Aşk neydi? Aşk nasıldı? Aşk için herkes ayrı bir şey söylüyor, şairlerin veya yazarların dediğine de kimisi katılıyor kimisi katılmıyor ya da her şair her yazar farklı düşünüyor. Aşk, Kadir İnanır ve Türkan Şoray’ın oynadığı filmdeki gibi Selvi boylum, Al yazmalım mı yoksa filmlere dizilere konu olmuş Leyla ile Mecnun, Aslı ile Kerem veya Şirin ile Ferhat mıydı? Hangisiydi aşk? Üç harf bir hece olan bu sözcük insanın kalbini nasıl fethediyordu? Her şeyi nasıl unutturup, onu hayatının başrolü yapıyordu? Yoksa Serdar Ortaç’ın dediği gibi “bana göre aşk yok hayatta!” mıydı?
Kısa ve net bu hayatta Aşk diye bir şey vardı. Bu duygu insanı hem iyi yapardı hem de kötü. Bunun için insanın kendisi karar verecekti ya kötü olacaktı sonucu ya da iyi. Aşkın, A’sı acı demekti, insana hayatında yaşamadığı acıyı yaşatırdı, insanlardan soğuturdu bizi. Bu yüzden Aşkla Nefret arasında ince bir çizgi vardı. Aşkın A’sını yenemez ilk taşa takılıp düşmeyle kalkamazsan Nefret başlardı ama kalkıp devam edersen bir diğer levele atlardın. Sıra aşkın Ş’sinde, işte burada da bir zorluk daha çıkıyor karşımıza. Tam toparlandık derken Şüphe veya Şehvet araya giriyor. Şehvete düşersen geri dönüşü olmayan bir hata yapıp, tekrar nefretin başlamasına neden olabilirsin. Şehvet, hayattaki en tehlikeli duygulardan biridir. Şehvete kapılır, yapılmaması gereken yasak olan her şeyi sana yaptırabilir. Şüphe ise inanca dayanır. İnanmak ve güvenmek isteriz, eğer bir şeyler ters giderse veya karşımızdakine inancımız azsa veya güveninden tatmin olmadıysak şüphe devreye girer ve bizi esir alır. Aşkın son harfi K’si ise kıskançlık olarak ortaya çıkar. Kıskançlıksa hem kendini hem de karşısındakini yer bitirir. Hayatı birbirlerine zehir eder, bir daha kapanmayacak yaralar açardı. Bu sebeple de insan kıskançlığına hâkim olup, bir sınır koymalıydı. Tam her şey yoluna girdi derken kıskançlığın sizi kandırmasına izin vermeyin. Tam tersine kıskançlığı öyle bir alt edip, yenin ki bir daha karşınıza çıkamasın. Eğer her leveli atlatıp sonuna gelirseniz, hem aşkı güzelce yaşayıp, ne olduğunu ve nasıl bir hismiş öğrenmiş oluruz.
Kaç saattir aşkı düşünüyordum bilmiyorum ama beni kendime getiren Hüma’nın ağlamasıydı. Onun odasına hızla geçip, beşikten Hüma’yı kucağıma aldım. “Ne oldu benim güzelime? Niye ağlıyorsun?” diye susturmaya çalışmaya başladım. Dişleri çıkmaya başladığı için hem ateşleniyor hem de diş etleri ağrıyordu. Bu yüzden de ağlamasını susturmam güçleşiyordu. Diş kaşıyıcıyı ağzına verip, onu ısırmaya çalışmaya başlayınca biraz daha sakinleşmişti. Bu haline bende üzülürken “Ne oldu? Diş etlerin mi kaşınıyor? Kıyamam sana, elimden bir şey gelse de alsam acını. Gözyaşlarına kıyamam ben senin.” diyerek gözyaşlarını silip, alnını öptüm. Başını okşarken iyice sakinleştiğinde telefonumun sesiyle odama geçtim. Telefonu elime alıp, Hüma’yı yatağa yatırarak “Selma” yazısıyla Hüma’ya “Hala arıyor bizi hayırdır!” diyerek telefonu açtım.
“-Alo Selma?
-Kayla ne yapıyorsun?
- Hüma’yla yatıyoruz da hayırdır bir şey mi oldu?
-Seni aramam için bir şey mi olması lazım yenge, aramamı istemiyorsa söyle, bir daha aramam.
