ARKADAŞLAR OYLARINIZI VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM. SİZİ SEVİYORUM. ŞİMDİDEN TEŞEKKÜRLER.
Nasıl göz rengi değişebilirdi ki? Griden siyaha dönüşmesi imkânsız gibi bir şey olması gerekiyordu ama gözümün önünde o gözlerin renk değiştirmesine şahit oldum. Baran'ın gözleri resmen ateş saçıyordu. Tokat atmamın üzerinden bir on veya on beş saniye geçmişti. Baran sadece gözlerimin içine bakıyordu. Gözlerimi kızarmış yanağına kaydırdığım an "NE YAPTIN SEN!" diye kükrediğinde korkup ellerimi ağzıma götürdüm, çığlık atmamak için. Bana yaklaşıp, sağ elimi sıktığında, acısından çığlık attım. "BU ELİNLE Mİ TOKAT ATMIŞTIN? BANA BARAN MİRZANOĞLUNA!" diye bağırırken her kelimesinde elimi bir kat daha sıkıyordu. Yalvaran ses tonu ile "hak ettin, elimi kıracaksın bırak!" dediğimde elimi biraz daha sıkıp, "NE DEDİN?" Diye bağırdığında bir şey demedim. "NE DEDİN TEKRAR SÖYLE!" diye tekrar bağırdığında "HAK ETTİN!" diye bağırdım. "HEP BÖYLE OLACAKSIN DİMİ ASİ, DİK KAFALI, İNATÇI. HEP DİKİNE GİDİCEKSİN, HİÇBİR ZAMAN BENİ DİNLEMEYECEKSİN DİMİ?" Diye bağırdı. Yine hiçbir şey demedim. "AMA BEN SENİ DEĞİŞTİRECEĞİM SEN DE HERKES GİBİ BANA BOYUN EĞECEKSİN!" diye bağırdı ve elimi bırakıp, banyoya geçti. Elime baktığımda sadece kızarmıştı ama acıyordu. Hayvan herif yine canımı yakmıştı, yine ezmişti. Ben hayatım boyunca bir erkekle yakınlaşmamıştım ki geri zekâlı gelip öpmüştü. Elimle dudaklarımı silerken, banyodan bir ses geldi, bir şey kırılmıştı. Tam banyoya gidecekken durdum ve kapıya koştum ama kapı kilitliydi, anahtarı da kapı deliğinde yoktu. Kapıyı zorlarken Baran banyodan çıktı ve beni kapıda görünce "KAÇMAYA MI ÇALIŞIYORSUN?" diye bağırıp, yanıma geldi beni kapıyla arasına sıkıştırdığında yine öper diye kafamı eğdim. "SANA SORDUM KAÇMAYA MI ÇALIŞIYORDUN?" diye bağırdı. "hayır!" dediğimde kapıya yani hemen yanıma sert yumruk attı ve "YALAN SÖYLEME!" diye bağırdığında, diğer eliyle de çenemi tutup, yüzüne çevirdi. Elimle hemen çenemdeki elini çekip, tekrar kafamı eğdim. Tehditkâr ses tonu ile "yüzüme bak!" dediğinde "hayır!" dedim ve "sormadım, emrettim." Dediğinde kafamı olumsuzca kafamı salladım ama beni dinlemeyip çenemi tutup göz göze gelmemizi sağladı. "lütfen, bir şey yapma!" dediğimde "neden korkuyor musun?" diye sordu. Siyah gözlerinin içine bakarak "neden senden bu kadar korkmamı istiyorsun? Neden sana boyun eğmemi istiyorsun?" diye sorduğumda "ağanım." Diye cevap verdi ve diğer eliyle de öteki yanıma yani kapıya yumruk attığında her iki eli de yumruk şeklinde her iki yanımdaydı. Ellerine bakıp göğsüne ellerimi koyup, ittiğimde kıpırdamadı. "neden kendini güçlü görüyorsun? Senin diğer insanlardan üstün kılan özelliğin ne?" diye sorduğumda "çünkü güçlüyüm. Senden, diğer insanlardan daha fazla güçlüyüm. Onlar gibi sende bana saygılı olacaksın." Dediğinde sinirim bir kat artıp "olmayacağım, senin kölen olmayacağım. Bunu anla!" dedim sakin bir ses tonu ile "BANA BOYUN EĞECEKSİN!" diye bağırıp sağ tarafımdaki eliyle tekrar kapıya vurduğunda sinirlenip, ittim. "NEDEN BU KADAR SİNİRLİSİN? NEDEN KÖTÜSÜN?" diye bağırdığımda "PEKİ SEN NİYE BU KADAR ACİZSİN? NEDEN ZAYIFSIN?" diye bağırdı. "BEN ACİZ DEĞİLİM. ZAYIF DA DEĞİLİM." Diye bağırdığımda karşılık olarak "NEDEN ÖZ OLMAYAN, SENİ PARA KARŞILIĞI ALAN AİLENİN PEŞİNDEN HAFTALARCA YAS TUTTUN?" diye bağırdı. Daha önce bu kadar canım yanmamıştı. Sözlerinin her biri canımı acıtmıştı ama onun karşısında güçlü durmam gerekiyordu. Evet, ben çaresizim ama asla aciz ve zayıf değildim. "ONLAR BENİM ÖZ AİLEM ANLIYOR MUSUN? BENİM İÇİN GERÇEKLER." Diye bağırdım. "SES TONUNA DİKKAT ET DİYE SENİ KAÇ DEFA UYARACAĞIM!" DİYE BAĞIRDIĞINDA "tüm konak bağırmalarını duydu neden benim bağırmalarımı duyamıyorlar sen ağalarısın diye mi? Sana karşı gelen tek insan olduğum için mi bana daha da fazla kötüsün?" diye sorduğumda kaşlarını çatıp, kolumu tuttu "DAHA SANA OLAN SİNİRİM GEÇMEMİŞKEN DAHA DA DELİ ETME BENİ! AMA SANA BUNLARIN HEPSİNİ ÖDETECEĞİM. DUYUYOR MUSUN BEDELİNİ ÖDEYECEKSİN ER YA DA GEÇ ÖDEYECEKSİN!" Diye bağırıp, ses tonunu düşürdü ve "attığın o tokattın da bedelini ödeyeceksin." Dedi tehditkâr bir şekilde. "bu sinirinin nedeni sana tokat atmamdan dimi?" Diye sorduğumda, "kurallarıma uymamandan ve bana attığın o tokattan dolayı." Dedi. "beni zorla öptüğün için sende bir bedel ödeyeceksin." Dediğimde "ben bedel ödemem, bedel ödetirim. Anla artık ben ne dersem o." Dediğinde, cebinden anahtar çıkarıp kapıyı açtı ve sert bir şekildi kapıyı vurup, çekip gitti. Sadece arkasından baka kaldım. Neden bana bu kadar çok kötüsünüz? Ben yaptım? Suçum ne benim de bedel ödüyorum? Zaten bedel ödüyordum ki ben? Baranla evli olduğum sürece, bu Mardin de olduğum sürece ödüyordum. Neden ya ben neden bir başkasına kötü davranmıyor? Düşüncelerimden dolayı, gözlerim dolmuştu. Ağlamamam gerekiyor, ağlamayacaktım. Gözyaşlarımı geri itip, banyoya girdiğimde diş fırçalarımızı koyduğumuz bardak kırılmış, diş fırçaları ve macun yerde olduğunu görünce odadan çıktım. Zişan Hanım beni merdivenlerde gördü ve "hala bu kılıkta mısın?" dediğinde bir şey demeden, konağın kapısına indiğimde kapıda duran korumalara "kapıyı açar mısınız?" dediğimde "olmaz, açamayız." Dedi ve "neden olmaz?" diye sorduğumda da "ağamızın emri." Dediğinde arka bahçeye çıkıp, çıkış yolu bulmaya çalıştım. Alçak duvardan atlayıp, etrafı dolandım. Konağın önüne geldiğimde ise yine iki koruma vardı. Önlerinden geçtiğimde korumalardan biri "hanımım sizin ne işiniz var dışarıda, hemen içeri girin." Dediğinde annemlerin evini gösterip "baran ağanın haberi var, annemlerin yanına gidiyorum." Dediğimde kafasını salladı. Gerçek ailemin evinin bahçe kapısından içeri girdim. Bahçe de Zeynep'le göz göze geldiğimizde hemen koşup birbirimize sarıldık. "ablam seni çok özledim." Dediğinde "ben de seni çok özledim kardeşim." Dedim ve birbirimizden ayrıldık. "hadi gel oturalım." Dediğinde "evde kim var?" diye sordum ve "kimse yok. Annem komşuya gitti, ablamlar çarşıya indiler babam da işte." Dediğinde kafamı sallayıp, sandalyelere geçtik. Oturduğumuzda "ne zaman gelirler onlarla karşılaşmak istemiyorum." Dediğimde "daha var gelmelerine." Dedi. Zeynep meraklı gözlerle "abla haberlerde şey gördük. Başın sağ olsun." Dediğinde anlamıştım. Tüm dünya artık babamın öldüğünü ve bizim baranla evlendiğimizi biliyorlardı. "sağ ol canım." Dedim ve Zeynep "haberlerde ki söylentiler doğru mu?" diye sorduğunda düğünden sonra neler yaşadığımı anlattığımda Zeynep yaşlı gözlerle "bizim yüzümüzden çekiyorsun bunları. Çok özür dilerim tüm yaşadıklarına rağmen çok özür dilerim. Beni, bizi affet." Dediğinde ellerini tutup "sen bir şey yapmadın, her şey gerçek annemle babamın suçu onları hiçbir zaman affetmeyeceğim." Dedim ve ağlamaya başladı. Zeynep "onlardan bende nefret ediyorum. Abla sakın benden nefret etme tamam mı?" dediğinde "senden nefret etseydim, buraya gelmezdim. Buraya geldim çünkü seni görmek için sana yaşadıklarımı anlatmak bana güç vermen için geldim. Baran, Zişan Hanım o kadar kötüler ki ne yapacağımı bilmiyorum. Derdime ortak olur musun?" diye sordum ve "ablam, her yaşadığını gelip bana anlatman bana inanıp güvendiğini gösterir. Sen beni seviyorsan, nefret etmiyorsan bu soruyu sana benim sormam gerekir. Abla beni derdine ortak yapar mısın?" dedi. Ona sarılıp "teşekkür ederim. Yalnız olamadığımı anladım. Seni çok seviyorum. İyi ki varsın Zeynep iyi varsın. Beni yalnız bırakmadığın için çok teşekkür ederim." Dediğimde ondan ayrılıp, gözyaşlarını silerken "sende iyi ki varsın ablam iyi ki girdin hayatıma. Daha önce hiç böyle bir şey yaşamadım. Diğer ablalarım üçü bir oluyordu beni dışlıyordu ama artık sen varsın. Ben de sen de yalnız değiliz. İnan bana her şey çok güzel olacak. Abla eğer bir gün olurda ben de zor günler geçirirsem sende bana ortak olur musun?" diye sordu ve "olurum canım olurum. Çünkü kardeşlik bunun için var." Dedim. "abla, Bugün neden Baran ağayla kavga ettiniz?" Diye sorduğunda anlatmadıklarımı da anlattım. Anlattıktan sonra "nasıl bir bedel ödeyecekmişsin?" kaşlarını çatıp, sorduğunda. "orasını ben hiç bilmiyorum." diye bildim sadece.
Baran'ın ağzından
Birkaç saat sonra konağa geri döndüğümde odada Kayla'yı bulamamla birlikte merdivenleri inip, anneme "Kayla nerede?" diye sorduğumda "en son aşağı yarı çıplak inip korumalarla konuştu. Sonra da bahçeye çıktığını gördüm." Dediğinde "yarı çıplak bir şekilde korumalarla konuştu?" diye tekrarladığımda kafasını aşağı yukarı salladı. Daha fazla delirip, "KAYLA!" diye bağırıp, merdivenleri indim. Bahçeye çıkıp, etrafa baktığımda yoktu. Korumaların yanına gidip, "dışarıdaki korumaları da çağırın." Diye emir verdikten sonra korumalardan biri diğer iki korumayı çağırdı. "kayla nerede?" diye sorduğumda korumalardan biri "ağam, gelip dışarı çıkmak istediğini söylemek istedi ama izin vermedik. Sonra da bahçeye çıktığını gördük." Dediğinde sinirim tavan yapmıştı. "sen hanımının arkasından mı baktın?" diye sordum ve kafasını olumlu yönde salladığında yüzüne sert bir tokat geçirdim. "bir daha hanımınızla konuşmayacaksınız, onu gördüğünüzde kafanızı eğeceksiniz. Eğmeyenin canını alırım." Dediğimde hepsi kafasını aşağı yukarı salladı. Diğer korumalardan biri "Baran ağam hanımımız sizin izin verdiğinizi söyleyip ailesinin evinin kapısından girdi." Dediğinde ona da tokattı geçirdim. "ulan ben size dışarı çıkmayacak diyorum siz bir saat sonra çıkarıyorsunuz. Üstüne üstün arkasından bakıyorsunuz. Geldiğimde sizin hesabınızı göreceğim." Dedim. Kayla sen yarı çıplak bir halde nasıl dışarı çıkarsın? Şort varsa üstünde... Konaktan çıkıp, karşıdaki evin bahçe kapısından içeri "KAYLA" diye bağırarak girdim. Korku dolu bir çift gözlerle karşı karşıya geldim.
Kayla'nın ağzından
Baran'ın sert ve sinirli ismimi bağırarak kapıdan girdiğinde korkmuştum. Onunla göz göze gelip ayağa kalktığımda, yanıma gelip, kolumu tuttu "bu halde benden izinsiz dışarı nasıl çıkarsın sen?" diye kükrediğinde, Zeynep'in korku dolu gözlerini gördüm. O da görmüştü ne çektiğimi? "Baran lütfen." Dediğimde "NE LÜTFENİ LAN? KORUMALARIN KARŞISINA YARI ÇIPLAK ÇIKMAK NE OLUYOR? BENDEN İZİN ALMADAN, HABER VERMEDEN KONAKTAN ÇIKMAK DA NE OLUYOR?" diye bağırdığında hiç beklemediğim bir sesten "KAYLA" dediğinde annemin yaşlı gözlerini gördüm. "YÜZÜME BAK." Baran'ın bağırışı ile ona döndüğümde kolumu daha da sıkmıştı. Acıdan inleyip, "Baran canımı acıtıyorsun, bırak kolumu." Dediğimde yüksek ses tonu ile "yürü gidiyoruz." Dedi ve beni sürüklemeye başladı. Yanından geçerken annemin gözyaşları akmaya başladığını gördüm. Konağa girmeden Baran beni arabasına sürükleyip, ön koltuğun kapısını açtı ve beni fırlatıp, kapıyı sert vurup, kapadı. Sürücü koltuğuna geçtiğinde "nereye götürüyorsun beni?" diye bağırdığımda "SESİNİ KES!" diye bağırdı ve arabayı sürmeye başladı. Boş ağaçlık bir araziye getirdi. Arabadan inip, kapımı açtı ve kolumdan tuttu. Ağaçların sık olduğu yere sürükleyip, "KAYLA MİRZANOĞLU, BEDEL VAKTİ!" diye bağırdı. Korkmaya başlamıştım. Burada ne bedeli ödeyebilirdim ki ya beni öldürür ya da... Aklıma bile getirmemeye çalışarak "baran saçmalamayı kes ve geri dönelim." Dedim ama Baran "ATTIĞIN TOKATIN BEDELİNİ ÖDEYECEKSİN!" dedi ve belinden silahını çıkarıp, tetiği çektiğinde kalbim korkudan hıphızlı atıyordu. Baran "ŞİMDİ GEÇ ŞU AĞACIN KARŞISINA!" diye bağırdığında "GEÇMİYORUM." Diye bağırdım ve arabaya doğru adım atmaya başladım. Birkaç adım attığımda silah sesi ile yerimde durdum ve "SANA GEÇ DEDİM!" diye kükreyip, kolumdan tuttu ve kendine çevirdi. "bırak beni, bırak hayvan herif, senden nefret ediyorum. Öldür beni, havaya değil beynime sık." Dedim ve elinden kurtulmaya çalıştım ama beni sürüklemeye başladı. Ayağım sarmaşık otlara takılıp yere düştüm. Üstümde şort olduğu için her iki dizimde yaralanmıştı. Yere düşmemişim gibi kolumdan tutup, ayağa kaldıran hayvan tekrar sürükledi. Ağaca ittiğinde sırtımı sert bir şekilde ağacın gövdesine çarptım. "ahhh, sırtım." Diye inlediğimde "DİK DUR!" DİYE bağırdı. Canımın acısından "HAYVAN HERİF, CANIM ACIYOR." Diye inleyip, hem sırtımın acısından hem de dizlerimin acısından yere düştüm. Kaldırmaya çalışırken "DOKUNMA BIRAK!" diye bağırmama rağmen kaldırmaya çalışıyordu. Gözü dönmüş gibiydi, sinirinden beni ayağa kaldırdığında "SANA DİK DUR DEDİM!" diye kükrediğinde ormanda sesi yankılanmıştı. "CANIM ACIYOR!" diye bağırmama rağmen "SANA DİK DUR DEDİM!" diye bağırdığında pes edip, dik durdum. Baran yaklaşık beş metre uzaklığıma geçip, "İKİ SEÇENEĞİN BİR SEÇİM HAKKIN VAR! Sakın kıpırdama." Diye bağırdı. Silah sesini duyduğumda gözlerimi kapadım. Baran "GÖZLERİNİ AÇ!" diye bağırdığında gözlerimi açtım. Solumda yerde kanadı vurulmuş kuş olduğunu gördüğümde "KIPIRDAMA!" diye tekrar bağırdığında "KUŞUN NE SUÇU VARDI? ONU DEĞİL BENİ VURMAN LAZIMDI." Diye bağırdım. Havadan geçen kuşları vuruyordu. Benim yüzümdendi. Baran "YARIN AKŞAM KENDİ ARZUNLA BENİM KOYNUMA GİRERSİN!" dediğinde tam itiraz edecekken silahı bana doğrultu ardından da havaya doğrultup, tetiğe bastı. Havadan tam sağ tarafıma yere kanadı vurulmuş kuş düştüğünde çığlık attım. "YA DA GERÇEK AİLENİ, AKRABALARINI TEK TEK ÖLDÜRECEĞİM. HER GÜN VERİLEN SELALARDA GEMİŞ OLACAK. BU BEDELİN SONUNDA İSE ZORLA SANA SAHİP OLUCAM." Dedi bana yaklaştı. Aramızda bir adım mesafe olduğunda durdu ve "bu masum kuşlar gibi herkes ölür ve benim olursun ya da hiç kimsenin canına bir şey olmadan kendi isteğinle benim olursun." Dediğinde etrafıma baktım. Solumda ve sağımda kanadı vurulmuş, acıdan inleyen kuşlar arkamda ise kocaman bir ağaç önümde ise BARAN MİRZANOĞLU. Kaçabilecek bir yolum yoktu. Baran düşüncülerimi okumuş gibi "kaçacak bir yerin yok. . Yarın akşama kadar süren var. Eğer yarın akşam odaya geldiğimde seni davetkâr bir şekilde görürsem seçimini yapmış olursun." Dedi. Gözleri ciddiydi. "yalan söylüyorsun!" dediğimde "SAĞINDAKİ KUŞA BAK!" diye bağırdığında korkudan gözlerimi yaralı kuşa çevirdim bakışlarımı. Silah sesini duyup, kuşun içine giren kurşun ile çığlığı bastım. Birkaç dakika sadece ölen kuşa baktım, Baran "soldaki kuşa bak!" dediğinde "Ne yaptın sen hayvan herif? Onunda canı var. O da bir canlıydı, senin gibi o da nefes alıyordu." Dedim kuşa bakarak. "soldaki kuşa bak!" dediğinde gözlerimi hayatımı karartan o siyah gözlerin içine baktım. "bakarsam onu da mı öldüreceksin?" diye sorduğumda "soldaki kuşa bak!" dediğinde bu adamın vicdanı, kalbi olmadığına inanmıştım. Çaresizce bakışlarımı acı çeken kuşa çevirdiğimde, yine aynı ses ve kurşunun küçücük hayvanı öldürüşü. Ağaca yaslanıp, yere çöktüğümde " yalan söylüyor muymuşum?" diye soran sesin sahibinin gözlerinin içine bakıp "senin kalbin yok BARAN MİRZANOĞLU. Vicdansız olduğunu zaten biliyordum. Nasıl bir sadistle evlendiğimi gösterdiğin için teşekkür ederim." Deyip, ayağa kalktım. "eğer burada işin bittiyse arabaya geçebilir miyim?" dediğimde önümden çekildi. Her adım attığımda sırtımın ve dizlerimin acısı artıyordu. Arabanın kapısını açıp, oturduğumda gözümden düşen yaşı hemen sildim. Baranda gelip, arabayı sürmeye başladı. Kafamı koltuğun başlığına dayayıp, gözlerimi kapadım. Acıdan duramıyordum. Bugün yaşadıklarımı düşündüm. Hayatımda hiçbir zaman aklımın ucuna gelmeyecek olayları yaşamıştım. Baran arabayı durdurduğunda konağa geldiğimizi anladım. Dizlerim ve sırtımdan dolayı yavaş hareketlerle arabadan inip, merdivenleri çıktım. Zişan Hanım'ın sorularını pas geçerek odaya çıktım. Kapıyı kapadığımda hemen banyoya geçtim. Duşa kabinin içine girip, kapaklarını kapadım ve soğuk suyu açtım. Kıyafetlerimi çıkarmadan suyun içine girdim. Soğuk su bedenimi ele geçirirken ağlamaya başladım. Allah'ım al canımı, yalvarırım al ya da beni bu cehennemden kurtar. Bu hayatta Zeynep'ten başka kimsem yoktu. Nefret ediyordum kendimden. Dizlerime pansuman, sırtıma iyi gelecek kremi süren bir annem, Baran'ın karşısında durup, beni koruyup kollayacak bir babam da yoktu. Yere çöküp, cenin pozisyonunu aldım ve yalnızlığıma ağladım. Bu konakta beni sevip, koruyan bir insan olmadığı için ağladım. Hayatım boyunca kurtulamayacağım, vicdansız, acımasız, kalpsiz çok kötü bir adamla geçirecektim. Birkaç saatten beri soğuk suyun altında ağladım. Islak giysilerimi çıkarıp, bornozumu giydim. Banyodan çıktığımda odada kimse yoktu. Giyinme odasını girdiğimde hemen geceliklerimi giyindim. Bu kattaki yardımcılardan ilk yardım malzemelerini istedim ve getirildiğinde dizlerime pansuman yapmak için yatağa geçtim. İlk yardım çantasını açıp, içinden tentürdiyot ve pamuk çıkarıp ilk sağ sonra da sol dizime pansuman yaptım. Dizime yara bandını yapıştırırken odaya Baran girdi. İlk dizime sonra da gözlerime baktı ve Banyoya girdi. Bende işimi bitirip, uyumak için yastığa başımı koydum. Sırtımın acısından yüzüstü yattım. Rüyamda kuşları ölürken gördüğüm de Baran'ın yanımda uyuyor olduğunu gördüm. Su içip, telefonumu ve kulaklığımı aldım ve koltuğa geçtim. Müzik dinleyerek, ne yapacağıma karar vermeye çalıştım. Ne kendi isteğimle ne de zorla bana sahip olmasını izin veremezdim ama benim yüzümden insanların ölmesine de izin veremezdim. Ne yapacaktım peki? Neden üçüncü seçeneği yoktu ki? Hep ben bedel ödüyordum. Sırtımın ağrısı ile düşüncelerimi kesip, odadan çıktım. Neden bilmiyorum ama ayaklarım beni Hüma'nın odasına götürdü. Odasına girdiğim zaman beşiğin yanına ilerledim. Bu sefer sarı pijaması ile yatağında yatan o güzelliği gördüğümde tebessüm ettim. Odada sadece beşik, dolap ve eski bir koltuk vardı. Birkaç oyuncaktan başkada oyuncak yoktu. Oda, kız bebek odasını hiç andırmıyordu. Çok sade ve özensiz bir oda yapılmış. Bakışlarımı bebeğe çevirdim. Çok küçüktü, kaç aylık olduğunu bilmiyordum. Biraz onu izleyip, odadan çıktım. Geri odaya döndüğümde Baran hala uyuyordu. Yatağa yatıp, ağrımı unutmaya çalışarak, uyudum. Uyandığımda Baran yatakta değildi. Giyinme odasından çıkan Baranla hiçbir göz teması ve diyalog kurmadan yanından geçip, giyinme odasına girdim. Uzun, kalın askılı, çiçekli elbisemi ve pembe babetlerimi giyip, odadan çıktığımda Baran beni süzüp "bununla aşağı inebilirsin." Deyip, odadan çıktı. Banyoya geçip elimi yüzümü yıkayıp, dişlerimi fırçalayıp, saçlarımı bağladım. Odadan çıkıp, aşağıya indiğimde Zişan Hanım'ın beni görünce yüzüne yayılan tebessümle ona olan nefretim ikiye katlandı. Masaya Baran oturduğunda her zaman ki yerime geçip, oturdum. Sırtımın acısından dolayı rahat oturamamıştım. Kahvaltıyı Zişan Hanımın ilk defa laflarını yemeden yemiştim. Baran "hepinize afiyet olsun." Deyip kalktığında ben de odaya çıkmak için merdivenlere yöneldim. Baran "kayla, bekle" dedi tam merdivenlerin başındayken. Yanıma gelip "bedelini unutmadın dimi?" diye sorduğunda olumlu yönde kafamı salladım. Merdivenleri inmeye başladığında ben de merdivenleri tırmanmaya başladım. "Kararımı verdim." Diyerek odaya girdim. Tüm gün boyunca doğru karar verdim mi? Diye düşündüm. Baran'ın geleceği saatte bu kattaki terasa çıktım. Yardımcılar akşam yemeği için masayı hazırlıyorlardı. Baran'ın arabası konağa girdiğinde "tam zamanı." Dedim. Baran arabadan inip, merdivenleri tırmanırken bende merdivenleri iniyordum. Zişan Hanım "hoş geldin oğul." Dediğinde Baran "hoş bulduk ana." Deyip, masaya oturdu. Bu akşam yemeği çok kısa sürdüğünde "herkese afiyet olsun." Deyip, kalktığımda Baranla göz göze geldik. Odaya çıkıp, giyinme odasına girdim. Düğün alışverişinde aldığımız iç çamaşırlardan siyahını giydim ve geceliklerden en kapalısını, siyahını üzerime geçirdim. Etek kısmı dizimin iki karış üzerinde, ince askılı, saten bir gecelikti. Saçlarımı açıp, son kez aynada kendime bakıp "elveda bakireliğim." Deyip çıplak ayakla giyinme odasından çıktım. Yatağın çarşafları beyazdı, baran gitmeden önce yardımcılara tembihlemiş çarşafları beyaz serin diye. Allah'ım ne olur bir şey olsun, kurtar beni bu geceden diye dua ederken odanın kapısı aniden açıldığında Baranla göz göze geldik. BARAN BENİ SÜZÜP, KAPIYI KAPATTI VE KİLİTLEDİĞİNDE, TİTREMEYE BAŞLAMIŞTIM. Ceketini çıkarıp, koltuğa koyup "senin yüzünden bir başka insanın canına bir şey olmasındansa benim olmayı tercih edeceğini biliyordum." Dediğinde, beni çok iyi tanımış dedim içimden. Yaklaşıp, önüme geçtiğinde belimden tutup kendine çekti ve "diğer sefer ki gibi karşılık vermezsen, ben ikinci seçeneği seçtiğini anlarım." Dedi ve dudaklarıma yapıştı. Birkaç saniye sonra karşılık vermeye başladığımda, Baran sert ve tutkulu bir şekilde öpüşürken bense istemeyerek öpüşüyorum. Nefessizlikten ayrıldığımda, bir süre nefesimi düzene soktum. Baran'ın gözlerinin gri olduğunu görünce ondan daha fazla nefret ettim. Gömleğinin düğmelerini çözüp, çıkarttığında daha kötü oldum. Bir eliyle tekrar belimi tutup, kendine çekti. Diğer eliyle de önüme gelen saçları arkaya itti. Dudaklarımı öpüp, geri çekildi. Geceliğin sağ kolumdaki askısını daha sonra da sol tarafta ki askısını omuzlarımdan düşürdü. Geceliğim yere düştüğünde, karşısında sadece iç çamaşırlarıyla kalmıştı. Kafasını sağ boynuma gömüp, omzuma kadar öpücükler bıraktı. Aynısını sol tarafa da yaparken gözlerim doldu. Kendimden iğrenmeye başlamıştım bana bunları yapmasına göz yumuyordum. Eli arkama sırtımda dolanırken iç çamaşırımın kopçasını açtığında sol gözümden akan gözyaşı Baranın boynuna düştü. Ellerimi Baran'ın çıplak göğsünün üzerine koyup, "BARAN, YAPMA LÜTFEN." Dedim yalvararak.