14.bölüm: söz ...

7K 256 2
                                    

Kayla'nın ağzından çıkan kelimelerle şaşkınlığımı gizleyemedim. Bu kız beni merak mı etmişti? Dün gece nerede olduğumu mu sorguluyordu. Gözlerinden çekip yüzünü inceledim. Çekip sarmak istedim ama olmuyordu. Aklım buna izin vermiyordu. Annemi öyle tehdit edemezdi tüm çalışanların yanında. Dün aklıma geldikçe deli oluyordum. Konağın kapısından girdim, Kayla'nın sesi yankılanıyordu. İlk korkmuştum bir şey mi oldu diye sonra yaklaştıkça anneme söylediği sözler annemin de ona cevap vermemesi. Sonra benim yanımda üstüne yürümesi. Konduramıyordum ona, o böyle biri değildi. Ne olursa olsun sinirlerine hakim olması gerekiyordu. Ne olduysa gelip bana anlatsaydı, böyle olmazdı. Dün sabah nasıldık, şimdi nasılız? İçimde bir şey sızlıyordu. Ona haksızlık yaptığımı söylüyordu bir ses. Her yüzündeki ayrıntıyı aklıma kazırcasına bakıyordum yüzüne. Dün ne kadar canını yaktığımı anlamaya çalışıyordum ama o soğuk bakan mavileri beni daha da deli ediyordu. Dün bağırmamalıydı, bilmiyordu bu konakta olan biteni tüm aşiretin kulağına gideceğini. Bilmiyordu hiçbir şey hakkında küçücük bir fikri yoktu. Kıyamıyordum ona anlatmaya. Anlatırsam benden tekrar nefret etmeye başlayacaktı. Benden nefret etmesini değil benden isteyeceği şeyleri istiyordum ondan. Belki ona aşk veya sevgi denen duyguları veremezdim ama o bana verebilirdi. Hayatımdaki tek kadın olmasını istiyordum ama o öyle şeyler yapıyordu ki canını yakmak acıtmak istiyordum. Bana yaptığını hissettirmek istiyordum. Düşüncelerimi kesip "Bana bakmayı kes." Diye konuştuğunda yine eskiye dönmek istediğini hissediyordum. "Kayla yine eskiye, ilk günlere mi dönmek istiyorsun?" diye sinirle tısladığımda ciddi bir şekilde "O günlerde kalsaydık hep, en azından bu kadar canım yanmazdı." Dedi. Ve benim sinirlerimi zorluyordu. Bağırdım bağıracaktım. Yine dün ki gibi kavga etmemek için "Kayla, sinirleniyorum." Diye uyardım ama benim dediğim kadın susar mı? Açtı ağzını yumdu gözünü hesabı "Beni uyarmayı bırak. Bana cevapta vermiyorsun o yüzden birbirimizi görmüyormuş gibi yapalım. Baran senden ve benden Biz diye bir şey olmayacağını sayende anladım. O yüzden bırak ilk günlerde ki gibi olalım. Kendini zorlama." Diye konuştuğunda kendimi hazmettirmeye çalıştım. Vazgeçmişti o yüzdendi o soğuk bakışları, sözleri. "Biz olmayı bıraktın mı? İstemiyor musun iyi bir evlilik?" diye sorduğumda "Senden hiçbir şey istemiyorum Baran Mirzanoğlu. Sende benden hiçbir şey bekleme. Sana açıkça söylüyorum. Senin olmayacağım ve senden asla bir çocuğum olmayacak. Ne olsa iki ay sonra hamile kalmadığım için annen sana Meliha'yı alır. Beni görmezden gel, Hüma ile aramızdaki ilişkiye karışma. Bir de karın olacak Meliha'da beni görmezlikten gelsin." Dedi ve sustu. Sözleri söylerken tereddüt etmemişti. Gözlerini kaçırmamıştı benden. Ciddiydi hem de fazlasıyla. Kaşlarımı çatıp "Sen ne dediğini duyuyor musun?" diye bağırdığımda hiç beklemeden "Evet, duyuyorum." Diye bağırdı. Delirerek "Kayla seni öldürürüm acımam gebertirim seni." Diye konuştuğumda "Umurumda değil hatta benim için bir iyilik yaparsın. Kurtarırsın beni senin gibi caninin elinden." Dediğinde bakışları canımı yakmıştı. Benden iğrenircesine bakıyordu. "Ne oldu sana? Ne oldu da vazgeçtin?" diye sorduğumda daha önce ezberlemiş gibi konuştuğunda "Boşuna senin için zamanımı harcayamayacağımı anladım dün. Bana inanmayan güvenmeyen bir adamsın sen. Ben sana inanırken kendimi teslim edebileceğim kadar sana güvenirken sen dün beni dinlemedin ve yargısız infaz yaptın. Gerek yokmuş sana." Sinirlenerek "Dünün neyini anlatacaktın Kayla? Her şey ortadaydı. Nasıl döndürebilecektin ki? Ne yalan uyduracaktın?" diye sinirle bağırdığımda yanağımda patlayan o tokatla ona öldürürcesine baktığımda gözünde hayal kırıklığı vardı. "Sen beni yalancı veya oyuncu olarak mı görüyorsun? Sen beni ne sanıyorsun? Baran senden iğreniyorum. Sakın bir daha bana dokunma hatta yaklaşma." Deyip, koşarcasına odadan çıktı. Bir dakika geçmeden peşine düştüm. O tokattın hesabını alacaktım ondan. Ne olursa olsun bana böyle hiç kimse davranamazdı. Babam bile bana tokat atamazdı. Bu sefer bitmişti o. O merdivenleri bitirirken ben daha yeni başlıyordum inmeye. Korumaları beklemeden kapıdan çıktığında annem "Ne oluyor Baran?" diye sorduğunda "Sana ne anne benimle karım arasında olan sorun seni ilgilendirmesin." Diye bağırdım ve Kayla'nın peşine düştüm. Arabam kapıda hazırdı. Ona yetişmeye çalışırken ara ve dar sokağa girmişti. Arabayla giremezdim.
Yarım saattir bulamıyordum. Artık ona bir şey oldu düşüncesinden deliriyordum. Eğer ona bir şey olursa kendimi asla affetmiştim. İleride Mehmet'in spor arabasını gördüğümde yavaşlamıştım. İçimden bir ses oradaymış gibi geliyordu. Orada o herifle birlikte düşüncesi daha da deli etti beni. Görüş açıma giren Kayla ve Mehmet konuşuyorlardı. Arabayı durdurup, onlara baktım. Ne işi vardı benim karımın düşmanımla? Ne konuşuyorlardı lan böyle? Arabadan inerken Kayla arkasını dönmeye yeltendiğinde Mehmet kolundan tutup kendisine çevirdiğinde bende devreler yanmıştı. Koşarak Mehmet'in yakasından tutup, kafa geçirdim. Üzerine çıkıp yumruklamaya başladığımda "Senin belanı s*kerim. Sen kimsin lan? Sen nasıl benim karıma dokunursun? Nasıl lan nasıl" diye bağırarak dövdüm şerefsizi. Üstünden kalkıp Kayla'nın yanına "Seninle konakta görüşücez."diye tehdit ederken kendisini toplamış, ayağa kalkan Mehmet "Korkma, Baran Ağa karına yardım etmek istedim." Dediğinde belimden çıkardığım silahımla kolundan vurdum iti. Çığlık atan Kayla'yı da öldürmek istiyordum. Mehmet'e "Sen ölüm fermanını imzaladın." Deyip, Kayla'nın kolunu sertçe tutup yürümeye başladım. Ön koltuğun