Onu öylece, uyuyor vaziyette bırakmamın ardından iki gün geçmişti. Sadece bir kaç kez telefonda görüşmüştük. Hatta bir gece yarısı aniden beni aramıştı. Nasıl olduğumu sorduğunda , ona iyiyim demiştim. Cevabımdan sonra ise hemen telefonu yüzüme kapatmıştı. Telefonumu hızlı aramaya kaydetmişti. Ve böylelikle beni kolayca arayabiliyordu. Gece yarısı bile!
Onun silik siması zihnime damlıyordu. Sesi hala kulaklarımda çınlıyor, gülüşü kalbimin aşağısında çarpıyordu. Şuan ne yaptığını merak ediyordum. Acaba benim nasıl bir görünüşe sahip olduğumu merak ediyor muydu? Siyah saçlarımın olduğunu, kahverengi gözlere sahip olduğumu tahmin edebilir miydi? Zihni, o kadar ileriye gidebilir miydi? Ya da konuştuğumuz şeyleri düşünüyor muydu? Belki de düşüncelerinden uzak, o gün dediği zorluğun inşa ettiği kaleleri yıkmaya çalışıyordu. Ama yıkamazdı. O kadar kolay olamazdı. Belki de zamanı geldiğinde kaleleri aşacak ve oranın yöneticisi olacaktı. Kim bile bilirdi ki?
Gece, tüm duvarı kaplayan pencereyle savaşını kazanıyor odama damla damla akıyordu. Bu saatler. En sevdiğim... Huzursuzca yerimde kıpırdandım. Elimde ki deftere baktım ve kulağımın arkasına koyduğum kalemi çıkardım. Her gece zihnimde yaptığım oyun bugün son bulacaktı. Kalemi oynattım ve kağıda aktardım her şeyi. İki gün içerisinde tanıdığım yüzleri, duyduğum seslerin sahibini, gittiğim yerleri. Her şeyi yazdım bu küçük deftere. Bu defter... Zamanı geldiğinde, doğru kişiyi bulacaktı. Ya da hayat kokan toprakta can verecekti. Odanın içinde gün boyu duyduğum kahkahalar yükseldi.
"Ama ya... Gıdıklamasana..."
"Mızıkçılık yapıyoysun."
"Sen oyundan çık lütfen, yica ediyoyum."
"Ama o şeker benimdi!"
Kendime hakim olamayarak kahkaha attım. Şimdi tüm odada o küçük kahkahalara, benim boğuk kahkahalarım karışıyordu. Küçük yardıma muhtaç olan şirinler. Yer, gök şahidim olsun ki, koruyacağım sizi... Ve bir gün sizi onunla tanıştıracağım. O göremeyecek, ama duyacak sizi. Kapanmayan yaralarınızı kelimeleri ile saracak.
•••
"Bugün ne yapacaksın?" dedi Ateş, bir elinde magazin dergisi ile sehpaya uzattığım ayaklarımın üzerinden geçmeye çalışırken. İzlemekte olduğum saçma aşk dizisinin sesini kısıp "Oturacağım. Elif'in yanına gideceğim. " dedim.
"Anladım."
Bir süre sesi hala kısık olan diziyi izledik. Gözleri kısıktı. Bir şey planlıyor gibiydi. Arada sırada göz ucuyla ona bakıyor, göz göze gelince bakışlarımı çeviriyordum.
"Ateş!"
"Efendim." dediğinde "Neden beni izliyorsun?" dedim.
"Sen gitmeyecek miydin?" dedi. Konuyu değiştirmek ister gibi bir hali vardı.
"Neden beni izliyorsun?" dedim sorumu yineleyerek.
"Sen gitmeyecek miydin?"
Cümlesinden sonra yanında bulunan dergiyi açtı ve karıştırmaya başladı.
"Gideceğim."
"Ne zaman?" dedi heyecanla.
"Neden merak ediyorsun?"
"Hiç." dediğinde amacını anladım ve sessizce odama çıktım. Onu kurnazlıkları ile baş başa bırakmak için.
•••
Küçük dar sokağa, elimde bir çiçek ile adımımı attım. Sokak dar olmasına rağmen yol boyunca kenarlarda birçok eski eşyalar vardı.
Sanki birisi aniden dürtmüş gibi, ailemi aramadığımı fark ettim.
"Şuan belki de meraktan çamaşır suyu içiyorlardır!" diye mırıldandım. Çiçeği diğer elime aldım ve telefonu cebimden çıkarmaya çalıştım. Üçüncü aramamda açıldı.
"Ah, bebeğim. " dedi annem her zamanki hali ile. Klasik anne merhameti. Hem konuşuyor hem yürümeye çalışıyordum.
"Anne. Sadece merak etmeyin diye aradım. "
"Daha sık aramalısın."
"Biliyorum."
Kısa bir sessizlik oldu. Karşı taraftan fısıldaşmalar geliyordu.
"İyi olacak. Üzme kendini " diyordu babam sessizce.
"Hey!" diye bağırdım.
"Orada mısınız?"
"Evet." dedi bu sefer babam. "Nasılsın evlat?"
"İyiyim. Sen? Baba."
"İyi olmaya çalışıyorum."
Ardından annem "Bebeğim seni seviyoruz." dedi.
"Sizi seviyorum." dedim ve telefonu kapatıp cebime koydum. Ve konuşmamız son bulmuştu. Her zamanki sakinliği ile. Size tuhaf bir aile olduğumuzu söylemiş miydim?
Yoldan sol tarafa döndüğümde el ele tutuşmuş olan küçük çocukları gördüm. Beni gördüklerinde gözlerim ile selam verdim onlara. Sanki hepsi bunu bekliyormuş gibi aynı anda el salladılar. Onlara döndüm ve "Sizi seviyorum çocuklar." dedim.
Tanımıyordum onları. Ama sevgimi tanımadığım birilerinden esirgeyemezdim değil mi?
*
Medya; 7. Bölümden bir kesit*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kadeh Ömür
Teen FictionSadece iki ay ömrünüz kalsa ne yapardınız? Kendi kabuğunuza mı çekilirdiniz yoksa oturup ölümü mü beklerdiniz? O tüm ezberleri bozdu. İş ilanlarından en güzelini ve en özelini seçti. Hayatın kendine biçtiği bu kısa süreyi gözleri görmeyen bir kı...