Şimşekler... Ağaçlar... Karanlık... Tyler... Tyler! Tyler!
Ve Acı...
Görüntüler gözümde tek tek çarpıyor, yaşananlar bir bir kendini hatırlatıyordu. Onu takip eden acı bana hala yaşadığımı söylüyordu. Yaşıyor muydum? İnsan ölünce acı çekmeye devam etmezdi, değil mi? Acıya odaklandım. Vücudumu hissetmek istiyordum. Vücudum ağrılar içindeydi ama atan kalbimi hissetmek yaşadığımdan emin olmamı sağladı. Gözlerimi açmaya zorladım. Uzun uğraşlar sonucu aralanmaya başladı. Hava hala karanlıktı, bunu anlayabilmiştim başta. Gözlerimi açmaya çalışırken bir şey daha dikkatimi çekmişti, koku. Burnuma nem, yosun ve toprak kokularından tanıdık bir karışım geliyordu. Gözlerim yarıya kadar açıldığında loş ışıktan bakmakta olduğum karanlığın geceden değil kapalı bir yerde olduğumdan kaynaklandığını anldım. Kokunun neden tanıdık olduğunu anlamıştım. Kaçmadan önceki gece kaldığımız mağara gibi kokuyordu; nem, yosun ve toprak.
Gözlerimi son bir gayretle tamamen açtım. Başımı sağa sola çevirdiğimde dar girişi yapraklar ve dallarla kapanmış, yere gömülü olduğunu düşündüğüm küçük bir mağarada olduğumu anladım. Sağ tarafımda duvara dayanmış şekilde oturan karartı ise Tyler'dı. Nefes alış verişlerini inip kalkan göğsünden görebiliyordum. İçimde ani bir rahatlama hissiyle nefesimi verdim. Yaşıyordu.
Gücümü toplayarak doğrulmaya çalıştım. Bu benim için hiç kolay değildi, her yanım ağrıyordu. Derin nefesler eşliğinde oturabilir hale gelmiştim.
"Ah, uyanmışsın." Tyler'ın sesiyle sağa döndüm.
"İyi misin?" diye sordum.
"Bunu asıl benim sormam gerekiyor. Sen ne durumdasın?" diye sordu.
"Berbat haldeyim. Her bir hücrem ağrıyor." dedim. Sağ kolum ve sağ bacağım o kadar çok ağrıyordu ki kıpırdatamıyordum. Sırtımdaki ağrı biraz olsun dinmişti, sanırım yeni düğümüm yerini almıştı. "Sanırım kolum ve bacağım kırıldı. Çok ağrı var, oynatamıyorum. Sen ne durumdasın?" diye sordum.
"Ben iyiyim seninle ilgilenelim." dedi. Bana yaklaştığında yüzünde birçok çizik olduğunu fark ettim. Ciddi görünmüyorlardı ama acı verdikleri kesindi. "Önce şu koluna bakalım." dedi ve ceketimi çıkarmam için yardım etti. Her bir ufak hareket ağır bir darbe gibi acı veriyordu. Bağırmamak için kendimi zor tutuyordum. Zorlu geçen dakikaların ardından ceketim çıkmayı başarmıştı. Alt kolu açtığımızda loş ışık olmasına rağmen normal görünüyordu. "Morarma yok hafif bir kırmızılık var. Muhtemelen çarpmanın etkisiyle zedelenme oldu. Kırık yada çatlak var olabilir ama iyi yönünden bakarsak sadece sarmak yeterli olacaktır." dedi.
"Ne zamandır sağlık alanına ilgilisin." diye sordum.
"Büyükannenin derslerinde ben de vardım hatırlarsan." dedi gülümseyerek ve arkasına uzanıp sırt çantamı aldı.
O koluma çantadaki merhemlerden birini sürerken cevaplanması gereken bazı soruları sorma kararı aldım. Basitten başlamak en iyisiydi. "Buraya nasıl geldik? Ve burası tam olarak neresi?" diye sordum.
Tyler bir yandan işini yaparken bir yandan da bana cevap verdi. "İkinci sorundan başlarsak eğer tam olarak ben de bilmiyorum. İlk soruna gelecek olursak uyandığımda güneş tepemizdeydi. Sen baygın haldeydin. Ben ise çok yorgundum. Saklanacak bir yer bakmak için çevreyi dolaştım ve burayı buldum. Sonra seni alıp buraya getirdim. Bir süre sonra bende uyuyakalmışım. Senin derin nefes alış verişlerini duyunca uyandım." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Druid Akademisi
FantasíaSirkte annesi, babası, beş kardeşi, dayısı, halası ve yedi kuzeni ile dünyayı dolaşan genç bir kız... Gezici sirkin yolu Amerika'ya düşer. Buria her zaman ki gibi broşür dağıtırken garip bir adama rastlar. Adam önce kızın içini görmek istercesine sü...