Düğün bitti ve beni de odaya çıkartılar. Odada beklerken telefonum çalmaya başladı ve arayana baktığımda, Babam yazısını görmemle, açıp "alo?" dedim. "kızım uyuyor muydun?" dedi neşeli sesi ile bense sadece "hayır." Dediğimde "kızım sen bana küstün mü? Neden bana karşı soğuksun?" diye cevapladı. "hayır, niye küseyim? Soğuk falan da değilim." Dedim ve babam ise "seni yalnız bıraktığım için bana küstün dimi nazlı kızım benim ama ben canımı oralarda yalnız bırakmam, işleri toparladım. Yarın sabah ilk uçakla oraya geliyorum." Dediğinde gözümden bir damla aktı. Yarın babam burada mı olacaktı, sarılacak mıydım ona diye düşünürken hayır buraya gelemez gelirse ölür o, dayanamam ben, hemen kendimi toparlayıp, sesimi ciddi bir tonda "gelme, istemiyorum, sen benim hiçbir şeyimsin. Ailemi buldum ben. Ailemle mutluyum ben, seni istemiyorum yanımda." dedim babam ise ağlamaklı sesi ile "kayla sen ne diyorsun? Bırakmayacaktın beni, şaka yaptığını söyle kızım. Sen benim canım kanımsın." Daha fazla konuşmasına izin verseydim, bende ağlamaya başlardım o yüzden sözünü kesip, hayatımda söyleyemeyeceğim sözleri söylemeye başladım "hepsi ailemi bulmak için söylediğim yalanlardı. Hem ben evlendim, artık senin soyadını da taşımıyorum. Ailemi buldum, aile kurdum, o yüzden beni rahat bırak arama bir daha ve sakın buralara gelme. Sevdiğim insanlarla rahat bırak huzursuz etme beni, bizi." Dediğimde derin nefes alıp, gözlerimden sessizce akan yaşlara engel olmadım. "evlendin mi? Kayla nasıl yaparsın, nasıl dersin sen bunları, ölürüm ben sen olmazsan. Yaşayamam, babacım nefes alamam ben lütfen deme bana bunları." dediğinde karşılık olarak gelirsen ölürsün, demek yerine istemediğim sözleri söyledim. "umurumda değilsin, ne yaparsan yap. Hayatına devam et yeter." Deyip kapadım telefonu. Kapattığım gibi yere düşürüp, "Allah kahretsin beni. Özür dilerim, izin veremezdim ölmene, beni bırakmana, yalvarırım affet beni, babacım bir gün olurda beni bırakırlarsa, ilk sana gelirim." Dedim seslice uzun süre babamdan af dileyip, ağlayıp, gözyaşlarımı sildim. Sonra beklemeye koyuldum. Ben beklerken odaya baran geldi. Yavaş yavaş üstüme gelirken, neden bilmiyorum ama bende bir adım geri atıp "Baran, lütfen." Dedim gözlerine bakarak. Baran durup, benim gözlerimin içine baktı ve "niye ağladın?" diye sorduğunda "yok bir şey." Diye cevapladım. "Kayla, sana bir şey yapmayacağım." Dedi ve ben şaşırarak "gerçekten mi?" dediğimde "sen istemediğin sürece olmayacak ama unutma ki elbet bir gün olacak. Bugün veya yarın değilse bir başka gün olması gerekecek. Sana her şeyi yaparım ama zorla sahip olmak istemem, kendi rızanla benim ol ki, senin için her şey daha kolay olur. Sana zaman tanıyorum, bu süre zarfında kendine alıştırırsan iyi olur." Dediğinde kafamı salladım. Giyinme odasının kapısını açıp içeriye girdi, kapıyı kapatmadan önce bana döndü ve "unutmadan söyleyeyim, farklı odaya ya da yerde falan yatmayacağız, aynı odada ve yatakta uyuyacağız." Dedi. Bir şey söylememi beklemeden kapıyı kapattı. Bu adam ne kinci bir şey ne yapılırsa karşılık veriyor. Dün kapıyı yüzüne kapattım diye aynısını bana yapıyor. Bu magandaya sövmek yerine banyoya geçtim. Aynaya baktığımda gözüm şişmiş, makyajım akmış olduğunu görünce tebessüm ettim. Acaba bu halde Oscar Ödülü alır mıydım? En iğrenç gelin dalında. Böyle bir dal var mıdır? Yoksa da beni gördükten sonra kesin yaparlardı. Düşüncelerimi kenara bırakıp, elimi yüzümü yıkadım. Sonra gelinliğimi çıkarmaya çalıştım ama olmadı. Bir insan nasıl bu kadar sıkı bağlayabilir ki. Banyo dolabının, çekmecesinden, makas bulup, çapraz şeklinde geçilen ipleri kesmeden önce kıyafetlerimi almayı düşündüm. Banyodan çıktığımda, Baran koltukta oturmuş, telefonu ile uğraşıyordu. İlk giyinme odasından iç çamaşırlarımı ve beyaz sıfır kollu, desenli, yeşil şortlu geceliğimi alıp, banyoya geçtim. Duş alıp, iç çamaşırlarımı ve geceliğimi giydim. Saçlarımı tarayıp, banyodan çıktım. Yatağın sol tarafına geldiğimde Baran'ın bana baktığını gördüm. Baran "sağ tarafa geç." Dediğinde bir şey demeden yatağın sol tarafından sağ tarafına geçtim. Yattığımda arkamı döndüm. Gözlerimi kapadım ama uyuyamadım. Baran yatağa girdiğinde ister istemez gerildim ve biraz yana kaydım. Rahatsız olmuştum. Daha önce erkekle yatmamıştım. Benim hayatımda bir erkek vardı. Babamdan başka hiçbir erkekle yakın olmamıştım. Bir sürü erkek arkadaşım oldu ama sevgili gibi bir durumum olmadı. Doğrusu ben istememiştim. Birkaç erkek sevgililik durumunda yaklaştığı zaman onları sert bir şekilde geri çevirmiştim. Şimdi ise evlenmiştim. Tanımadığım, sevmediğim, aşık olmadığım bir adama. Hiçbir zaman kabul etmeyeceğim bu evliliği, benim için zorunluluktan ibaret. Uykuya dalmadan önce bunları düşünmüştüm. Uyandığımda ilk saatin kaç olduğuna bakmak oldu. Baktığımda şaşırmıştım. Ben çok erken kalkmışım. Saat daha yedi buçuktu. Baran yatakta değildi. Banyodan su sesini duyduğumda duş aldığını anlamıştım. Yatakta doğrularak, sırtımı yatağın başına yasladım. Allah'ım inşallah uyurken ters bir hareket yapmamışımdır. Niye erken kalktı ki? Uykumda ne yaptım acaba, ben normalde ağır uykulu ya da dağınık yatan insan değilim sadece yastığıma sarılırım veya elimi kolumu koyarım. Ben böyle düşünürken banyo kapısı açıldı. Baran, belinde havlu ile çıkınca, gözlerimi pörtletip, küçük çığlık atıp, kafamı yastığa geçirdim. Baran ise "kayla, bana bak." Dediğinde yüzümde yastıkla ve boğuk bir sesle "ne diyorsun be adam, yarı çıplak karşımdasın, git üstünü giyin öyle bakayım." Dediğimde ciddi bir ses tonunda "bir daha beni tekrar ettirirsen, ölmek için yalvarırsın." Dedi. Bense yastığı çekip, gözlerine baktım. "ne var?" dedim kaşlarımı kaldırarak, "sana alışman için süre verdim, utanman için değil. Bir daha aynı tepkiyi sakın verme. Benden utanmayı kes, çünkü utansan da bu durumu değiştiremezsin. Sen benim karımsın, bende senin kocanım. Bunu beynine kazı." Dedi tehditkâr bir ses tonu ile "ne yapabilirim? Maalesef ki ben her sabah yarı çıplak adam görmüyorum. Görseydim bu beğenmediğin tepkiyi göstermezdim. Kâğıt üstünde benim kocam olabilirsin, belki gün gelir gerçek karın olurum ama sen benim için her zaman zorunluluk olacaksın." Deyip yataktan kalktım ve banyoya doğru yürüdüm. Baran'ın yanından geçerken kolumdan tuttuğu gibi kendine çevirdi. Kolumu sıkıca tutuğundan canım acıyordu. Gözlerini gözlerime kilitlediğinde "ister beni kocan olarak gör, ister görme. Benim umurumda değil senin ne düşündüğün. Önemli olan sana yapacaklarımı hiç kimse ama hiç kimse karışamayacak olması. Bundan sonra bana ve aileme karşı saygılı ol ve dediklerimi ikiletme. Asiliğini ve dik kafalılığını bir kenara bırak, yoksa pişman olursun." Dedi yine tehditkâr bir şekilde "insanlar bana nasıl davranıyorsa, ben de onlara karşı aynı şekilde davranırım. Sende, ailende bana nasıl davrandıysa o şekilde davranırım." Dedim ve kolumu elinden kurtarmaya çalıştım ama daha da çok sıktığında canım daha fazla acımaya başladı. "yani dediklerini yapmayacağım, diyorsun dimi kayla, yoksa ben yanlış mı anladım." dediğinde "kolumu acıtıyorsun, bırak." Dediğimde "SORUMA CEVAP VER!!!" diye bağırdı. "EVET, YANLIŞ ANLAMAMIŞSIN, ÇÜNKÜ SEN BANA AĞALIK TASLADIĞIN SÜRECE BENDE ASİLİKLERİME VE DİK KAFALILIĞIMA DEVAM EDECEĞİM!!!" diye bağırdım. Her kelimemde kolumu sıktığından gözlerimi gözlerinden çektim ve koluma döndürdüğümde, diğer eliyle çenemi tutup kendine çevirdi. Kaşlarını çatmış, siyah gözlerini gözlerime sabitledi ve çenemi de sıkarak, "canın acıdığı halde bana karşı geliyorsun, hatta bağırıyorsun. Sen benim karşımda güçlü duracağını mı zannediyorsun. SENİ SON KEZ İKAZ EDİYORUM. BİR, BANA SESİNİ YÜKSELTME. İKİ, BİR DAHA BANA KARŞI GELME. ÜÇ, ŞU ASİLİĞİNDEN VE DİK KAFALILIĞNDAN VAZGEÇ. DÖRT, SANA AĞALIK TASLAMAM ÇÜNKÜ SENİN AĞANIM. BEŞ, HERKESTEN ÜSTÜNÜM VE KARŞIMDA HİÇ KİMSE GÜÇLÜ DURAMAZ. ALTI, BU BEŞ KURALIMA UYMAZSAN MAHVEDERİM." Diye bağırırken, her cümlesinde hem çenemi hem de kolumu daha da sıktığı zaman canım çok acımıştı. Kolumu ve çenemi hangi güçle ellerinden kurtardım, bilmiyorum ama kurtulduğum zaman banyoya geçtim. Kapıyı sert bir şekilde kapatıp, yere çöktüm. Allah belanı versin. Hayvan, canımı nasıl acıttı. Canımın acımasından ağladım. Koluma baktığımda morarmıştı. Kolumun halini gördüğümde banyodan çıktım, baranı göremeyince, giyinme odasının kapısını sertçe açıp, baranı gördüğümde sinirim daha çok artı ve yanına gittim ve kolumu gösterdiğimde "BAK, NE YAPTIĞINA BAK! RAHATLADIN MI? KOLUMU MORARTIN TEBRİKLER, İSTEDİĞİNİ BAŞARMIŞ GİBİ GÖRÜKÜYORSUN, SEVİNDİN Mİ? SEN NASIL BİR İNSANSIN? DOĞRUSU İNSAN MISIN? SADİSTSİN SEN. CAN ALMAKTAN, CAN ACITMAKTAN ZEVK ALIYORSUN. BUNDAN SONRA GİT KÖLELERİNİN CANINI YAK. ÇÜNKÜ SEN BENİM AĞAM, BEYİM DEĞİLSİN. BUNDAN SONRA ASİLİLİĞİM VE DİK KAFALILIĞIMDAN VAZGEÇMEYECEĞİM. SANA SESİMİ YÜKSELTİCEĞİM, KARŞI GELECEĞİM. HERKESTEN ÜSTÜN DEĞİLSİN VE SENİN KARŞINDA HER ZAMAN GÜÇLÜ OLACAĞIM SANA BOYUN EĞMEYECEĞİM. KURALLARINA UYMAYACAĞIM, BENİ MAHVEDECEKSEN, MAHVET ÇÜNKÜ SENDEN KORKMUYORUM, KORKMAYACAĞIM. ÇÜNKÜ UMURUMDA DEĞİLSİN, BARAN MİRZANOĞLU. SANA KARŞI BESLEYECEK VEYA HİSSEDECEK BİR DUYGUM YOK." Diye bağırdığımda, tek kaşını kaldırdı ve "o zaman kolunun morarması bir başlangıç." Dediğinde tehlikeli bir tebessüm ettiğinde "babama bir şey yapmayacaksın dimi." Dediğimde kahkaha atıp, bana yaklaştı ve aramızda bir adım bile yoktu "hani korkmuyordun, hani bana karşı besleyecek veya hissedecek bir duygun yoktu Kayla Mirzanoğlu?" dedi ve "hala geçerli, sadece ne yapacaksan bana yap, sevdiklerime zarar verme. Kozunu bana karşı kullan ve Mirzanoğlu değilim." Dedim ve "sana soracak halim yok, ya kurallarıma uyarsın ya da canın acır." Dediğinde, gözlerinden anladığım kadar hem sana hem babana zarar veririm, mesajını almıştım. "Yarım saat sonra kahvaltıda ol ve gelirken ilk çekmeceden gümüş saatimi alıp bana getir." Dedi ve odadan çıktı. Babamla tehdit etmeseydin, sana o lafını yedirirdim Mardin magandası. Beyaz, baskılı, yarım kollu, kısa bir tişört, yüksek bel, gri pantolonumu ve beyaz spor ayakkabılarımı giydim. Banyoya geçip, elimi yüzümü yıkadım ve saçlarımı düzleştirip, sağ tarafa yatırdım. Makyaj yapmadan tekrar giyinme odasına geçtim. Çekmeceyi açtığım da birkaç kol saati, köstekli saat ve kol düğme kutuları vardı. Özenle yerleştirilmişti. Gümüş saati alıp, giyinme odasından çıktım. Şifonyerin üstünden telefonumu alıp, cebime koydum ve odadan çıktım. Terasa çıktığımda Baran'ın ikinci katta olduğunu gördüm. Bir kat aşağı indiğimde koltuklarda oturan Zişan hanımı ve Haşmet beyi gördüm. Baran'ın yanına gittim ve saatini uzattım. Bir şey dememi bekler gibi baktığında "al, saatin." Dedim eline tutuşturdum. Kahvaltı masasını görünce, masaya yöneldim. Sandalyeyi çekip, oturacakken Zişan hanım "gelin, ağa oturmadan oturulmaz." Dediğinde "Zişan Hanım, hangi ağa oturacaksa, otursun o zaman neyi bekliyor?" dediğimde sahte bir tebessüm edip, gözlerimi kırptım. Masanın başındaki sandalyeye gelip oturan Baran, Baran'ın sağına oturan babası, babasının yanına oturan annesi ve ben Baran'ın solunda ayaktaydım. "Baran ağa oturduğuna göre oturabilirim, artık." Deyip oturdum. Baran "afiyet olsun." dedikten sonra yemeğe başladık. Ben çayımdan bir yudum aldıktan sonra Zişan Hanım "kızım senin de sabah şeriflerin hayırlı olsun." Dediğinde, yüzüme sahte bir tebessüm koyup "teşekkür ederim, Zişan hanım." Dediğimde, "anne diyeceksin." Dedi ve bense "anlamadım." Dedim yalandan. "bana anne, haşmet ağaya baba diyeceksin." Dediğinde "ben almayayım." Dediğimde Baran ve Haşmet ağa şaşırarak bana döndüler. Zişan Hanım "biz senin kocanın anası ile babasıyız. Demen gerekir, adettendir." Dedi "Zorla evlendirildiğim adam ve ailesi benim hiçbir şeyim değil." Zişan Hanım "edebini bil, sen nasıl böy-" sözünü kesip "edebimi sorgulamak size kalmaz. Size anne dememi beklemeyin benden. Size afiyet olsun." Deyip masadan kalktım gibi merdivenlere yöneldim. Arkamdan Baran seslenince durdum "kayla, masaya geri otur." Dedi, masaya döndüğümde Baran'ın bana dönmemiş hala masaya dönük olduğunu gördüm ve "ben doydum. Odaya çıkmak istiyorum. " Deyip arkamı döndüm. Merdivenlerin ilk basamaklarını çıkarken kolumu tutup, kendine çeviren Barandı. Gözlerime baktığında "doydun. Odaya çıkmak istiyorsun. Öyle mi? Yürü" deyip kolumu tutup hızlıca yürümeye başladık. Kolumu yine acıtıyordu. "kolum." Diye inlediğimde "kolunu mu acıtıyorum?" diye bağırdı. Tüm çalışanlar bizi izliyordu. Odaya beni fırlattığında yere düştüm. "MASADAKİ O HALİN NEYDİ? YOK, ANNE, BABA DİYEMEZMİŞ. O AĞA KİMSE OTURURSUN O ZAMAN NEYİ BEKLİYORMUŞ. EDEBİMİ SORGULAMAK SİZE KALMADIYMIŞ. SONRA BEN DOYDUM ODAYA ÇIKMAK İSTİYORUMMUŞ. ODADAYIZ NE YAPICAKSIN HE?" diye bağırdı. Kendimi toparlayıp, ayağa kalktım ve "ANNENDE BİZE ANNE BABA DİYECEKSİN DİYE TUTTURDU. ŞİMDİ SUÇLU OLAN BEN MİYİM? BUNU BENDEN BEKLEMEYİN TAMAM MI? NE ANNENE BABANA, ANNE BABA DERİM NE DE SANA KÖLELİK YAPARIM. SANA DEDİM BEN EN BAŞTA, BENİ SEÇTİĞİN O GÜN DEDİM. SUÇLU BEN MİYİM? HAYIR." Diye bağırdığımda "benim kurallarıma uymadın. O zaman üvey babanın canını alırsam. Bende suçlu olmam çünkü sana kurallarıma uymazsan senin canını yakacağımı söylemiştim derim." Dediğinde "ben de tam diyordum ki, ne zaman beni tehdit edecek. Senden korktuğumu zannediyorsun ya, senden korkmuyorum sadece babam için sana katlanacağım." Dediğimde giyinme odasından ceketini alıp çıktı. O da ona neden katlanacağımı biliyordu. O yüzden bir şey diyemedi. Çekip, gitti. Ben en başta hata yaptım. Bu şehre gelerek yaptım. Bu şehirde darbe yedikçe yedim. Ağan beni, çaresiz, zavallı, aciz, güçsüz görüyor. Fakat ben öyle değilim, tam tersiyim. Düşünürken uyuyakalmışım. Uyandığımda saate bakıp, beşe geldiğini gördüğümde şaşırmıştım, susamam ve karnımın acıkması ile odadan çıktım. Merdivenlerden inerken hizmetlilerden birini durdurup mutfağın yerini öğrendim. Mutfağa girdiğimde birkaç kadın ve genç kız vardı. Hemen herkes ayağa kalktı, otuzlu yaşlarında bir kadın "buyurun hanımım?" dediğinde "ben su içmeye geldim. Odamdaki sürahi alınmış herhalde." Dediğimde "evet hanımım suyu tazelemek için almıştık." Dedi ve bense "sorun değil, tazeleyip koyarsanız memnun olurum. Bardaklar hangi rafta?" dediğimde hepsi şaşırmıştı. Bardakların yerini öğrenip, suyumu içtim. "zahmet olmazsa bana sandviç yapar mısınız?" dedim ve kadın "emredersiniz hanımım." Dediğinde "teşekkür ederim odama getirirsiniz." Diyerek mutfaktan çıktım. Merdivenlerden çıkıp, ikinci kata geldiğimde koltuklarda oturan Zişan hanım "gelin, beni takip et." Deyip ayağa kalktı. Bir odaya girdiğinde arkasından girdim. Burası modern bir salondu. Bu evi keşfetmem gerek. Koltuğa oturdu ve benimde oturmam için işaret ettiğinde oturduğu koltuğun karşısındaki tekli koltuğa oturdum. Zişan Hanım "Baran bana dün düğünden sonra gelip 'kanlı bir çarşaf bul sabah için' dedi. Neden diye sorduğumda ise sen dediğimi yap gerisine karışma dedi. Sana bu soruyu sormak istememin sebebi oğlumun büyük bir hata mı yaptığını öğrenmek istiyorum. Bana doğru cevabı vermeni istiyorum." Dediğinde "ben yalan söylemem, gerçek neyse onu söylerim. Lafı dolandırmayın ve ne sormak istiyorsanız sorun." Dedim ve "bakire değil misin?" dediğinde şok olmuştum. Gözlerimi büyütüp "S-SİZ BUNU NASIL SORARSINIZ? BÖYLE BİR ŞEYİ NASIL DÜŞÜNÜRSÜNÜZ?" diye bağırdığımda o da şaşırmıştı. "bağırma, biri duymasın. Oğlum dün gelip benden böyle bir şey istediğinde ben ne düşünebilirim? Sabah çarşafınızda da kan yoktu." Dediğinde "bu yaşıma kadar bir erkeğin eli elime değmedi. Dün Baran, bana sen istemediğin sürece olmayacağını söyledi. Zaten dün akşam o isteseydi bile öyle bir şey olmayacaktı. Ben bakireyim ve ben isteyene kadar Baran bana dokunmayacak." Deyip odadan çıktım. Dışarı çıkıp temiz hava almak istiyordum. Avluya indiğimde, birkaç adım sonra telefonum çalmaya başladı. Cebimden çıkarıp baktığımda tanımadığım bir numara arıyordu. Reddettim ama tekrar aradığında açıp "alo?" dedim. Telefondaki "merhaba ben Doktor Metin Şenol, Kayla Çetin ile mi görüşüyorum?" diye sorduğunda sırada konağın kapısı açılıp, Baran'ın arabası girdi avluya. "benim, buyurun?" dediğimde Doktor "üzgünüm, Kayla hanım, gece babanız kalp krizi sebebi ile hastaneye yatırıldı. Tıkanan damarları başarı ile açtık ama bir saat önce gelişen komplikasyon nedeniyle babanız Sedat Çetin'i kaybettik. Elimizden gelen her şeyi yaptık. Yakınlarınız cenazeyi almaya geliyorlar. Başınız sağ olsun." Dediği sırada Baran bana doğru geliyordu. "Babam öldü mü?" Fısıltı ile söylediğim bu cümle ağlamaya başlamam bir oldu. "HAYIR, YALAN SÖYLÜYOSUN. İNANMIYORUM. OLAMAZ, OLMAMALI, OLMAYACAKTA, BENİ BIRAKMAZ O." Diye doktora bağırdığımda herkes bana bakıyordu. Doktor "lütfen, sakin olun. Gerçekten bende üzgünüm." Dediğinde "NE SAKİNİ YA, YALAN SÖYLÜYORSUN SANA İNANMIYORUM." Deyip telefonu fırlattım. Baran "ne oldu?" dediğinde sadece ona bakarak ağlıyordum. Ölemez, babam beni bırakmaz. Annem gibi o da beni yalnız bırakamaz. "NEDEN AĞLIYORSUN KAYLA, CEVAP VER." Diye bağırıp kollarımdan tutup sarstı. Sadece "ölmüş." Dedim fısıltı "kim ölmüş?" diye sorduğunda "BABAM BENİ BIRAKMAZ, ÖLMEDİ, ÖLEMEZ, ÖLMEMELİ, YALNIZ BIRAKMAZ KIZINI. YAPMAZ," bağırıp Baran'ın göğsüne vurmaya başladım. "SEN ÖLDÜRDÜN DİMİ? SEN YAPTIN? İNTİKAM ALDIN. KATİLSİN SEN KATİL. BABAMIN KATİLİ!" diye bağırdığımda kollarımdan tutup, kendine çekti ve sarıldı. "ben öldürmedim." dediğinde ben de ona sarıldım. "BABAM ÖLEMEZ, ÖLEMEZ BARAN. O DA BENİ BIRAKMAZ, KIZINI BIRAKIP GİTMEZ. O BENİ BIRAKMAKTAN KORKAR. ANNEM GİBİ GİTMEZ. BARAN BİR ŞEY SÖYLE ÖLMEDİ DE, KALP KRİZİ GEÇİRMEDİ DE, SENİ YALNIZ BIRAKMAZ DE, YALVARIRIM BİR ŞEY DE." Dedim çaresizce. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Son duyduğum Baran'ın "yalnız değilsin." Diye fısıltı halde söylediği cümleydi. Gözlerimi açtığımda yatak odasındaydım. Etrafa baktığımda Baran'ı gördüm. Baran benim uyandığımı görünce hemen yanıma geldi ve "iyi misin?" sorusuna "babamın ölüm haberini almadım dimi? Rüya gördüm ben." Diye karşılık verdiğimde "fırlattığın telefonundan, evini arayıp sordum, doğruymuş. Yarın öğle namazından sonra Zincirlikuyu mezarlığına defnedilecekmiş. Başın sağ olsun." Dediğinde Baran'a sırtımı döndüm ve bacaklarımı karnıma çekip, ellerimi de başımın altına koydum. Annemle tartıştığım zaman, odama çekilir aynı bu pozisyonu alırdım, babam gelirdi. Yatar yatağıma kendine çekerdi. Sokulurdum, kokusunu çekerdim içime. Babamda saçlarımı okşayıp, derdime deva olurdu. 'Annem beni sevmiyor baba' dediğimde 'annen senin o seni kendisinden çok seviyor.' Derdi 'ama her şeyime karışıyor?' dedim mi, kahkaha atardı, 'senin hata yapmandan korkuyor bir tanem, hep iyiliğini düşünüyor. Bana da karışıyor, ne giyeceğime, ne yiyeceğime bak ben koca adamım ama çocukmuşum gibi davranıyor. Anneler böyledir. Çocuklarına karışırlar sende anne oldum mu anneni anlarsın?' dediğinde hemen itiraz ederdim 'ben anne olmayacağım, hep sizin çocuğunuz olacağım.' Dediğimde beni kucağına alır 'tamam o zaman bende senin turşunu kurarım, sonra da yerim.' Dedim mi bağırmaya başlardım 'beni yersen, ben biterim, bittim mi de sizin çocuğunuz olamam.' Derdim. Küçüklüğümü hatırladığımda tebessüm edip, ağlıyordum. Son vazifemi yapmam gerekiyordu. O yüzden Baran'a dönüp "Baran İstanbul'a gidelim lütfen. Son vazifemi yerine getireyim. Yalvarırım, beni görür belki affeder? İçi rahat uyusun. Lütfen gidelim." Dediğimde "Kayla, olmaz." Dediğinde "olmaz deme Baran, babam o benim, lütfen düşün hem oradaki eşyalarımı alırım." Dedim ve Baran bir şey demeden çıkıp, gitti. Akşam yemeğine katılmadım. Ağladım, küçüklüğüm geldi hep aklıma. Telefonumun ekranı yerle bir olmuştu. Saate baktığımda gecenin üçüydü. Baran hala gelmemişti. İstanbul'a götürmeyecekti. Son vazifemi yerine getiremeyecektim. Odanın kapısı açılıp, Baran içeri girdiğinde hemen yanına gittim ve "neden uyumadın?" diye sorduğunda "uyuyamadım, senin gelmeni bekledim. İstanbul'a gitme işini düşündün mü?" dediğimde kafasını sallayıp "düşündüm." Dedi.