Saate baktığımda bire geliyordu ama hala Zeynep ortalıklarda görünmüyordu. Aramak için telefonu tekrar elime alınca konağın kapısından girdiğini gördüm. O merdivenleri çıkarken ben de iniyordum. İkinci katın merdiveninde buluştuğumuzda sarılıp "Nerede kaldın? Eşyalar gelecek." Diye sitem ettim. "Ablamlar bırakmadı ki, senin hakkında soru sorup sorup duruyorlar." Diye açıkladığında konağa kasalı araba girdi. Hemen Zeynep'in elinden tutup, yukarıya çıkardım. Odaya girip, kapıyı kapattım. Telaşla "ne oluyor abla, eşyalar geldi." Dediğinde "Baran tembihledi. Eşyalar çıktıktan sonra Yaren haber verecek." Diye açıkladım. O da anladığında yatakta uyuyan Hüma'nın yanına gidip, öptü. Bana dönerken "Abla sana bir şey soracağım." Dediğinde "kızmayacağım bir şey sor." Diye cevapladım. Tabi geçen ki gibi sızlanmaya başlandığında Hüma'nın uyanmaması için sormasına izin verdim. "abla siz evleneli ne kadar oldu?" diye sorduğunda "Daha bir ay oldu da bu soru ne alaka Zeynep?" diye sitem ettim. Biraz düşünüp "iki ay kaldı desene." Deyince anlamayarak "neye iki ay kaldı?" diye sordum. Zeynep gözlerini pörtletip "Bilmiyorum deme bana sakın." Diyerek yanıma geldiğinde "neyi bilmiyorum, adam akıllı desene." Dedim. Nasıl anlatacağını düşünürken hadi diye sızlandığımda "Tamam konuya direk dalıyorum." diye konuşmaya başladığında bizim huylarımızın benzediğine şahit oldum. "Bak abla, aşiret ağaları evlendiğinde en fazla üç ay içinde eşlerinin hamile olduğunu duyururlar. Eğer ilk üç ay içinde gebe kalan olmazsa gelinin kusuru var diye Ağaların anneleri kız seçer ve oğullarına kuma yaparlar." Diye konuşmasını sonlandırdığında "Nasıl, nasıl anlamadım." Diye cevap verdim. "Abla anlayacağın iki ay içinde hamile kalmazsan, Zişan Hanım, Baran'a kuma alacak. Ve o kumanın kim olduğunu sen benden daha iyi bilirsin." Diye açıklama yaptığında kafamdaki soruların cevaplarını almıştım. Ve "Meliha" dediğimde kafasını evet anlamında salladı. "O yüzden Baran bana zaman tanıdı. Yusuf ağalar bize geldiğinde Meliha gözümün içine baka baka ' daha hiçbir şey bitmiş değil' demişti. Zeynep o zaman bu kız-" devam edemediğim cümleye Zeynep "evet abla. Meliha sizin gerçekten karıkoca olmadığınızı biliyor. Abla sen saf mısın? Bu konakta seninle ve baran ağayla ilgili ne oluyorsa Meliha'nın haberi var. Anında öğreniyor." Diye devam etti. Her şeyi çözmüştüm ve bu sefer gerçekten ağır olmuştu. Ben hangi cesaretle bana karşı öyle davranıyor diye düşünürken yerimde gözü olduğunu nasıl anlamamıştım. Geçende benim yerime oturmuştu, gözlerimin içine bakarak zafere gitmesine izin veriyordum. En çok da beni kıran Baran olmuştu. Hiçbir şey söylememişti, beni bundan haber etmesi gerekiyordu. Ben düşüncelere dalarken "Abla, iyi misin?" diye seslenen Zeynep'e doğruyu söyleyerek "hayır, değilim." Dedim. "Önünde iki ay var. Daha hiçbir şey belli değil. Hem sen niye böyle oldun?" diye sorduğunda "Baran bana hiçbir şey söylemedi. Söylemesi gerekmez miydi?" diye sitem ettim. "Abla bunu sana Baran'ın değil, annenin söylemesi gerekiyordu." Dediğinde bir kez daha sitem ettim. Düşüncelerimi dışıma vurarak "annem mi? Zeynep benim annem öleli çok oldu." Tam ağzını açtığında odaya Yaren girip, "Hanımım, eşyalar odaya taşındı, biz mi yerleştirelim yoksa siz mi?" diye sorduğunda "biz hallederiz." Dediğimde odadan çıktı. Zeynep'e gülümseyerek "Her şeyi unutuyoruz ve Hüma için kolları sıvıyoruz." Deyip, elimi uzattığımda elimi tutup hadi dedi ve Hüma'nın odasına geçtik. İlk olarak beşiği pencerenin önüne, dolabı kapının girişinin biraz ilerisine, üstünde bebek bezi değiştirebileceğim komodini beşiğin çaprazına ve sallanan koltuğu boş kalan köşeye koyduk. Sonra halıyı serip, komodinin üzerine çıkıp perdeleri taktım. Yaren bize getirdiği çayları içerken dolabı, komodini ve beşiği sildi. Sonra kalkıp dün aldığımız kıyafetleri ve benim dün akşam Hüma'nın eski kıyafetlerinden seçtiğim iki üç parça kıyafetleri dolabına ve komodinine yerleştirdik. Dün ne kadar fazla alışveriş yaptığımızı daha yeni anlıyordum. Aldığımız beş altı oyuncağı koyabileceğimiz yerlere koyduk. Sonra ana kucağını dolabın askılık bölümünün altına, puseti ise dolabın yanına koyduk. Zamanla daha güzel olacaktı. Bundan emindim. Ve oda eski halinin aksine çok ama çok güzel olmuştu. Yorgunluktan yere oturdum, Zeynep dün aldığımız bebek telsizlerinden birini beni odama diğerini bu odaya koyduğunda o da gelip yanıma oturdu ve "Çok güzel oldu." Dedi. Bende onayladığımda telsizden gelen bebek sesiyle Zeynep'e "hadi başlayalım." Dedim. Ben zıbınları koyduğum çekmeceden birini aldım ve Zeynep'e uzattım. O Hüma'nın yanına giderken, dün aldığımız biberonlardan birini alıp mutfağa inmeye başladım. İkinci katın terasında oturan Zişan Hanım "emeline ulaşmışsın." Diye laf attığında dönüp, ona doğru yürüdüm ve "benim oyunla işim olmaz, neysem oyum ama size kötü bir haberim var. Size istediğinizi vermeyeceğim ve kurduğunuz tuzaklara düşmeyeceğim." Deyip arkamı döndüğümde "Göreceğiz, gelin hanım. Unutma yarın Emine Hanımlara gideceğiz. Sende geleceksin." Dedi ve bende "Tabi ki, Zişan Hanım. Oraya size eşlik edeceğim ve dostlarınızla tanışmayı dört gözle bekliyorum." Dedim ve mutfağa indim. Hemen mamayı yapıp, muzlu yoğurdu yaptım. Onları yapıp odama çıktığımda Zeynep'e "niye giydirmedin?" diye sorduğumda "Sen giydir. Bak ne yazıyor." Dedi ve gösterdiğinde pembe zıbının üstünde renkli "BABASININ KIZI" yazıyordu. Gülüp, mamalarını yedirdiğimde Zeynep gitti. Bizde yatakta yatarken Zeynep'in üstündeki yazıya gülüp gülüp duruyordum. Daha fazla dayanamayıp "Baran'ın kızı" deyip tekrar güldüm. "Ama sen hiç baban olacak o magandaya çekmemişsin. Onun güldüğünü bile zar zor görürken sen bana kahkalarını hediye ediyorsun. Hem baban aramızda kalsın ama biraz öküz. Hiç bakma bana öyle, doğruları söylüyorum, gerçeklere alış. Bildiğimiz maganda" derken "Gerçekler benim maganda ve öküz olduğum mu?" diye duyduğum sesle yüzümdeki gülümseme biraz daha mı arttı ne acaba? Beni dinlemiş demek ki. Ona