Kapının üzerindeki küçük zayıf bir lambadan başka aydınlatması olmayan, odanın köşesindeki eski, çok eski, bir tuvaletten gelen pis kokuyla harmanlanmış bir çok kötü kokuyu barındıran, uğultu halindeki acı çığlıklar, kükreyişler ve öfkeli haykırışlardan başka ses barındırmayan karanlık ve soğuk taş duvarlar arasında haftalardır kapana kısılmıştım. Güneş ışığından nasibini alamayan soğuk duvarlarda kaç gün geçirdiğimi ancak günde iki kez gelen yemekten sayabiliyordum. Buraya tıkıldığımdan beri tam tamına 22 gün geçmişti. Ve şu lanet incelemeden yada gözetim altında olma durumunun sona ermesiyle ilgili hiç bir haber yoktu. Olsa da bunu bana söylecek kimse yoktu zaten.
Planım ne oldu diye soracak olursanız hala yerinde duruyor. Ama bu bahsettiğim o tuhaf his beni çok oyalıyordu. Dikkatimi toplayamıyordum. Odayı gelen yemeği görüp yiyebileceğim şekilde sadece kapıyı aydınlatsın diye takmışlardı herhalde. Geri kalan kısmı göremediğim için el yordamıyla aramaya çalışıyordum ama pek yeterli olmuyordu çünkü her yere ulaşamıyordum. Oda çok büyük olmamasına rağmen zincir odadan daha kısaydı. Kapı ile tuvalete ancak ulaşabiliyordum. Kalan kısımlar hala gizemini koruyordu. Odayı aydınlatmak için ateşi kullanmak istediğimde başaramıyordum. Sanki biri onu kavramış bırakmıyordu bana ulaşmaması için. İç güdülerim bunun şu çekilme hissiyle alakası olduğunu söylüyordu.
Kısacası plan vardı, imkan yoktu. Ne yapabileceğimi bilmiyordum. Öfkem dinmişti ama yinede sağlıklı düşünemiyordum. Bu içimde gezinen hisler çok rahatsız ediyordu. Ne yapmalıydım?
Sol taraftan bir kilit sesi geldi ardından gıcırtı sesi ve onu takip eden sürtünme sesi. Bir kaç takırtı ve tekrardan sürtünme sesi ve son olarak gıcırtı ile birlikte kilit sesi. Günde iki kez tekrarlanıyordu bu ses. Anlamı açıktı, yemek zamanı.
Normal şartlar altında olsam asla yemezdim o şeyi ama şuan hiç normal şartlar altında değildim. Gönülsüzce ayağı kalktım ve ayaklarımı sürüye sürüye kapıya yanaştım. Yerdeki o küçük bölmeden, köpek kapısına benziyordu bence, tepsiyi uzatmışalardı. İçinde hergün yemek zorunda olduğum balçığa benzeyen tatsız, iğrenç, yağışkan bir lapa vardı. Bir bardakta su koymuşlardı. Minimum düzeyde yiyecek ve içecek veriyorlardı. Temizlik ise bulunmaz bir lükstü. Tuvalette bile her zaman su olmuyordu. Haftada 1 kez haznenin su doldurulmasına izin veriliyordu o da tüm hafta yetmiyordu asla. Bulunduğum şartlara sinir olarak yere oturdum ve tepsiyi aldım yerden. Kucağıma koyduğum tepsiye bakıp iyice sinirlendim. Hayvanlara bile böyle bir eziyet yapılmaz. Bir de 'iyi tarafız' diyorlardı kendilerine. İyi halleri buysa kötü hallerini düşünmek dahi istemiyordum. Bardağa eğilip suyu tek seferde içtim. Aslında bu bir hataydı. O lapadan sonra suya daha çok ihtiyacım olacaktı ama o kadar susamıştım ki mantıklı düşünmenin zamanı değildi. Bu arada eğilip diyorum çünkü bardak da tabak da tepsiye yapışıktı. Su içmek için eğilmem gerekiyordu.Ve tamamını içebilmek için ya o lapayı bitirmek yada üzerine dökülmesini göze alamk gerekiyordu. Bu yüzden bir elimle tepsiyi tutuyor diğeriyle mümkün olduğunca lapa üzerime dökülmesin diye engel olmaya çalışıyordum.
Lapaya baktım ve iğrenerek elimle bir parça alıp yedim, tabiki kaşık yoktu. İlk lokmadan midem bulanmıştı bile. Açlıktan karnım gurulduyordu ama yutamıyordum lokmayı. En sonunda pes edip ağzımdakileride tepsiye tükürdüm ve tepsiyi kucağımdan fırlatıp geri çekildim.
Yarım saat kadar sonra tekrardan kilit sesi geldi ve köpek kapısı dediğim bölme açıldı. Tepsiyi bile kullanmamamız için takılan zincirleri çekip tepsiyi çıkardı biri ve tekrar köpek kapısını kapatıp kilitledi.
Kapının yanında bir süre daha bekledim. Biraz da olsa ışık iyi geliyordu. Gece çıkan yıldızları ve o güzel Ayı çok özlemiştim. Güneşi pek seven biri olmasamda onu bile özlemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Druid Akademisi
FantasiSirkte annesi, babası, beş kardeşi, dayısı, halası ve yedi kuzeni ile dünyayı dolaşan genç bir kız... Gezici sirkin yolu Amerika'ya düşer. Buria her zaman ki gibi broşür dağıtırken garip bir adama rastlar. Adam önce kızın içini görmek istercesine sü...