Multimedya: En Kuvvetli Druid'in Mirası.
***
"Burası neresi?" diye sordum etrafa bakınırken.
"Konsey odası," dedi.
"Konsey odası ne?" diyerek cevabının eksikliğini vurguladım.
"Druidleri yöneten bir grup güçlü Druid topluluğumuz var. Genelde dünyanın dört biryanına dağılmış durumdalar ama önemli bir olay olursa bir araya toplanırlar. Bu akademi Druidlerin kalbi olduğu için burada toplanırlar ve toplantı odası olarak burayı kullanırlar." dedi ve yürümeye başladı. Masaya gidip bir sandalyeye oturdu, bende yanındaki sandalyeyi çekip oturdum.
"Evet, dün nerede kalmıştık? Imm, buldum. En son sana 'Ruh Çemberi ne?' diye sormuştum." dedim.
"Ruh Çemberi insanların ruhlarının dışa vuran halidir. Her insanın içindeki ruhu kalbi ilk attığı andan itibaren bir ışık gibi yanmaya başlar. İnsanlar buna Aura der. Ruh Çemberine bakarak o kişinin kişiliği hakkında fikir sahibi olabilirsin." dedi.
"Yaşlı bayanın odasında iken 'ruhunda yalan söylediğine dair en ufak bir belirti göstermiyor' demiştin, bunun Ruh Çemberi ile bir alakası var mı?" diye sordum.
"Evet, eğer Ruh üzerinde yeterince ustalaşırsan Ruh Çemberindeki bazı ufak değişmeleri farkedebilirsin. Örneğin, eğer biri yalan söylerse çemberine farklı renkler karışır, endişe, telaş ve korkunun renkleri. Tabii yalan söylemekte usta olanlarda geçerli değil. Senin çenberin düğüm yüzünden örtülüydü, eğer gelip yakından bakmamış olsam seni insan zannedebilirdim ama düğümün zayıfladığı için biran gözüme Druidlerde bulunan kar beyazı halka görünüp kayboldu. Bu yüzden gelip yakından baktım ve beyazın yanında altın ışıltılar gördüm. Ve seni takip ettim." dedi.
"Dur bir saniye! Sen daha yeni ne dedin?! Beni takip mi ettin?! Demek Tyler'ın çadır arkadaşım olduğunu o yüzden düşündün. Peki beni takip ederken Tyler ile konuşmalarımızı duydun mu?" diye sordum. Eğer duymuşsa ailem hakkındaki gerçeği biliyor olmalıydı. Umarım duymamıştır.
"Hayır, o kadar yakınlaşamadım. Neden sordun? Bilmemem gereken birşey mi var?" dedi kaşlarını çatarak.
"Evet, bilmemen gereken birşey var." dedim sertçe.
"Ne?" diye sordu bana dikkatle bakarak.
"Bilmemen gereken birşey." dedim sertçe.
"Hep sen soruyorsun, şimdi sıra bende ormandan dönerken seni Atçı Çocuğun kucağında baygın halde gördüm, neden bayıldın?" diye sordu gözlerimi içine bakarak.
"Üzüntü," dedim kısaca.
"Ne gibi bir üzüntü?" diye sordu üsteleyerek, sanki söylememi beklediği bir cevap vardı.
"Seni ilgilendirmez." dedim sertçe.
"Ben senin sorularını düzgünce cevaplıyorum ama," dedi.
"Çünkü benim sorduğum sorular özel hayatınla ilgili değil." dedim meydan okuyarak. Ve zafer.
Bir süre sessiz kaldık, ikimizinde sakinleşmeye ihtiyacı vardı.
Sessizliği bozan ben oldum. "Onun anlamı ne?" diye sordum altın plakayı göstererek.
"Biz ona "Kan Kehaneti" diyoruz çünkü o plakanın üstündeki yazıyı yalnızca Yüce Duruid'in kanından gelenler okuyabiliyor. Yani artık kimse okuyamaz." dedi duygusuzca.
"Okuyabilmek için illa Yüce Druid'in kanından olmak şart mı? Başka kimse okuyamaz mı?" diye sordum.
"Evet," dedi kısaca.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Druid Akademisi
FantasySirkte annesi, babası, beş kardeşi, dayısı, halası ve yedi kuzeni ile dünyayı dolaşan genç bir kız... Gezici sirkin yolu Amerika'ya düşer. Buria her zaman ki gibi broşür dağıtırken garip bir adama rastlar. Adam önce kızın içini görmek istercesine sü...