8.bölüm: "Sİnİr..."

8.6K 257 5
                                    

ARKADAŞLAR SEYAHATE ÇIKIYORUM. O YÜZDEN İKİ HAFTA BÖLÜM YOK AMA GELDİĞİMDE BİRKAÇ BÖLÜM YÜKLEYECEĞİM. OYLARINIZI VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM. ŞİMDİDEN TEŞEKKÜRLER. SİZİ SEVİYORUM.

"BARAN, YAPMA LÜTFEN." Dedim yalvararak. Baran boynumdan kafasını çekip, yüzüme baktığında gözlerimi kapadım. Gözlerimden akan yaşlarla, titreyen vücudum ve çaresiz ses tonu ile "YAPAMAM BARAN, ÖZÜR DİLERİM AMA YAPAMIYORUM. NE İSTERSEN YAPARIM AMA BENDEN SENİN OLMAMI İSTEME." Diye yalvardığımda Baran "gözlerime bakarak neden benim olamayacağını söyle!" dedi. Ben gözlerimi açıp, gözlerine baktığımda yine siyaha dönen gözlerini gördüm. "hazır değilim!" dedim, gözlerini dudaklarıma kaydırdığında, yere çöküp ağlamaya başladım "BARAN, bana bir şey yapma. Böyle bir şey yaşamamıza neden olan inadımdan vazgeçeceğim. Söz veriyorum, ne istersen yapacağım. Yalvarırım dokunmabana." Diye yalvardığımda, Baran da benim gibi yere çöküp, kendine çekti beni. Kafamı çıplak göğsüne koyup, "sakin ol, sana bir şey yapmayacağım. Dokunmayacağım sana, şimdi ağlamayı bırak." Dediğinde inanamadım. Ciddi mi diye kafamı göğsünden çekip, gözlerinin içine baktığımda gözlerinde merhameti gördüm. "gerçekten sana bir şey yapmayacağım. Şimdi sakin ol!" deyip, beni kendine daha çok çekti ve açtığı iç çamaşırım kopçasını geri kapadı. Sonra beni kucağına alıp, yatağa yatırdı. Yanıma yatıp, belimden tuttu ve kendine çektiğinde ondan başka kimseye sığınamayacağımı bildiğim için bende ona sığındım. Çünkü ondan başka gidecek bir limanım ya da ondan başka kimsem yoktu. Göğsüne ellerim koyup, kafamı boyun girintisine yerleştirdim. "gerçek aileme bir şey yapma. Benim yüzümden kimse ölmesin. Ölürse ben de ölürüm. O vicdan azabı ile yaşayamam. Onlara da bir şey yap-" sözümü yarıda kesip "bir şey yapmayacağım şimdi ağlama. Uyu olur mu?" dediğinde "gerçekten mi?" diye sorduğumda çenemden tutup, göz göze gelmemizi sağladığımızda "gerçekten." Dedi güven vererek. Tebessüm ederek olumlu bir şekilde kafamı salladım ve eski pozisyonumuzu aldık. Bana böyle sarılması güven verdi. Şu an iç çamaşırlarımla, üstü çıplak Baran'ın, kokusunu içime çekerken rahatsız olmamıştım. Merhametli davranmasına, sarıp sarmalamasına ve beni düşünmesine şaşırdığım kadar hoşuma gitmişti. O da çok üstüme geldiğini anlamıştı herhalde diye düşünüp, uykuya daldım. Uyandığımda Baran'ı yanımda bulamayınca ilk banyoya sonra da giyinme odasına baktım ama her iki yerde de yoktu. Mavi, kalın askılı, uzun fakat her iki yanımda dizime kadar gelen yırtmacı olan elbisemi ve beyaz sandaletlerimi giydim. Banyoya geçtim ve saçımı ördüm. Telefonumu alıp, odadan çıktım ve aşağıya indiğimde hiç kimsenin olmayışı ile salona geçtim. Salonda Zişan Hanımı gördüğümde "Baran nerede?" diye sorduğumda pişman olmuştum, "karısısın senin bilmen gerek benim değil!" diye cevapladı. Arkamı dönüp, gideceğim sırada "kahvaltı yapmadan, şirkete geçti. Giderken morali bozuktu yine kavgamı ettiniz?" diye sorduğunda Zişan Hanıma dönüp "evet, yine kavga ettik." Dedim. "zaten başka ne olabilirdi ki. Bu konağa geldiğin günden beri Baran'ın ve bizim bir huzurumuz kalmadı. Artık oğlumu geceleri konaktan kaçırır oldun." Dediğinde bir şey demeden salondan çıktım ve mutfağa indim. Mutfağa girdiğimde birkaç yardımcının yemek hazırlığı yaptığını gördüm. Kadınlardan biri "hanımım buyurun" dediğinde "ben kahvaltı