Günler hızla geçiyordu. Yaşadıkları o duygu dolu günün üzerinden üç gün geçmişti. Atakan her gün onu arıyor, yanına gidiyordu. Arada sırada Orhan Bey'le kısa konuşmalar yapıyordu. Elif'i eve bıraktığı bir günde annesini görmüştü. Gülüyordu kadın. Selam vermiş, gülmüştü. Saçlarını düzeltmiş, gözlerini yummuştu.
Ölümün yaklaştığını bir kez daha hatırladı oğlan yatağında öylece yatarken. Aklına o adam geldi. Adını bir sır gibi saklayan adam... Onu bir kez daha görürse hikayesini anlatacağını söylemişti.Ayağa kalktı hızla. İçini umut kapladı birden. Üzerini hızla değiştirdi. En beğendiği parfümü sıkmak için eline aldığında kaşları çatıldı. Artık ona ihtiyacı olmayacaktı. Henüz tamir ettirmediği kırık camdan aşağı fırlattı şişeyi. O ,son gün ölüm gibi kokacaktı. Güzel, pahalı, çiçek kokulu parfümlere ihtiyacı yoktu. Saçlarına eliyle şekil verip ayrıldı evden. Yıllardır yaşadığı, günler sonra sadece arkadaşı olacağı evinden...
Yürümeyi tercih etti oğlan. Sahile yarım saatten fazla uzaklıkta olsa bile yürüdü. Ve kaybolma riskini alarak bilmediği yollara saptı. Bir kez bile şaşmadı yolundan. Bir kez bile geri dönmeyi istemedi Atakan. Bir kez bile telefonundan yardım istemedi. Birilerinin kapılarını çalıp adres sordu. Cebinde olan ufak paralarla yolda olan çocuklara şeker aldı. Gözlerinin önünde düşen küçüğü kucağına aldı. Ona sevecen bir bakışla saçlarını oynayıp, sakinleştirdi. Eğer onun hayatını bir yazar ele alsaydı okuyanlar ona şu lakabı takarlardı: deli. Çünkü o diğerleri gibi değildi. Kendi kabuğuna çekilip o lanet ölümü beklememişti. Ezberleri bozmuş, gözleri görmeyen kıza aşık olmuştu.
Saatlerini feda etse de ulaştı amacına Atakan. Sahile varmıştı. Sahil boyu denizin sesini dinleyip, insanlara baktı. Ağzında geçtiği yolda dışarıda genç kızların dinlediği şarkının melodisi vardı.Gözleri sürekli onu aradı. En sonunda buldu da! O yine aynı kırmızı kovasıyla taşların üzerine tahtını kurmuş, denizi izliyordu. Oltası maviliğin dibine bırakılmıştı. Hafif bir tempoyla koşup yanına oturdu. Adamın yüzünde hafif bir tebessüm oluştu.
''Geldim işte!'' dedi Atakan heyecanla.
'' 'Gel.' demiştiniz.''
Gözleri çakıl taşlarıyla buluştu yaşlı adamın. ''Beni mi özledin? Yoksa merak duygusu mu kapladı bedenini?''
Ne diyeceğini bilemedi oğlan.
''Her ikisi de.'' diyebildi sadece.
Cevap vermedi adam. Gözlerini ileriye dikti. Boynunda ki damarları geriliyordu. Geçmişi hatırlamaya çalışıyordu. Birkaç kez gördüğü bu oğlana anlatmayı düşündü. Onun iyi birisi olduğunu geçirdi içinden.
Güldü.
Ve öyle anlatmaya başladı hikayesini.
''Gençtim.'' dedi önce. Gözlerini oğlana çevirip dudaklarının arasından hafif bir nefes alıp devam etti.
''Yüzümde hayatın darbeleri yoktu. Senin yaşlarında ya da senden birkaç yaş daha büyüktüm. Şuan beyaz olan saçlarım siyahtı. Parlıyordu güneş ışığında. Ölüm peşimde değildi. Telaşım yoktu. Onunla tanışmış, hayatımın aşkını bulduğuma inanıyordum. Onunla küçük bir sahafta karşılaşmıştım. O gün okuduğumuz kitap bitene kadar çıkmamıştık oradan. Neyse...''
Gözlerini kapadı.
''İlk zamanlarda ellerini bile tutmaya utanırdım. Ona dokununca canı yanar sanırdım . Hikayeler yazardık. Bir gün onları bastırmak isterdik. Bizim özenle yazdığımız o sayfaların rafları süslemesini arzu ederdik.''
'' Birbirimizi kırmazdık. Sevecen bir tavır sergilerdik birbirimize karşı. Geceleri olunca çatıya çıkardık. Ay ışığının vurduğu yüzüne bakar aklıma gelen ilk şarkıyı söylerdim. Sahile iner, balık tutardık. Akşam olunca ateş yakar yerdik gün boyu tuttuğumuz balıkları. Ona balık kokan ellerimle gitar çalardım. Günler ayları, aylar yılları kovaladı. Bana hep adımla seslenirdi. Başka birisi adımla seslense gözleri dolardı. Tek ve özel olmak isterdi. Tuhaf ama hoş bir takıntısı vardı.Bir gün beni sahile çağırdı.''
Gözlerini açıp tekrar maviliklere baktı.
''Akşamdı. Buraları sadece sokak lambası aydınlatıyordu. Deniz sakin, yıldızlar sessizdi. Geldi. Benim bir o kadar dağınık yüzüme rağmen süslenmişti. Saçlarını taramış, ellerine krem sürmüştü. Bir sonu olmalı, dedi ve zaten bir adı olmayan ilişkimize son verdi. Ayağa kalkmış gidecekken durdu. Ela gözleri beni buldu ve tam olarak şunu dedi: ' Eğer bir gün kırmızı kalbim senden vazgeçerse kalbime kurşun sıkacağım.' ''
Gözleri tekrar acı ile yumuldu.
'' Yaptı. Aylar sonra evine çağırdı beni. Gittim. Kalbim acı ile yıkanmış olsa da gittim. Kapıyı açtığında ona önceden aldığım beyaz bir elbise vardı. Onu en matemli olduğu günde giymesini istemiştim.İçeriye girdiğimde her yer topluydu. Koltuklar örtüyle kaplanmıştı. Sonra tam karşımda durup bana bakmıştı. Arkasına sakladığı ellerinde olan silahı tam kalbinin üzerine koyup bir kez bile kendine acımadan sıkmıştı.''
Oğlanın gözleri buğulanmıştı.
''Öylece durmuştum birkaç saat. Kan oda boyunca ince şeritler halinde akmıştı. Hemen koltuklara serili örtülerden almış üzerini örtmüştüm. Onu uçuruma götürmüştüm... bir zamanlar müzik dinlediğimiz uçuruma. Cansız bedenini ıssız sokaklardan geçirmiş, özenle taşımıştım. Sonra ise bedeninin daha huzurlu olması için dileğini yerine getirip, cansız bedenine güzel bir konuşma armağan edip uçurumdan aşağı yuvarlamıştım onu. Bu acıydı. Hemde çok fazla!''
Atakan duyduğu bu melankoli dolu hikayede acıyı,sevmeyi ve tutkuyu hissetmişti. Dakikalar sonra tekrar konuşmaya başladı.
''Bu yüzden adımı bir sır gibi saklıyorum, evlat. O beni izlerken gözleri dolmasın diye.''
''Neden beyaz elbise hediye etmiştiniz?'' dedi.
Adam sadece ''Beyaz matemin rengidir. '' dedi. Sustu sonra.
''Peki ya onu neden oradan aşağı fırlattınız?'' deyince Atakan, ''O böyle istemişti.Neden bilmiyorum. Sadece onu dinlemek istedim.'' dedi, yaşlı ellerini ovalayarak.
Ve oğlan aşka tanık oldu. Karşılıksız sevmeye tanık oldu.
Bir süre sonra ''Adınız ne ?'' dedi.
Adam ise güldü ve ''Başer. Ama sakın bana öyle seslenme. O üzülmesin.'' dedi.
*
Daha duygusal yazmak isterdim lakin yetişmedi. Size sürpriz yapıp erken yayınladım yuppi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kadeh Ömür
Teen FictionSadece iki ay ömrünüz kalsa ne yapardınız? Kendi kabuğunuza mı çekilirdiniz yoksa oturup ölümü mü beklerdiniz? O tüm ezberleri bozdu. İş ilanlarından en güzelini ve en özelini seçti. Hayatın kendine biçtiği bu kısa süreyi gözleri görmeyen bir kı...