Kaç saattir yatakta bir sağa bir sola dönüyordum, aklımda Mehmet’in dedikleri ile uyuyamıyordum. Baran’a söylemediğim içinde bir suçluluk hissediyordum. Yataktan kalkıp, lavaboda elimi yüzümü yıkadım ve saate baktığımda dörde geldiğini gördüm. Yatağa geri yattığımda Baran’ın “Ne oldu sana, hasta mısın?” diyen sesiyle ona döndüğümde “Hayır, iyiyim.” Derken Baran “Yatakta dört dönüp, durdun? Neyin var?” diye sorduğunda sessiz kaldım. Çenemden tutup, gözlerimizi birleştirdiğinde “Kayla canın neye sıkıldı, bugün bir şey mi oldu?” diye sorduğunda daha fazla saklamayarak bu akşam yaşanan her şeyi anlattım. Baran’ın öfkeli “Ne demek seni tehdit etti? Canını acıttı mı o herif senin?” diye sorduğunda ağlamaklı çıkan “Baran düşündüğün şeye bak, sana seni öldürme planı yapıyordu diyorum.” sesimle sitem ederken “Bana hiçbir şey olmayacak, bana cevap ver canını acıttı mı?” diye sordu. Bende başımı hayır anlamında sallayarak “Canımı acıtmadı, sadece kolumu tuttu ama hemen kurtardım.” Dediğimde yataktan kalkarken “Nereye?” diye sorduğumda cevap vermeyip, giyinme odasını girdi. Arkasından gitmeyip, beklemeye koyuldum, üstünü değiştirip çıktığında “Baran!” diye korkuyla inlediğimde “Olması gereken olacak! Korkma!” diyerek odadan çıktığında sadece arkasından bakakaldım.
BİR AY SONRA
“Keyfiniz yerinde mi Hüma Hanım?” diye neşeyle ona sorarken neşeyle güldü. Duş aldığı için mutluydu, üstündeki sarı küçük bornozla civcive benziyordu. Fotoğraflarını çekip, pişik kremini sürerek altını bezledim. Ekim ayında olduğumuz için hızla üstünü giydirip, öpücüklere boğarak “Yerim seni, mis gibi kokuyorsun.” Diyerek kucağıma yatırarak sevdiğimde bana karşılık vermesi hoşuma gidiyordu. Artık sekizinci ayına giriyordu ve kilo almıştı, anlayabiliyordum. Tombik yanakları çıkmıştı ortaya. Doktora gitme fikrini aklıma yazarak çalan telefonumu elime alarak “Kardeşim!” yazısını görmemle telefonu kulağıma götürmem bir oldu. Neşeyle “Alo Zeynep?” diye açtığımda Zeynep’in ağlamaklı sesi cevap verdi.
“-Abla çok kötü bir şey oldu.
-İyi misin sen Zeynep, neyin var, ne oldu?
-İyi değilim abla, hem de hiç iyi değilim.
-Ne oldu anlat canım?
-Abla beni istemediğim biriyle evlendirecekler. Akşama istemeye geleceklermiş.
-Kimle evlendirmeye çalışıyorlar?
-Baran Ağanın canını aldığı Mehmet’in kardeşi, Ali ile!
-Sakin ol sen istemiyorsan, buna asla izin vermem.
-Abla istemiyorum, ben sevdiğimi bekliyorum. Babam verecek o herife beni, Ağa oğlu diye başlık parası da istemiş.
-Ben oraya geliyorum. Sen de hazır ol gerekirse seni o evden çıkartırım.” Diyerek telefonumu kapattım. Hüma’yı Yaren’e verip, merdivenleri hızla inerek kapıdan çıktım. Karşı evin bahçe kapısından girerek “Zeynep!” diye bağırdım. Tekrar seslendiğimde annem, Zümrüt ve Zerrin evin kapısında çıkarak annem “Hoş geldin kızım!” diyerek gözü dolarken soğukça “Hiç hoş gelmedim. Zeynep’i ne hakla o adamın kardeşiyle evlendirmeye zorlarsınız.” Dediğimde annem “Babanın kararı kızım.” Derken “Nerede o adam?” diye sordum. “Ne oluyor bu bağırış ne?” diyerek kapıya çıkan gerçek babam olacak adam beni gördüğünde “Aşiret Gelini kızım gelmiş, hoş geldin. Mutlu haberi mi aldın?” diyerek gülerek konuştu. Tiksinerek ona bakıp “Sen nasıl bir babasın? Ne hakla ikinci kez evladını istemediği evliliği yaptırmaya zorlarsın?” diye yüksek sesle sorduğumda Zeynep yanıma gelerek babam “Haddini bil, sen babanla nasıl böyle konuşursun?” diye öfkeyle tısladığında “Sen benim babam değilsin, benim gözümde koca bir hiçsin. Sana ilk ve son kez söylüyorum Zeynep’i o adamın kardeşiyle zorla evlendiremezsin!” dedim. “Sana mı soracağım kız benim değil mi ister, ona veririm ister bir başkasına.” Diyerek beni terslediğinde “O senin malın değil, istediğine verip istediğine veremezsin. Zeynep’in istemediği bir evliliği yaptıramazsın.” Derken babamın “Kayla bu seni ilgilendirmez. Zeynep, Ali ile evlenecek nokta. Hem ne kadar güzel, iki kızımı da aşiret gelini yapmış olurum. Zeynep, Ağa ile evlenmiyor ama olsun sonuçta Ağa oğludur.” Diye sesinde mutluluk varken Zeynep’in elini tutarak “Zeynep benimle geliyor, bu işe karışırım çünkü Zeynep istemiyor ve onun ablasıyım.” Deyip, Zeynep’i sürükleyip kapıya ilerlediğimde babam arkamızdan “Zeynep akşam olmadan eve dön. Gelmezsen olacağını görürsün.” Diyerek tehdit ettiğinde onu dinlemeyerek kapıdan çıktık.
Baran’ı arayıp erken gelmesini istediğimde kabul ederek Zeynep’e “Sakin ol, Baran’a her şeyi anlatacağım izin vermez benim gibi o da.” Diyerek sakinleştirmeye çalıştırdım. Baran geldiğinde Zeynep’i geçen oturduğumuz salonda bırakarak, Baran’ın merdivenleri hızla çıktığını görmemle hızla oraya yöneldim. Baran “İyi misin, ne oluyor?” diye telaşla sorduğunda “İyiyim, önemli bir konu var.” Diyerek elinden tutarak yatak odamıza çekiştirdim. Odaya girip Baran’a “Babam olacak o herif Zeynep’i istemediği biriyle evlendirmeye zorluyor. Damat olarak gördüğü kişi de Yusuf Ağa’nın oğlu Ali!” diye bir nefesle söylediğimde Baran’dan beklemediğim bir şekilde “Kayla, ben ne yapabilirim!” dediğinde inanmayan bir bakışla “Ciddi misin?” diye sorarken Baran “Ciddiyim Kayla. Kızı değil mi istediğine verir?” dedi. Hayal kırıklığıyla “Zeynep’i gittim o evden aldım ve geri gönderemem. Kardeşimin de benim gibi bir evlilik yapmasını istemiyorum. En önemlisi de evlendirileceği adam Mehmet’in kardeşi. Mehmet’in ölüm fermanını verip, canını alan sensin ve ölmesine sebep olan kişi ise benim. Sence bu bir tesadüf mü? Bence hayır.” Dediğimde Baran “Ne demek istiyorsun, açık konuş.” Dedi sinirlenmeye başladığı ses tonu ile. Bende sesimi yükselterek “Gayet açık konuştum, anlamadıysan tekrar söyleyeyim. İntikam almak için kardeşimi kullanmalarına izin vermem. Ona o konakta neler yapacaklarını, neler söyleyeceklerini tahmin ediyorum.” Diye gerçekleri yüzünü vururken Baran giyinme odasına yönelerek “Zeynep’i geri yolla.” Dediğinde daha fazla sakin kalmayarak sinirle “Baran sana inanmıyorum. Sen ne yaptığının farkında mısın?” diye bağırdığımda arkasına dönerek “Bağırma bana!” dedi. Eski günlere döndüğünü görmem, sinirlerimi bozarak “Sen de bağırtma o zaman.” Değimde Baran yanıma yaklaşarak “Ne dememi, ne yapmamı bekliyorsun? Ne yapacağım Yusuf Ağa ya gidip, o kızı alamazsın mı diyeceğim. Kayla, yapacağım bir şey yok. Senin de yapabileceğin bir şey değil, kararlar alınmış, ailen istemeye gelsinler demiş. Kardeşini yolla, akşam için hazırlanmaya baksın.” Dedi. “Gerçekten mi?” diye kırgınlıkla sorarken “Gerçekten!” diye ciddiyetle dedi. Hızla odadan çıkıp, sertçe kapıyı kapatarak Zeynep’in yanına gittim. Zeynep beni görünce hızla ayağa kalkarken kapıyı kapattığımda “Ne oldu abla?” diye sorarken hızla ona sarıldım. Göğsümde ağlamaya başlayarak “Olmadı dimi? Bir şey yapmayacak Baran Ağa, o adamla zorla evleneceğim.” Diye hıçkırarak ağlarken, hiçbir şey yapamadığımdan ben de birkaç gözyaşıma izin verip, silerek “İzin vermeyeceğim, bu akşam düşüneceğim. O adamla evlenmene izin vermeyeceğim. Sen dert etme. Gerekirse seni buralardan kaçırırım.” Diye güven vererek söz verdim.
Akşam yemeğinde Baran’ın yüzüne bakmayarak yemeğimi bitirip, yukarıya çıktım. Hüma ile ilgilenirken Baran’ın kızını sevmeye geldiğinde yanlarından ayrılarak odama geçtim yaklaşık yarım saat sonra o da odaya geldiğinde tekrar Hüma’nın odasına geçip, onu uyuttum. Odaya girdiğimde Baran’ın yatağa yatmış olduğunu görmemle, hiçbir şey demeyerek kendi tarafıma yattığım an Baran’ın beni kendine çekmesiyle “Bırak!” diye sertçe dediğimde Baran yatakta doğrularak “Ne oluyoruz Kayla? Bu halinin sebebi hala o olayda kalman mı?” diye sinirle sorarken bende yatakta doğrularak “O olay dediğin kardeşimin de benim gibi zorla evlendirilmesi. Ne demek bilemezsin, onun o konakta neler yaşayacağını bilmiyorum. Bu da beni kahrediyor, hele de senin bana yüz çevirmen daha da canımı acıttı. Evlendirileceği adam, öldürdüğün adamın kardeşi, düşünsene Baran, neler yaşatacak kardeşime. Senden benden alamayacağı intikamı, kardeşimden alacak. Beni zorladığın geceyi hatırlıyor musun? Belki de Zeynep’e zorla-“ devamını getiremeyip hızla yataktan kalkarak “Sen bana sırtını döndün Baran, bunu asla unutmayacağım. Kardeşimin de o adamla evlenmesine izin vermeyeceğim, ne pahasına olursa olsun.” Diyerek Hüma’nın odasına geçtim. Sallanan koltuğa oturarak, ne yapacağımı düşünmeye başladım.
Kaç saattir düşünüyordum haberim yoktu ama aklıma yapacağım şey gelmişti ve hızla odama geçtim. Baran’ı yatakta uyurken bulduğumda telefonumdan Semih amcaya hızla “Semih amca yardımına ihtiyacım var. Bu mesajı gördüğünde bana geri dön.” Diyerek mesaj yolladım. Gönderilen mesajları silerek telefonumu kapattım. Yatağa yatıp, uyumaya çalıştığımda aklım da tek düşünce Semih Amca’nın beni aramasaydı.
Sabah kahvaltıdan sonra Baran şirkete geçmek için konaktan ayrıldığında hızla odaya çıkarak telefonumu açtım. Semih Amca’nın “Telefonunu açtığında hemen beni ara kızım.” Yazan mesajını gördüğümde hızla arayarak tüm olan biteni anlattım. Yardımını istediğimde “Sen bana babanın emanetisin kızım, hemen uçak biletine bakıyorum.” Diyerek bir süre bekletti beni. “Tamamdır. Ben yarım saate havaalanında olurum. Yaklaşık iki saat sonra ben Bodrum da olurum. Mardin’den Muğla’ya bir kişilik saat on bir buçuğa bir bilet aldım. Havaalanına on beş dakika önceden gelip, danışmada işlemleri halletsin.” Dediğinde “Teşekkür ederim Semih Amca, senden başkasının yardım edemeyeceğini en başta anlamam lazımdı. Sadece birkaç gün, ben seni arayacağım o zaman tekrar uçağa bindirip yollarsın. Dikkat et olur mu, başına bir şey gelmesin.” Dedim. “Tamam, gözüm gibi bakarım ona.” Dediğinde kapatıp, hızla Zeynep’i aradım. Telefon açıldığında
“-Alo abla!”
-Zeynep evdekilere bir bahane uydurup dört beş saatliğine bir yere gidiyorum diyerek çık. Seninle arka sokakta buluşalım.” Dediğimde tamam deyip, kapattım. Altıma bir eşofman, üstüme uzun kollu tişört ve spor ayakkabılarımı giyerek, cüzdanımdaki tüm kağıt parayı alarak cebime koydum. Yaren’e bahçeye çıktığımı, Hüma’ya bakmasını söyleyerek bahçeye indim. Baran’ın bir kere konaktan çıkmamı yasakladığında korumaları atlatmak için kullandığım duvardan korumalara bakarak benim olduğum tarafa bakmadıklarında hızla atlayarak, yürümeye başladım. İlk sapaktan dönüp, ileride Zeynep’i gördüğümde hızlanarak Zeynep’in yanına vardım. Zeynep’e hızla planı anlattığımda ilk kabul etmeyip korksa da, sonra kabul ettiğinde cebimden parayı çıkartıp, “Belki ihtiyacın olur. Semih Amca’ya güven. Korkma zamanımız kalmadı neredeyse bir saat kaldı. Kimseye görünmeden taksiye binerek, havaalanına git, danışmada işlemlerini halledip, uçağa bin kaçırma. Senin ilk ve son şansın. Telefonunu da kır, at. Semih Amca’nın numarası bu kağıtta yazıyor. İndiğin an seni karşılayacak ama her şeye karşı önlemimizi alalım. Sakın arkana bakma. Söz veriyorum bu olay kapanacak. Sen geri döndüğünde her şey yoluna girmiş olacak.” Dedim ve sarıldım. Zeynep “Seni seviyorum abla, kendine iyi bak.” Dedi ve ayrıldığımızda “Bende seni seviyorum kendine dikkat et.” Diyerek gitmesine izin verdim. Gözden kaybolduğunda bende geldiğim yoldan geri, konağa girerek hemen Hüma’nın yanına çıktım.
O iki saat geçmek bilmezken Semih Amca’nın aramasıyla hızla açarak “Alo?” dediğimde “Abla ben Semih amcanın yanındayım. Merak etme diye aradım. Sağ salim geldim.” Diyen sesini duymamla yakalanma riskine karşılık “Tamam canım, kendine dikkat et. Semih Amca’ya da benim için teşekkür et. Şimdi kapatmam gerek ben seni müsait olduğumda arayacağım.” Diyerek kapadım. İçimde bir mutlulukla Hüma’yı öperek “Kötü bir şey olmaz inşallah.” Diyerek telefonumda ki son aramaları sildim.
Akşam yemeğinden sonra Hüma’nın odasında onunla birlikte ilgilenirken, konağın kapısının açıldığını duymamla hızla terasa çıktım. Gerçek babam, yanında Yusuf Ağa ile oğlu Ali ve birkaç Ağa diye hatırladığım adamlar avluya girerken Baran ve Haşmet Ağa da onların yanına iniyordu. Aşağıda bir şeyler konuştuktan sonra Baran’ın öfkeli bakışları beni bulduğunda yutkunarak içimden “Allah’ım sen koru.” Diye dua ettim. Baran’ın ‘buraya gel!’ bakışıyla merdivenleri inmeye başladım. Yaptığım şeyden zerre pişmanlık duymuyordum. Bu yüzden de kendimi cesaretlendirerek, yanlarına ilerledim. Baran’ın bana “Kardeşinin nerede olduğunu biliyor musun?” diye sorduğunda gözlerine bakarak “Niye soruyorsun?” diye sormamla gerçek babamın araya girip “Sabah arkadaşıma gidiyorum diyerek evden çıktı ve hala gelmedi. Aradık, bulamadık, telefonlarına cevap vermiyor doğruyu söyle Kayla Zeynep’i nereye sakladın?” diye sorduğunda öfkeyle bakıp, cevap vermediğimde gerçek babamın “Susma cevap ver.” Diye sesini yükseltmesiyle Baran “Kendine gel, senin ne haddine karıma bağırmak!” diye sinirle bağırdığında gerçek babam “Kusuruma bakmayın, Ağam.” Diyerek af diledi. Baran bana dönerek “Nerede olduğunu biliyor musun?” diye sorduğunda daha fazla kendime engel olmayarak “Onun istemediği bir adamla evlendirilmemesi için sakladım.” Diye itiraf ettiğimde Yusuf Ağa’nın “Nereye sakladın, o kız benim gelinimdir. Onun başına bir şey geldiyse-“ diye başlayan cümlesini yarıda keserek “Nereye sakladıysam sakladım, sizi ilgilendirmez çünkü o sizin gelininiz değil, kardeşimin senin oğlunla evlenmesine izin vermiyorum ve bu evliliğin gerçekleşmemesi için ne pahasına olursa olsun Zeynep’i koruyacağım. Bu işten vazgeçtiğinizde ancak onu ortaya çıkartırım.” Dedim sertçe. Baran “Yerini söyle, gidip alsınlar.” Diye emir verdiğinde “Söylemiyorum.” Diye direttiğimde Yusuf Ağa’nın “O kızın namusuna zarar gelirse, ne olacağını biliyorsun dimi Baran?” diye tehdit etmeye kalkıştığında bu sefer öfkeyle “Kardeşimin namusunu ağzına alma, eğer burada namus bekçiliği rolü yapacaksan oğluna gider, başka bir kız alırsın.” Diye sertçe çıkışıp, merdivenlere yöneldim. Birkaç merdiven çıkmıştım ki Baran’ın “Yarın sabah dokuzda aşiret toplanacak, tüm ağalara haber edin.” Diyen sesiyle arkama dönmeden hızla odama çıktım. Birkaç saniye sonra Baran da öfkeyle odaya girerek “İstediğin gibi aşiret meselesi haline geldi. Yarın ne olacak biliyor musun? Yusuf Ağa kız kardeşin karşılığında isteklerini sıralayacak bende kararımı verip, kardeşini kurtaracağım. Peki, sonucu ne olacak biliyor musun? Hayır bilmiyorsun. Ne pahasına olursa olsun kardeşini korudun ya, işte yarın bunun sonucu bize dokunacak. Sana karışma dedim ama beni dinlemedin. Şimdi de sonucuna katlanacağız.” Diyerek odayı terk etti.
Yaklaşık bir saattir aşağıda avluda aşiret ağaları toplanmış, konuşuyorlardı. Yusuf Ağa’nın isteği ne olacaktı ve Baran ne karar verecekti çok merak ediyordum. Bir süre böyle düşünerek odaya giren Baranla kendime gelerek sinirli olduğunu anladım. Ne olduğunu sormak istiyordum ama soramıyordum, Baran sinirle koltukta otururken ben yatakta oturuyordum. Bir süre daha sessiz kalırken, Baran “Sormayacak mısın ne olduğunu?” diye sinirle tısladığında “Sormaya korkuyorum.” Dediğimde acı bir gülüşle gözlerini bana dikerek “Keşke sormaya değil de kaçırdığında korksaydın da kızı kaçıramasaydın. Dünden beri sana hiçbir söz söylemedim bugünü bu toplantıdan sonrayı bekledim. Peki, ne oldu? Sinirlendirildim niçin biliyor musun? Hayır, bilmiyorsun.” Dedi. Bende “Niçin?” diye karşılık verdiğimde ayağa kalkarak öfkeyle “Senin yüzünden beni iki seçeneğin arasında bıraktılar. Hangisine hüküm vereceğimi bilmiyorum. Yusuf Ağa ben bu saatten sonra oğluma o kızı almam diyerek şart koştu bana. Hayatım da ilk defa ikilemde kalıyorum kimin yüzünden, karım yüzünden. Sen, benim yüzümü yere eğmeseydin olmayacaktı böyle bir şey. Senin bu inadın bizi bitirecek. Aşağıda beni öyle sıkıştırdılar ki, aklıma çözüm gelemiyor. Her yolum boktan.” Diyerek üstüme geldiğinde kalbimin kırıldığını hissetmiştim. Ne diyeceğimi bilemeyerek ayağa kalkıp, yanından geçerken kolumdan tutup kendine çevirdiğinde “Ne o, merak etmiyor musun?” diye sorduğunda “Her şeyin sorumlusu ben olduğum için sana hiçbir şey sormayacağım.” Diyerek elinden kurtularak kapıya ilerledim. Baran’ın “Meliha kuma gelse bile mi?” diye sorduğunda yerimde kalakalmıştım. Arkama dönerek şaşkınca ona baktığımda Baran öfkeyle elini saçından geçirerek “Yusuf Ağa’nın seçeneklerinden biri oydu. Diğeri ise yurt dışından gelen kaçak silahları piyasaya sürmesine izin vermem ve petrol şirketimin yüzde elli hissesini üzerine yapmamı istedi.” Diye açıkladığında tek sorduğum soru “Meliha’yı sana gelin verse eline ne geçecek?” buydu. “Meliha’yı da inşaat şirketimin yüzde yirmi iki hissedarlığını vererek, kendime eş yapmama şart koydu.” Diye açıkladığında nefes alamadığımı hissederek sessiz kaldım. Baran tepki vermediğim için “Ne yapmamı bekliyorsun Kayla? Sence hangisini seçmeliyim?” diye bana öfkeyle sorarken ‘her şey senin yüzünden’ bakışına karşılık “İstediğini yapabilirsin, eğer o kız senin karın olacaksa boşanma işlemlerini başlat.” Dediğimde sesini yükselterek “Tek diyeceğin bu mu? Hemen kaçıp, gitmek mi istiyorsun? Bu kadar kolay mı vazgeçebiliyorsun bizden.” Dedi. Bende “Ne diyebilirim başka senin başına ancak bela oluyorum.” Diye bende bağırdığımda Baran “Seni boşamayacağımı biliyorsun dimi?” diye sorarken “Sende benim üzerime kuma getiremeyeceğini biliyor musun?” diye sordum. Bana kırgınlıkla bakarak odadan çıktığında kendimi yatağa atarak, zar zor tuttuğum gözyaşlarımı serbest bıraktım. Ne yapacağımı bilmezken, kendimi kocaman bir boşlukta hissediyordum. Tek düşündüğüm bizim ne olacağımızdı? Büyük bir hata mı yapmıştım? Hayır, tek yaptığım kardeşimi korumaktı. O zaman niye bu kadar büyük bir ceza almıştım?
Kaç saat geçti, bilmezken Yaren odaya girerek “Hanımım, Zişan Hanım sizi aşağı tatlı yemeye bekliyor.” Diyerek çıktığında şaşkınlıkla arkasından aşağıya indim. Korumalar ve çalışanlar da tatlı yerken Zişan Hanım’ın yanına ilerleyip, masaya oturdum. Zişan Hanım “Al kızım ye!” diyerek tatlı tabağını uzattığında bir çatal yiyerek “Hayırdır, neden herkes tatlı yiyor?” diye sorduğumda zaferle kahkaha atarak “Meliha’yı sonunda Baran’a eş yapıyorum.” Dediğinde öksürmeye başladım. Gülümseyerek su uzattığında hızla ayağa kalkarak “Yalan söylüyorsun.” Diye sesimi yükseltim. O sırada avluya Baran’ın arabası girdiğinde “Neden bu kadar erken geldi sanıyorsun? Bana inanmıyorsan koş, Baran’a sor.” Dedi. Bende hızla merdivenleri inerek, arabadan inen Baran’ın yanına ilerledim. Karşısına geçtiğimde “Yalan de, öyle bir şey yok de Baran.” Diye acıyla sitem ettiğimde Baran kollarımdan tutarak “Sakil ol!” derken “Bana cevap ver!” dedim. Yüzünü yere eğerek “Ne yalan ne doğru!” dediğinde inanamazken içimde oluşan bir yara vardı ve çok acıyordu. “Ne demek ne yala ne doğru, bunun ortası mı var sanıyorsun. Bana bu cevabı verdiğine göre doğru demek ki. Sen Meliha’yı kendine alacaksın.” Diyerek ona hayal kırıklığı ile baktım. Hiçbir şey dememesi üzerine “Sana yeni hayatında mutluluklar, bundan sonra ne ben ne de Hüma var!” diyerek hızla merdivenleri çıktım. Yaren’e “Hüma’yı beş dakika içinde hazırlamış ol!” diyerek sertçe kendi odama geçtim. Giyinme odasına girdiğimde Baran da odaya girerek “Kayla!” diye bağırdığında cevap vermeyerek sırt çantama ıslak mendili, bez ve şarj makinemi koydum. Telefonumu da çantama atarak giyinme odasını kapatacağım sırada Baran engelleyerek “Nereye gidebileceğini zannediyorsun?” diye öfkeyle sorduğunda sertçe “Senden uzak her yere.” Derken kolumu tutarak “Kendine gel, Kayla. Bu konaktan dışarı çıkamazsın, izin vermiyorum.” Dediğinde “Senden izin alan mı var, bu saatten sonra bana hiçbir hakla karışamazsın. Sen artık Meliha’ya karışırsın.” Dedim. “Kayla, canını acıtacağım!” diye uyardığında daha fazla sabredemeyerek “Acıtmadığını mı sanıyorsun, vardığın karara bak. Ben buna sessiz kalacağımı mı zannediyordun. Baran yaptın bir tercih, bırak da gideyim. İnan ne benim ne de Hüma’nın yüzünü bir daha görmezsin. Meliha sana bizi unutturur, merak etme.” Diye acıyla bağırdım. “Sen benim karım, Hüma’da kızımsınız benden kurtulamazsınız. Beni zorlama yoksa seni bu odaya hapsederim.” Diye tehdit ederek giyinme odasından çıktığında arkasından çıkarak “Ben senin için beladan başka bir şey olmayan karın, Hüma ise senin için değersiz bir kız çocuğu. İnan, Meliha sana erkek çocuk yaptığında bizi unutmuş olursun.” Dediğimde Baran beni umursamayarak odadan çıkacağında şifonyerin üzerindekileri elimle yere fırlatırken bir yandan da “Sadece kardeşimi korumak istedim. Tek suçum benim buydu. Sen nasıl gidip, onu seçersin. Seçiyorsun bırak da gideyim. Bu kadar ceza yetmez mi? Üç aydır seninle mutlu olduğum sürenin on katı acıyla geçti.” Dedim. Baran öylece durmuş, çıldırışımı izliyordu. Ben bile yaptıklarıma inanamazken bu kadar sessiz kalmamın acısını çıkartmıştım. Her şeyi yere saçtığımda sırtımı duvara yaslayarak yere çöktüm ve ağlamaya başladım. “Baran bıktım, yoruldum. Ne kadar çabalarsam o kadar dibe batıyorum. Artık dayanacak, gücüm kuvvettim kalmadı. Bırak gidelim ne bana ne de kendine yaşat bu azabı!” diyerek hıçkırmaya başladım. Baran yanıma gelerek yere oturdu ve kendine çekerek sarıldı. Son kez sevdiğim adamın kokusunu içime çekerek ellerimi sardım. Ne kadar denesem de olmamıştık işte, olmuyorduk. Onun göğsünde ağlayarak “Bırak gideyim!” diye hıçkırdım. Bir süre sonra sakinleştiğimde Baran kendinden ayırarak “Senin gitmene izin vermem ama bir süreliğine bu konaktan uzaklaşmana izin veririm. Söz veriyorum, her şeyi çözeceğim. O kız girmeyecek aramıza, biz ayrılmayacağız. Birkaç günlüğüne Hüma’yla gitmene izin veriyorum. Orada sakinleş, benden uzakta düşün, taşın ve aklına kazı benden ayrılamayacağını. Tamam mı?” dediğinde “Eğer bir çözüm yolu bulmak isteseydin şimdiye kadar bulurdun Baran. Ben anladım ki ben senin karın değilmişim, verdiğin sözler, söylediğin kelimeler yalanmış.” Diyerek ayağa kalkıp, giyinme odasına geçtim. Hemen üstümü değiştirerek, Baran’a “Ben hazırım, Hüma’yı alıp aşağıya inerim.” Deyip odadan çıktım. Hüma’yı hazırladığını gördüğümde, kucağıma alarak hızla aşağıya indim. Zişan Hanım bana zaferle bakarken avlu da beni bekleyen arabaya Hüma’yı yerleştirdiğimde Baran’ın bırakacağını anladığımda “Sen burada kal, adamlarından biri bıraksın. Daha fazla yormayalım birbirimizi.” Diyerek arabaya bindiğimde Baran’ın kırgın gözlerine son kez bakarak onun gidip adamına bir şeyle söylemesini izledim. Arabaya adamlardan biri gelip, çalıştırdığında Baran’ın bizi izlemesiyle canım daha da çok acıdı. Bu konağa geri dönmeyecektim ve Baran’dan vazgeçecektim. Eğer onu sevmeye devam edersem, benliğimden ödün verirdim.