'Sana yemin ediyorum, Elif.''
''Sana yemin ediyorum ki döktüğün her gözyaşı için kalbimde fırtınalar kopartacağım. Güzel kalbini yıkasın diye...''
Kafasını iki yana salladı hızla.Gözleri hızla açıp kapanıyordu. Eli, kalbinden usulca kaydı. Elimi havaya kaldırıp elini tuttum. Ona güvende olduğunu hissettirmek ve asla ondan gitmeyeceğimi anlatmak istiyordum. Ellerinde ki umutsuzluk, kalbinin en derinliklerinden geliyordu. Kalbi, ruhu, bedeni... Hiç bir yaşam beriltisi yoktu. Teni solgun ve yorgundu. Sanki bizi yaratan onu tüm renklerden mahrum bırakmış ve sadece gözlerine karanlığı hediye etmişti. Ya da o bunu istemişti. O kendine verilenleri red etmişti...
Pencerenin önünde bulunan koltuktan ayağa kalktım ve perdenin önüne geçtim. Kaşlarını çattı ve elini karşıya doğru uzattı. Göremediği için ne tarafta durduğumu bilemiyor ve elini ne tarafa doğru uzatması gerektiğini kafasından bulamıyordu. Eğildim ve ellerini tuttum. Kendi tarafıma doğru çevirdim onun yumuşak, güzel ve bir o kadar umutsuzluk ekili olan ellerini.
''Perdeyi açmamı ister misin?'' dedim.
''Ne önemi var ki? Benim için her yer karanlık.''
Hepsi olmasa da perdeyi biraz araladım ve odaya ışık girmesine izin verdim. Ve şimdi biraz aşık ve kıskanç olan ay, akşama kadar ürettiği tüm ışığı ile Elif'in yüzünü daha da güzelleştiriyordu.Ellerimde olan ellerini hiç bırakmadan yanına oturdum ve gülümsedim. Bu gülüşüm ile onun kalbinin en derinliklerindeki umutsuzluk ağacını yok edip, yerine sevgi filizleri dikmeyi diledim. Onu tekrar yaşama bağlamak ya da onun gözlerinin aşkla bana bakmasını diliyordum. Ellerine küçük bir öpücük kondurup, gözlerim hala yerde iken ona ''Özür dilerim.'' dedim. Acizlik kokan sesim ayın aydınlattığı odada dağılıyor, duvarlara çarpıyor ve onun beynine hücum ediyordu. Gülümsedi. Ve belki de beni o an dünyanın en mutlu adamı yaptı. Kafasını bir köstekli saat gibi salladı ve ''Önemi yok. Cidden. Önemi yok.''
Cümlesi bittiğinde ellerini tekrar öptüm.Orada bulunan tüm kötü sıfatları dudaklarımda bulunan zehir ile kurutmak, öldürmek istiyordum. Bu düşüncem bir an için saçma geldi ve gülmeye başladım. Gülmemi durdurmak için bir elimi onun ellerinden çekip ağzıma kapattım. Ve başımı eğdim.
''İyi misin?'' dediğinde ''Evet. İyiyim. Yani sanırım.'' dedim gülmemeye çalışarak. Kafasını salladı. ''Peki.''diye mırıldandı.
Bir süre ellerim ile onun elleri buluşmuş bir şekilde oturduk. Ay ışığı ve yıldızların parıltısı odaya loşluk kazandırıyordu. Zaman durmadan akıyordu.
''Kaç gün kaldı?'' diye sorduğunda ''Neye?'' dedim.
Bütün duygulardan yoksun bir ses tonu ile ''Ölmene...'' dedi.
Kalbimin sıkıştığını hissettiğimde, bir elimi çekip kalbimin üzerine koydum. Bu sıkışma, başımda büyük bir ağrının da misafiri olmuştu. Nefes alış verişlerim artmış, kalbim sanki büyük bir yılandan kaçarcasına hızla atıyordu. Nefeslerimin arasında ''Bilmiyorum.'' diyebildim sadece. ''Ya bir hafta. Ya da birkaç hafta.''
Dudaklarını araladı. Büyük bir nefes doldurdu kendine karanlığın ay ile buluştuğu ortamda.
''O zaman...'' dedi ve sustu.
Kalbimin sıkışması biraz olsun azalmıştı. Ama başımın ağrısı hala devam ediyordu. Ellerimi indirip tekrar onun ellerini tuttum. Ve küçücük bir buse kondurdum ellerine. Dudaklarım onun ellerinde iken ''O zaman?'' dedim sorarcasına.
''Seni daha çok çok çok çok çok çok çok çok sevmeme zaman var!'' dedi. Gülümsedim ve ona sarıldım. Başını daha da bastırdı omzuma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kadeh Ömür
Teen FictionSadece iki ay ömrünüz kalsa ne yapardınız? Kendi kabuğunuza mı çekilirdiniz yoksa oturup ölümü mü beklerdiniz? O tüm ezberleri bozdu. İş ilanlarından en güzelini ve en özelini seçti. Hayatın kendine biçtiği bu kısa süreyi gözleri görmeyen bir kı...