Üç gündür havalar soğumuştu. Artık yazdan sonbahara doğru geçiş yapıyorduk. Çimlerin üzerinde doğruldum, kalkıp içeriye girdim. Üşümüştüm, o yüzden merdivenleri hızlıca çıktım. Tam odaya gireceğim sırada Hüma'nın ağlamasını duydum. İki gündür neredeyse hep ağlıyordu. Odasının açık kapısından baktığımda şok olmuştum. Bakıcının Hüma'ya kötü davrandığını görünce bir de üstüne üstelik kızdığını görünce, odaya hızla daldım. Hüma'yı onun kucağından alıp "sen ne yaptığını sanıyorsun?" diye çıkıştım. Bakıcı anında "görevimi yapıyorum." Dediğinde sinirlendim ve "senin görevin sana emanet edilen bebeğin canını yakmak değil ne yaptığını gördüm. Bu çocuk kaç gündür ağlıyor ve sen ona iyi bakmak yerine ona kötü davranıyorsun." Dedim. Bakıcı hemen "ahhh gelin hanım bu çocuk bana emanet değil benim. Bende istediğimi yaparım." dedi, bende "sen ne dediğinin farkında mısın? Kendine gel. Sen sadece Hüma'nın bakıcısısın annesi falan değilsin. Baran senin kızına kötü davrandığını bilirse ne olacağını benden daha iyi sen bilirsin." Diye tehdit ettiğimde "hanımım, bu kızın bu hayatta şansı yok eğer annesi olsaydı belki olurdu ama annesi de öldü. Kimsenin umurunda değil. Geçende sizde gördünüz, bana bu konakta bebeğin sesi duyulmayacak diye emir verildi. Sizde Hüma'yı artık bırakın ve odadan çıkın." Dedi. "Dediklerini ağzından çıkanı kulağın duysun çabuk terk et bu odayı!" diye bağırdım. Tekrar ağlamaya başlayan Hüma'yı susturmaya çalıştım ama olmadı. Kaç dakika geçti hala susmamıştı ben de ağlayacaktım. Dudaklarımı alnına bastırdığımda çekmem bir oldu. Elimi alnına bastırdım, yanıyordu. Ateşi vardı, hemen yatağa yatırdım. Ne yapacağımı bilmiyordum elim ayağım birbirine dolaşmıştı. "Sakinleş Kayla. Ne yapacağını bul." Dedim kendi kendime. Odaya geçip telefonumu aldım ve rehberden Baran'ı bulup aradım. Telefon çalarken Hüma'nın odasına geçtim. "alo Kayla?" diye Baran'ın sesini duydum. Hemen telaşla "Baran neredesin?" diye sorduğumda "şirketten çıkıyorum, ne oldu?" dedi, "çabuk konağa gel lütfen hastaneye gitmemiz lazım." Dedim. Bu sefer o da telaşlanarak "Kayla iyi misin?" diye sorduğunda "soru sorma Baran, hızlı ol." Dedim ve kapadım. Dolaba gidip, Hüma'yı giydirmek için giysi aldım. Sonra kıyafetlerini giydirdim. Odasında çanta bulamayınca kendi odama geçip, sırt çantalarımdan birini aldım ve tekrar diğer odaya döndüm. Bez, ıslak mendil, birkaç parça kıyafet koydum. Puset veya ana kucağı var mı diye odayı karıştırırken Baran'ın bağırışlarını duydum terasa çıktığımda karşımda buldum. Beni gördüğünde "iyi misin?" diye gelip sarıldığında "ben iyiyim ama Hüma'nın çok ateşi var." Dedim. Bir şey demesine izin vermeden elinden tuttum ve Hüma'nın odasına sürükledim. Hüma'nın ağlaması devam ederken "Ateşi çok yüksek alev alev yanıyor. Lütfen hastaneye gidelim ben her şeyi ayarladım." Diye yalvardığımda "tamam" dedi. Ben hızla Hüma'yı battaniyesine sardım çantayı sırtıma taktım. Kucağıma alıp aşağıya inmeye başladım. Zişan Hanım bizi gördüğünde Baran hızla "Ateşlenmiş, hastaneye gidiyoruz." Dedi. Baran'a "arabanın arka kapısını açsana!" dedim. Kapıyı açtığında Hüma ile binemeyeceğimiz için "Hüma'yı şimdi kucağına al!" dedim ve kucağına tutuşturdum. Çantayı çıkarıp arabanın içene fırlattım ve bende koltuğa oturduğumda Hüma'yı bana verdi. Kapıyı kapatıp hızla kendi tarafına geçti. Araba hareket ettiğinde Hüma yine ağlamaya başladı. Ben onu susturmak için elimden geleni yapıyordum ama susmuyordu. Baran ikide bir aynadan bana bakıyordu. Bende artık o sinirle "bana o şekilde bakmayı keste hızlıca sür. Duymuyor musun kızının ağlamasını? Canı yanıyor." Diye çıkıştığımda hiçbir şey demedi. Hastaneye geldiğimizde hemen arabadan inip, acile koştum. Hemşirelerden biri bana ne olduğunu sorunca ateşinin yüksek olduğunu söyledim. Hemen elimden aldı ve yatağa yatırdı. Sonra beyaz önlüklü bir kadın geldi. Baran odaya girmemişti bile camın arkasından bakıyordu. Onun bu umursamazlığı daha da sinir etmişti beni. Sonra hemşire benim odadan çıkmamı istediğinde zorluk çıkarmadan çıktım. Ben Baran'ı koridorun sonunda bulduğumda "Baran?" dediğimde sert bir şekilde "ne var!" Dedi. Bu adam bana ne yaptığından haberi var mıydı? Bir iyi bir kötü davranıyordu. Ben de bir insandım. Ben onun zorla evlendiği karısı olsam da sonuçta karısıydım. Başkalarına sert konuşmayan adam hep bana gard alıyordu. Artık istemeden kızıyordum, sinirleniyordum. Bu yüzden bir şey demeden hızlıca yürümeye başladım. Hava almam lazımdı. Hastanenin kapısından hızla çıkarken kolumdan çekildim. "Kayla yeter." Dediğinde onu umursamadan "Asıl sana yeter Baran Ağa. Nasıl bir adamsın? Hiç mi duygun yok senin. Her seferinde bana kötü davranıyorsun. Hadi ben kendimi geçtim senin kanından canından olan çocuğuna bile kötü davranıyorsun. Hadi ben senin için zorunluyum ama Hüma'nın ne suçu var ya. Birazcık umursa kızını. Azıcık merak et." Diye öfkemi ona kustum. Hiçbir şey demeden yürümeye başladığında "ahhh." Diye isyan ettim. Bu sefer bana cevap verecekti, vermek zorundaydı. Hep o mu hesap soracaktı. Arkasından hızlıca gittiğimde kolunu tutup önüne geçtim. Bu hareketime şaşırmıştı. "Baran!" diye uyardığımda "Ne var kayla ne var?" diye cevapladı. "Bana artık cevap ver." Diye sorduğumda "Kayla zorluyorsun beni. Bir haftadır iyiyiz diye bana emir vermeyi aklından bile geçirme yoksa seni_" "pişman edersin dimi? Hep yaptığın gibi tehdit et. Sakın durma merak etme bir haftadır iyiyiz diye sana hesap sormam. Hem sana hesap sormam ne haddime ben hiçbir şeyinim sonuçta senin için dış kapının dış mandalıyım. Ben kim olduğumu gayet iyi biliyorum. Benim amacım sana hesap sormak falan değil. Tek istediğim bir suçsuz insana daha kıyma." Diye lafını kesip konuşmuştum. Ben konuşurken gözlerimiz ayrılmamıştı ve işaret parmağımı kalbinin üstüne koyup "şu taş kalbin nasıl benim canımı yaktıysa kızının canını yakma. Bilemezsin onun yaşadığı acıyı. Bırakmışsın senin gibi bir caninin eline çocuğu. Sen nasıl bir babasın? Kızın büyüyünce senden nasıl nefret edecek biliyor musun? Her ellerini açıp dua ettiğinde senin gibi bir adamdan kurtulmak isteyecek." diye devam ettim sözlerime. Her cümlemde kaşlarını çatıp gözlerindeki o siniri gördüm. Elinde bir silah olsa acımaz çeker vururdu beni ama umurumda olmazdı. Onu orada öylece bıraktım. Daha fazla canını yakmak istemedim. Hastaneye girerken gözyaşıma engel olamadım. Ben Hüma'nın kaldığı odanın önüne geldiğimde doktor da çıkmıştı. Hemen doktorun yanına gittiğimde "geçmiş olsun. Kızınızın durumu şuan için iyi, ateşi düştü. Ama ben yine de bir gün hastanede gözetim altında olmasını uygun buldum. Hemşire hanım hastaneye giriş işlemlerinizi halledecektir. Siz küçük hanımın yanına girebilirsiniz." diye bilgi verdiğinde teşekkür edip yanımdan ayrıldı. Tam odaya girecekken Baran "hadi toparlan konağa gidiyoruz." Dediğinde kollarımı önümde bağlayıp "sen istediğin yere gidebilirsin ben burada kalıcam. Doktor bir gün daha hastanedesiniz dedi." diye cevapladım. "biliyorum ve şuan bakıcısı yola çıktı, buraya geliyordur." Dediğinde sertçe "Baran kızının bu durumda olmasının sebebi o kadın onun sorumsuzluğu ve umursamazlığı sonucunda oldu. Hayatta o caniyle Hüma'yı bir dakika bile yalnız bırakmam." Deyip, onun konuşmasına izin vermeden odaya girdim. Kocaman yatakta küçücük kalmıştı. Yanına yavaşça yürüyerek ulaştığımda, elimi alnına bastırdım. Ateşi düşmüştü. Eğilip işaret parmağımı avcunun içiyle oynamaya başladım. Küçücük eliyle parmağımı sarmıştı. Kolumun üzerine yatıp onu izlemeye başladım. Bir süre sonra aklıma gelen düşünce ile paniğe kapıldım. Hızlıca odadan çıkıp bir görevliye biberon ve mamayı nerede bulabileceğimi sordum ve odadan paramı alıp geri çıkışa doğru yürürken koltuklarda oturan Baran'ı gördüm. Geldiğimi hissetmiş gibi başını kaldırıp benim olduğum yere baktığında gözleri gözlerime buluştu. Sonra ayağa kalktığında onun yanına doğru yürüdüm. Ulaştığımda hemen "nereye?" diye sorduğunda "Hastanenin marketine." Dedim. Bir şey demeden elini uzattı. Bugünlük kotamı doldurduğuma inanarak elini tuttum. Elim elindeyken tebessüm ettim. Biliyorum intikamını alacaktı ve bugün bir kavga daha etmeyeceğimizin göstergesiydi. Markete girdik, biberon aldık ve mama reyonundayken bildiğim markaların içeriklerini inceliyordum. Baran acıyla "hadi artık." Dediğinde elimdekileri rafa bırakıp "neyin var?" diye sordum. Tabi baran "yok bir şeyim. Hızlı ol." Dediğinde "off Baran adam akıllı bir şey sordum." Dedim ve rafa döndüm. Aklıma yatan mamayı aldım ve Baran'a bir şey söylemeden kasaya doğru yürüdüm. Görevli tutarı söylediğinde parayı çıkarmak için elimi cebime götürdüğümde Baran çoktan parayı uzatmıştı. Tabi bana dik dik bakmayı da unutmamıştı. Poşeti elime alıp, diğer elimine olması gereken yere götürdüm Baran da bu hareketimden memnun olmuştu. Hastane odasına geldiğimizde Baran'a gelmeyecek misin?" diye sorduğumda bana attığı bakışla omuzlarımı düşürüp, odanın kapısını açtım. Bir süre sonra odaya görevli sıcak su getirmişti. Sıcak su ile mamayı yaptım. Soğuması için bıraktığımda Hüma'nın ağlama sesini duydum. Onu kucağıma alıp, birkaç dakika oyaladım sonra mamanın istediğim sıcaklıkta olduğunu anlayınca küçüğe içirmeye başladım. Hızla biberonun içindeki mama bittiğinde yüzümüzdeki gülümseme daha da arttı. Hanımefendinin keyfi yerine geldiği için bana bol bol kahkaha ve tebessüm etti. Tüm gece onunla oyalandım artık omuzumda uyuduğunda yatağa yatırdım ve onun tarafındaki yatağın güvenliğini kaldırıp yanına uzandım.
Boynumda hissettiğim bir ıslaklıkla gözlerimi açtım. Baktığımda Hüma'nın karnının acıktığını hissettim hemen mamasını yapıp içirdim. İçirirken yerinde durmadığı için üstü de mama olmuştu. Sırt çantasından bez, ıslak mendili ve kıyafetlerini aldım. Altını değiştirdiğimde doktor hanım girdi içeriye onun arkasından da Baran. Hemen Hüma'nın altını giydirdim, doktor Hanım da kontrollerini yapıp reçetesini uzattı. Her şey yolundaydı ve hastaneden çıkabilirmişiz. Doktor çıktığında "Reçeteyi bana ver. Aldırtırım ben. Hazırlanın konağa gidiyoruz. Yeterince zaman kaybettim zaten ben çıkış işlemlerini halledeceğim." Deyip odadan çıktığında Hüma'nın üstünü de değiştirdim. Çantaya konulacakları koydum ve sırtıma taktım. Hüma'yı da kucağıma alıp, onunla konuşarak odadan çıktım. Hastanenin danışmasında Baran'ı gördüm ve yanına ilerledim. Baran bizi gördüğünde "hadi" diyerek hastaneden çıktık. Arabanın yanına geldiğimizde kapıyı açtı. Hüma'yı almasını istediğimde "ilk onu koy sonra sen bin." Dediğinde sinirle bakıp ilk Hüma'yı sonrada kendim bindim. Çantayı çıkarıp tekrardan bebeği kucağıma aldım. O sırada arabayı çalıştırdı baran dikiz aynasından göz göze geldiğimizde "kucağa alınca insan yemiyo merak etme!" dedim. Tabi o hiç altta kalır mı "Kayla!" diye uyardığında "ne Kayla? Baran senin kızın. Bir başkasının değil. Görmüyor musun onun masumluğunu. Ne kadar da savunmasız. Annesi de yok sende ona sırtını dönüyorsun. Onun baba sevgisine olması gerekenden daha fazla ihtiyacı var. Bana iki gülüyorsa sana dört gülecek. Sen kardeşin kaçtığında onun canına kıymadın, kıyamadın. Kızına da kıyma. Çünkü o sana kız kardeşinden daha yakın." diye konuştum. Baran "Kayla sus yoksa senin canını yakarım." Dediğinde 'daha ne kadar daha canımı yakabilirsin ki' diyemedim. Sustum ve gözlerimi aynadan çektim. Her seferinde böyle tehdit etmesinden nefret ediyordum. Onun ve kendim için çabalıyordum. Neden mi? Çünkü beni bırakmayacaktı. Ondan hiçbir zaman kurtulamayacaktım. Kaçmak aklımın ucundan bile geçmiyordu. Çünkü beni bulurdu. Hiçbir faydası olmazdı. O yüzden karar değiştirip aşk dolu bir evliliğim olmasa bile iyi bir evliliğim olması. Onunla geçireceğim hayatımda en azından kavga, gürültü, tehdit olmasını istemiyordum. Aşk ve sevgiyi tatmazdım belki ama en azından gelecekte çocuklarıma benim yaşadığım aile sıcaklığını verirdim. Çocuklarımızın karşısında ben sen değil, Biz demek istediğim. Bu yüzden Baran'a karşı pes etmek istemeyişim. Hüma'nın babasından nefret etmesini de istemiyorum. Benim için kız çocuklarının ilk aşkı babalardır. Çünkü ben öyleydim. Ben aşkı hep babam bildim. İyi günümde kötü günümde hep babam vardı. Özlemiştim babamı. Sesini, kokusunu, sarılmasını, benimle uğraşmasını. En büyük hatamın benim buralara gelmek olduğunu savunuyordum, şimdi en büyük hatamın babama yalan söylemem olduğunu kabul ediyorum. Çünkü onu kendim bıraktım yalnızlığa. Babam yalnızlıktan korkardı ve ben bunu bile bile onun ölmemesi için yalnız bıraktım. Hasret böyle bir şeymiş demek ki. Özlemin ne olduğunu daha yeni öğrendim bu yaşta. Baba, anne sizi çok seviyorum. Anne darılma bana ama babamı senden daha çok seviyorum ve onu daha fazla özledim. İşte beni duyarlar diye bir umutla seslendim onlara. Baba sevgisini yaşamayan hiçbir çocuk kalmasın, Hüma büyüyünce ablalarım gibi olmasın diye bunu yapacaktım. Annesizlikte onun hiç kapanmayan yarası olacak ama ben ablası olarak hep onun yanında olacaktım. Yanağımdaki ıslaklığı hemen sildim. Hüma'ya baktığımda çoktan uyumuş göğsümde. Saçlarından öptüm, kokusunu içime doya doya çektim. Konağın kapısı açıldı ve arabayla avluya kadar girdik. Adamlardan biri kapımı açtığında, hemen indim. Tabi bizi terasta bekleyen bir hanım ağa vardı. Umurumda mıydı peki tabi ki hayır. Baran yanıma geldiğinde "yardımcılardan birine söyle de çantayı getirsinler." Dediğimde "tamam, hadi yukarı çık." Dedi ve kafamı sallayıp yukarıya çıktım. Merdivenlerde "Hoş geldiniz Gelin!" dediğinde hızla "hoş bulduk." deyip yukarıya çıktım. Odaya girip, yavaşça yatağa yatırdım. Sonra yastıklarla düşme ihtimali olduğu yerlere koydum. Sonra giyinme odasına geçip, siyah bir eşofman ve tişört giydim. Aşağıya inip, yardımcılardan birinden sıcak su istedim ve mamayı yaptım. Yukarı çıkarken oturma odasından gelen Baran'ın bağırışıyla yönümü oraya çevirdim. Kapının açık olduğu için fazla yaklaşmadım. Zişan Hanım'ın söylediği "Baran sen napıyorsun? Sen nasıl böyle bir şey yaparsın. O kız kendini ne zannediyor. Sen nasıl izin verirsin Hüma'ya annelik yapmasına. Baran seni kaç kere uyardım. Eğer onu koynuna alsaydın böle kafamıza çıkmazdı. Ona mı kalmış bebeğe bakmak." Cümleler üzerine Baran "anne sus, bak sinirlendiriyorsun beni. Laflarına da dikkat et. Senin karşında çocuk yok. Sana mı kalmış benim işime söz söylemek." Diye çıkıştı. "Bak oğlum nasılda değiştin. Sen anana hiç karşı gelir miydin? Ne yapmış o şeytan sana. Bugün konağa Meliha geldi, sevdiğin tatlıdan yapıp getirmiş. Seni nasılda düşünüyor ama senin karın ancak seni bana karşı dolduruyor dimi? Kızına da analık yapıp senin gözünü boyamaya çalışıyor. Bu konağa geldiği günden beri ne huzurumuz ne de keyfimiz kaldı. Ahh bi de başımıza bebek olayını çıkardı. Baran eğer senin üzerinde hakkım varsa sakın böyle bir şeye izin veremezsin. O kıza annelik yaptıramazsın, yaptırırsan sana hakkımı helal etmem." diye kurduğu cümleler ile korktum. Çünkü Baran annesinin dediklerini sineye çekmezdi. Kadın benden ne kadar da çok nefret ediyordu. Hemen yukarı çıkmak için arkamı döndüğümde birkaç adım ilerimde Haşmet ağayı gördüm. Gözümden akan yaşa engel olamazken koşarak merdivenleri çıkmaya başladım. Odaya girmeden Hüma'nın ağlama sesiyle bir hışım yanına gidip, kucağıma aldım. Susturmaya çalıştım ama kendimde ağlıyordum. Biliyordum ki Baran annesinin isteği üzerine izin vermeyecekti. Zorla, tehdit ederek yapacaktı. Allah'ım lütfen yardım et. Bu sefer konaktan yollardı Hüma'yı. Yapamayacaktım, Zişan Hanım oldukça istediğim hiçbir şeyi yapamayacaktım. Baran birazdan odaya gelecekti ve konuşacaktı benimle. Sonra eskisi gibi canımı yakacaktı. Ve o geceden önceki halimize dönecektik. Hüma mamasını bitirip, tekrardan uykuya daldığında yatağa yatırdım ve yanına uzandım. Beni anlamayacağını bilsem de "izin vermeyeceğim. Sende benim gibi babanı çok seven bir kız olacaksın. Baran da seni çok sevecek bunu biliyorum ve yanında ben olacağım ve seni göndermesine izin vermeyeceğim. Sende sakın beni yanlış anlama olur mu? Benim niyetim sana annelik yapmak değil seni sahiplenmek ve sana kimsenin kötü davranmasına izin vermemek. Buna baban da dahil." Dediğimde odanın kapısı açılıp, Baran içeriye girince yatakta doğruldum. Bir süre karşımda durdu. "Kay-" sözünü yarıda kestim çünkü eğer şimdi konuşmazsam bir daha konuşamazdım " ne diyeceğini gayet iyi biliyorum. Çünkü aşağıda annemle neler konuştuğunu duydum." Diye konuştum sonra gözlerimi kapadım, derin bir nefes aldım ve şöyle devam ettim konuşmama "Baran benim niyetim kızına annelik yapmak ve ya gözünü boyamak değil. Son günlerdir Hüma sürekli ağlıyordu ve sen sesini bile duymuyordun. Dün de bakıcının ona o kadar kötü davrandığını görünce odaya daldım ve bana bir sürü şey dedi o kadar nefret ettim ki senden o bakıcıdan bu konaktaki herkesten. Sonra onu odadan kovdum ve ateşli olduğunu anladım. Sana diyorum ya senden nefret ettim diye ama yine koşarak seni aradım. Neden biliyor musun? Hayır bilmiyorsun. Cevabı ben veriyorum. Çünkü Hüma'nın da BENİM de senden başka kimsemiz yoktu. Sen Hüma için onu sevmeyen, ondan nefret eden cani bir babasın, benim için ise zorla evlendiğim adam, beni tehdit eden adam, tabularımı yıkan adamsın. İşte her şeye rağmen sensin bizim sığınacak limanımız. Baran kızının senin sevgine ihtiyacı var. Benim senden öle aşk veya sevgi istemiyorum. İstesem de vermeyeceksin biliyorum. Senden kendim için tek istediğim bana kötü davranma, bana iyi davran. Beni bırakmayacaksın ve ömrümün sonuna kadar senin yanındayım. Senden kaçmak gibi bir düşüncem yok çünkü beni anında bulursun. Hani diyorsun ya bana aitsin. Ben kabul ediyorum sana aitim ve seninle olacak geleceğimin iyi olması için çabalıyorum. İleride sen, ben değil Biz demek istiyorum." Yüzündeki ifadeyi çözemiyorum ama şaşırmış ve dediklerim hoşuna gitmiş gibi bakıyordu. "Seni bırakmayacağımı nereden çıkardın? Ya bırakırsam." Dediğinde şok olmuştum. Ne yani beni bırakacak mıydı? Bu düşünceyle kendimi iyi hissetmediğim bir şey oldu. Karnıma bir şey oldu. İçimde bir şey oluyordu. "Ne yani beni bırakacak mısın? Yani özgür mü olacağım?" diye sorduğumda yüzünde ki anlamı bilmiyorum.