dönüp, kafamı salladım ve "kızına acı gerçekleri söylüyorum Baran?" dediğimde "kızımı sakın bana karşı doldurmaya çalışma. Bence sana acı gerçekleri söyleyeyim sen nasıl bana öküz ve maganda dersin? Ben sana maganda lafını yasaklamıştım diye hatırlıyorum." Diye sert taklidi yapmaya çalışan Baran'ın ilk defa ağzından kızım kelimesini duymuştum. Bu anı bozmamak ve cevap vermek için dudaklarımı büzüp, düşünür gibi yapıp "Hatırlayamıyorum." Deyip, gülmeye başladığımda Baran "daha demin ki konuşmanı neden Hüma'ya yaptın?" dediğinde Hüma'yı kaldırıp yüzünü Baran'a döndürüp yazıyı işaret edip "İşte bunun için" dediğimde yüzünde yayılan tebessümle yatağa oturduğunda "Nerden buldun bunu?" dedi. "Dün alışverişte almıştım." Dediğimde ayağa kalkıp, "hazır mısınız baba kız?" diye sorduğumda Baran anlamayarak "Hüma'nın yeni odası hazır. Hadi gidelim." Deyip, ona işaret ettim beni takip etmesi için. Odanın kapısının önünde Baran'a döndüm ve "Üçe kadar sayıyorum." Dediğimde Baran her zaman ki gibi baktığında Hüma'ya "İşte bu bakış saçmalama Kayla bakışı. Kaç numaralı bakış olduğunu çözemedim." Dediğimde Baran'a bakıp "kızını kendi tarafıma geçireceğim, buna alışsan iyi edersin." Dedim ve Baran "Saymaya başlayacak mısın gireyim mi odaya?" diye söylendiğinde "Bir, İki ve ÜÇÇ." Diyerek kapıyı açtım ilk biz sonra Baran girdiğinde küçük hanım etrafı inceleyip, onun olduğunu anlamış gibi kucağımda hareketlenmeye ve sesler çıkarmaya başladığında Baran'ın kızına baktığını gördüm. Tam zamanı diye düşünerek Baran'a "Kızını almak ister misin?" diye sorduğumda kafasını hayır olarak salladığında devam ettim "Bence tam sırası, şuan çok mutlu ve bu mutluluğu ona veren sensin." Dedim. Ve kucağına verdim. Yüzleri birbirine bakıyordu. Baran'ın ellerini düzelttim. Hüma babasını ilk inceledi, o sırada baran da ona bakakaldı. Sonra Hüma gülerek, Baran'ın yanağını ağzına almaya çalıştığında Baran da bende öyle bir kahkaha attık ikimizde ilk defa yan yana böyle kahkaha atmıştık. Sonra Baran'a heyecanla odayı anlattım. Tabi o sırada küçük hanım, babasının kocaman göğsünde uyuyakaldı. Baran'ın kucağında küçücük duruyordu. Onu alıp, beşiğine yatırdım. Üstünü örtüp, telsizi açtım. Baran'a döndüğümde bakışlarında kalakaldım. Bu adam ne zaman böyle güzel bakmaya başlamıştı. Uzattığı eli tuttum. Odadan çıkıp, yavaşça kapıyı kapadım ve kapıya sırtımı dayadığımda "nasıl olmuş?" dediğimde tek cevap belimden tutup kollarını sardı. Ellerimi boynuna sardım ve o benim, ben onun boynuna başımızı koyduk. "Sen ne yapıyorsun böyle? Beni ve kızımı ne hale getirdin?" dediğinde gülümseyerek "ikinci kızın deyişin." Boynunda başımı çekip, göz göze geldiğimizde "olmanız gereken şekilde olmanızı sağlıyorum." Dedim. Ve daha fazla böyle durmamak için, çekildim ve odaya girdik. Baran'a "Yarın, Zişan Hanım'la birlikte Emine hanımlara gideceğiz. Senden izin almama gerek var mı?" diye sorduğumda hayır anlamda kafasını salladı. Giyinme odasına geçip, yarın ne giysem diye düşünmeye başladım. Dolamdaki kıyafetlere bakmaya başladım. Yarın Kayla Mirzanoğlu'nu görsünler. Geçen akşam yemekte Meliha iddiasını göstermişti, şimdi sıra bendeydi. Ben birkaç kombin yaptığımda "sen ne yapıyorsun?" diye soran Baran'a döndüğümde tebessüm edip, "yarın ne giysem diye bakıyorum." Dedim. Baran tek kaşını kaldırıp, ciddi ses tonuyla "Kime özeniyorsun, alt tarafı kadınlar günü." Dediğinde ben de ona "Senin düşüncen." Dedim. Tabi sonra "KAYLA" diye beni uyarması ile "offf, Baran sen hani kadınlar günü diyosun ya değil, ne biliyor musun? Hani sen onların ağalarısın benim ise kocamsın yaa. Sadece düğünde gördüler beni, tanımıyorlar. Nasıl biriyim, ne yaparım bunları öğrenmek için benim gelmemde ısrar ettiler. Bir de sana layık mıyım, değil miyim? En önemlisi de buydu." Diye uzunca açıklama yaptım. Baran yanıma gelip, aramızda az bir mesafe bıraktığında yine kokusu ciğerlerime hücum etmişti. "Seni rahatsız ettiyse gitmene gerek yok." Dediğinde benden baya bir uzun olduğu için biraz kafamı kaldırıp "rahatsızlık değil aksine oraya gitmek istiyorum. Senin karın olduğumu onlara ispatlamalıyım. Sen de ben de iyi biliyoruz ki bir aydır evliyiz ve arkamdan ne atıp tutuyorlardır." Diye konuştum. Baran "senin arkandan atıp tutanın canını alırım. Buna kimse cüret edemez. Onların sana karşı bir zorunluluğu var senin onlara karşı değil. Benim karımsan, kendini birilerine ispatlamak zorunluluğun yok." Diye sinirlendiğinde "Zorunluluk değil derken, demek istediğim oraya gidip, kendimi onlara en iyi şekilde tanıtmak ve senin karın olduğumu onlara hatırlatmak." Dedim. Ne çok karın sözcüğü kullanmıştık. Baran ağzını açacakken "bir kere daha karın lafı geçerse seni öldürürüm." Dediğimde çatık kaşları havaya kalkarken "nasıl olacakmış o?" diye numara yaparak konuştuğunda gülümsüyordu tabi ben de hemen "Sen bu aralar çok güler oldun, dikkat et!" diye tehdit ettim. Baran oyuna devam etmek istediğini şu sözlerle belli etti. "peki, hanım ağam emriniz olur. Siz ne giyeceğinize karar verdiniz mi? Siz bana bir gösterin sonra Mardin ağamız pardon Mardin magandası size kızmasın!" diye benim taklidimi yaptığında birbirimizi gördüğümüz gün geldi aklıma. Baran benden biraz uzaklaşıp yaptığım kombineleri incelemeye başladı. Kurduğu cümleler "bu olmaz kısa, bu da olmaz önü açık yok sırtı açık, yok efendime darmış." Her şeye bir kulp buldu. Artık sabrım taştığında, "Baran, tamam. Benim aklımda bir şey var. Giyinip, çıkacağım karşına." Dediğimde giyinme odasından çıktı. Hemen giyinip, Baran'ın karşısına "Bu sefer oldu." Diyerek çıktığımda Baran'ın gözü eteğimde dolaşıyordu. "evet, kısa ama biraz. Hem yarın erkek olmayacak. Baran buna da bir şey dersen valla diğer kombini giyerim. O daha açık." Diye konuştuğumda Baran "Bir kerelik izin veriyorum, bir daha giydiğini görürsem, giyeceğin bacağın kalmaz." Diye tehdit etti. Ben "teşekkür ederim." Dedim. Ve üstümü çıkardım. Uyku vakti geldiğinde artık bizim olmazsa olmazımız benim başım onun göğsünde onun elleri belimdeydi.
Sabah kahvaltıda Zişan Hanım'dan öğlen çıkacağımızı öğrenip, Baran'ı yolcu ederken Hüma'nın da gelmesi için izin almıştım. Saate baktığımda ilk olarak Hüma'ya pembe pileli eteğini ve mavi kısa kollu tişörtünü giydirdim. Sonra onu Yaren'e verip, kendim hazırlanmaya gittim. Eteğimi ve bluzumu giyip(medya Kayla'nın kombini) banyo da çok hafif bir makyaj sonra saçlarımı yaptım. Çantayı hazırlayıp, topuklularımı giydiğimde aynaya baktım. Ve gülümseyerek Hüma'yı aldım. Çantayı ve puseti Yaren getirirken merdivenleri önden biz inerken Zişan Hanım'ın kulağında telefon ile konuşurken bizi gördüğünde yüzündeki tebessüm yok olup, gitti. Nefret bakan gözleri ile Hüma'yı işaret edip "Onu getiremezsin." Dediğinde anında "Baran'ın izni var. Artık ben nereye Hüma oraya." Diye cevap verdim. Avluya giren arabaya bindim. Arka koltuklardan orta koltuğa puset yerleştirildiğinde Zişan Hanım ile aramıza Hüma oturuyordu. Zişan Hanım daha fazla dayanamayıp "senin derdin ne? Ne yapmaya çalışıyorsun?" dediğinde "benim bir derdim yok, bir şeyde yapmaya çalışmıyorum ama sizin ne yapmaya çalıştığınızı biliyorum. Buna izin vermeyeceğim." Diye cevap verdim. Kısa geçen yolculuğumuz bir konağın önünde durunca Zişan Hanım şoförü beklemeden indi. Bizim konaktan daha küçük bir konağa girdiğimizde, yardımcılardan biri, şoförün elinden puseti aldı. Bizi karşılayan Emine Hanım, Hüma'yı benim kucağımda görüp, şaşkınca "Hoş geldiniz!" dediğinde Zişan hanım karşılık verdi. Bahçede oturacağımız için bahçe kapısının olduğu yöne doğru yürümeye başladık. Bahçeye girer girmez, Meliha ile göz göze geldiğimizde tek kelimeyle şok olmuştu. Doğrusu herkes şaşırmıştı. Çünkü yasak bebek kucağımdaydı. Tabi benim yüzümde gülümseme, Meliha'nın yüzünde sinir vardı. Tüm kadınlar bana odaklanmış bir şekilde kendilerini falan tanıttılar ama hiç birinin adını aklımda tutamadım. Sonra bahçedeki koltuklardan ortada olana ben ve Zişan Hanım oturtulduk. Yardımcı, puseti ortamıza koyduğunda Hüma'yı ona koydum. Sonra Meliha, Zişan Hanım'ın sol çaprazında oturduğu için elini tutarak nasıl olduğunu, sağlığının iyi olup olmadığıyla ilgili sohbet açtığında tanımadığım bir kadın bana "Asıl siz nasılsınız? Gelin hanımım, alışabildiniz mi buralara?" diye sordu. Tabi bende "İyiyim sağolun. Alıştım sayılır." Diye cevapladığımda birkaç kadın geçmişimle ilgili soru sordular. Bende kendimden bahsettim onlara. Bahçede hazırlanan ikram masasına geçtiğimizde yanıma oturacağını bildiğim Meliha'nın sandalyesine Hüma'yı koydum. Tabi Meliha kalakaldı. Hüma'nın yanındaki sandalyeye oturdu. İkramlar eşliğinde sohbet devam ederken kadınların her sorusuna cevap veriyordum. Hüma'yı doyurduktan sonra Meliha "Baran'la aranız nasıl? Size de geçende teklif ettiğim gibi anlatabilirim." Diye bana atak yaptığında "Birbirimize alıştık ve ben onu zaten tanıyorum. Size gerek yok." Diye yaptığı atağı çevirdim. Başka kadın "Hanımım sizi geçen Baran Ağamızla birlikte el ele mobilya dükkanında gördük." diye soru sormaya yeltendiğinde tebessüm edip "Evet, ben ve kız kardeşim çarşıya çıkmıştık. Hüma'ya beşik takımı beğenmiştim. Baran da beni almaya gelince ona da gösterip, aldık." Diye cevapladım. Tabi beni bulan kadınlar başladılar sorulara, kadın "Hanımım, biliyorsunuz ki tüm Mardin sizden müjde bekliyor." Diye konuştu. Ne demek istediğini anlamıştım, bu soru sorulur sorulmaz, Zişan Hanım'ın ve Meliha'nın bakışlarını gördüğümde "Zaten bizim bir kızımız var, tabi olmayacak demiyorum. Ben de istiyorum ama biraz erken." Dediğimde Meliha tebessüm ederek, "Hanımım, burası İstanbul değil ki, erken olsun." Dedi. Tabi ben de "Haklısın, iki aya kalmadan duyulur." Dediğimde yüzü öyle bir şekil aldı ki. Bildiğimi, öğrenmişti işte. Zişan Hanım "Kısmetse olur ama olmazsa da adetlerimiz gereği ne olacağını biliyoruz." Diye, Meliha'ya umut vaat ederken, bende "Böyle demeyin Zişan hanım, Yerimde gözü olanlara umut vadetmeyin boşuna kısmetlerini kapamayın." Dediğimde, kadınların içinde anne değil de Hanım deyince bir bozuldu. Meliha bana daha da bir gıcık olurken, "Siz yokken Hüma yasaktı ama şimdi ise burada, nasıl oldu bu?" dediğinde Meliha da atlayarak "Nasıl başardın? Baran nasıl oldu da buna izin verdi?" diye sordu. Bende "Kimsenin haddine değil Baran'ın kararlarını sorgulamak. İzin verip, vermemesi de ikimizin arasındadır. Ve herkes Ağa diye hitap ederken senin ne özelliğin var da Baran diyorsun." Dediğimde Meliha "Çocukluktan kalma bir alışkanlık. Rahatsız mı oldunuz?" Dedi. Bende "Ama artık çocuk olmadığınıza göre siz de herkes gibi davranın." Dediğimde daha da bir bozuldu. Zişan Hanım "Meliha herkes değil, o bizim kızımız sayılır." Dediğinde "Kızınız sayılıyorsa Baran'ında kız kardeşi sayılır. O zaman Selma gibi abi diyebilir." KAYLA VURDU VE GOLLL diye içimden bağırırken zafer benimdir. Dediğimden Hüma'da gülmüştü. Onun kucağıma alıp kulağına "Zafer bizimdir." Dedim. Meliha da ki yüz öyle bir dağıldı ki daha da toplayamazlardı. Ve yardımcı yanıma gelip, elinde çantam "Hanımım telefonunuz çalıyordu." Dediğinde "tamam, ben bakarım." Deyip telefonumu çantamdan aldım. Cevapsız arayanın Baran olduğunu görünce Hüma da kucağımda hareketlenmeye başladı. "Hanımlar siz devam edin, bizim bir arama yapmamız lazım." Deyip, masadan kalktım ilerideki çimenlere gidip, oturduk. Hüma kucağımda Baran'ı aradım. İki çalıştan sonra açtığında
-alo Kayla, Nerdesin sen?
- emine hanımlardayım.
-Kayla, telefonuma neden cevap verilmiyor.
-Çantamdaydı. Duymadım. Yardımcılardan biri getirdi.
-Bir daha olmasın. Nasıl geçiyor diye aradım, sorun var mı?
-İyi geçiyor ama sıkılmaya başladık. Bir saattir yemek yiyoruz." diye konuşurken Hüma'da bir şeyler demeye çalıştığında Baran'ın güldüğünü hissettim. Sonra Hüma'ya telefona uzattım, ne dediğini anlamaya çalışıyordum ama olmuyordu. Baran'a
-Hüma'da sıkıldığını söylüyor. Bu arada güldüğünü biliyorum, kızının sesini duymak iyi geldi galiba.
-Kurtarayım mı sizi?
-Gerçekten mi, Baran çok güzel olur.
-Tamam, on dakikaya oradayım. Geldiğimde çaldırırım.
Deyip telefonu kapattığında Hüma'nın da gülmesi ile karnını gıdıklayıp "Baba geliyor diye seviniyoruz, bakıyorum. Sıkıldın benden galiba." Diye söylendiğimde kollarını uzattı bana. Bu bir cevaptı. Onu kucağıma alıp, kalktık. İkimizin de yüzündeki tebessüm ile masaya döndüğümüzde muhabbete katıldım. Bir süre sonra Baran çaldırdığında "Hanımlar, biz gidiyoruz. Görüşürüz, sizleri tanıdığıma memnun oldum." Dediğimde Zişan Hanım "Nereye?" diye sorduğunda gülerek "Baran beni ve Hüma'yı almaya geldi, şu an kapıda ve bizi bekliyor." Diye cevapladım. Tabi "Arayan o muydu?" dediğinde "Evet, başka kim olabilirdi." Dedim ve Emine hanımın işareti ile bir yardımcı çantamı ve puseti aldığında "herkese iyi günler." Deyip bahçe kapısına yöneldim. Konağın kapısını açıldığında arabadan inen kocamı gördüm. Puseti alıp, yerleştirdi ve bize döndüğünde "Kurtarıcımızsın." Dedim. "Ne yapalım?" dediğinde Hüma, kollarımda hareketlenmeye başladığında kollarını Baran'a doğru uzattı. Baran "bana gelmek mi istiyor?" diye sorduğunda "evet ama vermeyeceğim. Bu arada konağa gitmeyecek miyiz?" diye sordum. "Gitmek mi istiyorsun?" diye sorduğunda kafamı hayır olarak salladım. Hüma'yı pusetine koyup, kemerini taktım. Baran sürücü koltuğuna geçerken ben de ön koltuğa oturdum. Arabayı çalıştırıp, yola koyulduğumuzda "Nereye gidiyoruz?" diye sorduğumda "Seveceğin bir yere gidiyoruz." Dedi. Yarım saat süren yolculuğun ardından kocaman bir çiftliğin önünde durduğumuzda "Nereye geldik böyle?" diye sorduğumda "Çiftliğe!" dedi. "Lütfen burası senin deme!" diye sitem ettim. Gülüp, arabadan indiğinde, bende arabadan indim. Hüma'yı kucağıma alıp, Baran'ın yanına gittiğimde isyan ederek "Ben bu kıyafetlerle nasıl rahat edeceğim." Dedim ve etrafı inceledim. Ağırdaki atları gördüğümde Baran'ın atları seviyor oluşu aklıma geldi. Yemyeşil arazinin içinde tek biz vardık. "Off Baran yaa. Bari konağa uğrayaydık. Burada nasıl dolaşacağım bu topuklularla." Dediğimde "Tamam gel, konaktan getirttiririm." Dediğinde birazda olsa rahatlamıştım. Çünkü burayı keşfetmek istiyordum. Eve girdiğimizde, Hüma'yı yatırmak için, yukarıdaki odalardan birine girdik. Burası galiba Baran'ın yani bizim odamız oluyordu. Yatağa yatırdım ve odayı inceledim. Ahşap üzerine dayalıydı. Giyinme odası yok, banyo vardı. Kendime göre kıyafet var mı diye ahşap dolabın kapaklarını yavaşça açıp, baktığımda tek Baran'ın eşyaları vardı ama bu haksızlıktı. Çok güzel bir yere gelmiştim ve gezemeyecektim. Aşağıya inip, salonun bahçeye açılan kapısı açıktı. Baran'ın orada olduğunu düşünerek bahçeye çıktım. Gördüğüm manzara karşısında kalakaldım. Baran ceketini çıkarmış beyaz gömleğin kollarını sıvamış ve havuzun başında tek eli cebinde diğer elinde telefon birisiyle konuşuyordu. Aklımdan gerçekten yakışıklı diye geçirdim. Benim gözlerim onun siyahlarıyla buluşunca, neden bilmiyorum ama titredim. Bana ne oluyor böyle yaa, midemde hareketlenmeler başlamıştı. Kalın dudakları yüzünde yayıldığında, midemde halayların çekildiğini hissediyordum. Bu adam niye böyle bakıp, gülüyordu ki. Telefonla konuşurken bile bu kadar karizmatik mi olunurdu ne?