Sabah uyandığımda Rorry yoktu. Yanılmıyorsam gece hiç gelmemişti. Aklımdan kötü düşünceler geçiyordu. En kötüsü beni terketmiş olmasıydı.
Üstümü giyip dışarı çıktım. Sabah egzersizlerimi yaptığım sırada ilerden Tyler göründü.
Yanıma gelir gelmez "Günaydın Kızıl," diyerek beni selamladı.
"Günaydın. N'oldu, gece rüyanda beni mi gördün?" diye sordum egzersizlerime devam ederken.
"Evet, gece rüyamda seni gördüm ama gelme sebebim o değil. Merhem için geldim." dedi.
"Sana vermiştim, buraya neden geldin?" diye üsteledim.
"Verdiğini kaybettim." dedi yere bakarak.
"Hayır, kaybetmedin. Şimdi beni oyalamaktan vazgeçip neden geldiğini söyleyecek misin?" diye direndim.
"Tamam, kabul ediyorum kaybetmedim. Ama yarama merhemi senin sürmeni istiyorum. Sonuçta bunu bana borçlusun." dedi itiraf ederek.
"Hayır, sana borçlu değilim." dedim sakince.
"O zaman neden suçluluk duyuyorsun?" dedi bana bakarak.
"Onuda nereden çıkardın?" diye sordum ona bakarak.
"Çünkü benim için uğraşıp merhem yaptın." dedi kendinden emin bir tavırla.
"Merhemi yapmamın sebebi suçluluk duygusu değil, merhametti. Eğer bu durumdan şikayetçi isen söyle haberim olsun." dedim sırıtarak.
"Yok, ben halimden memnunum. Ee, ne zaman süreceksin." dedi beklentiyle.
"Hadi içeri gir." dedim ve ardından birlikte içeri girdik.
Merhemi sandıktan çıkartırken Tyler tişörtünü çıkardı. Merhemi sürdüm. Kalanı sandığa geri koydum.
Tyler'a geri dönüp baktığımda "Üstünü giymeyi düşünüyor musun yoksa tüm gün böyle mi duracaksın?" diye sordum.
Sessizce bana bakmaya devam ediyordu.
Elimi gözlerinin önünde salladım ve "Huhu, yaşıyor musun?" diye sordum gülümseyerek.
Bir süre daha durduktan sonra "Biliyor musun, ben seninle kuzen olduğumuza inanmıyorum." dedi ciddi bir ifadeyle.
"Ne?!" dedim şaşkın bir ifadeyle.
"En basiti hiçbirimize benzemiyorsun. Hepimiz sarışınız ama sen kızılsın. Ayrıca hepimizin ismi birçok insanda bulunacak şekilde normal isimler ama seninkini daha önce kimsede duymadım. Anlamı bile enteresan. Bizimkilerden hiçbirinin verdiğini düşünmüyorum. Ayrıca ailedeki kadın ve kızların hepsi kısa ama sen uzunsun. Hem ayrıca bir anne ile baba neden tüm çocullarına aynı davranırken sadece birine kötü davranır ki, hatta onu da geçtim diğer çocuklarınıda o çocuğundan uzak durmasını ögreterek büyütür. Yani bana kalırsak biz öz kuzen değiliz." dedi daha önce hiç görmediğim kadar ciddi bir ifadeyle.
"Bunu sen uyduruyorsun." dedim sinirle.
"Hadi ama, bana sakın daha önce böyle bir olasılığı düşünmediğini söyleme." dedi.
Aslında her zaman düşünüyordum ama hiçbir zaman bu düşünceyi kendime itiraf edecek cesareti bulamamıştım. Tyler'da bunu düşündüğümü biliyordu. Okların beni göstermesini engellemek için "Bu neyi değiştirir ki?" diye sordum.
"Sen sürekli bana kuzen olduğumuzu söylemez misin? Bu bize bir şans vermez mi?" dedi umut dolu bir sesle.
'Hayır, vermez." dedim kararlı bir şekilde.
"Neden?" diye sordu.
"Çünkü bu durum kardeş gibi büyüdüğümüzü değiştirmez." dedim.
"Yemişim kardeş gibi büyümeni. Ben seni kardeş olarak görmüyorum. Bana bir şans ver, eminim senin de düşndüşncelerin değişecek." dedi sinirle.
"Sanmıyorum," dedim kısaca.
"Neden? Rosa'nın düşünceleri değişti. Seninkiler neden değişmesin?" dedi kendinden emin bir tavırla.
"Bak hazır elinde Rosa varken neden ona bir şans vermiyorsun?" dedim.
"Tipim değil." dedi baştan savururcasına.
"Ahh, öylemi. Bey efendinin tipi neymiş?" dedim dalga geçerek.
Ama yinede cevap verdi "Kızıl Fırtına olanlar," dedi pis bir sırıtışla.
"Üzgünüz elimizde kalmadı." dedim sahte bir gülümsemeyle.
"Önemi yok ben bir tane tanıyorum." dedi bana doğru eğilerek.
"Ahh, hayır." diyerek elimle başını iteledim ve engel olmasına fırsat vermeden çadırdan çıktım.
Sirk alanına doğru ilerlemeye başladım. Arkamdan ayak sesleri geliyordu.
"Gün gelecek seninde beni sevdiğini anlayacaksın." dedi Tyler bana yetişince.
"Çok beklersin," dedim kısaca.
"Beklerim, sorun değil. Zamanım bol nasılsa." dedi sırıtarak.
"Off, cidden seni anlamıyorum. Rosa benden daha bakımlı, daha ışıltılı, hatta eminim benden daha güzel. Ve en önemlisi sana istediklerini verebilir. Neden hala benle uğraşıyorsun?!" dedim sinirle.
"O gün bir şarkı duydum tam bizlik, sadece Chloe yerine Buria getirceksin. Söyleyeyim mi?" dedi ve cevap vermemi beklemeden söylemeye başladı.
***(Multimedya)***
Şarkısını bitirince "Ee, ne dersin?" diye sordu.
Sesi fena sayılmazdı. Şarkıyıda sevmiştim, dediği gibi bize çok uygundu. Ama ona boş yere umut vermek istemiyordum. Bu yüzden cevap vermedim. Sirk alanına yaklaşmıştık, konuyu değiştirmek için "Umarım bu gün broşür dağıtmam." dedim. Ama numarama kanmadı.
"Konuyu değiştirmeye çalışıyorsun ama şarkıyı beğendiğini biliyorum." diyerek güldü.
Tam yalanlıyacaktım ki babam yanımıza gelerek "Görevleri dağıttım sadece broşür dağıtmak kaldı, onu da siz ikinize veriyorum. Hadi iş başına." dedi ve uzaklaştı.
"Yaşasın broşür dağıcağız, heyo!" dedim sahte bir neşeyle.
"Bence güzel iş, en azından tüm gün beraberiz. Hadi gidelim." dedi.
"Dur bir dakika. Bana kalırsa önce üstüne birşeyler giymelisin." dedim.
Sözümün ardından eğilip baktı ve tişörtünün olmadığını farketti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Druid Akademisi
FantasySirkte annesi, babası, beş kardeşi, dayısı, halası ve yedi kuzeni ile dünyayı dolaşan genç bir kız... Gezici sirkin yolu Amerika'ya düşer. Buria her zaman ki gibi broşür dağıtırken garip bir adama rastlar. Adam önce kızın içini görmek istercesine sü...