BÖLÜM-1-"Bilmediği Sulara Atlayan İyilik Meleği.''

939 77 26
                                    

Beynimde gün geçtikçe büyüyen virüs bana son bulacağı tarihi kulağıma hiçte hoş olmayan bir biçimde fasıldadığı zaman anlamıştım her şeyi. Ölüm ve yaşam... Bu iki kavram o kadar yakın ki birbirine. Aralarında küf kokan ipler o kadar düğümle bağlı ki... Ve o kadar uzak ki. Ölüm yaklaştıkça ona, o sanki korkarak uzaklaşıyor ölümden. Kendini teslim etmek istemiyor. Ona bağlanmaktan korkuyor sanki. Herkesin korkusu olan ölüm, yeni doğan bir bebeğin umudu olan yaşama aşık oluyordu. Gözlerimin önünde ona şarkılar söylüyor, onu dansa kaldırıyor ve diz çöküp yalvarıyordu ufak bir şans için. Ve hayat beni ikisi arasında sallandırıyordu. Bir yandan dur durak bilmeden içen ev arkadaşım Ateş... Bir yandan benim için üzülen yurt dışında olan ailem... Ölüm ile yaşam arasında sallanan bedenim yahut ruhum yorgun düşmüş, hangisinin üzerine düşeceği konusunda bir fikri yoktu.


Küçüklükten beri sadece mutluluğa odaklanmıştı küçük beynim. O zamanlar bile doğru dürüst kelimeleri okuyamadan sadece birilerini mutlu etmek isterdim. Ailem başka ülkeye taşındıklarında eve birçok hayvan sokmuştum. Onları çocuğummuş gibi beslemiştim. İlkokulda sarı olan saçlarını özenle iki tarafında ören küçük kıza diğerleri aşık olurken, o ağlamasın diye kokulu silgimi hediye etmiştim. Ve doktor bana son sözcüğü söylediğinde kapıdan çıkarken sadece biraz olsun tekrar birini mutlu etmek istedim. Sadece birisi. Sadece yardıma muhtaç birisi... Çok azıcık... Azıcık da olsa mutlu etmek istemiştim. Çünkü birileri bir yerlerde acı çekiyordu. Kıvranıyor yatağında. Can çekişiyor insanlar. Özenle yaratılan, ruhuna can verilen insanlar acı çekiyorlar. Umutsuzluğa kapılıp, ağlaşıyorlar...

''Dostum sadece 2 ayın kalmışken neden başkalarına yardım etmeye çalışıyorsun?''

Uzun süredir ev arkadaşım olan Ateş'in umursamaz sözlerine karşılık gözlerimi iş ilanlarından kaldırıp onun gözlerine odaklandım. Her seferinde başladığım işlere bir bahane buluyor, beni vazgeçirmeye odaklanıyordu. Ama ben vazgeçmeyecektim. Sonunda birisi mutlu olacaksa vazgeçmemeliydim.

Ateş bana benzemeyen bir tipti. İçki içer, geceleri sokaklarda sabahlara kadar gezer, aşık olur, aşık olduğu için daha fazla içer, bir kez bile ağlamazdı. Ben ise boş vakitlerimi sevdiğim dizilere ayırır, sevdiğim yazarların yeni kitaplarını takip ederdim. Bu bendim. O ise oydu. O en kolay yolu seçerken, ben üzerinde dikenler olan ayaklarımı kanatacak olan yolu seçiyordum.

''Hastalığını hafife alıyorsun." dedi elindeki kocaman bira şişesini salonun ortasında bulunan kahverengi küçük sehpaya bırakırken. Kulaklarımı bir süreliğine onun sözlerine tıkayarak önüme döndüm.

''Küçük kafemize garson aranıyor. İletişim; 0587*******''

''Para mı istiyorsun? Doğru yer Varol Holding!''

''Bu iş tam sana göre. Bence bizi aramalısınız!? 0549*******''

Okuduğum, bana uygun olmayan, içime sinmeyen iş ilanlarının üzerini elimde bulunan kurşun kalemle karalayıp diğerlerini okumaya başladığımda onun sesi yine yankılandı kulaklarımda.

''Zorun ne? İki ayın varken eğlenmelisin. Neden gidip ergence işlere karışıyorsun?''

Kırıcı sözlerinin ardından gözlerimi tekrar ona çevirdim. Kaşlarımı çattım ve ''Ölüm gelmeden birilerini mutlu etmek istiyorum.'' dedim.

"Kendin mutlu değilken, başkalarını mutlu edemezsin."

İnadından vazgeçmeyerek tüm ağlarını işe geç gelen büyük bir örümcek gibi hızla bana karşı örüyordu. Beni düşündüğü belliydi. Eğlenmemi istiyor, ona katılmamı istiyordu. Belki de onunla sabahlara kadar yollarda şarkılar söylememi, içmemi istiyordu. Ama ben... vücudumun ipi kesilmeden bir başkasının iplerini çözmek istiyordum. Ölümden korkuyor, ölümden deli gibi kaçıyor, birini yaşatmaya çalışıyordum. Belki de tanımadığım biriyle hayata tutunmayı hedefliyordum.

Bir Kadeh ÖmürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin