Hava yavaş yavaş soğumaya başlamış, insanlar duvarda bulunan sarı renkte saate bakıp iç geçirmeye başlamışlardı. Nefesleri havada dağılıyor ve saatin akrebine karşı geliyorlardı.Garsonlar, büyük bir heyecanla siparişleri dağıtıyorlardı. Annem ve babam ellerinde ki şiir kitaplarından tatlı bir samimiyetle mısralar okuyorlar,annem bazı yerlerinde şaşırıyor, babam ise gülerek ona karşılık veriyordu.
Üşüdüğümü fark ettiğimde kollarımı göğsümde birleştirip sandalyeye yapıştım. Gözlerimi şaşkın bir çocuk gibi etrafta gezdiriyor ve milletin aralarında geçen konuşmaların etrafa yayılışını seyre dalıyordum. Kelimeler gözümün önünde sırayla diziliyor güzel bir manzara oluşturuyorlardı. Geldiğimizin üzerinden saatler geçmiş, belki altı belki de onuncu çayımızı içiyorduk. Çayın tadı zaman geçtikçe daha da güzelleşiyor güzel bir sanat eseri haline geliyordu.
Sokakta insanlar azalmıştı. Sokak lambaları inatla loşluğuna devam ediyor ve yamacına sokaktakileri topluyordu. Soğuğa meydan okuyordu tüm ışığıyla. Loşluğuna rağmen, tüm dünyaları kendi yaratmışçasına dimdik duruyordu.Annem ve babam aynı anda kitaplarını kapatıp masaya koydular. Çaylarından birer yudum aldılar ve gözlerini ikimizin üzerinde gezdirdiler. İkisi arasında ki bağ çok kuvvetli ve çok ilginçti. Yıllardır süren evliliği onlara bu güçlü bağı hediye etmişti.
Annem derin bir nefes aldı ve gözlerini boydan boya uzanan cama çevirdi. Babam ise çayından bir daha yudum aldı. Burada ki insanlar saat akmaya devam ettikçe daha da fazlalaşıyor, farklı bir ortam yaratıyorlardı. Burayı şimdiden çok sevmiş ve Elif'le gelebilmek için can atıyordum. Babam gözlerini yumdu ve ''Eee çocuklar?'' dedi sorarcasına.
Göz ucuyla Ateş'e baktığımda onun da bana baktığını anladım. Omuzlarını silkti ve kaşlarını havaya kaldırdı. Ben ise anlamamışcasına kafamı iki yana salladım ve babama baktım. O ise güçlü bir kahkaha atıp ''Sadece nasıl olduğunuzu sordum! Bu kadar heyecana ve telaşa gerek yoktu.'' dedi.
Gözlerimi sağa ve sola çevirdim ve dudaklarımı büzdüm.
''İyiyim!'' dediğimde, canım arkadaşım (!) ''Ben kötüyüm yaaaa.'' dedi. Son harfleri gereğinden biraz uzatmış ve acıyla içine bir nefes çekmişti.
Herkes ona doğru döndüğünde şirin bir şekilde gülümsedi. Bu hali tatlı bir çocuğu andırıyordu. Kendime karşı gelemeyerek onun yanaklarını sıktım.
''Dostum, dostum!''
''Ne? Sadece çok şirin bir patates gibiydin!'' dedim gülerek.
Annem kahkaha attığında babam da ona eşlik etti.
Dakikalar sonra babam Ateş'e ''Derdin mi var evlat? Niçin kötüsün?'' dedi.
Ateş'in gergin olduğu her halinden belliydi. Hareketleri biraz değişik ve ürkütücüydü. Ellerini masaya koydu. Biraz masaya yaklaştı ve kafasını önüne eğdi. Bir eliyle soğumaya yüz tutmuş çayını içti. Daha sonra ise ''Aşk acısı çekiyorum.'' dedi.
''Kimmiş seni bu kadar sevdaya düşüren?''
''Ya var ya tadı çok güzel be!'' dediğinde babam gözlerini şaşkınlıkla açmıştı.
''Bayadır tadına varamıyorum. Çok özledim.'' dedi Ateş ve tekrar çayından bir yudum daha aldı.
Gözleri belli belirsiz kayboluyordu. Babam kekeliye kekeliye sordu ona muazzam soruyu.
''Kim ki o?''
''İçki. ''
Babam ve annem aynı anda ''Ne!?'' dediler. Ben ise çoktan gülmeye başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kadeh Ömür
Ficção AdolescenteSadece iki ay ömrünüz kalsa ne yapardınız? Kendi kabuğunuza mı çekilirdiniz yoksa oturup ölümü mü beklerdiniz? O tüm ezberleri bozdu. İş ilanlarından en güzelini ve en özelini seçti. Hayatın kendine biçtiği bu kısa süreyi gözleri görmeyen bir kı...