. Zeynep gelip "abla hadi, geldiler bizi çağırıyorlar." Dediğinde bahçeye çıktık. Çıktığımızda baran, tanımadığım bir kız ve kaynanam olacak kadın vardı. Baran'ın annesi "kimler geliyor, sizden gelin hanım" diye sordu. Tam babam lafa karışacaktı ki "ben ve kız kardeşim geliyoruz. Başkada kimse yok." Dedim. Hiç beklemediğim bir şekilde Baran "ana, Hatice ve Zeynep'i al. Şoförle gidin arkada ki araba ile." Dedi. Ne yani ben ve baran birlikte mi gidecektik? Ölüme mi susadı bu adam? Gebertirim ya ben bunu. Tam bir şey demek için ağzımı açmıştım ki, Baran gözlerimin içine bakıp "kayla bizde benim arabamla gidiyoruz." Dedi. Annesi olacak kadında " tamam oğul, sen ne dersen o dur. Kızlar hadi arabaya." Derken birde bana bakarak söylüyor. Umursamamaya çalışarak arabaya doğru yöneldim. Tam arka kapıyı açmıştım ki " şoför sürmeyecek, ben süreceğim o yüzden öne geç." Dedi maganda. Cevap vermeyerek ön koltuğa oturdum. Emniyet kemerini bağladıktan sonra dayanamayıp, ona dönüp "neden Zeynep bizimle birlikte gelmedi? Ya da neden benimle tek arabada gitmek istedin? Bir sorsana benimle gelmek istiyo-" sözümü yarıda kesip "dediğin gibi sana sormadım." Deyip arabayı sürmeye başladı. "emredersin, maganda." Dedim sessizce, kafamı cama çevirip derin bir nefes aldım. Radyoyu açacaktım ki "açma" dedi. "şarkı dinleyeceğim." Deyip açtım. Açmamla kapaması nerdeyse aynı saniyede oldu. "AÇMA" dedi bağırarak. "NE BAĞIRIYORSUN BE, RADYONU YEMEDİK BE AL SENİN OLSUN." Diye bağırdım. Bu sefer camı açtım, nefes almak için "KAPA" dedi. "temiz hava almak istiyorum." Dedim dememle camı kapadı ve kilitledi. "SENİN GAREZİN BANA MI ARABANA DOKUNUYORUM DİYE YOKSA TÜRKÇE DERSİNDE KİPLER KONUSUNDA EMİR KİPİNİ Mİ ÇOK SEVİYORDUN?" diye bağırarak sordum. "BİR BENİMLE DÜZGÜN KONUŞ, İKİ SAKIN BİR DAHA BANA BAĞIRMA!" diye bağırdı "BİR BANA EMİR VERME, İKİ BİR DAHA SENDE BANA BAĞIRMA!" diye bağırdım. Arabayı durdurdu ve bana döndü "SEN KİMSİNKİ BANA BAĞIRIYORSUN! UNUTMA AİLENİN CANI BENİM ELİMDE!" bağırdı. "ASIL SEN KİMSİN? NASIL SEN BANA BAĞIRIYORSAN BENDE SANA BAĞIRIRIM. O ZAMAN SANA, SENİNDE UNUTMAYACAĞIN BİRŞEY SÖYLEYİM Mİ? AİLEN DEDİĞİN İNSANLAR VAR YA BENİ PARAYA, ALTINA SATAN İNSANLAR VE BENİM AİLEM DEĞİLLER BEN SENİNLE EVLENİCEM AMA SADECE 22 YILLIK BABAM İÇİN EVLENİCEM. SENDE BUNU UNUTMA BARAN AĞA!" dedim. Yolumuza devam ettik. " Baran hani bu altın olayı var ya onu vermesen olur mu?" dedim naziklikle "hangi altın." Dedi "kızın kilosunun yarısı kadar altın var ya o?" diye açıklama yaptım. "kaç kilosun?" sorunca "kırk beş de yarısını vermesen?" dedim "doğru diyorsun" deyince "gerçekten mi?" diye sordum "gerçekten bence hepsini vereyim. Çok zayıfsın." Dedi "zayıf falan değilim. Senden hayatım boyunca ilk ve son defa bir şey istiyorum." Dedim ve " neden vermememi istiyorsun?" diye karşılık verdi "neden sormak zorundasın. Yapsan ölür müsün? Hem paran cebinde kalmış olur." Dedim "sorumu tekrarlatma, cevap ver." dedi ciddi şekilde. Bense "beni ikinci defa satarak zengin olmasınlar. Bu kadar yeter mi? Gerçekten konuşmak istemiyorum ilk ve son isteğim, lütfen." Dedim ve sadece kafasını salladı, "peki sen hep böyle mi giyinirsin?" dediğinde "evet." Diye cevapladım. Çarşıya geldiğimizde arabadan inip, Baran'ın annesi, Hatice ve Zeynep'le birleştik. Baran "şu altın olayını halledelim. Sonra siz yapın alışverişini." Dedi. Annesi olumlu cevap verdi. İlk olarak kuyumcu işini hallettik düğünde bana takılacak altın bilezikleri, bileklikleri, kemeri, tektaş ve alyansları alıp çıktık. Yüzükleri kuyumcu da taktık. Sonra bohça için ve listede olanları aldık. Kına için kına, tepsi, mum, duvak, eldiven falan alındı. Sonra ise gelinlik ve bin dallık için gelinlikçiye girdik. Zişan hanım " hadi bakalım, gelin hanımlar gelinlik seçin." Dediğinde üzülmüştüm. Normalde insanlar mutlulukla seçerdi. Kızlar annelerine sorardı. Gelinlik mutluluk için giyilirdi ama ben ölmemek için giyecektim. Hiç hayalim olmadı ki gelinlikle ilgili. Nasıl bir şey istediğim. Bunları geç ben evlenmeyi bile düşünmemiştim. Ben böyle düşünürken Hatice kendi için bakmaya başlamış bile. Söylemeyi unuttum. Berdel olduğu için aynı gün evleniyoruz. O mutluyken ben mutsuzum. "abla daldın gittin. İyi misin?" dedi Zeynep, "iyiyim de ben bilmem böyle şeyleri sen benim için beğenir misin? Ne olursa olsun giyerim." Dedim "abla olmaz, senin düğünün bu." Deyince "lütfen, gerçekten anlamam, bilmem hiç düşünmedim ki." Dedim ve kafa salladı ve gelinliklere baktı. O bakarken gözüm bir gelinliğe kaydı. Onu denemek için görevliye verdim. Zeynep'in seçtikleriyle kabine gittim. İlk kendi seçtiğimi giydim. Modelini bilmiyordum, Sadece kabarık, üstü taşlı, satrap Laz di. Deneme odasından çıktığımda, "abla çok güzel olmuşsun." Dedi Zeynep, Hatice ise "yenge çok güzel olmuşsun." Dedi. Zişan hanım ise "çok açık olmaz, aşiret düğününe yakışmaz. Kapalı gelinlik al." dedi bense "o zaman bu olsun." Dedim ve "duymadın mı beni gelin hanım olmaz dedim." Dedi "ben evleniyorum siz değil." Dedim, Zişan hanım "sen evleniyorsun ama aşirete gelin oluyorsun. Şuna bak her yerin ortada." Dedi "iyi ya işte benim tarzım." Deyip, deneme odasına gittim. Deneme odasında ki büyük ve geniş aynada kendime baktım ama sadece kendime acıdım. Güzel mi olmuştum. Gözlerimi kapattım, ağlamamak için ama sol gözümden yaş geldi. İnsanın eğer ilk sağ gözünden yaş gelirse mutlu, sol gözünden gelirse üzgün olduğu için ağlarmış. Hemen gözyaşımı silip, gelinliği çıkardım. Bin dallık için de ben kırmızı, Hatice mavi, seçti. Ayakkabıları, duvakları ve çiçekleri de hallettikten sonra tam bitti diyecektim ki iç çamaşır dükkânına geldik. Gelinlik için çamaşırlarımızı seçtik. Yine bitti diyecekken Zişan Hanım "hadi 4 çift gecelikte alın." Dedi bense "ben onlardan ne alırım ne de giyerim deyince "hadi ilk gün gelinlik için aldığın iç çamaşır işe yarayacak, ikinci gün ne yapacaksın?" dediğinde şok olmuştum. Ben bunu unutmuştum. Ben şimdi adama bakireliğimi veremezdim dimi. Evet veremezdim. Ben "seçemem ki." Dediğimde, Zişan Hanım "sonuçta biz değil sen evleniyorsun bunu da sen seçeceksin." Dedi. Ben geceliklere bakarken bir insan nasıl giyebilir bunları. Of ya ben yarın gece ne yapacaktım. Tabi ki de açık açık konuşacaktım ya. Zorla sahip olacak hali yok, dedim kendi kendime. Kendime utana sıkıla dört tane gecelik aldıktan sonra alışveriş bitti. Kına konakta olacağı için konağa geçecektik. Konağın kapısından girip, araba durdu ve kapım açıldı. Arabadan indiğimde konağı inceledim. Avlusuyla birlikte dört katlı olan bu konağın, avlusunda bile bir sürü kapı vardı. Ortada tam mermerden yapılmış bir süs çeşmesi. Ben etrafı incelerken Baran'ı en üst katın olduğu terasın orada gördüm. Bana yukardan nasılda bakıyor, gıcık insan. Hatice gelip "abimin olduğu kata çık." dedi ve merdivenlere yöneldim. Üçüncü kata çıktığımda Baran'a "hangi oda?" deyince "takip et." Dedi. Takip ettiğimde tahta kapıları olan bu konağın, terasın tam ortasının olduğu kapıdan içeriye girdik. Odada sadece ahşap üzerine dayalıydı. Ahşap yatak, şifonyer, ahşap ve minderden oluşan bir koltuk ve giriş kapısından hariç iki kapı daha vardı yan yana. Girdiğimiz kapının tam karşısında yatak, yatağın sol tarafında kapıların biraz ilerisinde olan şifonyer, yatağın sağ tarafında ise pencerenin önünde olan koltuk. Ben bunları düşünürken ilk kapıyı açıp "burası banyo" dedi ve ikinci kapıyı açıp "giyinme odası" dedi ve ben giyinme odasına girdim. Kapının sağ tarafında Baran'ın kıyafetleri, sol tarafında ise benim kıyafetlerim, Mardin'e getirdiğim kıyafetler. "bunlar nasıl buraya geldi?" deyince "annenden kıyafetlerini istedim, o da verdi. Sonra yardımcılardan biride yerleştirdi." Dedi ve "peki kimden izin aldın, kıyafetlerimi almak için?" diye sordum. "kimseden" diye cevapladı "sorman lazım-" sözümü yarıda kesip " kayla yarın evleniyoruz ve senin kıyafetlerini düğün zamanı mı yerleştirmeyi düşünüyordun? Senden izin almama da gerek yoktu." Dedi tam bir şey demek için ağzımı açmıştım ki telefonum çalmaya başladı. Kimin aradığına baktığında 'babam" yazısını görünce mideme bir şey olmuştu. Tuşu kaydırıp "alo" dedim. Soyunma odasının kapısını kapattım. Baran dışarıda kalmıştı. "Kızım seni ihmal ettim, özür dilerim. Ne yapıyorsun? Bensiz nasılsın?" deyince boğazım düğümlendi, konuşamadım. "baba, şuan meşgulüm, hazırlanıyorum, bir kına varmışta ona gideceğiz. Sonra konuşsak olur mu?" dedim. "tabi prenses, sen nasıl istersen, birkaç gün gelemeyeceğim kızım, onu söylemek için aradım." Deyince "önemli değil, kapatıyorum, görüşürüz." Deyip bir şey demesine izin vermeden kapattım. Sakin olmalıydım, ağlamamalıydım. Onun için yapmam lazımdı bunu. Kapıyı açtığımda, baranı bıraktığım yerde buldum. "bir daha sakın kapıyı yüzüme kapama ve benim yanımda konuş kimle konuşacaksan." Dedi. Şuan onunla tartışacak gücüm yoktu. "şu kınalımı getirsinler de hazırlanayım." Dedim. " getirirler birazdan" dedi "ŞİMDİ GETİRSENLER!" diye bağırdım. Kolumu tutup, sımsıkı sıktığında kolum çok acıyordu "bir daha sakın bana bağırma." Dedi uyarırcasına. Kolumu elinden kurtarıp, Banyoya girdim ve kilitledim. Sinirliydim. Biraz sakinleşmek için yere çöktüm. Bir süre sonra ayağa kalkıp, elimi yüzümü yıkadım. Kapıyı açıp içeriye girdiğimde Baran yoktu. Bir kız kapıya vurup içeriye girebilmek için izin istedi. İzin verdim ve girdi. "hanımım kınalınızı getirdim, giyinip dışarıda ki kuaförleri çağırın." Deyip çıktı. Kınalımı giyip, kuaförleri çağırdım. Kadınlara "aynaya bakmak istemiyorum." Dediğimde kuaför "ne yapalım saçınıza?" dediğinde "bilmem istediğinizi yapın." dedim ve "peki, hımmm dağınık topuz yapalım." Dedi ve her şey o şekilde ayarlandı. Birkaç saatin ardından saçımı ve makyajımı yapmışlardı. Kuaförler bir şey demeden "çıkabilirsiniz." Dedim ve çıktılar. Ayakkabılarımı giyerken, bebek ağlama sesi dudum. Odadan çıkıp, terasa çıktım. Bebek sesinin olduğu yer hemen kaldığım odanın yanındaki odadan geliyordu. Odaya girdiğimde, bebek beşiğinin olduğu yere ilerledim. Allah'ım pespembe pijaması ile yatakta ağlayan bebek vardı. Nasıl susturacağını bilmeden parmaklarımı şaklattım, susmayınca kucağıma alıp sırtını sıvazlamaya başladım. "sen ne tatlı ve güzelsin böyle, yerim seni, niye ağlıyordun sen? " diye konuşurken gözleri ile beni inceliyordu. Sağ elini alıp, yanağıma koydu. Beni incelerken "senin ne işin var burada? Sen kimin bebeğisin?" diye konuşurken "Sen burada ne yapıyorsun?" diyen kişiyi görmek için arkamı döndüğümde kapının ağzında Baran'ı gördüm. "şey, ben bebeğin ağlama sesini duyunca buraya geldim." Dediğimde "kimse yok muydu odada?" diye sorduğunda "hayır kimse yoktu, bebek ağladığı için geldim." Dedim ve "koy beşiğine, sende odaya dön!" dediğinde "hayır, bebek ağlıyordu, diyorum ve bu bebek kim? Acıkmış olabilir. Ve ben bir yere gitmiyorum." Dedim. "Sana ne, az sonra bakıcısı gelir?" dedi ve "ne demek sana ne, bakıcıya değil annesi nerede, gelsin emzirsin bebeğini?" dediğimde "MEZARDA" diye bağırmasıyla bebekte ağlamaya başladı. Sırtını sıvazlamaya ve onunla konuşmaya başladım "şist, tamam, sakin ol. Amca bağırdı ama sana değil bana." Konuşmaya devam ederken "babası" dedi Baran "ne?" dediğimde "babasıyım" dedi. Bebek susmuştu. Baranın kızı vardı. Doğruya nasıl da unuttum. "adı ne?" diye sordum. "Hüma." Dedi "annesi neden mezarda?" dediğimde "doğumda öldü." Dedi ve kapının yanından yanımıza geldi. "Yatağına bırak ve odadan çık, bir daha demeyeceğim." Dediğinde beşiğe yatırdım bebeği ama hemen ağlamaya başladı. "Baran kızın ağlıyor." dediğimde, odaya bir kadın girdi. Baran kadına dönüp "neredesin sen, bebeği de sustur." Kadın tam konuşacaktı ki "sana ne demiştim, bebek sesi duymak istemiyorum. Unutma bunu." Dedi ve bana dönüp "sende odaya dön." Dedi, gitti, odadan çıkıp, öteki odaya girdim. Telefonumdan müzik dinlerken, odaya Zeynep girdi. Bugün ona alınan elbiselerden gece mavisi, dizinin altında, belden aşağıya bollaşan, elbise ona çok yakışmıştı. Zeynep "herkes geldi. Sadece sen eksiksin." Dediğinde kafamı salladım. Aşağı avluya indik. Kadınlar oturmuş, bir yandan oynayan foklar ekibi, yemek dağıtanlar...
Kadınların sorularına annem cevap verirken ben sadece dinliyordum, kına yakıldı ama gidip hemen yıkadım. Kına bittiğinde, yukarıya çıkıp, üstümü değiştirdim. Sonra ise bir poşete geceliklerimi koyup, aşağıya indim. Kınada olduğu gibi kimseyle konuşmadan, annemi ve kardeşlerimi beklemeden konaktan çıkıp, eve girdim ve yatağımı açtım. Uyumak için gözlerimi kapattım ama uyumaya çalıştım. Sabah Zeynep uyandırdı. Düğün için kuaföre gidilecekti. Dün kınadan sonra giydiklerimi, tekrar giydim, saçlarımı yukardan bağlayıp, kahvaltı yaptım. Hiçbir şey demedim yine ablalarım bahçeye indiklerinde, "biz hazırız." Dediler ve bahçe kapısı açılıp, biri girdi "gelin hanım, hazırsanız gidelim mi?" dedi. Sadece sandalyeden kalkıp, kapıya doğru yürüdüm. Adam " hanımım, baran ağam sizi arabasında bekliyor." Dedi. Baran'ın arabasına gidip ön koltuğa oturdum. Sanki bir şey dememi bekler gibi bana baktı ama onunla konuşacak halim bile yoktu. Kınadan beri babama ne diyeceğimi düşünüyordum. Kemeri bağladım ve arabayı sürmeye başladı. Camdan dışarı bakarken yine düşünüyordum. Çok düşünmekten beynim error verecekti. "neyin var?" diye sordu ama cevap vermedim, "sana soru sordum?" dedi uyarırcasına, "ne oldu konuşmama eylemimi yapıyorsun yoksa evlilikten mi?" dedi "bak, konuşmaya gerçekten mecalim yok. O yüzden konuşma benimle. Soru sormama yetkini bugünde kullan." Dedim sitemkâr bir şekilde. Sonra ise hiç konuşmadan kuaföre geldik. Bir şey demesine izin vermeden hemen inip kuaföre girdim. Herkes artık beni de tanıdığı için dünkü kuaför "kayla hanım buyurun hemen makyajınızı yapalım. Nasıl olsun makyajınız?" Dedi. Sade olsun yeter. Dedim, Gelinliğimi giyip, makyaj koltuğuna oturdum. Makyajım yapıldıktan sonra saça geçildiğinde "ne yapalı saçınıza?" sorduğunda kuaför, "kafanıza göre takılın." Dedim. Saçım yapılırken Hatice'ye baktım o çok mutluydu. Bir şeyler anlatıyordu görevliye. Aynadan kendime baktığımda cenazem varmış gibi hissettim. Göz kapaklarımı indirdim ve küçüklüğüme daldım. Ben öyle eski zamana dalmışken birisi böldü ve gözlerimi açıp baktığımda görevli "iyi misiniz?" diye sordu, kafamı salladım olumlu şekilde. Kuaför "saçınız da bitti artık kalkabilirsiniz?" dediğinde aynaya baktım. Saçlarıma maşa yapıp, gelinliğimin üst tarafında olan pırlanta taşlar ile aynı olan bir taç takmış. Duvağım takılmış, sade makyajımla tam bir gelin gibi olmuştum. Koltuktan kalkmadan önce platformlu bilekten bağlamalı gelin ayakkabımı giydim. Sonra ayağa kalktım. Hatice de, kızlarda hazırlardı. Kızlar ilk beni süzdüler, Zeynep "ablam, çok güzel olmuşsun." Deyince, Zehra tebessüm ederek " güzel ne kelime muhteşem olmuşsun. Tam bir prenses olmuşsun." Dedi sadece güldüm. Korna sesleri gelmeye başlayınca Hatice "bir sorun yok dimi, makyajım akmamış, saçım bozulmamış dimi?" Diye telaşlanmaya başladı. Kızlar onu yatıştırmaya çalışırken ben onlardan uzak duruyordum. İki gündür benimle ilgilenen kuaför "iyi misiniz?" diye sorduğunda "su alabilir miyim?" dedim. Kafa sallayıp gitti. O sırada ise arabalar kuaför salonunun önüne geldiler. Kızlar kapıya yönelirken, görevli gelip suyu uzattı. Suyu içtim ve beklemeye koyuldum. Bekir gelip bahşiş verdi ve Hatice'yi koluna takıp yürümeye başladı bense salonun kapısının dışına çıkacakken Baran 'ı gördüm, siyah damatlıkla bana doğru geliyordu. Bense onu beklemek yerine ona doğru yürümeye başladım. Buluştuğumuzda "beklemen gerek adettir." Diye çıkıştı. "ne yapabilirim, senin gelmeni bekleyemezdim." Diye cevap verdim. Kuaför görevlilerine birkaç iki yüzlük verdikten sonra elimi tuttu. Ben bir ona bir ellerimize bakarken "ne oldu, beğenemediniz mi?" dedi bense "elimi tutmak yerine koluna girebilirim." dedim elimi çekmeye çalışırken "ben sosyetik değilim, dua et elinden tutuyorum yoksa seni bu gelinlikle kolundan tutar arabaya sokardım." Dediğinde, "neyi varmış gelinliğimin, tam aşiretinize yaraşır, ağam." Dedim. "doğru neyi var ki, sen bizi rezil mi etmeye çalışıyorsun?" dediğinde "aaa nereden bildin?" dedim. Sonra elimden çekiştirip arabaya doğru gittik. Davul zurnayla arabaya bindirildim. Baran da yanıma bindi. Şoföre baktığımda ilk karşılaştığımız zaman bana bacım diyen adam bu. Kornalar çalmaya başladığında ofladım. Ne anlıyorlar ya, bunlar korna çalmakta sadece baş ağrısı. Baran "konağa gittiğimizde üstüne bir şey al." Dedi "üşümem ben bu sıcakta ama istersen sen alabilirsin?" dedim. Aklıma babam düşmüştü. Ben ne diyecektim ve benim telefonum neredeydi? Ah Zeynep'e vermiştim. Babama söyleyeceklerimi de bulmuştum. Ben böyle düşünürken, araba durdu. Konağın arka bahçesine girmiştik. Nereden biliyorum. Biz avluda kına yaparken onlar bahçede yaren gecesi yapıyorlardı. Her neyse arabanın kapısı açıldığında indim ve baran yanıma geldi. Belimden tutup kendine çekti. Yüzüne baktığımda hiç gülmüyordu. Hep sert miydi? Adamın gözleri yeter ya sert olmak için. Etrafa baktığımda yine foklar ekibi, kadınlar bir tarafta, erkekler bir tarafta. Bunlar böyle miydi? Aynı ortamda olamıyorlar mıydı bu iki cins? Ortada ise büyükçe bir sofra yerde oturan; benim gerçek annem ile babam, Zişan hanım ve haşmet bey. Tanımadığım insanlar vardı. Baran'ın eli belimde yürümeye başladık. "ne yani yerde mi oturacağız?" dedim Baran'a "evet" dedi kısaca ama tam itiraz edecektim ki "sus ve O insanlar aşiretimizin ağalarıdır ona göre davran ve aşiretin büyük ağasını yani beni rezil etme. Yoksa senin için ve ailen için kötü olur. Anlaşıldı mı?" dediğinde sustum. Alkışlar ve davul zurna ekibi ile sofraya kadar geldik. Topuklularla oturmaya çalıştım ve başarılıydım. Hatice ile Bekir de sofra da yerini almıştı ama biz ortadaydık. Herkes konuşurken ben sadece etrafı izliyordum. Erkekler oynuyor, kadınlar yerlerinde oturup, izliyorlar. Sonra nikah memuru gelip, ilk Haticelerin nikahını kıydı, sonra da bizimkini kıydı. Evet derken çok zorlanmıştım ilk başta sesim çıkmamıştı. Elimde memurun verdiği cüzdana bakıyordum. Evliydim artık. Bir adam gelip "BARAN AĞAM imam nikâhı da kıyılmıştır." Dedi ve silahlar atılmaya başladığında korkup, Baran'a sığındım. O ise "korkma, düğünlerde silah atmak adettir." Dedi ve elini belime sardı, kendine çekti.