12.bölüm: gecelik

8.6K 243 0
                                    

Düşüncelerimi kesip, kendime geldiğimde Baran telefonunu cebine koyuyordu. Yanına yaklaştığımda "Giyebileceğim hiçbir şey yok. Ben nasıl dolaşacağım burayı. Bir daha ne zaman geliriz. Ben ata da binmek istiyorum. Baran yaa." Diye isyan ettiğimde "Çok mu istiyorsun burayı dolaşmak?" diye sordu. Tabi bende aklıma gelen fikirle "o zaman burada kalalım. Ben Zeynep'i arar söylerim, o hazırlar bir çanta." Dediğimde hemen "Olmaz." Dedi. Bende "Niye olmaz ya?" diye üstelediğimde "Yarın Cuma, hafta sonu değil. Şirkete gidicem." Dedi. "Bu daha güzel değil mi? Hafta sonu da burada kalırız. Yarın sen gelirken çantayı getirirsin. Lütfen Baran alt tarafı üç gün." Diye direttiğimde "Hayır!" dedi. Bende sinirlenerek onu tek başına bıraktım. Ne var evet dese ölür müydü? Cidden öküzdü ya. Salonda ki koltuklardan birine geçip oturdum. Ellerimi önümde bağladım. İçimden Baran'a saydırmaya başladım. Bir süre sonra Baran ve karizması yanıma oturduğunda "karnın acıkmadı mı?" dediğinde cevap vermedim. Oflayarak "Çok mu istiyorsun kalmak?" diye sorduğunda kafamı evet anlamında salladım. "Tamam, kalırız ama yarın ben dönesiye kadar kafanı eseni yapmayacaksın." Dediğinde "Gerçekten mi?" diye sordum. Baran da "Gerçekten ama uyacaksın kurala." Dediğinde hemen "Tamam, söz." Dedim. Akşam çiftlikteki çalışanlardan biri masayı hazırladığında ilk Hüma'ya çorba yedirdim, sonra kendimi doyurdum. Bahçe'nin ışıkları bir bir yanarken oluşan manzara çok güzeldi. Anlatamıyordum, huzuru bulmuş gibiydim. Cennet gibiydi burası. Hüma'yı Baran'a verip "Geliyorum iki dakikaya. Sakın düşürme." Diye tembihledim. Bahçe kapısına koşarak geldiğimde bu ayakkabılardan kurtulmak istedim. Kapının pervazına tutunarak topukluları çıkardım ve yalın ayak koştum. Topuklularımı bir kenara koyup, mutfağa indim. Yemek yediğini gördüğüm yardımcılara "afiyet olsun. Rica etsem bana çimenlere sermek için pike gibi bir şey verir misiniz?" dediğimde yalın ayak olduğuma şaşırmışlardı. Sonra biri "Tabi hanımım hemen vereyim." Dedi. Ve mutfaktan çıktığında onu takip ettim. Eve giriş kapısının olduğu koridordaki dolaplardan birinden pike verdi. Bahçe'ye çıkıp, Baran'a elimdekini gösterip "hadi buraya gelin." Dedim ve havuzun birkaç ötesindeki çimenlere serdim pikeyi. O sırada yanıma gelen baba kıza "Hadi otur." Dediğimde Hüma'yı aldım kucağıma. Onu oturtturup kendim oturdum. Eteğim biraz yukarı çıktığında, düzeltip Hüma'yı tekrar kucağıma aldığımda kucağımdan inmek için debelendi. Yüz üstü bıraktığımda Baran "ne yapıyorsun?" diye sorduğunda "Bak ne yapmaya çalışacak." Dedim. Konakta da bunu birkaç kere yapmaya çalışmıştı. Amacı emeklemekti ama olmuyordu. Poposunu kaldırdığında birkaç saniye geçtiğinde anında düşüyordu. Şimdi de poposunu kaldırmaya çalıştı, dördüncü denemesinde başarılı olmuştu. Sonra emeklemeye başladığında şaşırmıştım. "Görüyor musun? Başardı. Birkaç kere yapmıştı ama olmamıştı. Her seferinde poposu düşüyordu." Derken pikeyi geçip, çimenlere çıktığında kısa süren emeklemesi poposunu düşürmesi sonucu bitmişti. Gidip, kucağıma aldığımda "Yerim seni. Başardın fıstık. Sonunda poponu düşürsen de emekledin." Deyip öptüm. Kucağıma oturtturup kendimde oturdum. Baran "Erken değil mi daha?" diye sorduğunda "Bir ay sonra yapması gerekiyordu ama bazı çocuklar erkencidir. Erken konuşur, yürürler. Hem iyi olmadı mı? İlk emeklemesini gördün?" dedim ve tek cevabı gülmesiydi. Gülüp, "Bacaklarını uzat." Dediğinde "ne?" diye sesimi yükselttiğimde "dediğimi yap." Dedi. Bende utanarak bacaklarımı uzattım. Eteğimi düzeltim. Dizlerimin biraz üstüne kafasını koyup yattı. Sonra "Hüma'yı ver." Dediğinde kucağına koydum. Yaptıkları karşısında şaşırmam yetmezmiş gibi dedikleri karşısında da şaşırdım. Kollarını kaldırıp, Hüma'yı yükselttiğinde kızı ona öyle bir kahkaha attı ki, içim eridi gitti. Bu kadar güzel bir kare yoktur. Baran "Hoşunuza mı gitti küçük hanım?" dediğinde Hüma'da bir şeyler dedi ama yine anlamadık. Sonra bacaklarımdan kalkıp bana döndü. Hüma'yı kucağıma verip, "Senin de bir daha üzerinde böyle kısacık etek görürsem Hüma, bacaklarını kırarım." Dediğinde gözlerimi pörtletip "Sen delirdin mi Baran? Daha altı aylık bebek o." Dedim. "Bir daha giydirdiğini görürsem, elimden çekersin." dediğinde daha da sıkı sardım kollarımı Hüma'ya "Baran daha bu etek ne ki ona kısacık şortlar aldım. Hepsi birbirinden güzel ve renkli." Dedim. Baran'ın sinir olan bakışlarını gördüğümde "Hiç bana öyle bakma. Giydireceğim, hepsini özenerek aldım." Dediğimde bana attığı bakış ile "Hüma'nın uykusu saati geldi." Deyip, Hüma'yı kucağıma aldım ve odaya çıktım. Yatağa oturup altını değiştirdim, sonra ayağımda sallayarak uyutmaya başladım biraz zor olsa da yarım saat içinde uyuduğunda odaya Baran girdi. Sonra onu yatağın ortasına yatırıp, kalktım. Baran'a "Ben ne giyeceğim. Bunlarla uyuyamam." Dediğimde "dolaptan al bir şeyler. Bu gecelik idare eder." Dedi. Ben de dolaptan bana olabilecek geceliği alıp Banyoya geçtim. Duş alıp, hızlıca kurulandım ve Baran'ın geceliklerini giydiğimde geceliğin altı üstümden düşüp düşüp durduğunda sinirlenerek çıkardım. Bugün etek giydiğim için siyah penye kalçamın altında biten dar şortumu giymiştim. Geceliğin tişörtünü giydiğimde kısa kollu olan benim elimin bir karış yukarısında bitti. Şortumun bir tık aşağısına gelen tişört, bana on beden büyüktü. Çuval gibi içinde kaybolmuştum. Bu adam kaç kilo diye aklımdan geçirdim. Saçlarımı bağlayıp, kıyafetlerimi elime aldığımda Baran'ın uyumuş olmasını diledim. Dizilerde veya filmlerde neden böyle olmuyordu da ben de olmuştu. Benden garanti bir tane daha girerdi. Banyodan çıktığımda karşımda bir adet Baran buldum. Kıyafetlerimi dolaba yerleştirip sessiz bir şekilde "Sakın gülme." Dediğimde gülmemek için dişlerini sıkıyordu. Bende "Sen kaç kilosun be adam" diye sitem ettim. "Senin iki katınım." Dediğinde "Gül ya gül. Sen gülmeye alıştın." Dedim anında güldü. Hüma'nın yanına geçerek yattım. Bir süre sonra Baran'da yanımıza yattı. Aklımdan geçen tek şey aile gibi olmuştuk. Bilmem ama bir tuhaf hissetmiştim. Hüma'yı benim ve Baran'ın çocuğuymuş gibi düşündüm bir an. Bu anı bozmamak için her şeyi yapardım galiba. Hep böyle olmak istiyordum, hiç bozulmasın aramız. Böyle daha iyiydik. Gece boyu Hüma uyanıp durdu ve kucağımdan yatağa koyduktan bir süre sonra uyanıyordu, yerini arıyordu ve bu yüzden beni de uyutmuyordu. Karnını doyurduğumda derin bir uykuya geçtiğinde saat hava aydınlanmaya başlıyordu.
Öğlene doğru uyanıp, Zeynep'i arayıp olanları anlattığımda biraz şaşırmıştı ama bana ve Hüma'ya çanta hazırlamayı kabul etti. Tüm gün Hüma'yla bahçedeydik ve ona emeklemesi için alıştırma yaptırıyordum. İçimdeki bir hisle kapıya baktığımda elinde çanta ile gelen kocama baktım. Geldiğini hissetmiştim. Yanımıza geldiğinde "Çanta bizim için dimi?" diye sorduğumda kafasını evet anlamında salladı. Anladığım kadarıyla morali bozuktu veya bir şeye sinirlenmişti. "İyi misin?" diye sessizce sorduğumda "iyiyim." Dedi. Ben çantayı alıp, Hüma'yla odaya çıktım. İlk önce onun üstünü değiştirip, uyuttum. Sonra bavula benim için neler koyduğuna bakınca gördüklerim karşısında kalakalmıştım. Zeynep bana gecelik diye Zişan Hanım'ın düğün alışverişinde aldığı saten geceliği koymuştu. Daha ne koyduğuna baktığımda en azından benim rahat edebileceği ama Baran'ın kızacağı şeyleri koymuştu. Siyah, dar taytımı, koyduğu mavi sporlarımı ve tişörtümü giyip, bahçeye indim. Baran'ın tepesine dikilip, "Hüma uyudu, hadi gezintiye çıkalım." Değimde, üstümü süzüp "Bu halde mi?" diye sinirle söylendi. "Ben koydurtmadım, Zeynep koymuş. Gelmeyeceksen ben tek de gezerim." Dediğimde "Öyle bir şey yapamazsın." Dedi. Bende ona görüşürüz deyip, yürümeye başladım. Bahçeden yeşilliğe açılan tahta kapıya yaklaştığımda kolumdan çekilmemle burun buruna geldim Baranla. "Kayla!" diye uyardığında yakın olmamızı umursamadan sinirle "Kayla, kayla, kayla. Ne var Baran ne? Başkalarına sinirlenip, benden çıkarma acısını. Sana iyi misin diye soruyorum. Kafa sallıyorsun. Senin neyin olup olmadığını anlayabiliyorum. Söylemek istemiyorsan bile bana burayı gezdirmek zorundasın." Diye sesimi yükseltim. Gözlerini gözlerimden ayırıp, dudaklarıma kaydırıp tekrar gözlerimle buluşturduğunda "Neden öyle bir zorunluluğum var?" diye sorduğunda bir cesaret bir adım daha yaklaşıp, burunlarımızın değmesine izin verdim ve "Çünkü senin karınım ve beni buraya getirdin. Ben istemedim, sen kendi isteğinle getirdin. Getirdiysen, gezdirmek zorundasın." Deyip geri çekildim ve "Geliyor musun, gelmiyor musun?" diye sorduğumda arkasını dönüp "üstümü değiştirip, geliyorum." Diye seslendi. Bende o sırada yardımcılardan birine Hüma'ya ara sıra bakmalarını söyledim. Bahçe kapısından çıkan siyah eşofman, siyah tişört ve siyah sporları elinde siyah hırkayla bana doğru gelen adamı ilk defa böyle görüyordum. Yanıma gelip, hiçbir şey demeden belime bağladığı hırkaya anlamsızca baktığımda "Dar taytla dolaşmana izin vermem. Böyle dolaşırsın." Deyip, elimi tutup yürümeye başladık. Ağıra geldiğimizde "Ne yapacağız burada?" diye sorduğumda "kocaman araziyi yürüyerek dolaşamayız, bu yüzden atla dolaşacağız." Dedi. Bende heyecanlanarak "Atımı kendim seçerim." Deyip, gülerek ağıra girdiğimde arkamdan güldüğünü biliyordum. Ona yakın at vardı ve ben hangisini seçeceğimi bilmiyordum ama ağırdaki tek beyaz atı göstererek "Buna binmek istiyorum." Dediğimde kafasını salladı. "Hasan atları hazırla" diye bir adama emrettiğinde ağırdan çıktık. Bir süre sonra gelen beyaz ata baktığımda "Adı ne?" diye sorduğumda "Hera" dedi. Beyaz atın arkasından simsiyah, tüyleri ışıl ışıl parlayan bir at getirildiğinde Baran'a baktım. Baran'ın siyahları da ışıl ışıldı. Sonra yanına gidip, atın tüylerini okşadı onunla ne konuştuğunu duymasam da bir şeyler dedi. Adama birkaç şey sordu. Bende o sırada Hera'ya alıştım, onu sevdim. Benim olduğumu hatırladığında "hadi Kayla, gidelim." Dediğinde ata bindim. Baran ata usta bir şekilde binip "Hadi oğlum." Diye atını harekete geçidi. Bende ayaklarımla harekete geçirip, Baran'a yetiştim. Yeşilliklere çıktığımızda "Atının adı ne?" diye sorduğumda "Fırtına." Dedi. Bende "İddialı bir isim, mesela beni geçebilir misiniz?" diye ortaya laf attım. Yarışmak istemiştim onunla. Bana bakıp "Oğlum, hanımına marifetlerini gösterilim mi?" diye sorduğunda at kişnedi ve Baran "hazır mısın?" dediğinde ayaklarımı ata vurup, hızlandırdım. Arkama dönüp bakmak istiyordum ama dikkatimin dağılacağını biliyordum. Aniden yanımda beliren Baran "Kaybeden, kazananın istediği bir şeyi yapacak." Dediğinde, hırsla "Tamam." Dediğim an Baran öne geçip, bana fark atmıştı. Ben daha fazla hızlandığımda bile yetişememiştim ama çok güzel görüntü oluşmuştu. Bir insan atın üstüne bu kadar mı yakışırdı? Birbirlerine öyle bir uyum sağlıyorlardı ki, ikisi de süzülüyordu resmen. Bir süre görüş açımdan uzaklaştığında onu takip ettim. Yanına ulaştığımda atı akarsudan su içiyordu. Baran ise yüzünden akan suları eliyle siliyordu. Atın üstündeyken "Gelmeseydin." Dediğinde "Dalga geçme Baran, ata binmede iyiymişsin." Dedim ve güldüğünde "Kaybettiğine göre ne istesem diye düşüneyim." Dedi beni korkutmaya çalışarak. "Boşuna korkutmaya çalışma, ne istersen, yapacağım. Söz ağızdan bir kere çıktı ama hile yaptın." Diye savundum. Çünkü Baran zor bir şey isteyecekti ve kaçmam gerekiyordu. Tabi Baran bu numarayı yutmayıp "Kayla, kaçmayacağını söylerken bile kaçmaya çalışıyorsun. İkimizde biliyoruz ki hile yapmadım, yapmamda. Şimdi attan in de su içsin." Dediğinde oflayarak inerken Hera'nın eyerinin ayağına takılan hırka yüzünden yere yapışmıştım. Anında yanımda beliren ve beni toparlamaya çalışan Baran "Bir şeyin var mı?" diye sorduğunda "Ayağımın üstüne düştüm, çok acıyor." Diye ağlayacakken ayakkabımı çıkarıp, ayağımı döndürdüğünde acıyla inlemiştim. Çorabımı çıkarıp bileğime baktığında "Tamam, yok bir şeyin. Damar damar üstüne gelmiş." Deyip, çorabımı giydirip, bana baktı. "Çok acıyor." Dediğimde çaresizce "Biliyorum güzelim, geri dönelim." Dediğinde ayakkabımı giydim. Ayağa kalkmaya çalışırken, geri düşecekken beni tutan Baran "Yürüyemeyeceğine göre bana kaldın." Dediğinde oflayıp, "hep sana kalıyorum." Dedim. Kucağına alıp, alnımı öptüğünde tereddütsüz ellerimi boynuna doladım. "Diğer ayağını kullanarak, bin." Dediğini yaptığımda Baran'ın atının üstündeydim. Baran Hera'yı ağaca bağladığında "ona ne olucak?" dediğimde "Hasan gelir almaya." Dedi. Sonra arkama bindiğinde tek beden olmuştuk. Sırtım göğüsüne yapışmıştı, onun nefesini ensemde hissediyorum. Kafamı çevirdiğimde yüzlerimiz birleşiyordu. Gözlerimi boynundaki belli olan damarlarından çekip, kalın dudaklarıyla karşı kaşıya geldim. Bu kadar yakından görmediğim aklıma gelmişti. Biçimli dudakları, benim dudaklarımın iki katı kalınlığındaydı. Arsızca dudaklarında dolanan gözlerimi gözleriyle buluşturduğumda benim ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Bende bilmiyordum ki ne yaptığımı, Baran "bana hep böyle bak!" dediğinde hemen "Nasıl?" diye sordum. Tek cevabı bakışlarıydı. Ona nasıl baktığımı merak etmiştim. Eğer biraz daha ona böyle bakarsam sonucunun ne olacağını biliyordum. O yüzden önüme döndüm, Baran atı harekete geçirip, hızlandırdığında bakışları ve dudakları gözümün önünden gitmiyordu. Sert göğsüne sırtım yapışmıştı ve nefesini ensemde hissediyordum. Saçlarıma dudaklarını değdirdiğinde ben artık iyi değildim. Başım dönüyordu, artık midemde filler tepiniyordu. Allahım bana ne oluyordu böyle. Gözlerimi kapadım ve derin bir nefes alıp verdim. Çiftliğin kapısına geldiğimizde ilk önce attan indiğinde "Bana bırak kendini." Dediğinde "Yaa tekrar düşersem." Dedim tereddütle. Baran "Bana güven. Tutarım seni, bırakmam." Dediğinde hiç düşünmeden ellerimi omuzlarını koyarak kendimi ona bıraktığımda beni tuttu.ellerimi boynuna dolağımda Baran "Seni taşımıyormuş gibi hissediyorum." Dediğinde "Ne yapacaksın sen doksan ben kırk beş kiloyum. Iki katımsın, maşallah ama göstermiyorsun." Dedim ve güldüğünde "Çok mu komik?" dedim hoşnutsuzca. Sonra Baran "Kayla suya atıcam seni. Çok konuştun. Dıı dır kafamı ütüledin." Diye cevapladığında kollarımı ona daha da sardım. Havuza atar korkusuyla. Bu hareketimle daha da güldüğünde ben de güldüm. Bu adama yakışıyordu gülmek. Içeri girip, beni koltuğa yatırdığında ayakkabımı ve çorabımı çıkardım. Sonra krem alıp yanıma geldiğinde "Ben sürerim, saol." Dediğimde bana saçmalama bakışını atıp, ayağıma kremi sürmeye başladı. Elinin, tenime değdiğihernoktası karıncalanırken tek odağım onun yüzüydü. Dikkatlice sürüyordu, canımın acımasını istemediği her halinden belliydi. Işi bittiğinde gözlerimiz bir kez daha buluştu. Bu sefer ortamı bozan yardımcı ağrı kesici ve su getirdiğinde Baran "İç ve dinlen." Dediğinde Tamam anlamında kafamı salladım. Kucağına alarak odaya çıkardığında yatağı boş görmemle "Hüma!" telaşla dediğimde "Ayşe mamasını yediriyor. Sen düşünme, ben varım." Dedi ve beni yatağa yatırıp, yine alnımdan öpüp gözlerimin içine bakıp odadan çıktı. Uyumadan önce düşündüğüm tek şey bugün yaşadıklarımızdı.
Uyandığımda ağrım geçmişti ve ayağıma basabiliyordum. Yemek yiyip, Hüma'yı yine zar zor uyutup, yorgunluğumu atmak için duşa girmeye karar verdim. Dolaba yerleştirilen bavuldaki eşyalardan iç çamaşırlarımı ve saten geceliğimi aldım. Bunun hesabını sorucaktım Zeynep'e. Hızla duş alıp, saten geceliği giydiğimde çığlık atmak istedim. Belim olduğu gibi ortadaydı sadece çapraz iki ip geçiyordu. Uzundu ve derin yırtmacı vardı. Üstüne üstlük mordu. Üstüne sabahlığını geçirip, çaresizce odadan çıktım.yine umduğumu bulamamıştım çünkü yatağın kenarında bulduğum Baran, beni baştan aşağıya süzmüştü. Ahhh Zeynep ahh diye içimden inledim. Hızlıca ışıkları kapatmak için yeltendiğimde Baran "Kapatma." Dediğinde bir şey demeden yatağın kenarına geldim. Karşı karşıyaydık ve Hüma ortamızda yatıcaktı. Göz teması kurmadan üstümdeki sabahlığı titreyerek hızlaçıkarıp, pikenin altına girdim. Yırtmacımı görmüştü ama sırt dekoltesini görmemişti. Tek yakaladığım yüzündeki hafif bir tebessümdü. Yüzümü Hüma'ya döndüğümde kolumla oynamayı seven küçük hanım anında kolumu eline geçirmişti bile. Gece Hüma'nın sesiyle uayndığımda karnının acıktığını anlayarak, ona emziğini verip uykusu kaçmadan geri uyuduğunda mamasını hazırlamak için mutfağa indim. Suyun kaynamasını beklerken arkamdan sinirli bir ses tonu ile "Kayla!" diye Baran'ın sesini duyduğumda aklıma gelenle şapa oturmuştum. Ben sabahlığımı giymemiştim ve akşamdan beri sakladığım dekolteyi görmüştü. Bana tayt giydirmeyen adam bu şekilde mutfağa indiğimi görmüştü. Arkama dönmek istedim ama yapamadım. Benim sessiz kalmama sinirlendiği için "Kayla bu halde nasıl buraya inersin?" diye bağırdığında arkama dönüp, "Bağırma, uyandıracaksın çalışanları." Dedim. Dediğime karşılık "Demek ki burada çalışan olduğunu biliyorsun. Peki kaç tane erkekçalışan var biliyor musun? Hayır. Onlardan biri seni ya böyle görseydi."diye yanıma gelip, ateş püskürdüğünde "Hüma acıktığı için mama yapmam lazımdı ve giymeyi unuttum." Dedim. Baran daha da sinirlenerek beni tezgahlaarasına sıkıştırıp "UNUTMAYACAKSIN KAYLA. AKLINA KAZI BENDEN BAŞKASI GÖREMEZ SENİN SIRTINI, BACAĞINI, KALÇANI. İZİN VERMEM ANLIYOR MUSUN? BİR DAHA SENİ BÖYLE ODAMIZ DIŞINDA GÖRÜRSEM. SENİ MAHVEDERİM. " Diye sessizce tısladığında kafamı önüme eğdim. Çünkü o gözlerini görmek istemiyorsum. Çok korkuyordum o böyle bakınca. "Çabuk yap mamayı." Dediğinde kaynayan suyuhemen biberona döktüm. Ilıştırdığımda "İşim bitti." Deyip, önden odaya çıktığımda arkamdan geldi ama karşı odaya girdi. Bende Hüma'yı yedirip, tekrar uyuttuğumda Baran odaya gelmemişti. Hata bendeydi. Suçlu olan bendim ama Baran'a kızmıştım. Hatamı kabul etmemiştim. Odadan çıkıp karşı odaya girdiğimde camın önünde bulduğum Baran'I, kapıyı kapatıp "Haklıydın, böyle aşağıya inmemem gerekti. Özür dilerim." Dediğimde hızla kapının kolunu indirdiğimde Baran "Kayla" dediğinde ona döndüm. Bana yaklaşıp, beni kapıyla arasında bıraktığında gözleri dudaklarımın üstünde gezinip, durduğunda öpmesini istedim. Bu sefer benim gözlerim onun dudaklarına kaydı. Benden bir şey bekliyordu bunu anlayabiliyordum. Bu sefer ona yaklaştığımda dudakları dudaklarıma kapandı. Kapıya yaslanan başım ve bedenim ona karşılık veriliyordu. Istekle ellerimi boynuna doladım ve öpüşlerine karşılık verdim. Bir süre sonra daha da derinleşen öpüşmemize Baran'ın elini geceliğimin yırtmacı olan bacağımda hissettiğimde ellerimi saçlarına daldırdım. Diğer elide açık olan sırtımdaydı, ne olduğunu anlamadan kendimi Baran'ın kucağında buldum. Yatağa yatırdığında dudaklarına boynuma indirdi. Bir süre orada oyanlandıktan sonra gözlerimin içine baktı.

TÖREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin