23. bölüm: Kar Tanesi

7.5K 212 5
                                    


Yeryüzündeki en anlamlı ve en güzel kare bence bu olmalıydı. Hayatıma gireli daha altı ay olmuştur belki ama ben onu altı yıldır seviyormuşum gibi hissediyordum. Onun bu değişimine ayrı bir sevmiştim. Neredeyse üç buçuk aydır hamileydim ve hamileliğimde ki mide bulantıları ve baş dönmeleri yüzünden hala kendime gelemiyordum. Dün akşam yemeğinden sonra yaklaşık üç saatini lavaboda öğürmekle geçirmiştim ve Baran bir saniye olsun beni yalnız bırakmamıştı. Onu geçtim, gece Hüma’nın ağlamasıyla ayağa kalktığımda beni geri yatırtıp, kendisi gitmişti. Baran’dan beklemediğim şeyleri yaparken bir de bu manzara karşısında gülsem mi şaşırsam mı bilemedim. Uyanır uyanmaz Hüma’nın odasına baktığımda onları bulamamla eski yatak odamıza inip, Baran’ın göğsünde serili bir adet Hüma ve bir eliyle kızını tutan diğer eli de yatağın kenarından sarkmış biberonla uyuyordu. Karşımdaki manzara ile hızla yukarı çıkıp, telefonumu aldım ve bu anı ölümsüzleştirmem gerektiğini bildiğim için fotoğraflarını çektim. Bir süre daha izleyip, yavaşça Hüma’yı kucağıma aldım ve uyanmaması için hızla odasına götürüp, beşiğine yatırdım. Biraz mızırdanmıştı ama tekrar uykuya daldığında Baran’ın yanına giderek, yanağını öptüm ve “Baran!” diye seslenerek uyandırmaya çalıştım. Elindeki biberonu alarak “Hadi kalk uykucu baba, işe gideceksin!” diye söylendim. Gözlerini aralamaya çalıştığında “Sana da günaydın!” diye söylenirken kulağına eğilerek “Teşekkür ederim.” Diye fısıldadım. Bir anda kendimi Baran’ın kucağında bulurken “Baran!” diye çığlık atarak “Ne yapıyorsun ya? Korkuttun!” diye sitem ettiğimde telaşla doğrularak “Bir yerin acımadı dimi?” diye sorarken “Hayır, acımadı. Hemen telaşlanma bir anda seninle buluşunca korktum.” Diye açıkladığımda ferahlayarak arkasına yaslanarak, beni kollarının arasına alarak “Daha iyi misin?” diye sorduğunda kafamı sallayarak “Evet, mide bulantım geçti.” Dedim. “Yarındı dimi randevumuz doktorla?” diye sorduğunda onaylayarak “Evet, yarın öğleden sonra!” derken alnımdan öpüp “Afacan şimdiden seni böyle yoruyorsa, doğunca ne yapacaksın, merak ediyorum?” diye keyifle sırıttığında yine erkek olacağını söylemeye çalışıyordu. “Nereden biliyorsun erkek olacağını ya kız olursa?” diye sitemle söylendim. Baran kolumu sıvazlayarak “Biliyorum oğlumuz olacak.” Diye kesin dille söylendiğinde onunla yine polemiğe girip ‘bilirim ben, hissediyorum’ cümlelerini duyamayacak kadar karnım acıkmıştı. Onun için “Hadi kalkalım, daha işe gideceksin!” diyerek ayrıldığımda o da kalktı. Elimi tutarak, odadan çıktık.
ÜÇ AY ÖNCE
  Baran’ın işten gelip, yemekten sonra koltukta oturarak film izlerken bir an da “Yarın konağa dönelim!” demesiyle ilk birkaç saniye cevap veremesem de “Baran!” diye sitem ederken “Ne?” diye sormasıyla “Ben bir daha o konağa dönmeyeceğim!” diye ciddiyetle söyledim. Aklımda, kalbimde o konağa gitmemek isterken ne diye dönecektim o konağa? O konakta hiç kimse beni sevmiyordu, tamam sevmek zorunda değillerdi ama bana kötü davranmak zorunda değillerdi. Ben orada birine dahi güvenmiyordum, onu geçtim Zişan Hanım bana o tatlıyı yedirttikten sonra onunla aynı evde bile kalamazdım. Bu yüzden de Baran’ın “Saçmalama Kayla, ne demek geri dönmeyeceğim!” demesine karşılık “Evet dönmeyeceğim Baran. Ben o konakta hiç rahat değilim ki, birine bile güvenemiyorum. Hüma’yı Yaren’e emanet ederken aklımdan bin bir düşünce geçip, gidiyor, gözüm arkada kalıyor. Her şeyi geçtim, annenin bana yaptıklarından sonra yine hiçbir şey demedim ama bu sefer gerçekten fazla oldu. Daha fazla onunla aynı ortamda yaşayamam. Artık kendimi de düşünmüyorum, kızımı ve karnımdaki bebeğimi düşünmek zorundayım!” diyerek açıklama yaparken “Kayla, biliyorum. Annemden bunun hesabını alacağım merak etme!” diye güven vererek konuştu. Kabul etmeyerek “İster hesabını al ister alma. Bana Meliha’nın kuma tatlısını yedirttirdikten sonra Zişan Hanım’dan her şeyi beklerim. Hüma’ya annelik yaptım diye bana bunları yapıyorsa hamile olduğumu öğrendikten sonra neler yapar? Ben bu konuda ciddiyim, ben o konağa geri dönmeyeceğim ve senin de dönmene izin vermem.” Dedim. Kaşını kaldırarak “Bana da mı izin vermezsin?” diye tekrarlarken “Evet, sana da izin vermem. Kusura bakma da beni karnımda bebeğimle kucağımda kızımla bırakıp gidebileceğini zannediyorsan yanılıyorsun!” diye bilmiş gibi derken dudağının kenarı kıvrılırken “Nasıl engel olacaksın?” dedi. Bende parmağımı sallayarak “Gerekirse seni bu çiftliğe kitlerim. Beni bırakma gibi bir şansın yok, sen neredeysen ben oradayım. Ben burada olduğuma göre demek ki sen de buradasın.” Dediğimde gülerek beni kolunun altına aldı ve “Seni bırakmak isteyen kim?” derken ayrılarak, ona döndüm ve “Söz mü? Ne olursa olsun, beni bırakmayacaksın. Gitmeme izin vermeyeceksin?” dedim. Bir süre bekledi sonra “Baran Ağa sözü.” Diyerek beni kendine çektiğinde gülerek “Mardin Magandası!” diye söylenerek dudaklarına öpücük bıraktım.
ÜÇ AY SONRA
Çiftliğin en üst katı iki hafta içinde tadilata girerek yatak odası ve küçük üç tane oda oldu. Küçük odalardan birinde Hüma’nın konaktan getirilen oda takımını yerleştirerek yeni bir odası oldu. Konaktaki yatak odamızdan biraz daha büyük ve kendim seçtiğim mobilyalarıyla daha güzeldi. Yatak odamızın terası, giyinme odası ve banyosu vardı. Eski odamızdaki gibi ahşaba dayalı değildi, tam tersine her şey beyazdı ve giyinme odasındaki rafların kapakları vardı. Banyomuz mor, siyah ve krem üçlüsünden oluşuyordu. İki odayı da boş bırakmıştık çünkü Baran ‘doğacak çocuklarımızın odaları’ diyerek dokundurmamıştı. Bir alt katta ki eski yatak odamızı ve karşısındaki odaya da dokunmayarak misafir odası yapmıştım. Diğer odalardan birini ise duvardan duvara kitaplık ve boydan boya cam olan pencerenin önüne iki tane tekli rahat koltuk koydurtmuştum. Giriş kattaki salonu ise baştan aşağıya duvar renkleri dâhil, her şeyi değiştirmiştim. Kataloglardan seçtiğim mobilya ve biblolarla daha güzel bir hale getirmiştim. Mutfak zaten yeni diye bir değişiklik yapmamıştım. Baran İstanbul’dan kitaplarımı getirtmişti ve konaktan gelen tüm eşyalarımızla tamamlanmıştı. Ben eskiyi düşünürken Baran elini yüzünü yıkamış, takım elbiselerini giymişti. Ben de üstümde bol kazağım altımda siyah kalın taytım ve ayağımda ayıcıklı panduflarımla odadan çıkarak, ağlayan kızımın yanına gittim. Kucağıma alarak susturdum ve üstünü değiştirdim. Baran’ın yanımıza gelmesiyle “Hadi kahvaltıya inelim!” diyerek kucağına kızını almasıyla ben de arkalarına takıldım. Kahvaltımız her sabah ki gibi Baran’ın “Fazla merdivenleri inip çıkma, söyle yardımcılara istediklerini getirsinler. Telefonunu yanında bulunduruyorsun. Hüma’yı da kucağına alırken kendine dikkat et. Bir şey oldum mu hemen ara. Ayakların çıplak dolaşma!” içeren uyarıları ile geçerken, kapıya kadar eşlik edip, kabanını giyerken “Dediklerim anlaşıldı mı?” diye son uyarı sorusuyla “Anlaşıldı Ağam.” Diyerek karşılık verdiğimde gülerek öptü ve “Dikkat et! Sizi seviyorum.” Diyerek kucağımdaki kızımızı sonra beni öptü. Eliyle de karnımı okşadığında “Bizde seni seviyoruz. Sen de dikkat et!” diyerek vedalaşarak evden çıktı.
Tüm günümü fazla merdiven çıkıp inmemek için Hüma uyuduğunda eski yatak odasına yatırıp, kendimde kitap okumaya çekiliyordum. Kitabın en güzel kısmındayken Reyhan’ın kapıyı tıklatarak, elindeki meyve tabağıyla odaya girmesiyle “Yine mi?” diye isyan ettiğimde gülerek “Baran Ağa biraz önce arayıp, emretti.” Derken kızıyormuş gibi yaparak “Reyhan sende mi Baran’ın adamısın?” dedim. Bu evde çalışan üç kadın vardı, birisi benden küçük daha on dokuz yaşında ki Reyhan ve onun annesi kırkına dayanmış Ayşe abla, otuzlu yaşlardaki Selva abla vardı. Konakta ki gibi Zişan Hanım’ı tutmuyorlardı, bana karşı çok iyilerdi ve onlara güveniyordum. Reyhan genellikle bana yardım edip, Hüma’yı yıkamamda ve bir şey istemem de yukarı aşağı çıkıyordu. Selva abla ve Ayşe abla ise mutfakta yemekle uğraşıp, temizliğe bakıyorlardı. En önemlisi Ayşe Abla bana yemek yapmayı öğretiyordu. Bizde böyle hayat devam ederken, Zeynep’in sevdiği çocuk askerden gelmiş işinin başına geçmişti. Telefonda söylemişti bunları, ne işi vardı bilmiyordum. Selma ise yaklaşık beş aylık hamileydi ve kız çocuğu bekliyordu. Neredeyse iki haftadır görüşmüyorduk, telefonda konuştuğumuz kadarıyla neyse ki birkaç saate gelirlerdi. Reyhan’ın “Hanımım istediğiniz gibi her şey hazır, geriye servis yapmak kaldı. Ben aşağıdayım, bir ihtiyacınız olduğunda seslenin hemen gelirim. Meyvelerinize lütfen bitirin. Bizi Baran Ağa’nın gazabıyla karşılaştırmayın.” Dediğinde gülerek “Tamam yiyeceğim. Her şey için teşekkür ederim. Şimdilik isteyeceğim başka hiçbir şey yok.” Derken odadan çıktı. Bir dilim portakal ısırıp, yemeye başlamıştım ki Baran’ın aramasıyla ağzımın doluyken açarak “Alo!” dedim. Çıkan boğuk sesimle keyifle gülerek “Afiyet olsun Hanımım.” Diye söylendi. Yutkunarak
“- Senin amacın bana kilo aldırmaksa başardın, en son ki kontrolümde elli bir kiloya dayanmıştım.
-Çok kilo almışsın Kayla, hemen geri vermen gerek.
-Dalga geçme benimle, her gün aynı saatlerde meyve yemem için çalışanlarını aramaya üşenmiyor musun? Hamile olduğumu keşke beşinci ayımda söyleseydim.
-Her gün bu saatlerde kitap okurken, dünyayı unuttuğun gibi karnının acıkmasını da unutuyorsundur. Hem senin sağlığına dikkat etmen gerek, bunu da ben mi hatırlatayım?
-Karnımın acıkmasını unutmam bu bir, sağlığıma da dikkat ediyorum bu da iki!
-Ocak ayındayız senin hasta olmaman gerek ve bunun içinde C vitamini alman gerek. Bu arada Hüma uyuyor mu?
-Evet, uyuyor, sen sormadan ben söyleyeyim en üst kata hala çıkmadım. Eski yatak odamızda yatıyor.
-Kayla!
-Ne?
-Bana şöyle yapma, alırım ayağımın altına.
-Nasıl yapmayayım!
-Sizi düşündüğüm için böyle yapıyorum.
-Ne yapabilirim daha üç buçuk aylık hamileyim Baran! Şimdiden bu kadar endişelenmen beni de korkutuyor. Beşinci ayımda beni evden çıkartmazsın.” Diyerek sitem ettiğimde kapının zil sesini duyduğumda Baran’ın “Saçmalama Kayla!” demesine karşılık “Zeynep’le Selam geldiler. Aşağıya inmem gerek. Görüşürüz.” Diyerek yüzüne kapadım. Hızla aşağı inerek tek tek sarılıp, “Hoş geldiniz!” diyerek içeriye geçirdim. Koltuklara otururken Selma “Niye yüzün beş karış?” diye sormasıyla Zeynep’in “Ne oldu, kötü bir şeyin yok dimi?” diye sorarken “Yok bir şeyim. Baran delirtti biraz o.” Diyerek geçiştirdiğimde karnı baya belli olan Selma’ya “Sen iyice padufuk olmuşsun.” Dedim. O da bana karşılık vererek “En azından beşinci ayıma gireceğim, sen daha üç buçuğuna yeni girdin göbeğin çıkmış.” Dediğinde Zeynep de kıkırdayarak “Hakket ten abla senin karnın baya belli olmaya başlamış. Çok mu yiyorsun?” derken “Baran bir an olsun, rahat bırakmıyor. Adam işteyken bile beni eliyle besliyor.” Diye sitem ederken gülüşerek dert yandım.
Birkaç saat içinde hem sohbet edip, hem yerken Hüma’nın da bize katılmasıyla Selma’nın neşesine neşe katıldı. Hüma’ya yemek yedirirken, onunla ilgilenirken karnını okşayıp, gözleriyle ‘bir an önce doğ’ diyordu. Hüma’yı yürütecine koyarak, etrafta dolaşmaya başlamasıyla Zeynep “Şuna bak nasıl da fıldır fıldır dönüyor.” Demesiyle Selma “Çok tatlı değil mi, yerim onu. Halasının kuzusu.” Dedi. Bende tebessümle kızımı izlemeye başladım. Hüma gibi bir kızım daha olmasını isterdim, çok sakin bir bebekti. Ne kadar hareketli olursa olsun, yaramazlık peşinde değildi.
Selma ve Zeynep’i yolcu ettikten sonra Hüma’yı odasına çıkartarak, uyuttum. Kendi odama geçerek boy aynasının karşını geçerek kazağımı çıkartıp yan döndüm. Karnıma elimi koyarak kendi kendime “Gerçekten fazlamı kilo aldım da bu kadar karnım çıktı yoksa bir anormallik mi var?” diyerek kuşkuya düşerken aniden kapının açılmasıyla sıçrayarak korktuğumda Baran’ı gördüğümde ferahlayarak “Ödümü kopardın!” diyerek itiraf ettim. Yanıma gelerek sarıldığında “Asıl sen benim ödümü kopardın? Telefonun nerede be kadın senin? Aklım çıktı size bir şey oldu düşüncesiyle!” dediğinde “Kitap okurken unutmuş olmam lazım.” derken ayrılarak “Aşağıyı aradığım da iyi olduğunuzu öğrendim. Sana telefonunu yanından ayırmayacaksın diyorum, sen odada mı unutuyorsun?” diye öfkeyle tısladığında “Unutmuşum işte Baran, ne yapabilirim?” dememle sakince “Aklıma neler geldi, sana mı kızıma mı bir şey oldu düşüncesiyle nasıl geldim hatırlamıyorum bile.” Dedi. Çok korktuğunu anlayarak, bende hatamı kabullenerek “Özür dilerim, bak yok bir şeyimiz. Hüma odasında uyuyor.” Diyerek sarıldığımda “İlk onun odasına girdim, uyuduğunu görmemle buraya fırladım. Kayla bir daha bunu yaşatma bana.” Dediğinde belimi sararak omzuma öpücük bıraktı. Daha aklına yeni gelerek “Senin niye üstünde kazağın yok?” dediğinde saklamayarak “Ayna da karnıma bakıyordum. Baksana nasıl da karnım belli oluyor!” diyerek tekrar aynanın karşına yan durduğumda yüzündeki sırıtışla arkama geçerek ellerini karnıma dolayıp “Daha yenimi fark ettin?” dediğinde “Evet, daha yeni fark ettim.” Dedim. Aynadan bana baktığında “Seni dikkatsiz anne!” diyerek sinirlendirdiğinde “Sen sanki fark etmiştin?” dediğinde “Tabi ki fark etmiştim.” Dediğinde gözlerimi aynada birleştirdim. Hayranlıkla bakarken ilk defa bizi böyle görmüştüm. Çok güzel duruyorduk, onun elleri karnımda benim ellerim onun elleri üstünde, yüzümdeki tebessüme engel olmayarak “Çok güzeliz!” dedim. Sırıtırken, tekrardan “Biz seninle yakışıyormuşuz!” dediğimde kahkaha atarak “Benim yanıma herkes yakışır!” diyerek egosunu gösterdiğinde aramızda ki farka baktım. Ben sarışındım o esmerdi, mavi gözlerim varken onun kömür karası gözleri vardı. Boyu bir doksan varken benim ancak bir altmış beş vardı, kilo farkımız iki kat gibi bir şeydi. Ben cüceyken o dev haliyle beni nasıl sevip, aşık olmuştu? Merakımla Baran’a dönüp, gözlerine bakarak “Sence bir dev niye cüceyi sever?” diye sorduğumda gülümseyerek, yatağa yönelip kazağımı aldı. Düzüne çevirerek köprücük kemiğimi öpüp, “Hadi giy!” diyerek giydirdi. Bende giyerek “Soruma cevap versene!” diye tutturduğumda “Nereden geldi aklına?” diye sorarken açıkça “Senle benden, aynada ki halimizle çok farklı olduğumuzu düşündüm. Çok zıt değil miyiz?” diye sordum. Beni kendine çekerek “İnsanlar soğuğu sevmedikleri halde kar tanelerini severler. Neden peki?” diye sorduğunda “Bilmem, neden?” diye safça sorarken gülerek “Hava ne kadar soğuk olursa olsun, insanlar ne kadar donup, üşüseler de kar tanelerinin yağıp, etrafı beyaz hale getirmelerini çok severler. Aslında insanların kar tanelerinin oluşturduğu manzara sayesinde onları severler.” Dediğinde anlamayarak ona baktım. Gülerek “Seni seviyorum çünkü kar taneleri gibi etrafımı beyaz hale getirip, masumluğun karşısında nefesimi kesiyorsun! Bana kalbim olduğunu hatırlatan sensin. Kendi güzelliğin gibi kalbin de güzel. İnan bana o gün seni değil bir başkasını seçseydim hamile kaldığında ‘erkek doğuracağım’ deyip, Hüma’nın yüzüne bakmazdı. Yasak olduğunu bildiğin halde beni dinlemedin, bir başkası dinler ve Hüma’yı yalnızlığa beni de karanlıkta bırakırdı. Sen inatçılığınla, dik kafalı ve asi duruşunla kalbime girdin ve yolumu aydınlattın.” Diye güzelce konuştuğunda sağ gözümden akan yaşa engel olamadım. Yüzüne hayranlıkla bakarak sarıldım. Kokusunu içime çekerken bir kez daha şükredip, bu halde olduğumuz için mutlu oldum. Karşımdaki adamı seviyordum hem de delicesine, içimde saklamayarak “Sana aşığım.” Dediğimde gülerek “Biliyorum!” dedi. “Bazen keşke maganda olarak kalsaydın da öküzlük yapmasaydın diyorum.” Diyerek ayrıldım. Bana gülerek “Öyle böyle öküz veya maganda olduğumu söylüyorsun, eee o zaman niye seviyorsun?” diye sorduğunda ben de ona karşılık olarak “İçimdeki-” devamını getirmeme izin vermeden “Sakın Kayla, seni döverim.” Diye tehdit ederken gülerek “İçimde ki insan sevgisine diyecektim. Sen ne anladın?” diye sordum. Bana kesin öyle diyen bakışlarını yollarken “Kayla!” diye uyardığında “Baran!” diye karşılık verirken elini saçlarından geçirip “Ahh be kadın ne yapacağım seninle!” diye sitem ettiğinde gülerek “Öpebilirsin!” dedim. Dediğime şaşırırken utanmadan söylediğim şey yüzünden “Öpemem.” Dedi. Bende kaşlarımı çatarak “Neden?” diye sorduğumda yutkunarak dudaklarıma baktığında “Öpersem duramam. O yüzden olmaz. Hem benim karnım aç. Aşağıya inelim.” Diyerek odadan çıktığında yine kırılmıştım. Anladık hamileyiz diye yaklaşık bir aydır şey yapmıyoruz da öpüşmemek de ne ya? Sanki çocuğu düşüreceğim öpüşünce, hem durmasa da olurdu. Ona dur diyen mi vardı? İyice kafayı yemiştim galiba. Düşüncelerimden sıyrılarak aşağıya indim. Yemek de gün boyu ne yaptığımızı konuşup, Hüma’nın uyanmasıyla ona da çorba yedirdim. Yemekten sonra her akşam ki gibi Hüma ve Baran’ın neşelerine katılarak mutlu oldum. Hüma’yı kucağımda uyutarak yukarı çıkarıp, beşiğine yatırdım. Gece lambasını açarak odadan çıktım. Kendi üstümü değiştirip, telsizi açtığımda Baran odaya girmişti.
  Öğleden sonra üstümü değiştirerek, Hüma’yı da hazırladım. Montumu giyip, beremi ve eldivenlerimi takıp, üstünde beyaz montu mavi beresi ile çok tatlı olan kızımı kucağımı alarak, dışarıya çıktım. Baran arabadan inip, kucağına kızını alıp, pusetine yerleştirirken bende ön koltuğa bindim. Baran’ın arabayı çalıştırıp, sürmesiyle dönerek “Çok heyecanlıyım, cinsiyetini öğrenebiliriz belki de.” Dediğimde gülerek “Cinsiyetini söylüyorum, inanmıyorsun.” Derken ciddiyetle “Ya kızsa o zaman ne olacak?” diye sorduğumda Baran sinirlendiğimi anlamış ki “Ben biliyorum.” Dedi. “Nereden biliyorsun? Bebeği taşıyan benim cinsiyetini hisseden sensin!” dediğinde gülerek “İddia ya girelim mi? Erkek olursa ben senden kız olursa sen benden bir şey isteyeceksin. Ne olursa olsun ama bu sefer yapacağız. At olayı gibi kaçmak yok.” Dediğinde gaza gelerek “Tamam, hatta Gelin Ağa sözü.” Dedim. Gülerek, keyifle yola devam ettiğinde düşünmemeye çalıştım. Hastaneye girip, ilk Hüma’nın doktoruna girdik. Doktor Bey “Küçük Hanım’ın sağlığı gayet iyi, boyu yetmiş beş santim kilosu on kilo iki yüz gram, ilaçlarını da kullanmasına gerek yok. Ek gıdaya devam edin. Bu kış aylarında meyveye özen gösterin.” Dediğinde odadan çıktık. Kendi doktorumun odasına girerek Sevim Hanım’ın “Hoş geldiniz, annemiz nasıl?” diye sorduğunda “Gayet iyiyim. Siz nasılsınız?” diye sormamla gülümseyerek “İyiyim, hazırsanız ultrasona geçelim!” dediğinde montumu çıkardım. Eldivenlerimi ve beremi de sandalyeye koyarken heyecandan elim ayağım titremeye başlamıştı. Kucağında Hüma ile “Sakin ol! Bebeğimizin cinsiyetini öğreneceğiz.” Dediğinde Hüma da neşeyle gülerek ellerini çırptığında onu öperek “Kardeşin olacağı için mutlu muymuş benim güzelim!” diyerek öptüğümde o da beni öpemeye çalıştı. Onun bu hareketiyle sakinleşirken, sedyeye yavaşça yattım. Kazağımı sıyırdığımda Sevim Hanım ultrasonun ucuna jeli sürüp, karnımda dolaştırmaya başladı. Biraz daha dolaştırıp, durdurdu ve dikkatlice ekrana baktığında telaşla “Bir şey mi oldu?” diye sorduğumda gülerek bize baktı ve “Evet, kardeşinin arkasına saklanıp, kendini gizleyen bir erkek bebek daha!” dediğinde şaşkınlıktan dilimi yutarken Baran’ın “İkiz erkek bebek mi?” diye şaşkınca sormasıyla “Evet, ikiz erkekler. Kalp atışlarını dinlemek ister misiniz?” diye sorduğunda Baran “Dinleyelim hemen.” Dedi. Birkaç tuşa basarak odada ardı ardına kalp atış seslerini duyunca kendime gelerek “Oğullarımın kalp sesleri!” dememle Baran’ın alnımdan öpmesi bir oldu. Hüma’da ellerini çırparak “An-ne” diye hecelemesiyle gözlerimdeki yaşlara engel olamadım.


Mutlulukla ağlarken Baran gözyaşlarımı silerek “Şist, ağlama

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Mutlulukla ağlarken Baran gözyaşlarımı silerek “Şist, ağlama. Sen ağlarsan oğullarım ve kızım da üzülür.” Dediğinde “Mutluluktan!” dedim. Bana gülümseyerek “Mutluluktan dahi olsa ağlama! Kıyamam gözyaşlarına!” dediğinde Sevim Hanım peçete vererek “Buyurun, karnınızı silin.” Dediğinde peçeteyi aldığımda makineden çıkan ultrason kağıdını da uzatarak “Bu da ilk resimleri!” dediğinde elime aldığım kağıtta ikizlerimi aradım. Fasulyeden biraz daha büyüklükteki oğullarımı bulduğum da hayranca baktım. Karnımı silerek üstümü düzelttim, montumu giydim ve Sevim Hanım’ın “Beslenmenize dikkat etmelisiniz, sağlığınıza da fazla ağır kaldırmayın. En önemlisi cinsel hayatınıza önem verin. İlk bir buçuk ay ve son iki ay boyunca kaçının. Bebekleriniz için bu aylarda gerekli ama son iki ay tehlikelidir. Kontrollerinizi ve aşılarınızı aksatmayın. Hamilelik boyunca her şeye dikkat etmeniz gerek. Uçak veya uzun araba yolculuklarınız da lütfen benden onay alın.” Dediğinde uyarılarını dikkate alacağını söyleyerek, yazdığı reçeteyi aldık ve odadan çıktık. Baran’ın hayran bakışlarını gördüğümde “Niye öyle hayran hayran bakıyorsun?” diye sorduğumda gülümseyerek belimden tutarak kucağımda ki Hüma’ya bakıp, bakışlarını bana sabitleyerek “Hem kızımın hem de ikiz oğullarımın annesisin, benim kadınımsın.” Dediğinde bende gülerek “Çocuklarımın babası sensin, benim adamımsın.” Dedim. Yanağımdan öperek Hüma’yı kucağına aldığında “Hadi gidelim.” Dedi. Hastaneden çıktığımızda kar yağmaya başlamıştı. Şaşkınca “Kar yağıyor!” dediğimde Hüma’da sevindiğinde Baran’ın “Hadi arabaya binelim, üşümeyin!” dediğinde hızla arabaya bindik.
Hüma’yı beşiğine yatırarak, aşağıya Baran’ın yanına indim. Koltukta televizyon izlerken bulduğum adamın yanına gidip, oturduğumda kolunun altına alarak “Yarın akşam annem ve babam yemeğe gelecekler.” Dediğinde doğrularak “Niye?” diye sormamla “Niye olsun, tebrik etmeye gelecekler.” Dedi. Arkama yaslanarak “Tamam, anladım.” dediğimde beni kendine çekerek “Sorun yok değil mi?” diye sorduğunda saçma bir kapris yaptığımı anlayarak “Hayır, yok bir sorun, Zişan Hanım ile uzun süre sonra görüşücez. Onun için bir tuhaf oldum.” Dedim. Gülümseyerek “Güzel!” demesiyle telefonu çalmaya başladı. Telefonun sessize aldığında merak ederek “Kim arıyor?” diye sormamla gülerek “Tüm Mardin oğullarımın olacağını öğrendi, tebrik için arıyorlar.” Dediğinde “Tüm Mardin nasıl öğrendi?” diye sordum. “Tüm esnafa çeyrek altın ve tüm çalışanlarımıza çift maaş ikramiyesini verdiğime göre, herkes öğrendi. Babam da Ağa çanını çaldırtarak doğrulamış oldu.” Diye açıklama yaptığında “Ağa çanı mı?” diye sormamla “Evet, Mardin’in ortasında olduğu kabul edilen bir çan. O çanı ben ağalığa geçtiğimde çaldırtarak ‘Oğlumun erkek torun’ haberini aldığımda tekrar çaldırtacağım demişti. İki kere çaldırtarak ikiz erkek haberini verdi.” Dediğinde “Anladım.” Dedim. Baran’ın saçlarıma öpücük bırakmasıyla aklıma gelen soruyla “Erkek olacağını bildiğine göre ne istediğine karar verdin mi?” diye sormamla hiç beklemediğim bir şekilde “Seni istiyorum!” demesiyle gözlerimi açtım. Şaşkınca “Dün istemiyordun?” dememle “Dün dündü, şimdi istiyorum.” Dediğinde ne olduğunu anlamdan kendimi kucağımda buldum. Dudaklarımda ki sıcaklığını hissettiğimde hiç beklemeden karşılık verirken, özlediğimi anladım. Kendimi ona kaptırıp, kendime geldiğimde derin derin nefes aldım. Nefesimi düzene sokarken bir anda kendimi hava da buldum. “Baran!” diye çığlık attığımda hiçbir şey demeden hızla odamıza çıkartıp, yatağa yatırdı. Tekrar dudaklarıma yapışacağında “Bir aydır hasretim.” Dediğinde kıkırdayarak “Sana hasret kal diyen mi vardı?” derken “Hamilesin diye dokunamadım!” diye itiraf ettiğinde “Seni özledim!” diye bende itiraf ettim. Gülümseyerek gri gözlerini gözlerim ve dudaklarım arasında gezdirirken “Bende özledim!” dediğinde dudaklarımız birleşti. Ellerimi boynuna dolarken onun bir eli saçlarımda diğer eli bacağımda dolanıyordu.
           
       

TÖREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin