Odama çıkığımda Luke'un kapıda beklediğini gördüm.
Yanına yaklaştığımda "Bakıyorumda odanın yolunu bulmuşsun," dedi hafif bir alayla.
"Ben de bakıyorumda birisi yatağın ters tarafından kalkmış." dedim hafif gülümseyerek.
"Sabrıyla tanınan biri değilimdir." dedi, biraz sakinleşerek.
"Gerçekten mi? Sen söylemesen kesin farketmezdim." dedim gülümseyerek.
"Demek ki daha dikkatli.olman gerekiyor." dedi, o da gülümsemeye başlamıştı.
"Benimde eksik yanım o, ne yapalım." dedim.
Bir süre birbirimize gülümsedikten sonra Luke birden ciddileşti."Neyse biz işimize bakalım. İçerde yapacağın birşey var mı?" diye sordu.
"Hayır yok," dedim.
"O zaman beni takip et." dedi ve yürümeye başladık.
Merdivenlerden aşağı iniyorduk. "Nereye gidiyoruz?" diye sorum.
"Sesten uzak bir odaya." dedi kısaca.
Merdivenlerden aşağı iniyoduk.
Yemekhaneni yanından geçerek devam ettik. Bu geçtiğimiz yol dar kapısız bir koridora benziyordu. İki yanımızda duvardı.
Koridorun sonuna geldiğimizde karşımıza bir kapı çıktı. Luke kapı kulpunu çevirince hemen açıldı. Ama kapıyı biraz aralamışken durdu. Bana döndü, "Buraya girmene izin veririm ama bir şartla," dedi.
"Nedir?" diye sordum.
"Kimseye burayla ilgili birşey söylemeyeceksin." dedi ve durdu.
"Tamam, söylemeyeceğim." dedim.
Başını salladı, kimse var mı diye geldiğimiz yön baktı ve içeri girdi. Bende girdim ama hiçbir şey görünmüyordu çünkü oda karanlıktı. Oda biraz da garip kokuyordu, sanki birçok farklı temizlik deterjanının birleşimi gibi.
Luke duvara uzanıp lambayı yaktı. Ben süper ötesi güzel bir oda beklerken küçük bir malzeme odasıyla karşılaştım.
Kendimi tutamayarak "Evet gerçekten kimseye bahsetmemeliyiz böyle güzel bir odadan," dedim alaycılıkla.
"Anlaşılan sabrıyla tanınmayan sadece ben değilim," dedi alaycı bir ifadeyle. Başka birşey söylemeden arkasını dönüp birkaç adım attı ve eğildi. Yerdeki kalın ve küçük bi halıyı hafifçe kaldırdı, sadece ufak bir kısmı kaldırılabiliyordu halının çünkü çoğu yere yapıştırılmıştı. Ardından zemindeki bir deliğe bir anahtar sokup çevirdi, gizlenmiş bir tutacağı kavradı ve yukarı çekti. Kare şeklinde yere yapışık bir kapı açıldı.
Kapıyı açık tutarak "Önden bayanlar," dedi.
"Beni içeri sokup kapyı kapatmayasın," dedim şaka ile.
"Güzel fikirmiş, aklımda bulunsun." dedi hafifçe gülümseyerek. "Ama hayır öyle birşey yapmayacağım, sadece ışığı sürdüreceğim." dedi.
Yerdeki kapının yanına gidince dönerek aşağı inen bir merdiven gördüm. Sadece şuan açık olan lambanın ışığı ile aydınlanıyordu. "Eğer ışığı kapatırsan aşağı inerken yolumuzu nasıl bulucağız?" diye sordum.
"Aşağıda birçok meşale var," dedi sakince.
"Yanında çakmak veya kibrit var mı?" diye sordum.
"Hayır," dedi gülümseyerek.
"Peki meşaleleri nasıl yakmayı planlıyorsun?" diye sordum sabırsızca.
"Görürsün," sedi kısaca. "Sen kapayı tut." dedi ve ışığı söndürmeye gitti.
Yanıma geri gelince "Önden sen gir." dedim.
"Ne o, sert kızımız karanlıktan mı korkuyor." dedi alaycı bir sesle.
"Hayır, merdivenlerden düşüp kemiklerini kırmaktan korkuyor." dedim.
Hafif ve kısa bir gülme sesi duydum. "Peki ben önden giderim." dedi.
Merdivenden birkaç basamak inip durdu. Elini uzattı. Normal şartlarda umursamazdım ama benim sakarlıklarıma güven olmaz, ne zaman ortaya çıkarlar asla bilemezsin. Bu nedenle elini tutup aşağı indim.
"Burada bekle," dedi ben birkaç basamak inince. Geri yukarı tırmanıp kapıyı kapattı, birşeyler yaptı ve bir klik sesi duyuldu.
Ardından geri yanıma geldi, merdiven ancak iki kişinin yanyana sığmasına yetecek kadar genişti. Kulağıma eğilerek, "İzle," diye fısıltı ile ve birkaç basamak daha aşağı indi.
Karanlığa gözlerim alışmaya başlamıştı ve siluetini az çok çıkartabiliyordum.
Kollarını iki yana açtı ve her yanımda çatırtılar duydum. Etrafıma bakınca tüm meşalelerin kıvılcımlar saçtığını gördüm ve hepsi aynı anda alev aldı.
Tüm meşaleler yanınca Luke arkasını dönerek bana baktı ve kendinden emin bir tavırla "Nasıl buldun?" dedi.
Büyüleyici bulsamda "Ehh," dedim.
"Sen hiçbir şeyi beğenmez misin?" diye sordu hafifçe sırıtarak.
"Çoğu zaman," dedim.
Kısacık gülümsedikten sonra önüne dönüp aşağı indi. Ben ise onun iki basamak üstünden aşağı iniyordum. İnerken bir yandan etrafa göz gezdirdim.
Oldukça büyük ve yüksek tavanlı bir odaydı. Üç duvarı boydan boya kitaplıklarla kaplıydı ve tüm rafları kitapla doluydular. Kitap dolaplarının ortasındaki alanda büyük oval bir masa vardı, masanın ayakları ve yan kısımları oymalarla süslenmişti. Etrafındaki sandalyelerde oymalarla dolu arkası yüksek sandalyelerdi. Masanın merdivene doğru olan en baştaki sandalyesi hepsinden daha büyüktü ve daha göz kamaştırıcıydı. Buradan bakınca merdiven çıkışı odanın sağ tarafına düşüyordu. Ondanın sol tarafında kitaplıklar ve masanın arasında 3 tane ayaklı cam muhafaza kutusu vardı ve içlerinde birşeyler vardı. Aşağı indiğimizde merdivenin olduğu duvarın da kitaplıkla kaplı olduğunu gördüm ama bu duvardaki kitaplık tüm duvarı boydan boya kaplamıyordu. Kitaplıkların üstüstünde altın olduğunu düşündüğüm dev bir levha vardı ve üstünde birşey yazıyordu.
'Fırtına Gökyüzüne Yükseldiğinde Mirasçı Güçlerine Kavuşacak. '
Acaba ne anlama geliyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Druid Akademisi
FantasíaSirkte annesi, babası, beş kardeşi, dayısı, halası ve yedi kuzeni ile dünyayı dolaşan genç bir kız... Gezici sirkin yolu Amerika'ya düşer. Buria her zaman ki gibi broşür dağıtırken garip bir adama rastlar. Adam önce kızın içini görmek istercesine sü...