-Saçmalama Selma, arayınca bir an şaşırdım.
-Seni affetmemi istiyorsan Zeynep’i de alın bana gelin. Hüma’yı da özledim.
-Bugün mü?
-Evet, yarım saate bende olursunuz?
-Benim için uygunda Zeynep’i bilmiyorum.
-Zeynep birazdan konakta olur.” Dediğinde bunların benden önce görüştüklerini anlayarak “Tamam o zaman Baran’a haber vereyim.” Dediğimde kahkaha atarak “Hanımım izin almak için değil, haber vermek için arayacaksınız. Yengeme bak be.” Diye eğlenirken bende gülerek “Ay, abine neymiş, Tabi ki haber vereceğim, izin almakta neymiş?” dedim. Selma’yı kapatıp, Baran’ı aradığımda ikinci çalışta telefon açıldı.
“-Alo Kayla? Bir sorun mu var?
-Hayır, bir sorun yok. Ben ve Hüma, Selma’ya gideceğiz. Onu haber vereyim diye aradım.
-Haber vermek için? İzin almak için değil?
-Niye izin alayım, gitme desen gitmeyeceğimi mi sanıyorsun? Tabi ki gideceğim, haberin olsun. Konağa geldiğinde göremezsin bizi falan, merak etme diye.
-Peki, hanımım. İstediğiniz yere gidin. Akşam nasıl olsa görüşeceğiz.
-Baran kapatıyorum, oyalama beni daha hazırlanacağım.” Diyerek yüzüne kapadım. Telefonla konuşurken ikimizde eğlenmiştik. Bunu akşam bana hatırlatacaktı, biliyorum. Kapı tıklatıldığında “Gir!” diyerek müsaade ederken Zeynep’i görmemle sarıldık. Ayrıldığımızda bana “Vaktimiz yok, Selma geç kalırsak gebertir bizi.” Dediğinde gülerek “Tamam ben giyineyim, sende Hüma’yı giydir.” Dedim. Hızla giyinme odasına girip, kıyafetlerimi giyerek(medyada ilk foto) saçımı ve hafif makyajımı yaparak Hüma’nın çantasını hazırladım. Kendi çantamı da hazırlayarak Zeynep’e “Ben hazırım, çıkabiliriz.” Dediğimde “Tamam sen Hüma’yı al bende çantaları alayım.” Dedi. Hüma’yı pusete koyup, merdivenlere yöneldik. Aşağıya inip, avluda bizi bekleyen arabaya binip, Selma’nın evine doğru yola çıktık.
Selma’ya geleli bir saati geçmiş, sohbet ederken kucağımda uyuya kalan miniğimi içeriye yatırmak için kalkıp Selma’ya “Misafir odana yatırabilir miyim?” diye fısıltıyla sorarken kaşlarını çatarak “Sorman hata, gel kapıyı açayım.” Derken onu takip ettim. Misafir odasındaki yatağa yatırıp, alnını öperken yanlarına yastık koyarak odadan çıktım. Bahçeye Selmaların yanına oturup, çayımı içmeye yeltenirken Zeynep aniden “Dün ne baskını yapmaya gittin?” diye sorarken Selma’da “Ne baskını?” diyerek oda olaya dâhil oldu. Zeynep hemen Selma’ya “Dün ablam süslenip, bir yere baskın yapmaya gitti. Geldiğinde de Baran Ağayla el eleydi.” Diyerek açıklama yaptığında “Siz ne kadar iyi anlaştınız?” diye sorarken Selma “Biz Zeynep’le kaç yıldır böyleyiz. Benle Bekir’i az buluşturup, gözcülük yapmadı.” Diye gülerek söylediğinde Zeynep de “Hatırlatma, birisine yakalansaydınız sizle bende yanardım.” Diye söylendiğinde o da güldü. Bende onların samimiyetine gülerken Selma bir anda tebessümünü silip, sorgulayıcı bir bakışla “Ne baskını, çabuk dökül.” Diye sorarken Zeynep “Hadi abla ya ne oldu dün? Bize de anlat da bizde bilek.” Diye üstelediğinde bende pes ederek dün Zişan Hanım’ın konuşmasından Baran ile arazideki konuşmamıza kadar her şeyi anlattım. Beni hiç kesmeden dinlerken yüzleri şekilden şekle girmişti. Selma “Annem bak sen, şaşırmadım ki. Kendimi bildim bileli Meliha’yı abime alma peşindeydi. Zaten Meliha da abim delisi. İyi yapmışsın Meliha’ya da, ayy keşke orada olsaydım. Seni gördüğünde yüzünün tepkisini çok merak ediyorum hele o düğme diyaloğunuzdaki morarışını nasıl izlemek isterdim. Ohh canıma değsin, hiç sevmem o kızı.” Diye yorum yaparken Zeynep de “Sorma bende sevmiyorum ya, ukalanın önde gideni. Havası bin beş yüz, valla hanım olamadı kudursun dursun. Öyle tüm umutları yıkılsın.” Dedi. Selma “Hiç anlatmıyorsun ya, bende senle abimi düşman bilirdim. Meğer ilanı aşklar falan olmuş, geriye sadece tek bir şey kaldı. O da!” diyerek sustuğunda anlamayarak ona baktığımda “Kadını olman kaldı.” Derken yüzüm kızarmaya başlamıştı. Bu konunun açılmaması için saklamayarak “Lütfen o konuya girmeyelim.” Diye sıkıntıyla dediğimde Selma “Tamam, girmeyelim. Hanımımızı utandırmayalım.” Derken yüzü başka bir şekil aldı. Aniden masadan kalkmasıyla benle Zeynep’te arkasından gittik. Lavaboya girip, bir süre çıkmayınca “Selma iyi misin?” diye telaşla sorarken kapı açılıp, dışarı çıktığında “Yok bir şeyim. Midem bulandı.” Dediğinde ben “Acaba yediğin bir şey mi dokundu?” diye sorarken Zeynep tepkisizdi. Selma “Yok, birkaç ay normal bu bulantılar.” Dediğinde Zeynep “Şüphelendiğim şeydi valla aklımdan geçmişti.” Diyerek sarıldığında ben hala anlamayarak “Ne oldu ki?” dediğimde Zeynep oflayarak “Selma hamile.” Diye seslice söylediğinde ben şaşırarak “Gerçekten mi?” diye sorduğumda utanarak başını olumluca salladı.” Bende sarılarak “Hayırlı olsun. Bekir biliyor mu?” diye sorarken “Hayır daha söylemedim. Sürpriz bir şekilde söylemek istiyorum.” Dedi.
Biz sohbet ederken saatler akıp gidiyordu. Hüma da uyanıp aramıza katılmıştı, Selma kızının olmasını dile getirip, Hüma’yı severken gözlerindeki o annelik ışığını görmüştüm. Telefonumun çalmasıyla ekranda “Maganda” yazısını görüp, telefonu açarak kulağıma götürdüm.
“-Alo baran?
-Hanımım rahatsız etmiyorumdur inşallah. Ben şirketten çıkıyorum da eğer sizin de dedikodu saatiniz bittiyse gelip sizi alayım. Sonra Baran Ağa geç konağa gittiniz diye size kızmasın.
-Beni düşündüğün için teşekkür ederim. Baran Ağa bana hiçbir şey diyemez. İstersem gecenin yarısı eve girerim.
-On dakikaya orada olurum. Ben sana göstereceğim gecenin yarısı eve girmeyi.
-Görüşürüz.” Diyerek telefonu kapadığımda yüzümde tebessümle kalakalmıştım. Bu adamla uğraşırken ayrı bir mutlu oluyordum. Puseti ve çantalarımızı alıp, bahçeye çıktığımda Selma’ya “Baran on dakikaya burada olurmuş. Her şey için teşekkür ederim, bugün gerçekten güzeldi.” Dediğimde “Selma ne teşekkürü, çok güzeldi bugün, ilk sizinle heyecanımı paylaştım. Çok sağ ol beni kırmayıp geldiğin için.” Diyerek sarıldık. Hüma’yı pusete koyup, Zeynep ile Selma da vedalaşırken Baran’ın aramasını reddederek, Zeynep ile kapıya yöneldik. Selma bizi yolcu ederken benle Zeynep arabaya bindik. Baran Selma’ya başıyla selam yollarken o da gülümsemesini yolladı. El salladığımda arabayı çalıştırıp, Baran konağa doğru sürmeye başladı. Baran “Nasıldı gününüz? Bir sıkıntı yoktu dimi?” diye sorarken bende “Hiçbir şey olmadı. Gayet güzeldi ve eğlenceliydi.” diye cevaplarken Zeynep arabada olduğu için sadece bana bakarak tebessümünü yolladı. Arkaya dönüp baktığımda gördüğüm manzara karşısında “Uyanalı daha bir saat olmadı. Normalde olsa uyumazdı, arabada olunca uyuyası geliyor küçük hanımın.” Diye söylenirken Baran’ın gülümsemesi genişlerken, Zeynep de güldü. Konağın önünde durup, arabadan inerken Baran “Hüma’yı ben alırım.” Diyerek arka kapıya yöneldi. Bende Zeynep ile vedalaşıp, çantaları alıp Baran’ı takip ettim. Birlikte yukarı çıktığımızda, Hüma’nın odasına girip Baran’ın kızını yatırmasına yardımcı oldum. Baran Hüma’ya ben Baran’a bakarken “Neden bakıyorsun, özledin mi kızını?” diye sorduğumda kızına bakmaya devam ederek “Neredeyse altı ayı bitti, ilk aylarında ona sırtımı dönmemeliydim.” Dediğinde onun kolunu sıvazlayarak “Olsun fazla geç olmadan hatanı fark ettin.” Dedim. Baran “Senin sayende.” Dediğinde tebessüm ederek, odadan çıktım. Arkamdan gelirken ben odaya girip, giyinme odasına doğru yöneldim. Kapıyı kapatıp, üstümü değiştirip geri çıktığımda Baran telefonuyla uğraşıyordu. “Aşağıya yemeğe inecek miyiz?” diye sorduğumda telefonunu cebine koyarak ayağa kalktı ve üstüme doğru yürürken “İneceğiz ama ilk sen hesap ver.” Dediğinde bende geri gitmeye başladım. “Ne hesabı?” derken sırtım duvara değdiğinde Baranla aramda bir iki adım vardı. Daha da yaklaşıp, elini duvara koyarken beni kapana sıkıştırdığında “İzin almak yok haber vermek var.” Diye hatırlatma yaptığında “Anlamadım.” Dedim. Tek kaşını kaldırarak “Bugün telefondaki cümlelerin neydi?” diye sorduğunda daha fazla dayanamayarak “Aklımdan geçenleri söyledim hem gerçekten de haber vermek için aramıştım. Niye izin alayım ki?” diye çıkıştığımda tek kaşı hala havadayken “Doğru, sen istersen gece yarısı da gelirdin.” diye tekrar hatırlatma yaparken ben de olumlu anlamda başımı salladım. “Delirtme beni, gece yarısı nereye geliyorsun, izin verir miyim? Oradan bakılınca rahat bir adammışım gibi mi görünüyorum?” dediğinde “Baran saçmalama, dalga geçiyorum seninle.” Derken “Sen bu aralar benimle fazla uğraşıyorsun, galiba hoşuna gidiyor?” dedi. Bende saklamayarak “Evet hoşuma gidiyor, seninle uğraşınca ayrı bir mutlu oluyorum.” Dediğimde Baran cevap vermedi sadece bakıyordu. Bakışları yüzümün her noktasında gezindikten sonra gözlerime sabitledi. Tam bir şey diyecekken dudakları dudaklarımı örttü. Sadece dudaklarımın üstünde dudakları vardı. Bir süre daha öyle kaldığımızda öpücük bırakarak geri çekildiğinde gözlerimi açmamıştım. Kulağımda “Özledim seni öpmeyi.” Dediğinde en son yolun kenarındaki öpüşmemiz geldi aklıma, birde geçen gece ben dudağına masum bir öpücük bırakmıştım. Bir an da “Ben de!” deyip, yüzümü göğsüne yaslayarak, utandığımı görmesin istedim. Güldüğünü hissederek “Yarın akşam yemeğini dışarıda yiyeceğiz. Ona göre hazırlan.” Dediğinde yüzümü göğsünden çekmeyerek “Neden?” diye merakla sorarken bana “Her şeyi sorgulama. Yarın dediğimi yap.” Dedi. “Hüma ne olacak, onu burada tek bırakamam.” Derken yüzüne baktığımda “Ben Selma ile konuştum, giderken ona bırakacağız.” Dediğinde bende “Tamam, yarın ikimiz için özel mi olacak?” diye sordum. “İkimiz için özel olacak, hadi yemeğe inelim.” Derken elini uzattı. Elini tutarak odadan çıktım.