kapısını açıp, sertçe itip kapıyı kapattım. Şoför koltuğuna oturup, arabayı çalıştırdım. Bir süre sonra arabayı durdurup, Kayla'ya "O herifle ne işin vardı?" diye sorduğumda cevap vermedi. Sinirlenerek çenesinden tutup kendime yapıştırdığımda ellerini omuzlarıma koydu. "Kayla delirtme beni o herifle ne işin vardı?" diye sorumu tekrarladığımda benden kurtulmaya çalıştı, izin vermeyerek belinden de sıkıca tuttum. "Ben senin yüzünden ağlarken, ne ara geldiğini anlayamadan geldi ve iyi olup olmadığımı sordu." Diye tısladığında gözlerimi kapayıp alınlarımızı birleştirdim. "Neden koluna dokundu?" diye sorduğumda zorlaştırmayarak "Gitmek istediğimi ve benim ağlamam onu ilgilendirmediğini söylediğimde kolumdan tuttu ve kendine çevirip bana yardım edebileceğini söyledi. Sonrası senin magandalığın." Deyip kendini uzaklaştırdı benden. "Bir daha bana dokunmamanı ve yaklaşmamanı söyledim." Dediğinde "Senin ödemen gereken bir hesap var." Diye karşılık verdim. Uzun süredir tuttuğu gözyaşları akarken "Mehmet'i vurarak zaten almadın mı intikamını." Dediğinde direksiyona yumruk geçirip, ona sertçe döndüm ve "Sana ne o itten, Kayla bana yapmak istemediğim şeyleri yaptırtmak zorunda bırakıyorsun." Diye bağırdım. Kısa süre bekledim cevap vermesi için ama cevap vermedi. Yine bir şeyler düşünüyordu. Kafayı yiyecektim ya bu kız bana sonunda ona.. devamını getiremedim çünkü öyle bir şey yapmak istemiyordum. Kendi isteğiyle benim olsun istiyordum. Geçen gece ki gibi karşılık vererek kadınım olsun istiyordum. İtiraf ediyordum beni sevmesine ve aşık olmasına ihtiyacım vardı. Çünkü canım acıyordu. Karşılıksız seviyordum ben onu. Deli gibi arzulayıp, istiyordum kimse dokunmasın tek bana ait kılsın istiyordum. Geberiyordum gözlerinin rengine. Bana aşkla baksın istiyordum. Sinirimi Kayla'dan sinirimi çıkartmamak için arabadan inip, kapıya tekme ve yumruk atmaya başladım. Onun üstüne kuma gelmesini istemiyordum. Ömrüm boyunca Kayla olsun istiyordum. Bu arabaya attığı tekmeye aşık olmuştum. Bana karşı gelmesine, asiliğine ve inatçılığına da aşık olmuştum. İşte benim kadınım budur. Her dediğimi yapıp, ağzımdan çıkacak kelimeye değil gözlerimin içine aşkla bakmasını istiyordum. Benden korksun ama belli etmesin. Karşı çıksın, bağırsın. Ben bunları düşünürken Kayla'nın bana bakan mavileriyle karşılaştığımda "De-de delirmişsin sen?" diye zorlukla dediğinde korkuttuğunu anlamıştım onun. Kapı içe çökmüştü. Kayla'nın bana bakmasını istemediğim bakışlarına maruz kaldıkça daha delirdim ve "Bakma bana öyle. Korkma benden." Diye yanına yaklaşırken benden uzaklaştı. "Bana yaklaşma lütfen." Dedi. Allah kahretsin sinir krizine girmiştim ve onu korkutmuştum. Allah benim belamı versin. Arka koltuğa oturduğunda bir şey söylemeden arabayı harekete geçirdim. Kısa sürede konağa geldiğimizde hızla arabadan inip, koşarcasına merdivenleri çıktı.
KAYLA'NIN AĞZINDAN
Korkuyla odaya girdim. Baran delirmişti, tanıyamıyordum onu. İlk defa sinir krizine girdiğini görmüştüm. Bir erkek koluma dokunduğu için yaşadığımız olaya bak. Bu kadar delirmesinin sebebi ben miydim? Odaya girdiğinde hiçbir şey demedi. Ben de hemen kendimi duşa attım. Bir saat sonra banyodan çıktığımda odada Baran'ı bulamadım. Akşam yemeği için aşağıya indiğimde göz göze geldik. Bakışlarımı kaçırıp, masaya oturduğumuzda hızla yemeğimi yedim. Kalkacakken Haşmet Ağa "Gelin hanım çalışma odasına Baran'a ve bana kahve yap, getir. Bana sade yaparsın." Deyip masadan kalktığında hala şaşkınlık içindeydim. Bana mı dedi diye düşündüm bir süre sonra Baran beni anlamış olacak ki "Bana da sade yap." Dediğinde sesimi çıkarmadan mutfağa indim. Kahve yapmasını severdim ve güzelde yapardım. Hemen mutfaktaki yardımcılardan malzemelerinin nerede olduğunu öğrenip, kahveleri yaptım. Kahvenin kokusu burnuma dolduğunda aklıma eski zamanlarım gelmişti. Her akşam babama kahve yapardım. Benim elimden içerdi hep kahve. Türk kahvesini her akşam isteseler yapardım. Çünkü seviyordum kokusunu. Bana huzuru veriyordu sanki. Kokusu sayesinde kendimi iyi hissediyordum. Yine aynı etkiyi göstermişti. Çalışma odasına çıkarken, yüzümde bir tebessüm vardı. Odanın kapısını açıp içeriye girdiğimde, gergin bir ortamda hissetmiştim. Galiba Baran babasıyla tartışıyordu. Kahveleri uzatıp "Afiyet olsun." Derken Haşmet Ağa tadına bakmıştı. "Ellerine sağlık kızım, çok güzel olmuş." Dediğinde tebessüm edip "sağ olun." Dedim. Baran hiçbir şey söylememişti. Odadan çıkıp, Hüma'nın odasına gittim. Birkaç saat kadar onunla ilgilenip, odama geçtim. Geceliklerimi giyip, yatağa yattım. Ne zaman Baran kollarını boynuma dolayıp, saçlarıma kafasını gömdü bilmiyorum ama ensemde hissettiğim nefesi uyumamı engelliyordu. Kaç kere denedim kollarından çıkmayı ama sonuç hüsrandı ve daha çok sarmıştı beni. Sırtım göğsüne değiyordu. Telsizden Hüma'nın ağlama sesi geldiğinde hemen "Baran artık beni bırak, kızının yanına gitmeliyim." Dediğimde "Kızımız." Dedi. Ben dediği sözcükte kalırken bu adamın ne yaptığını ne düşündüğünü anlamayacağımı anladım. Hızla Hüma'nın odasına gidip, onu kucağıma aldım. Altını değiştirip, kucağıma tekrardan aldığımda başını göğsüme yatırdı. Benimde gözlerim kapandı kapanacaktı. Sallanan sandalyeye oturup, sallanmaya başladım. En son aklımda kalan ise Baran'ın kızımız kelimesiydi. Sabah uyandığımda odadaydım ve Baran'ın kolları arasındaydım. Benim bir elim göğsünde diğer elim boynundaydı. Bu anı bozmak istemedim. Neden bilmiyorum. Boynundaki elini yanağına götürmek istedim ama uyanır endişesiyle fikrimden vazgeçtim. Bu yatağa nasıl geldiğimi bilmiyordum. En son Hüma'nın odasındaydım.
BARAN'IN AĞZINDAN
Kayla'yı bekledim bir süre ama hala gelmemişti. Merak edip, kızımın odasına girdiğimde çaprazımda karşılaştığım görüntüyle sırıtarak gülmüştüm. Ben bu kadar gülen bir insan değildim. Bu hatun bana bir şeyler yapmıştı. Göğsünde yatan kızımın keyfine ne demeli? Gülümseyerek uyuyordu. Kayla'nın küçük elleri Hüma'nın küçücük bedenini tutuyor. Kıskanmıştım ama hangisini bilmiyordum. Hüma'yı onun kucağından alırken zorlanmıştım. Kızım tutmuş, Kayla'nın yakasını bırakmıyordu. Hüma'da alışmıştı benim gibi ona. Yatağa yatırırken "Üzgünüm kızım ama babayı da düşün. Ben işten gelesiye kadar zaten onunlasın bırak anneyi de geceleri babaya bir huzur bulsun." Deyip alnına öpücük bıraktım. Onun da kokusunu içime çektiğimde Kayla'yı sevmek için bir neden daha bulmuştum. Kayla'yı yavaşça kucağıma alıp, yatağımıza kadar taşıdım. Yanına kıvrıldığımda ellerimi sardım ona. Kayla'da karşılık verdiğinde alnını öptüm. Hayatımdaki iki cadının huzuruyla huzur bulmuştum.
Sabah Kayla'nın kokusuyla uyandım. Gözlerimi açacağım sırada onun uyandığını anladım. Bir tereddüt yaşıyordu. Kısa süre boynumdaki parmakları oynadı. Her dokunduğu yerin izini almak istedim. Kollarımdan çıkmaya çalıştığında izin vermeyerek daha da sarıldım. Tabi "Baran bırak beni. Bana bir daha dokunma demiştim." Diye sitem ettiğinde "Sana sormayacağım, dokunup dokunmayacağımı." Dedim. Benimle inatlaşmayarak, kollarımın arasında kaldı. Hiç istemeyerek bıraktığımda hızla kalkıp "Nasıl geldim ben yatağa?" diye sorduğunda geceki görüntü geldi aklıma. Kayla'nın görmediği tebessümü silip, ciddi bir sesle "Başka yerlerde uyumayı bir daha sakın aklından geçirme. Başka yerlerde uyuya kalma sonra seni taşımak bana kalıyor." Dedim. Benim hatun laf yetiştirmezse olmaz tabi. "Sana ben demedim beni yatağa taşı diye. Hem benim rahatım orada daha iyiydi." Diyerek lavaboya girdi. Arkasından hayranı gibi bakıp, güldüm. Ulan Kayla.
KAYLA'NIN AĞZINDAN
Sabah ki didişmemizden sonra Baran'ı gıcık etmek için aklıma gelen fikri uygulamaya başlamıştım. Hüma'ya biraz yorgunluk oluyordu ama ilk kelimesi benim ismim olacaktı. Altı aylıktı ve kelimeleri çıkarmaya çalışıyordu. Uyandığından beri Kayla deyip deyip durdum hanımefendiye ama umurunda olmamıştı. Kendi istediklerini bana yaptırıyordu. O oyuncakla bu oyuncakla oyna. Bahçeye çıktık bir süreliğine içeri girip, merdivenleri çıkarken çoktan yorgunluktan uyuya kalmıştı. Beşiğine yatırıp, üstünü örttüm. Sonra odama geçip, yatağa yattım. Sabahtan beri aklımın bir köşesinde düşüncelerimi kurcalayan Baran vardı. Onunla ne yapacağım hakkında ufacık bir fikrim yoktu. Her defasında kararlarımı değiştiriyordu bir türlü gerçekleştiremiyordum düşündüklerimi. O aklıma geldikçe Zeynep'in dedikleri de geliyordu. Baran canımı acıtabiliyordu hem de fazlasıyla am beni mutluda edebiliyordu. Benim ona karşı olan duygularım kesinlikle değişmişti. Bunun farkındayım çünkü Baran beni öptü diye tokat atmıştım. Geçen gece kendi isteğimle öpmüştüm. Ondan uzak duracağım dedim, sabah kollarının arasında buluyorum kendimi. Sonra Baran'a olan nefretim başka bir şeye dönüştü. Farklıydı olmaması gereken bir şeyler olmuştu ama neydi bilmiyorum tek dilediğim daha fazla canımın acımaması. Çünkü canımı acıtan kişiyi affetmem daha da zorlaşacaktı. Düşüncelerimi kesen aşağıdan gelen Zişan Hanım'ın sesleriydi. Umursamamaya çalıştım ama inadına yapıyormuş gibiydi. Kapıdan çıkıp, terastan alt kata baktığımda Zişan Hanım'ın yardımcı kadınlardan birkaçını azarladığını gördüm. Karışmak istemedim başta ama beni görünce "Bu konağın Hanım Ağası benim. Ben ne dersem odur. Benim sözüme söz söyleyenin halini dün gördünüz. Bir daha dediklerimi ikiletirseniz sizin de canınıza okurum. Anlaşıldı mı?" diye bağırarak bana nispet yaptığında bir şey demeden odaya geri girdim. Odada bir oraya bir buraya dolanırken kendi kendime "Sakin ol, Kayla yine seni delirtmeye çalışıyor, sana zararı olacak. Sinirlenme, yine bir hainlik peşinde. Boş ver ne derse ne desin?" diye sakinleşmeye çalıştım. Birkaç dakika sonra sakince kapıdan çıkıp, aşağıya indim. Salona girdiğimde keyifle meyve yiyip, televizyona bakan Zişan Hanım beni fark etti. Televizyonu kapatıp daha da keyiflenerek "Hayırdır Gelin Hanım, yine mi canına susadın?" diye konuştuğunda bende gülümseyerek "Bu sefer sana istediğini vermeyeceğim. Sizin oyununuza bir kere düştüm bir daha düşmem. Size şunu söylemek istiyorum eğer izniniz olursa?" diye sordum. Zişan Hanım'ın yüzü şaşkınlıkla şüphe arasındaydı, sonra sor dediğinde "Elinize ne geçti? Benimle uğraşıp, Baran'la aramızı bozdunuz ne oldu? Göğemi yükseldi hanımlığınız? Ne amacınız vardı?" diye sakince sordum. Zişan Hanım ilk bana anlamsızca baktı, sonra saate bakıp "Baran'ın gelmesine daha var. Oyunda yapıyor olamazsın." Diye bana kinaye yaptığında "Benim oyunla dolanla işim olmaz. Çalışanlara Hanımınız benim, dünkü olanlardan ders çıkarın diyorsunuz ya onun için merak ettim. Baran sizin oyununuza düştüğümü öğrense ne olur öğrenmese ne olur? Önemli olan dün beni dinlemeliydi." Diye açıkça konuştuğumda Zişan Hanım anında tırnaklarını çıkartıp "Sen kendini fazla önemsemişsin Baran için. Oğlum sana fazla yüz verdi bende senin kim olduğunu hatırlattım o kadar. Birkaç haftadır bulutların üstünde geziniyordun, bende seni çıktığın yerden indirdim. Kendini fazla akıllı zannediyorsun ya hani Hüma'ya annelik yapacaksın, Baran'ı avcunun içine alçaksın. Sonra alışverişe çıkmalar yok efendim beşik takımları almalar. Kayla Hanım sizin aranızın iyi olmasına izin verir miyim ben? Oğlumu senin gibi Şeytana yedirir miyim?" diye çirkefleştiğinde "Tebrik ederim, amacınıza ulaştınız. Bir sonraki hedefiniz, Meliha'yı Baran'a kuma almanız dimi? Merak etmeyin size zorluk değil, tam tersine işinizi kolaylaştıracağım." Diye konuşurken Zişan Hanım'ın gözleri büyüdü. Bana değil, arkama bakıyordu. Cümlemi bitirir bitirmez arkamı döndüğümde dün ki sahne geldi aklıma. Tek fark vardı oda benim haklı olduğum ortaya çıkmıştı. Baran "Anne!" diye tısladığında Baran'a soğuk bakışlarımı atıp yanından geçerken "Artık çok geç Baran!" dedim. Söylediğim söz benim canımı bile acıtmıştı. Farkına biraz geç olsa da varmıştım. Bu saatten sonra ne kadar geçerli olurdu bilmiyorum ama Baran'ın dediklerini ve yaptıklarını nasıl unutacaktım? Ona olan aşkım bana yaşattığı acıyı nasıl hafifletecekti? Merdivenleri çıkarken bu sefer Zişan Hanım'ın hesap vermesi başlamıştı. Baran'ın annesine bağırmasına kulak asmadan odaya geçtim. Yatağa yatıp, bundan nasıl kurtulacağımı düşündüm ama tek çözüm belliydi. Biliyordum Baran'dan kaçamazdım ama kaçmak zorundaydım. Ya o beni kendi isteğiyle bırakacaktı ya da ben bir çözüm yolu bulup Baran'ın esiri olmaktan kurtulacaktım. Bundan sonrasını düşünmek istemiyordum. Baran benim ondan kurtulma düşüncemle galiba kafayı yiyip, beni öldürürdü. Aslında onun bana inanmaması daha kötüydü ölümden. Hem ben nereye kaçacağım acaba adam ben Mardin'den çıkmadan bulurdu. Hem de Hüma vardı onu bırakamazdım ama ben Baran'ın Meliha'yla evlenmesine de razı olamazdım. Çözümüm, bir kurtuluşum yoktu. Allah kahretsin ki ondan kurtulmak da istemiyordum. Onun yanında burada kalmak istiyordum ama kalbim buna izin vermiyordu. Odaya hızla Baran girip, kapıyı hızla örttüğünde Haklı olan bendim güçlü olan oydu. Ne kadar adaletliydi dimi hayat? "Kayla!" diye seslendiğinde "Efendim?" diye karşılık verdim. "Bana dün ne olduğunu anlat!" diye emrettiğinde yatakta doğrulup gözlerinin içine bakıp "Gerek yok ki!" dedim. Tabi Baran sinirlenip "Beni ikiletme, Kayla." Diye sesini yükselttiğinde bende sesimi yükselterek "Her şey ortada değil miydi Baran? Dün beni dinlemedin, olması gereken yerde dinlemedin beni? Bugün mü dinleyeceğin tuttu?" diye sorduğumda gözlerinin içine bakarken canım acıyordu. Gözlerimi kaçırmadım, böyle bir durumda kaçıramazdım. Sesini ayarlayıp "Kayla, dün senin-" diye başlayan cümlesini kesip "Devamını getirmene gerek yok, çünkü ne diyeceğini tahmin ediyorum. Baran, sana dünde söylediğim gibi senden hiçbir şey istemiyorum, sende benden hiçbir şey isteme veya benden bir şey bekleme. İstersen iki ay beklemenize bile yok, şimdi bugün bile bana kuma getirebilirsin. Dediklerimin arkasındayım. Bana yaklaşma ve dokunma yeter." Diye konuştum. Soğukkanlıydım ve tereddüt etmeden ezberlemişçesine söylediğim kelimelerle Baran "Bir daha senden boşanma ve kuma sözünü duymayacağım. Anlıyor musun beni duymayacağım. Senden başka karım olmayacak ve sana yaklaşıp yaklaşmayacağımı, dokunup dokunmayacağımı da senden öğrenmeyeceğim. Dediklerimi anla ve kavra. Benden kurtulma gibi bir seçeneğin yok." Diye beni sertçe uyardığında gözlerimi kapayıp, derin nefes alırken yanıma oturan Baran'la gözlerimi açtım. Ne olduğunu anlamadan ellerimi boynuna doladı ve alınlarımızı birleştirip "Aç kulaklarını iyi dinle. Kayla biliyorum canına yaktım. Üzdüm seni. Bundan dolayı pişmanım ama geçecek ve biz kaldığımız yerden devam edeceğiz. Ne olursa olsun sen teksin benim için. Aklına artık kazı benden kurtuluşun yok. Benden ve bizden vazgeçme." Diye sertçe konuştu. "Nasıl geçecek? Nasıl acıdığını bilmiyorsun ve halada devam ediyorsun canımı yakmaya. Bir umut yok ki bizden vazgeçmemek için? Ben aklıma çoktan kazıdım senin tutsağın olduğumu ama ben senin için tek değilim. Sende bunu aklına kazı. Artık boşa-" bu sefer o sözümü kesip "Umut mu istiyorsun?" diye sorduğunda "Çok istiyorum ama bana dediklerini ve yaptıklarını nasıl unutacağım? Nasıl düzelecek?" diye acıyla itiraf ettim. Acıyla gülüp "Düzelecek." Diye kısa cevap verdiğinde "Söz mü?" diye sordum. Alnımı öpüp "Söz, Mardin Ağası sözü." Diye karşılık verdiğinde gülümseyerek "Mardin Ağasıymış ona Mardin Magandası mı desek?" diye öneride bulunduğumda bana bakan o siyahlarını ömrümü veresim geldi.

TÖREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin