"Hayal kırıklığı; vazgeçmekle inanmak arasında sıkışıp kalmaktır, ne tarafa gideceğini bilememektir." Diyor sevdiğim bir yazar. Bir daha mı? Asla demem gerekirken inanmayı tercih ettim. Tekrardan, umuda bağlandım, kendi isteğimle. "Umut; yaşamak için bir neden, yarına ulaşmak için derman, nefes almak için de güç demektir." Diyor yine sevdiğim yazar ama bu sözüne katılmıyorum. Çünkü benim için umut neden, derman veya güç değildi. Benim için umut; istemek, dilemek, hayal kurmaktı. İşte, bu nedenle yeniden denemeyi seçtim. Belki yine biz olamayacağız, Baran'ın çabası boşa çıkacak tekrar yanacaktık ama ben yine de denemek istedim, hayal kurmak istedim. Bana vereceği umudu görmek istedim ve istediğimi aldım. Üç güne kadar Baran'a karşı hep bir telkindeydim ama o gün yatağa yattığımda, belimden tutup, kendisine çekti "Bana dön!" diye istekte bulunduğunda döndüm. Sonra Baran "Bana bak!" diye ikinci bir istekte bulunduğunda siyahlarına çevirdim bakışlarımı "Bundan sonra böyleyiz, bir daha arkana dönmek yok. Bunu ya emir ya da istek olarak algılayabilirsin. Anlaşıldı mı?" diye sorar gözlerle bana baktığında "Emriniz olur. Başka?" diye cevap verdim. "Başka bir düşüncem yok, şimdilik." Diye söylenip, kafasını boynuma gömdü. Alışkanlık yapmıştı. Kafası ya saçlarımda ya da boynumdaydı. Tabi ben rahatsız değildim ama biraz utanıyordum. Bir süre sonra köprücük kemiğime öpücüğünü bıraktığında şok olmuştum. Sonra kafası boynumdayken "Çok güzel kokuyorsun." diye itirafta bulunduğunda bir kez daha şok olmuştum. Gözlerim pörtlemişti, ağzım açıldı açılacaktı. Dediklerine karşılık veremediğimde "Bana karşı bir daha susma. Ne olursa olsun, ne yaşarsak yaşayalım susma ve bana soğuk bakma." Diye uyarıda bulunduğunda yine cevap vermemiştim sonra Baran "Tamam mı?" diye sorduğunda "tamam." Diye fısıldadım. Baran kafasını boynumdan çekip, gözlerimizi buluşturduğunda bakışlarımı kaçırdım. Kafamı eğdiğimde çenemden tutup, kafamı kaldırdı. Parmakları çenemde kalırken "Bana ne yaptığın hakkında küçücük bir fikrin yok." Dediğinde sormasaydım içimde kalacağı için "Ne yapıyorum?" diye sordum. Elini yanağıma koyup, cevap vermedi. Sessiz kaldık bir süre sonra ona "peki sen, bana ne yaptığın hakkında küçücük bir fikrin var mı?" Diye onun lafını ona sattığımda "Ne yapıyorum?" diye gülerek bana benim lafımı sattı. Bende bir cesaretle "Ben senin gibi korkup, susmayacağım. Hani bana bakan siyahların var ya, bana inanmadığında canımı acıttılar. Şimdi ise her bakışında korkuyorum. Korkutucu bakman değil korkumun sebebi. Yine aramız bozulur, eskisi gibi bakarsın korkusu var." Diye açıkça söylediğimde ellerini belime yerleştirdi. Sonra ise tebessümünü dudaklarına yerleştirip, "İstesem bile sana eskisi gibi bakamam. Sende bana hep böyle aşkla bakacaksın, böyle açık konuşacaksın. Benim kadınım bu!" dediğinde kaçıncı şokumdu bilmiyorum. Gözlerimi yine pörtletmiş ona şaşkınca baka kalmıştım. Ona aşkla mı bakıyordum? Bana kadınım mı demişti o? Diye kendi kendime sorarken Baran kahkaha atmıştı. Of ya seslimi düşünmüştüm ben. Allah'ım ya rezilliğin daniskası. Utanarak göğsüne kafamı gömdüm. Tabi bu hareketimle daha da keyiflendi. "Kayla" diye adımı söylediğinde ilk defa ismimi güzel söylediğini düşündüm. Bu yaşadığımız şeyden sonra ona olan duygularım biraz daha artmıştı. Şimdi ise Hüma'ya ismimi söylettirmeye çalışıyordum. Hüma'yı kaldırıp, kafamın hizasına getirdim ve ciddiyetle "Kay-la neymiş bir daha söylüyorum Kay-la." Diye ismimi heceledim ama nafile. Off ya diye inlediğimde kahkaha attı. Sonra ciddiyetimi takınarak "Hanım efendiye bak, hoşunuza mı gitti benim sinirlenmem? Alt tarafı bir kelime söyleyeceksin cadı. Ne yani emeklerimin karşılığını ver biraz ya. Ben senin dediğini ikiliyorum mu? Hayır. Ben seni üzmüyorum da." Diye başladığım konuşmaya ciddiyetimi bir tarafa bırakıp "Ama Hüma böyle olmuyor ki. İsmimi bir kere söylesen ne olur? Alt tarafı babanı delirteceğim o yani. Gün boyu senin yanında olan benim, bu kadar da baba düşünülmez ki. Vallahi bıktım hep babaya hep babaya. Kızıyorum ama sana. En güzel kahkahaları babaya ver. Gıdığını öpmek isteyince babayı öptür. Bak seni tehdit ediyorum eğer bir daha bana yok, babaya var olursa seni ısırırım. Acımam, ısırırım." Diye sitem edip, tehdit ettim. Küçük hanım beni takar mı? Havada olduğu için tekrardan kahkaha attı. Sonra "ben kimim zaten burada kim konuşuyor umurunda değil, küçük hanımın." Dediğimi anlamış olacak ki yanaklarıma ellerini koyup, burnumu ağzına almaya çalıştı. Yüzümü ıslattığında "Benim istediğimde buydu." Diye sitem ederek güldüm. Bir an da arkadan gelen "Senin hain planlarını öğrendiğim iyi oldu, Kayla Hanım." Baran'ın sesi ile ilk ürksem de sonra şapa oturduğumu anladım. Çünkü Baran benim planımı öğrenmişti. Bir şey demediğimde yanımıza oturup Hüma'yı kucağına aldı. Sonra onu öptü ve "Sen merak etme kızım, ben ona soracağım seni tehdit etmek neymiş, sonra senin üzerinden beni delirtme planını. Hepsinin bir bir hesabını soralım kızım. Evet, Kayla sana gelelim. Her şeyi baştan sona duydum." Diye konuştuğunda Hüma kahkahasını babasına sundu. Tabi bu durumdan zevk alan Baran'a ölümcül bakışlarımı atıp "Seni öldürmek istiyorum." Diye fısıldadığımda "Duyamadım Kayla." Diye numara yaptı. Tabi bende korkusuzca "Evet, seni delirtmek için böyle bir yol buldum. Ve kazanacağım bak görürsün. İlk kelimesi benim adım olursa seni göreceğim ben. Var mı bir diyeceğin?" diye konuştuğumda Baran'ın hoşuna gitmiş olacak ki "Ben kızımı kimin eline teslim etmişim? Sen üzülme kızım, seni bu kadının eline bırakmam." Diye numara yaptığında biraz şaşırmıştım ama bu durumu belli etmeyerek, Hüma'yı kucağıma alarak "Dur daha, ben sana daha neler yapacağım Baran Bey!" diye tehdit edip, işaret parmağımı ona salladım. Bir süre bakıştık, sonra ben kahkaha atarak oyuna son verdiğimde Baran'ın ve Hüma'nın da gülüşüyle canıma can gelmişti. Baran'a bakarak "Baran yaa!" diye ona söylendiğimde siyahlarının içi parlıyordu. Mutluydu, yüzünde ki gülümse gibiydi kalbide. Onun bakışlarından çekip, Hüma'nın başını öptüm. Bana bir şeyler demeye çalışıyordu, bu hareketiyle Baran "Sen ne yapıyorsun böyle?" diye sorduğunda ona bakarak en içten gülümsememi hediye ettim ve "Büyülüyorum." Dedim. Baran "Gerçekten büyülüyorsun." Diye hayranca söylediğinde daha fazla kalbim dayanamayacaktı. Bakışları, dedikleri daha da güzelleşiyordu bu adamın. "Hadi, yemeğe çıkalım." Dediğimde "Sana söylemeyi unuttum. Selma akşam yemeğine davet etti. Hadi hazırlanın çıkalım." Dedi. Bende ona kızarak "bu şimdi mi söylenir Baran?" diye sitem ettiğimde kalkıp, kucağına Hüma'yı aldı. Bende hızla kalkıp, bahçe kapısına yöneldik. Baran'a "Aşk olsun Baran. Ben kendimi mi hazırlayayım yoksa Hüma'yı mı? Şimdi mi söylenir bu?" diye konuşurken Baran sessiz kaldı. Paniklemem hoşuna gitmişti beyefendinin. Hızla Hüma'nın odasına gidip, çantasını hazırladım. Sarı şortunu ve üstüne beyaz simli tişörtünü aldım. Beyaz çoraplarını ve sarı ayakkabılarını alıp, odaya geçtiğimde Hüma'yla Baran'ı oynarken buldum. Baran'a ölümcül bakışlarımı fırlatıp, Hüma'yı yatağa yatırdım. Sonra altını değiştirip, tişörtünü giydirdim. Şortunu elime alacağım sıra Baran kızarak "Bunu giyemez." Dediğinde hayretle bakıp "Niyeymiş o?" diye sordum. Tabi Baran "Kayla, böyle kısa şeyler giydirme." Diye kıskançlık yaptığında "Baran küçücük kızı kıskanma bari. Daha bebek o!" diyerek elinden şortu alıp, giydirdiğimde ölümcül bakışlarını üzerimde hissettim. Çoraplarını ve ayakkabılarını giydirdiğimde "Baran bana öyle bakma, çünkü sen ne dersen de aldığım tüm kıyafetleri ona giydireceğim." Diye kararla söyleyip, Hüma'yı onun kucağına verdim. Hızla giyinme odasına geçip, kendi giyeceklerime baktım. Bende sarı beyaz uyumu yaparak, beyaz elbisemi ve hardal sarısı açık topuklularımı giydim(medyada). Sonra çantama konulacakları koyup, banyoya geçtim. Tabi Baran'ın beni süzmesi ile banyo kapısını kapadım. Saçlarımı hafif dalga yaptım ve eyeliner, göz kalemi ve rimel çektim. Sonra şeftali rengi rujumu sürüp, banyodan çıktığımda bakışları baştan aşağıya süzen Baran'a "Hazırım." Dedim. Neredeyse yarım saat içinde kendimi ve Hüma'yı hazırlamıştım. Bir ara panik yaptığımda Baranla sanki yıllardır evliymişim gibi hissettim. Sonra Baran bir şey demediğinde "Kızabileceğin hiçbir şey yok, Baran!" diye aklından geçenleri unutması gerektiği için onu uyardığımda bana "Tamam, bir şey söylemiyorum." Diye söylendi. Hüma'yı pusetine koyup, Baran'a uzattığımda bana ters ters bakıp eline aldı. Sonra Hüma'nın çantasındakilere kendi çantama boşaltım. Çantayı elime alıp, Baran'ın elini tuttum. Sonra aşağıya indiğimizde hazırlanmış bir şekilde bizi bekleyen Zişan Hanım bana ve Hüma'ya hoşnutsuzla bakışlarını yolladı, Baran'a bakıp "Oğlum, baban oraya mı geçecek?" diye sorduğunda Baran tepkisiz "Babamın bu akşam işleri var." Diye açıklama yaptı. Zişan Hanım gülümseyerek "Tamam oğul, hadi geç kalmayalım. Selma beklemesin bizi." Dediğinde Baran'dan beklemediğim bir şekilde "Anne sen bu yemeğe katılmıyorsun." Dedi. Zişan Hanım'ın yüzündeki gülümseme silinirken benim şaşkınlıktan kaşlarım havaya kalktı. Ne diyecek diye merak ederken dudaklarımı birbirine bastırıp, izlemeye koyuldum. Sonra Zişan Hanım sessizliğini koruyup, bakışlarını bana çevirdi. Nefretle bakarken Baran bana dönüp, "Hadi siz arabaya geçin, hemen geliyorum." Dediğinde ben anlayışla kafamı sallayıp, Hüma'yı alıp, merdivenleri indim. Konağın kapısından çıkarken, Zişan Hanım'ın sesini duydum. Aldırış etmeden, arka koltuğa Hüma'yı yerleştirip kendim ön koltuğa oturdum. Çantamdan telefonumu çıkarıp, saate baktım. Hüma'ya dönüp "Baba sinirlenecek galiba." Diye ona söylediğimde o da beni anlamıştı. Parmaklarıyla oynuyordu "yerim senin o küçük parmaklarını." Kapıdan hızla çıkıp, arabanın kapısını hızla açıp bindiğinde sertçe kapıyı kapattı. Bu hareketi ile korkup yerinde sıçradığında Hüma'nın gözleri büyümüştü. Baran'a bir şey demedim, eğer bir şey deseydim bana patlayacaktı. Arabayı çalıştırıp, hareket ettiğimizde elleri direksiyonu sıkıca tutuyordu. Sinirini direksiyondan çıkarırcasına sıkıyordu. Baran'a dönüp, "Arabayı durdur!" diye uyarıda bulunduğumda Baran "Niye?" diye sordu. Bende biraz sinirlenerek "Dediğimi yap." Dediğimde sağa çekti. Arabadan inip Baran'ın kapısını açtım ve "İn!" diye emrettiğimde Baran da sinirle inip, kapıyı kapattı. Sonra bana "Derdin ne senin?" diye sorduğunda "Annene kızıp, sakın acısını başkasından çıkarma. Hele de benden ve Hüma'dan. On dakika önceki halimize bak bir de şimdiki halimize. Baran sen bana bir söz verdin, beni tekrardan hayal kırıklığına uğratma. Kapıyı da sertçe kapama, Hüma korkuyor." Diye ona söylendiğimde Baran'ın hala siniri geçmemişti. "Sinirin geçesiye kadar arabaya binmeyeceğim." Dediğimde ciddi miyim diye bana baktığında "Ciddiyim!" dedim. Ellerimi göğsümde bağlayıp, karşısında durmaya devam ettim. Bir süre sonra Baran kollarımı ayırarak, sarıldı. Bende ellerimi onun boynuna dolayıp, "Sinirlerine hâkim ol be adam!" diye sitem ettiğimde kafasını boynumdan çekip, dudaklarıma kaydı bakışları. Hayır, ama bu hareketi beklemiyordum. Gözlerini gözlerimle birleştiğinde, istekli siyahlarını gördüğümde dayanamamıştım. Dudaklarımı hangi ara yaklaştırmıştım? Dudaklarıma kapandığında, karşılık vermem birkaç saniye mi almamıştı. İçine sokarcasına kendine yapıştırdı beni. Bu hareketi ile Baran'a daha da istekle karşılık verdim. Nerede olduğumuz umurumda değildi. Şuan umurumda olan onun güzel öpüşüydü. Ben ne ara bu kadar ustaca öper olmuştum? Yoksa bana mı öyle geliyor? Yavaşça kendimi ayırdığımda nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Baran'ın grileşmiş gözlerini görünce, kafamı eğdim. Sonra kollarından çıkmak istedim ama bırakmadı beni. "Baran yolun kenarındayız!" diye uyarıp, hızla kendimi ayırdım. Kendi tarafıma geçip, oturduğumda birkaç dakika sonra Baran'da arabaya bindi. Sinirleri yok olmuş, yüzünde gülümseme vardı. Yine şaşırmıştım, çünkü bir öpüşmemizle bir sarılışımla böyle mi olacaktı? Valla böyle olacak hep sarılıp, öpüşebi... Tövbe estağfurullah ben ne düşünüyordum böyle? Kafama taş yağacaktı? Kendi düşünceme kıkırdadığımda Baran "Neye gülüyorsun?" diye şaşkınca sorduğunda, aklımdan geçenlerle utanarak "Yok bir şey aklıma bir espri geldi ona gülüyorum!" diye uydurdum. Baran "Bana da söyle bende güleyim!" dediğinde bende acımasızca hayatımda duyduğum en kötü espriyi yapmaya karar verdim. Sonra Baran'a dönüp "Bir adamın metresi varmış, karısının santimetresi!" dedikten sonra kahkaha atmaya başladım. Gülerken acı içinde gülüyordum çünkü Baran iptaldi. Adamın yüzüne bir beyazlık gelmişti. Sonra elini anlıma koyup, "ateşinde yok, iyi misin sen?" diye sorduğunda "Gayet iyiyim." Dedim. Baran bana inanmamışçasına bakış attığında "off Baran delirmedim, alt tarafı espri yaptım." Diye söylendiğimde Baran "Tamam, bir şey söylemedim." Diyerek yola bakmaya devam etti. On dakika sonra bir evin kapısında durduğumuzda geldiğimizi anlamıştım. Evi göremiyordum çünkü duvarlarla etrafı sarılmış, tahta kapı vardı. Sonra arabadan inip, kucağıma Hüma'yı aldım. Baran elini uzatır uzatmaz "Çantam ve puset?" diye sorduğumda Hüma'yı kucağına aldı. Puseti ve çantamı aldım. Sonra bahçe kapısının tokmağına vurup, birkaç saniye geçmeden kapı açıldığında Baran'ın kardeşiyle karşı karşıya geldim. Güler yüzle "Hoş geldiniz?" diye karşıladığında elimdeki çantam ve puseti hızla alıp, bizi içeriye davet etti. O içeriye girerken kuzenim Bekir "Hoş geldiniz Ağam!" diye Baran'ın elini öpeceği sırada kucağıma Hüma'yı aldım. Sonra bana dönüp "Sizde Hoş geldiniz, Hanımım!" diye selamlarken "Hoş bulduk!" diye tebessüm ederek karşılık verdim. Etrafı incelediğimde burada yaşamak isterdim diye düşündüm. Etrafı sarılı gri duvarların içinde beyaz iki katlı bir ev vardı. Üst katı uçtan uca terastı. Sonra bahçede yine beyaz masa takımı, köşede gölgelikli salıncak, fidanlar ve rengârenk çiçekler vardı. Dışarısı bu kadar şirinse içini daha çok merak etmiştim. Düşüncelerimi bölen "Hanımım, nasılsın?" diye soran Selma'nın sesi ile ona dönüp "Teşekkür ederim, iyiyim sen nasılsın." Diye sordum. Selma bana güler yüzle "İyiyim ben de, Hanımım!" diye karşılık verdiğinde "Selma sen yapma bari, lütfen bana ismimle hitap et." Diye itiraz etim. Baran'ın bizi izleyen gözleri bana yöneldiğinde "Herkes bana Hanımım diyor, Ben Selma'nın hanımı değilim." Selma'ya dönerek "Ben senin abinin karısıyım o yüzden bana 'Hanımım' hariç istediğin gibi telaffuz edebilirsin." Diye teklifte bulunduğumda Selma gülerek "Sen kaşındın valla yenge. Sonra bana onu deme bunu deme diye söylenme." Diye beni uyardığında "Hanımımdan iyidir." Dedim. Kucağımda ki prensesi sevip öpüp kokladı. Sonra Baran'a "Ben yemekleri getireyim, hadi siz masaya oturun." Dediğinde Baran "yardımcı nerede?" diye sordu. Selma "Bu gece ben hizmet etmek istedim size. Başkası olmasın, biz bize olalım. Hem yardımcı sabah gelip, Bekir gelmeden evine gidiyor. Bana temizlikte falan yardımcı olmasını istiyorum." Diye açıklama yaptığında Baran'ın yanlış anlamasından korktu galiba. Ben araya girerek "puset nerede?" diye sorduğumda "İçeriye koydum, getiriyim mi?" diye sorup, hızla içeri gitti. O sırada Baran masanın başına oturdu. Sol tarafı da benim yerim olduğu için puseti koyup, Hüma'yı içine oturttuğumda Baran'a dönüp "Ben Selma'ya yardımcı olayım." Diye söyleyip, Hüma'ya baktığımda anlayışla "Tamam!" dedi. Evin içine girdiğimde girişte hemen karşıda merdivenler vardı. Sonra Selma ya seslendiğimde bana karşılık verdiği sesine ilerleyip ikinci kapıdan mutfağa girdim. Selma'ya "Ne götüreyim içeriye?" diye sorduğumda "Sana gerek yok Kayla, ben hallederim." Diye itiraz etti. Ben de onu dinlemeyerek ocağın üstündeki tencerelere baktım. Çorbayı alıp "Ben çorbaları servis etmeye başlarım." Dediğimde "Kayla, hadi bırak elindekini sen geç otur ben hallederim." Diye itiraz etmeye başlayıp "Ben beceriksiz değilim, alt tarafı bir çorba koyacağım Selma." Diye söylendim. Selma gülerek "Aman aman hemen de alınırmış bizim yenge!" diye şakalaştığında mutfaktan gülerek çıktım. Baran ile göz göze geldiğimde hayretle beni izliyordu. İlk defa ona böyle hizmet ediyordum. Baran'ın kasesini alıp, çorba koyduğumda "afiyet olsun." Diyerek geri yerine koydum. Bekir'e, kendime ve Selma'ya çorba doldurup, çorbayı mutfağa götürdüğümde Selma'da salatayı iki tabağa koymuştu. Sonra ikimizde içeriye geçip, birlikte yemeğe katıldık. Yemeğimiz güzel ve neşeli geçti. Tabi birazda Baran'a servisi ben yapmıştım. Sonra masayı toplayıp, mutfağa geçeceğimiz zaman Selma'ya "Hüma'yı nereye yatırabilirim?" diye sorduğumda "Gel benimle." Dedi. Hüma'yı pusetiyle birlikte salondaki geniş koltuğa koyup, güvenli olduğundan emin olurken, mutfağa geçtik. Sonra mutfağı sohbet eşliğinde topladık, elime tutuşturduğu börekleri bahçeye masaya koyarken Bekir içeriye geçti. Bende Baran'ın solundaki sandalyeme oturduğumda Baran'ın bakışları ile "Bir daha zor görürsün, böyle sana hizmet ettiğimi." Diye söylendiğimde Baran "Senden hiç beklemediğim bir şeydi." Diye dürüst oldu. Bende "Niye ben öyle şeyler yapamam mı?" diye sorarken "Sen yemek yapmasını bilmiyorsun diye biliyorum." Laf sokmaya çalıştığında "Masa toplamasını ve yemek servis etmesini biliyorum. İstersem yemek bile yaparım." Diye gururla konuştum. Selma ve Bekir evden çıkıp, yanımıza geldiğinde "Ağam, ben bir saate gelirim. Ufak bir sorun var da." Diye açıklama yaptığında Baran "Bu saatte ne sorunu?" diye sordu. Bekir bana bakıp, Baran'a döndüğünde "Babam ve Hasan Amcam buraya geleceklerdi ama siz varsınız diye ben onların yanına gidip geleyim. Yoksa Selma'yı yalnız bırakıp gitmem, Ağam." Diye savunma yaptığında Baran tamam anlamında kafasını sallayıp, Selma Bekir'i geçirip yanımıza gelip, oturduğunda üçümüz sohbet etmeye başladık. Selma'nın da Zeynep'ten kalır bir durumu yoktu. Baran'la her bakışmamı yakalıyor. Bana imalı imalı bakıyordu. Ne yani kocamla bakışamaz mıyım ben? Diye düşündüm. bir saat içinde Bekir geldiğinde, Hüma'da uyanıp mızırdanmaya başlamıştı. Uyku saati geldi de geçiyordu, yerini yadırgıyordu benim güzelim. Çayımız bitince Baran'ın işareti ile ayağa kalktık. Selma ısrar etti ama Hüma olmasa kalmak isterdim, şimdi kalamazdım çünkü ağlamasına içim el vermiyordu. Selma bizimle kapıya kadar geldi, numaramı aldığında "Seni aradığımda ne yap ne et bana gel yenge hanım, sizinle konuşacaklarımız var." Diye kıkırdadığında "Selma yaa biz seninle iyi arkadaş olduğumuzu düşünmüştüm." Diye itiraz ettim. "Görümce ve arkadaş olacağım, ben sana." Diye tehlikeyle konuştu. Ben artık pes ederek "Tamam, anlaşılan senden de kurtuluş yok!" diye sitem ettiğimde "Benden başka kim var ki?" diye merakla sordu. Gülerek "Benim bir küçüğüm yani kız kardeşim Zeynep, kuaförden hatırlarsın belki." Dediğimde "Bilmez olur muyum, gelirken onu da al gel." Dedi. Bana sarıldığında bende ona sarılıp "Teşekkür ederim." Dediğimde "Ne teşekkürü Hanımım, benim görevim bu." Dedi şakayla. Ayrılıp, arabaya bindim. Sonra Baran arabayı sürmeye başladığında "İyi anlaştınız!" dediğinde yüzümdeki gülümsemeyle "Evet, bu bir ilk. Tarihe geçeceğim, Mirzanoğullarından ilk defa biriyle sorunsuz iyi anlaştım." Diye laf attım ona gülümseyerek, cevap vermedi. Arkadaki prensese dönüp, baktığımda huzurluydum. Bu akşam gerçekten güzeldi. Baran'ın kız kardeşi, Zişan Hanım'ın kızıydı Selma ama onlara hiç benzemiyordu. Tam tersine sıcakkanlı ve güler yüzlüydü. Sevmiştim onu en azından kendime bir arkadaş daha edinmiştim. Yine huzurlu ve mutlu bir uyku bizi bekliyordu. Mutluluk ve huzur yakama yapışmış, bırakmayacak gibiydi. Aman bırakmasınlar da! İkisi bir arada daha güzel oluyordu!