yapmadım bana bir tepsi hazırlayıp odaya çıkarır mısınız?" diye ricada bulunduktan sonra olumlu cevapla mutfaktan çıkıp, merdivenleri çıktım. Odaya girip, kahvaltıyı beklemeye koyuldum. Beklerken neden Baran işe erken gitti? Yine mi kötü davranacaktı geldiğinde? Bu adama güvenemeyecek miydim? Yine ne yaptım da işe morali bozuk gitti? Ben böyle düşünürken tepsi geldi ve kahvaltımı yaptım. Aklıma gelen bir fikirle odadan çıkıp, yan odaya girdim. Odada bakıcısının kucağında Hüma'yı gördüğümde yanlarına ilerledim. Bakıcı beni gördüğünde "hanımım, ne işiniz var burada?" dediğinde "girmem yasak mı?" diye sordum. "ağam, görür duyarsa canımdan olurum. Bu odaya benden başkası girmesi yasak." Dediğinde onu umursamadan "bebeği alabilir miyim?" dedim ama bebeği beşiğine koydu ve "hanımım benim canımı da düşünün. Yalvarırım çıkın!" dediğinde "neden korkuyorsun bu kadar Baran bir şey derse ben onunla konuşurum." Dediğinde daha da bir şey demedi. Beşikte ki güzelliği kucağıma aldığımda bakıcı bebeği düzeltip "canının acıması için böyle tutun." Dediğinde "tamam, teşekkür ederim daha önce bu kadar küçük bir bebek kucağıma almamıştım. Kaç aylık?" diye sordum ve "beşinci ayına girdi." Dedi. "çok küçük daha." Dedim. "annesi neden öldü?" diye aklımdan geçenleri söylediğimde "doğumda ölmüş bana öyle dendi." Dedi. Daha da soru sormayıp, onunla konuşmaya başladım "ben senin adını biliyorum ama sen benim adımı bilmiyorsun. Merhaba benim adım Kayla. Tanıştığımıza memnun oldum. Sen biliyor musun ne kadar tatlı olduğunu?" diye bebekle konuşmaya başladım tombik yanaklarına öpücükler bıraktıktan sonra kokusunu içime çektiğimde "çok güzel kokuyorsun." Dedim. Bebeklerin kendine has o kokuları var ya insana çok iyi geliyordu. Parfümünü çıkartsalar hemen alırdım. Bir süre Hüma ile oyalanırken burnuma hoş olmayan kokular geldiğinde nereden geldiğini anlamak zor olmamıştı. Yüzümü buruşturarak "Hüma sana güzel kokuyorsun dediğimde bunu kastetmemiştim." Dediğimde bakıcı Hüma'yı kucağımdan almak için yaklaşıp "eee her bebeğin güzel tarafı kadar kötü tarafı da vardır." Dedi. Ben, Hüma'yı kucağına verirken "aynen." dedim ve Hüma'yı beşiğine yatırıp, altını açtığında "motor sağlammış Hüma." Dediğimde Hüma dediğimi anlamış gibi tebessüm ettiğinde bakıcıyla güldük. Bakıcı poposunu silip, pudrasını döktükten sonra tekrar bezledi altını. Saatten haberim olmadan Hüma ile günümü geçirdim. Hüma kucağımdayken odaya Baran girdi ve "senin burada ne işin var?" diye sorduğunda korkup, "bebekle ilgileniyorum." Dedim tedirginlikle "senin işin değil ona bakmak." Deyip bakıcıya döndüğünde "sana ne dedim bu odaya senden başkası girip, çıkmayacak. Canına mı susadın da beni dinlemiyorsun." Dedi ve bakıcı başını önüne eğip "özür dilerim ağam. Hanımım istediği için." Dedi. Baran "hanımını değil benim ne dediğime bakacaksın." Dediğinde ben lafa girip "Baran, onun bir suçu yok. Ben istediğim için-" derken lafımı kesip, "sana sormadım, şimdi odadan çık." Diye emir verdiğinde, kırılmıştım çünkü gecede ki Baran gitmişti. Hüma'yı bakıcıya verip, odadan çıktım. Baranla odaya girdiğimde "bir daha o odaya girip, bebekle ilgilenmeyeceksin." Diye uyardığında hiç beklemediği bir şekilde "neden kızına, bebek diye hitap ediyorsun?" diye sordum ve Baran "seni ilgilendirmiyor. Bir daha onu görmeyeceksin." Diye sert konuştu. "Baran neden bana hep böyle kötü davranıyorsun, ben sana ne yaptım da ikide bir bana olan duyguların değişiyor?" diye sorduğumda kırılmış olduğumu anlamış olacak ki ses tonunu düzelterek "Kayla, o odaya bakıcısından başkası giremez. O bebeği bakıcısından başkası görüp, ilgilenemez. Çünkü yasak. Sana dediğimi yap." Dedi. "Neden yasak?" diye sorduğumda "çünkü bir kız çocuğu." Dedi. Tam konuşacaktım ki "Kayla, kavga etmek istemiyorum." Dediğinde sustum. Eğer konuşsaydım kavga edip bana sinirlenecekti. Baran "hadi, yemeğe inelim." Dediğinde kafamı olumlu şekilde salladım. Aşağıya inip, masaya Baran oturduğunda hepimiz oturduk. Birkaç dakika sonra Baran "yarın Yusuf ağa ve ailesi hayırlı olsun' a gelecek. Ona göre hazırlık yapın, anne." Dediğinde Zişan Hanım "sen merak etme oğul, ben her şeyi eksiksiz hazırlatırım." Dedi. Haşmet Ağa "düğüne gelmediler, onun için gelecektir arada düşmanlık olmasın diye." dediğinde Baran "ben de öyle düşünüyorum. Düğüne gelmeyerek arayı bozdu sonra da işlerinde sıkıntı çıkınca yardım için arayı düzeltmeye çalışacak." Dedi ve Haşmet Ağa "Baran, peki sen ne yapmayı düşünüyorsun?" diye sorduğunda "sonuçta AĞASIYIM tabi ki uzattığı eli tutacağım ama tuttuğum elinin kolunu koparacağım." Dedi tehlikeli bir ses tonu ile. Haşmet Ağa, Baran'ın sözlerinden sonra yüzüne bir gülümseme yerleştirip, Baran'ın koluna iki kere vurdu ve "tahmin ettiğim gibi." Dedi. Baran da yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Sonra da yemek yemeğe devam ettiler. Düşünmemeye çalışarak, ben de yemeğime devam ettim. Herkes yemeğini bitirip, kalktığında bende kalkıp odaya geçtim. Gri, dizimin üç parmak yukarısında biten şortlu ve beyaz V yaka kısa kollu geceliklerimi giydim ve yatağa yattım. Uyumaya çalışırken Baran odaya girdi. Giyinme odasına girdiğinde yatakta doğruldum. Birkaç dakika sonra gecelikleri ile çıktığında "uyumamış mıydın sen?" diye sorduğunda açık açık "uyuyamadım, bir şey merak ediyorum da!" dedim ve Baran yatağa girip "merak ettiğin şey beni deli etmeyecekse sor." Dedi, ona dönüp "Yusuf Ağa kim?" diye sorduğumda "aşiretimiz ağalarından biri." Dedi kısaca "hımm." Deyip, yatağa geri yattım. Düşünmeden uyudum. Uyandığımda Baran da yanımda uyuyordu. Hemen kalkıp, giyinme odasına geçtim. Blue Jean pantolonumu, beyaz salaş bir omzu açık tişörtümü, içine yarım mavi atlet ve mavi Nike spor ayakkabımı giydim. Giyinme odasından çıktığımda Baran ile burun buruna geldik. Hemen kendimi geri çektiğimde Baran'ın yanından geçip, banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp, saçımı tepeden bağladım. Banyodan çıktığımda Baran da komidinin üzerinden telefonunu alıyordu. Ben de telefonumu alıp, cebime koyduğumda Baran odadan çıktı. Aşağı inip, masaya oturduğumda Baran "baba, sen de bugün benimle birlikte şirkete gel." Dediğinde Haşmet Ağa "ben de düşünüyordum gelmeyi." Dedi ve kahvaltıya devam edildi. Kahvaltı bittiğinde Baran ve Haşmet Ağa avluya inip, arabaya bindiler. Ben de tam yukarı çıkacakken "gelin hanım akşama misafirler var. Ona göre hazırlan." Dediğinde bir şey demeyip, yukarı çıktım. Ne hazırlanacağım ya, böyle karşılarına çıkacağım. Zişan Hanım'ın dediklerine içimden cevap vermeyi bırakıp, odada vakit geçirmeye başladım. Telefonla oyun oynadım, telefonumun şarjı bitince şarja takıp ben de uyudum. Kalktığımda, telefonu alıp aşağıya indim. Zişan Hanım beni gördüğünde "ne yapıyorsun sen saatlerce odada?" diye sorduğunda "uyudum, telefonda oyun oynadım yani günümü geçirmeye çalıştım. Siz ne yaptınız?" diye cevapladım. Cevabıma karşılık "ne yapayım ben senin gibi odaya kapanmadım. Hizmetçilerin başında duruyorum, hazırlıklar sorunsuz gidiyor mu diye kontrol ediyorum." dedi imalı bir şekilde "peki o zaman size kolay gelsin. Ben biraz bahçeye çıkayım eee sonuçta hep odadayım ya biraz da beni dışarıda bilin bir de ayağınızın altında dolaşmayayım." İmalı bir şekilde dediğimde arkamı dönüp, gülmeye başladım. Zişan Hanım'ın beni gözetlemekten başka işi yok. Aşağıya inip, bahçeye çıktım. Bahçede ki çimlerin üzerine yattım ve gözlerimi kapadım. Bir süre sonra uyuduktan sonra konağa geçtim. Kapıda Baran'ın arabasından inerken gördüğümde bir an durdum. Çünkü yine eskisi gibi kötü davranacak diye. Bir süre sonra göz göze geldiğimizde, yürümeye başladım. Yanından geçerken "ne işin vardı bahçede?" diye sorgulayıcı bir ses tonu ile sorduğunda "bir işim falan yoktu. Sadece temiz hava almak için çıktım. Tüm gün boyunca da odadaydım." Diye açıklama yaptım ama inanmamış gibi bir hali vardı. "Karşında olduğuma göre de kaçmış olamam. Kaçtım diyelim geri niye döneyim?" diye ukalaca dediğimde "Kaşınıyorsun galiba." Dedi ve tehlikeli bir bakış attığında, konuyu değiştirmek adına "ben almayayım. Misafirler için hazırlanmam gerek." dediğimde "gerek yok, böyle kal." Dedi. Şaşırmamıştım çünkü bu adamın bir dediği diğer dediğini tutmuyordu ya da bir yaptığı diğer yaptığını tutmuyordu. O yüzden merdivenlere yöneldim. Terasa geldiğimizde Zişan Hanım bana bakarak "birazdan gelirler, git de hazırlan." dediğinde Baran araya girip "gerek yok." dedi ve Zişan Hanım tam bir şey diyeceği sırada konağa iki araba girdi. Arabadan indiler. Merdivenleri çıkmaya başlayanlar arasında Zişan Hanım'ın yaşlarında ve giyinişi ile aynı olan bir kadın, Haşmet Ağa gibi giyinmiş yaşlı bir adam, biri Baran'dan bence büyük diğeri ise küçük olan iki adam ve biri daha 20 yaşında, diğeri ise aralarında en dikkat çekeni siyah kalem etek, beyaz şifon gömlek ve yüksek olmayan topuklu ayakkabısı giymiş, siyah saçlarını sade bir topuz yapan benden birkaç yaş büyük görünen kız vardı. Yanımıza geldiklerinde hepsi selamlaşıp, yaşlı kadın ve yaşlı adam hariç hepsi Baran'ın, Haşmet Ağa'nın ve Zişan Hanım'ın elini öptüler. Baran "hoş geldiniz, Yusuf ağa!" dediğinde yaşlı adam "hoş bulduk Ağam!" dediğinde Yusuf Ağanın bu olduğunu anlamıştım. Sonra yaşlı kadın, bana dönerek "Ben Münevver. Hayırlı olsun, gelin hanım!" dediğinde "Teşekkür ederim. Ben de Kayla. Tanıştığımıza memnun oldum." Deyip, elimi uzattım. Tokalaştıktan sonra Baran'dan küçük olduğunu zannettiğim adam, Baran'a dönerek "Ağam izin var mı?" diye sorduğunda Baran olumlu yönde kafasını salladığında "Hanımım ben de Ali." Deyip, elini uzattığında tokalaştık. Diğer adam ise kısaca "Mehmet!" dediğinde kafamı salladım ama tokalaşmadık. Kızlardan genç olanı güler yüzle "hanımım, ben de Ayşe" dedi ve elimi öpmeye çalışınca "gerek yok elimi öpmene." Dedim ve elimi kaçırdım. Diğer kızsa memnuniyetsizce "Ben de Meliha!" dedi. Kafamı salladım. Tanışma bitince, Baran'ın kaş göz işareti ile Zişan Hanım "hanımlar, biz salona geçelim." Deyince hepsi onayladı ve salona geçildiğinde ben tekli koltuklardan birine diğerine Zişan Hanım kızlar ve Münevver Hanım da büyük koltuklara geçtiler. Meliha "Zişan hanımım, nasılsınız sağlığınız sığatınız nasıl?" diye sorduğunda Zişan Hanım güler yüzle "iyiyiz kızım, siz nasılsınız?" diye cevap verdi ve Münevver Hanım "şükürler olsun biz de iyiyiz. Hastalık yüzünden düğüne de gelemedik, hayırlı olsun Allah bir yastıkta kocaltsın." Dediğinde "teşekkür ederim." Dedim. Münevver Hanım "İstanbulluymuşsunuz, duyduğumuza göre." Dediğinde "evet, İstanbulluyum." Dedim ve Meliha "üvey babanız vefat etmiş, başın sağ olsun." Dediğinde "sağ olun." Dedim kısaca ama hiç beklemeden "okudunuz mu?" diye sorduğunda "4 senelik işletme mezunuyum." Dedim. "okumuşsunuz ama Babanızın şirketlerinin başına geçmek yerine imza yetkisini Baran'a devretmişsiniz." Dediğinde "ben daha yirmi iki yaşındayım ve yeni mezun oldum. İşlerin yarısı bildiğim için Baran bana yardımcı oluyor." Diye cevapladım. "Daha yeni mezun olmuşsun niye hemen evlendin?" diye sorduğunda artık bana soldan soldan sinir gelmeye başladı. "Berdel olduğunu sağır sultan bile duymuş ama sen duymamışsın." Dedim sakin olmaya çalışarak. "doğru ya unutmuşum." Dediğinde "sen kaç yaşındasın?" diye sordum. "yirmi altı." Dediğinde "sen benden yaşlısın ya o yüzden unutmuşsundur." Dedim. Sonuçta kadın milletine yaşından laf sok ki sesi kısılsın. Harbiden morarmıştı, sesini kısmak yerine kendini sessize almıştı. Neden bu kadın milleti böyleydi? Bende bir kadın sayılırdım sonuçta ama hiç öyle şeylere takmazdım. Her yaşın bir güzelliği vardır yani. Bir süre sonra Meliha "tabi siz berdel olduğunuz için Baran'ı tanımıyorsunuzdur?" dediğinde benden önce Zişan Hanım "tanımıyor." Dedi sitemle. Meliha "olsun bir ara ben ona anlatırım Baran'ı." diye laf soktuğunda, doğru diyordu ben daha adamın yaşını bilmiyordum. "sen çok mu biliyorsun?" diye sordum ve "biz Baran'la birlikte büyüdük. Onu ondan iyi tanırım." Dediğinde ikinci gölünü atmıştı. Münevver Hanım "nasıl gidiyor evliliğiniz?" diye sorduğunda Meliha'da hemen bana odaklandı. "ne diyebilirim ki? Daha iki hafta oldu." Dediğimde Meliha'nın dudaklarına tebessüm yerleşti. Bu kız da var bir şeyler hadi hayırlısı çıkar yakında kokusu. Meliha Zişan Hanım'a dönerek "sağlığınıza dikkat ediyor musun Zişan teyzem?" diye sorduğunda "ahh canım kızım benim, dikkat ediyorum ben merek etme." Dedi ve Meliha "nasıl merak etmem, siz bizim hanım ağamızsın senin sağlığın bizim için önemli." Dediğinde ne kadar da çok seviyor Hanım Ağasını dedim içimden. "sağ ol kızım." Diye cevapladı Zişan Hanım. Meliha " geçende ziyarete gelemedim. İşlerim vardı. Zişan teyzem, gelininle aran nasıl?" diye sorduğunda gözlerim büyüdü. Kız cidden yalakaydı. Zişan Hanım "idare eder, buralara yabancı ya ama yakında ayak uydurur." Dediğinde ben daha da deli oldum. Meliha "öyledir." Dedi ve Zişan Hanım "sonuçta elkızıdır. Bilmez görmez buraları. Senin gibi olamaz." Dediğinde Meliha bana bakarak "doğru diyorsun teyzem. Bizim kadınlarımız ancak adamlarımıza layıktır." Dediğinde "sizin kadınlarınızın diğer kadınlardan ayıran özelliği nedir de adamlarınıza daha da layık oluyorsunuz?" diye sordum inadına "çünkü biz daha iyi tanırız, sizlerden daha çok düşünürüz. Biz daha fazla severiz onları." Dedi. Tam ağzımı açacaktım ki Zişan Hanım "doğru söylüyorsun Meliha. Senle, Kayla bir olamaz ki. Sen Baran'ın topraklarına aitsin. Oğlum için en iyisi sendin. Zaten bu berdel olmasa şu an Baran la evli olan Kayla değil sen olurdun." Dediğinde şaşırmıştım. Nasıl yani Baran'la bu kız evlenecek miydi? O yüzden bana böyle davranıyor. Meliha da "olsun canım sonuçta her şey bitmiş değil." Dedi. Ne demek her şey daha bitmiş değil? Ne diyor ya bu kız. Sinirle odadan çıktım. Terasta erkeklerin önünden geçerken Baran'la göz teması kurmadan hızlıca yanlarından geçip, mutfağa indim. Mutfaktaki yardımcılardan birine "soğuk bir şeyler verir misiniz?" diye sorduğumda birisi hemen soğuk meyve suyu verdi. İçerken yardımcılardan biri gelip "hanımım, yemekler hazırdır." Dediğinde kafamı salladım. Meyve suyumu bitirip, mutfaktan çıktım. Terasa çıktığımızda Baran masanın başına oturdu, Baran'ın sağına babası, Haşmet Ağa'nın yanına Yusuf Ağa, onun yanına Mehmet, Mehmet'in yanına Ali oturdu. Baran'ın soluna ben, benim yanıma Zişan Hanım, onun yanına Meliha, Münevver hanım ve yanına Ayşe oturdu. Baran ile göz teması kurmak istemiyordum. Çorbalar içilirken Meliha "Baran, hayırlı olsun yakında bebek müjdesini alırız inşallah." Dediğinde içtiğim çorba boğazımda kaldı ve öksürmeye başladım. Zişan Hanım'dan beklenmeyen bir hareket ile su bardağımı bana uzattığında öksürmem şiddetlendi. Suyu içtiğimde Meliha "gıcık mı tuttu Hanımım" dediğinde "yok, çorbanın acısı boğazımı yaktı." Demek yerine 'senin gibi bir gıcık tuttu.' Demek vardı ya neyse. Baran "sağ ol Meliha." Dedi. Göz göze geldiğimde gözlerimi kaçırdım. Mehmet "hanımım, babanızın şirketlerini Baran Ağa'ya devretmişsiniz. Hayırlı-" diye başladığı cümleyi yarıda kesip, Baran'ın gözlerinin içine bakarak "şirketlerimi devretmedim sadece imza yetkisini Baran'a verdim. Baran bana sadece işlerde yardımcı oluyor." Dediğimde Baran gözlerini gözlerimden ayırıp, Mehmet'e dönüp "bunu hanımına değil bana sorman lazımdı. Kendin sormak istediysen de benden izin alman gerekir biliyorsun dimi?" diye sordu ve Mehmet "biliyorum Ağam." Dediğinde "o zaman sınırları aşma, bir daha böyle bir şey olursa ne olacağını bilirsin." Diye tehdit etti. 'Benimle konuşmak için senden izin mi alınması lazım.' Demek vardı ama ben sustum tatsızlık çıkmasın diye. Meliha "Baba, Baran'a iş konusunu açtın mı?" diye sorduğunda Yusuf Ağa "sordum kızım." Dedi ve Meliha Baran'a bakarak ve Haşmet Ağa'ya "ne düşünüyorsun Haşmet Amca?" diye sorduğunda "bunu bana değil Baran'a sorman lazım. Ben emekliyim." Diye cevapladığında Meliha gülerek "Baran sen ne düşünüyorsun." Dediğinde Baran "İyi bir teklif ama benim için yetersiz. Onun için biraz daha düşüneceğim." Dedi. "o zaman seninle şirkette bir görüşme ayarlayayım. Ona göre oturur, karar veririz." Dediğinde kaşlarımı hayretle kaldırdım. Tabi Baran da "olur." Dediğinde kafamı tabağımdan kaldırıp, hayretle ikisine baktığımda Zişan Hanım "Hem iş kadını hem de ev kadını olacak bir gelin, maşallah Allah sahibine bağışlasın." Dedi ve ben kafamı tabağıma eğip, gözlerimi kapadım. Ağlamak istiyorum, bir insan da bu kadar da göğe çıkarılmaz ki. Meliha göklerde ben yerin dibindeydim. Zaten Baran'ın cevapları beni daha fazla deli etmişti. Meliha "teşekkür ederim. Aileme yakışır bir evlat olmaya çalışıyorum." Dediğinde Zişan Hanım "ailen seni çok güzel yetiştirdi. Zaten aile nasılsa evlatta öyledir. Terbiyelisin, edeplisin, hal ve hareketlerin yerinde böyle bir gelin, evlat nasılda istenmez. Allah herkese senin gibi güzel ve ahlaklı gelin versin." Dedi. Ben de sinirler alt üst olurken Baran'a baktım ama onun umurunda bile değildim. Herkes amin dedikten sonra herkesin duyacağı şekilde "amin." Dediğimde tüm gözler bana döndü. "herkese Meliha gibi gelin versin Allah." Dediğimde Baran'la göz göze geldik. Gözlerimi kaçırdığımda Yusuf Ağa "gelin hanım, bizden rahatsız galiba?" dediğinde "öyle bir şey yok. Sizden rahatsız olduğumu nereden çıkardınız?" diye sordum ve "yüzünüz asık, canınız sıkkın gibi." Dedi. Tam ağzımı açtığımda Baran "öyle bir şey yok dedi, Yusuf Ağa." diye uyardı. Masaya sessizlik çöktüğünde Meliha yine "Baran, gelin hanımla bir gün buluşup, senin hakkında bilgi vermek istiyorum. Sonuçta birbirinizi tanımıyormuşsunuz, öyle dedi Zişan teyzem. Sen ne diyorsun buna?" diye konuştuğunda şaşırarak kafamı ona çevirdim. Bu kız hakikaten fazla olmaya başlamıştı ya. İlk bana sorması lazımdı. Baran dan önce davranıp, "bunu keşke bana da sorsaydın. Benim fikrimi alsaydın da Baran'a öyle söyleseydin. Belki ben seninle buluşmak istemeyeceğim." Diye sert çıkış yaptım. Meliha "ben özür dilerim sadece seninle yakınlık kurmak istedim. Baran'la birlikte büyüdük, onu sana anlatmaktan hoşnut olurdum." Diye kendini alta aldığında Mehmet "Meliha, hanımı duydun. Daha fazla konuşma, sus." Dedi. Baran "Meliha, gündüzleri gelir sohbet edersiniz Kayla ile." Dediğinde ona döndüm. Şaşkınlıkla yüzüne baktığımda bir şey demeden yemeğine döndü. Bana katılması gereken yerde, resmen kızla görüşmemi emretti. Ağamıza bak ya, bu sefer alta kalmayarak "teşekkür ederim ama sizi işlerinizden alı koymayayım." Diye cevap verdiğimde Meliha "rica ederim benim için sıkıntı ol-" ben daha fazla dayanamayıp sözünü yarıda kestim ve "Sonuçta bizi bekleyen bir ömür var. Bir yabancıdan kocamın benden önceki hayatını öğrenmek istemiyorum. Ben kendim tanırım Baran'ı. Eğer kendim istersem o zaman ailesinden dinlerim. Size gerek yok Meliha Hanım. Sizden ricam bir daha bana kocamı anlatmaktan bahsetmeyin." Dedim. Kocam lafını basa basa söylemiştim. Konuşmamı bitirdiğimde Baran bana şaşkınca bakarken gözlerimi ondan kaçırdım. Kapak öyle değil böyle yapılır Meliha. Sıkıla da gazın kaçmasın. Meliha da cevap vermemişti. Bir süre sonra Zişan Hanım "Münevver Hanım haftaya Emine hanımlara gidiyoruz. Sen de gelecek misin?" diye sorduğunda "bir aksilik çıkmazsa geleceğim. Gelin Hanımı da getirin." Dedi ve kafasını salladı Zişan Hanım. Tatlıya geçildiğinde Zişan Hanım "ellerine sağlık Meliha kızım. On parmağında on marifet var vallahi." Dediğinde, Meliha'ya dönüp, "siz mi yaptınız?" diye sordum ve "evet ben yaptım. Nasıl olmuş?" diye sorduğunda "güzel, ellinize sağlık." Dedim ve Yusuf ağa "Bu konağa her geldiğimizde Meliha tatlı yapar. Çok sever Ağamızı da ailesini de." Dediğinde, doğru söylüyorsun diye geçirdim içimden. Münevver Hanım "siz marifetli misiniz?" diye sorduğunda "Ben mutfağa hiç girmedim. Yardımcılarımız vardı, ben de hiç merak etmedim yemek yapmayı." Diye cevapladım ve Zişan Hanım "şehirli insanı ne anlasın yemek yapmayı." Dediğinde, Meliha "bizimde yardımcılarımız vardı ama biz öğrendik. İstersen sana öğretebilirim ya da tarif edebilirim." Dedi. İlk Zişan Hanım'a "Şehirli insanıyız diye yemek yapmayı bilmememiz mi gerekiyor? Benim annem yemek yapmayı bilirdi. Çok da güzel yapardı." Dedim ve Meliha'ya bakarak "benim ilgi alanıma yemek yapmak girmiyor. Mesela araba yarışları, dans etmek ve spor yapmak benim ilgi alanım." Dediğimde Meliha "arabanın nesinden ne anlıyorsun? Sonuçta dört tekerlik ve dört kapıdan oluşuyor ne var onunla ilgilenecek?" diye sorduğunda, ben "senin için araba dört tekerlik ve dört kapı ama benim için ise araba iki kapı, dört tekerliği ile yolda kuş gibi süzülmek, motorundan gelen o ses ve ibreyi zorlamak." Diye tanımlarken gözümde arabam canlandı. O şimdi burada olsaydı da onunla yolları toz duman etseydim. Ben böyle düşünürken Mehmet "hıza düşkünsünüz." Dediğinde "hem hıza hem de hızı yaptığım arabaya." Dedim ve Mehmet "spor arabanızın markası ne?" diye sorduğunda "Porsche P-ana mera." Dedim. "o trafikte nasıl hız yapıyordunuz?" diye sorduğunda "geceleri." Dedim ve "gündüzleri de motorlaydınız?" diye sorduğunda 'bu adam gerçekten iyi tanıyordu insanları' diye geçirip "nereden anladınız?" diye sordum. Mehmet "motorunuz da BMW." Dediğinde "hayatımı mı araştırdınız?" diye sordum şaşırarak, "gözünüz özgürlük diye bağırıyor da ondan." Dedi. Anlamıştım onun da benim gibi olduğunu "sizin motor kullanma ehliyetiniz var mı?" diye sorduğumda "evet, hatta bir siyah Porsche P-ana mera 'm var." dedi ve ben gerçekten şaşırmıştım. Gözlerimi pörtletip "gerçekten mi?" diye sorduğumda Yusuf Ağa "bana o arabayı aldırtmak için elinden geleni yapmıştı." Dedi. Ben hala inanmıyordum. Benim arabamın siyahı mı vardı bu adam da. Gerçekten, ya gerçekten inanmıyordum. Mehmet "ve tabi ki aldırdım." Dediğinde gülmüştü. Hiç beklemediğim bir sırada Baran "Mehmet haddinden fazla konuştun, hızını kes. Kesmezsen ben keseceğim." Dediğinde Baran'a baktım sinirli görünüyordu. Birkaç saat sonra Yusuf Ağalar gittiğinde ben de odaya çıktım. Ardımdan Baran odaya girdiğinde yüzüne bile bakmadan giyinme odasına geçtim. Sinir şey, bugün deli ettin beni. Ne var yani beni annenin laflarına karşı ya da Meliha'ya karşı savunsaydın. Bugün Zişan Hanım beni yerin dibine soktu, bir de üstüne üstelik sen de bana ters cevaplar verdin. Ne yani orada Meliha bana laf sokarken ne vardı da ağzını açıp bir kelime etmedin sanki? 'Yok istersen sana tarifini veririm ya da istersen öğretirim.' 'baran, gelin hanımla buluşup, senin hakkında bilgi vermek istiyorum.' Dediğinde bana değil de ona ters cevap verseydin, incilerin mi dökülürdü sanki demek vardı da senin yüzüne Mardin Magandası. Kız diyor ki 'Baran seninle şirkette bir görüşme ayarlayayım' Diyor ağamız da kabul ediyor. Resmen masada randevu istedi sonra da tatlı yapmış. Her konağa gelişinde yaparmış. Çok severmiş bu aileyi. Acaba Baran'ı mı seviyor yoksa ailesini mi? Vallahi hiç anlamış değilim. Kız resmen gözümün içine baka baka 'her şey hala bitmiş değil.' Dedi ya bu kadar da yüzsüz olunmaz be. Karşında senin sevdiğin adamın karısı oturuyor. Tek suç Meliha da mı sanki? Zişan Hanım zaten beni yerin dibine sokup, çıkardı. İşte berdel olmasaydı Baranla evli olan Kayla değil sen olurdun, maşallah hem iş kadını hem de ev kadını olacak bir gelin, Allah sahibine bağışlasın, yok ne marifetliymiş, yok efendime on parmağında on marifet. Bunları dedi dedi durdu. Kızın da bir yerleri kalktı, sonra da Baran' dan yüz buldu tamamen uçtu.
Off be bana ne? Beni niye ilgilendiriyor ki? Niye bu kadar deli oldum. Bana ne oluyor be. Ne halleri varsa görsünler. Umurumda bile değiller. İsterlerse beni yerin dibine gömüp, üstüme toprak atsınlar. Düşüncelerimi kesip, geceliklerimi giydim. Giyinme odasından çıktıktan hemen sonra belinde havlusu ile banyodan çıkan bir adet Baran'ı gördüm. Baran ile göz göze gelmeden yatağın yanına gittiğimde Baran "Kayla bir sorun mu var?" diye sorduğunda umursamadan "yooo, niye bir sorun olsun ki?" dedim. Baran da "haline bakılınca bir sorun var gibi." Dediğinde "illa bir sorun mu olması lazım, halimde de bir şey yok. Yorgunum ve uyumak istiyorum." Deyip, kafamı yastığa koydum. Düşünmemeye çalışarak, uyumaya çalıştım.

TÖREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin