Elif'in önünde diz çöktüm. Ellerini tuttum ve elimde ki gülü onun ellerinin arasına koydum.
''Seni seviyorum. Etrafını karanlık sisler çevrelese de , çok az ömrüm kalsa da seni seviyorum.'' dedim.
''İyi ki.'' dedi ve gülümsedi.
Yanımda ilk güldüğünde yüzünde olmayan çizgiler belirdi. Kısılan gözleri belirginleşti. Sanki hayat onun gözlerinin alt ve yan taraflarına bir kalem ile çizgiler çizmişti. Sadece güldüğünde belli olan. Onu daha da güzel kılan...
Hayat onu değiştiriyordu. Ölümüm yaklaştıkça ona yeni şeyler ekliyordu. Saçlarını sabahları daha özenle tarıyor, dudağının kenarına küçük bir tebessüm bırakıyordu. Kalbine yeni umutlar ekiyor, karanlığın verdiği korkuyu dağıtmaya çalışıyordu.
Ve bu korkumu azaltıyordu. Buradan gittikten sonra onun daha da karanlığa gömülme korkum bana artık daha az uğruyordu. Hayat bana korku ile yatağımda kıvrandığım bir gecede söz vermişti.
Gözlerimin kenarları yaşlı iken elleri ile gözyaşlarımı silmişti. ''Korkma.'' demişti hayat bana o gece.
''Korkma. Dostum, ölüm seni yolculuğa çıkardığında sevdiğin kadına ben bakacağım.''
Ona güvenmiştim o gece. Görmediğim ellerini tutmuş, kafamı sallamıştım. Korkudan dolayı titreyen vücudum biraz sakinleşmişti. Lakin şuan ona olan güvenim toz olmuş havaya karışmıştı.
Elif'i karşımda karanlıklar içinde savunmasız bir şekilde gülerken hayata nefretim artmıştı. Ona bir kez dahi olsa bile güvendiğim için kendimi suçlu hissediyordum. Onu karanlığa iten de oydu, onu korumak isteyende... O yalancıydı. O düzen bazdı...
''Orada mısın?''
Ellerine küçük bir öpücük kondurdum.
''Buradayım.'' dedim. Bir kez daha öptüm.
''Ve asla gitmeyeceğim.''
Sonra kalabalık bir sokakta olduğumuz aklıma geldiğinde ayağa kalkıp onun arkasına geçtim. Tekerleklerin sokağın asfaltını yalamasına izin vererek, sokakta yavaş yavaş ilerledik.
*
Saatler önce gökyüzünün gri iken oturduğumuz çimenlerin üzerine şuan gökyüzü mavimsi iken oturuyorduk. Bulutlar pamuk gibi mavi örtüde diziliydi. Başımı kaldırıp ona baktım. Gözleri sonsuzluğa dikiliydi. Elimi uzatıp ellerini kavradım ve ''Emin misin sadece simit ile doyacağına?'' dedim. Güldü ve kafasını omzuna doğru yatırdı. Gülümsedi.
''Evet.''
Yarısı kalmış simidin hepsini ona kendi ellerimle yedirdim.Kendini kötü hissetmemesi için arada bir şaka yapıyor onun yanaklarına küçük ve masum öpücükler bırakıyordum.
Çok az kalan meyve suyumdan bir yudum daha aldığımda konuşmaya başladı.
''Senden sonra çok değiştim.''
Meyve suyu paketini yanıma bırakıp ona doğru oturdum ve ellerinden tuttum. Güldü bu hareketime.
''Artık her sabah kalktığımda bana yeni bir umut vaat edildiğini biliyorum. Her sabah yeniden şans verildiğinin farkındayım. Bu şansı değerlendirmeye çalışıyorum lakin gözlerimin önünde karanlık olduğunda pek başaramıyorum.''
Kaşları çatıldı. Dudaklarını büzdü.
''Neyse.'' dedi. ''Eskiden uyuduktan saatler sonra gözlerim açılırdı. Üzerime kötü bir his çökerdi. Elimde keskin bir bıçak olmasını dilerdim. Ve eğer Tanrı o zaman elime keskin bir bıçak koysaydı...''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kadeh Ömür
Teen FictionSadece iki ay ömrünüz kalsa ne yapardınız? Kendi kabuğunuza mı çekilirdiniz yoksa oturup ölümü mü beklerdiniz? O tüm ezberleri bozdu. İş ilanlarından en güzelini ve en özelini seçti. Hayatın kendine biçtiği bu kısa süreyi gözleri görmeyen bir kı...