BÖLÜM-9-'' Sana İhtiyacım Var... gelsene.''

146 19 4
                                    

Parkta saatlerce kırmızı gözlerle oturalı, Elif'in babasının yanına uğrayalı tam iki hafta olmuştu.Tam bir ayım kalmış ve ben daha hiç bir hazırlığımı tamamlayamamıştım. 

''Aranız çok iyi.'' Böyle demişti Elif'in babası. Bana bir çok kitap hediye etmişti ve benim için üzüldüğünü söylemişti. Hakkı vardı! Ben bile kendim için üzülüyorken, o nasıl üzülmezdi bir yabancı için? Hediye ettiği kitapları özenle kitaplığıma dizmiş ve onları en görünür yere koymuştum.

Yatakta biraz daha döndüm ve başımı yastığa koyup kafamı sağ tarafa döndürdüm. Odama rahatlıkla ay ışığı vuruyordu. Yıldızlar, ayın etrafında ahenkle dans ediyor, ay ise onları hayretle izliyordu. Bu görüntüye güldüm. 

Şuan tek istediğim Elif'in burada olmasıydı. Tekerlikli sandalyesi ile karşımda durup, dağınık olmayan saçlarımı okşayarak bana aklından hikayeler anlatmasını isterdim. Bilmediği, henüz dinlemediği bir şarkının melodisi ile şarkı mırıldanır, geceye doğru süzülürdü onun rengarenk saçları... Ellerimi tutardı ve bana görmek istediği güzellikleri anlatırdı. Ben ise ona bir gün hepsini göreceğine dair yalanlar mırıldanırdım. Ama asla olamayacaktı. Onun gözleri karanlığa hapsedilen bir mahkumdu.

Sonra, onu özenle taşır, yanıma uzanmasını sağlardım. Kalbi hızla çarpardı ve ben gülümserdim. Ona bir şeyler okur ve bunun hakkında tartışırdık. En son uyurdu ve ben sessizce onun üzerini örter, yatağın en uzak köşesinde uykuya dalardım. Dillere destan olmayan güzelliği, beynimi ve kalbimi savaşa sokardı...

Ama öyle bir şey asla olamazdı. O kendi odasında acılar içerisinde görmeye çalışırken, ben ölümle olan savaşımı devam ettirirdim. O, rüyalarında iken ben aniden kalkar ve ölmediğim için bir miktar sevinirdim.

Başımın ağrısı biraz daha arttığında, başımı ellerimin arasına aldım. Gözlerimi yumdum ve yüzümü acı ile buruşturdum.

''Hayır...'' diye söylendim korkunç sessizliğe doğru.

''Lütfen... Daha zamanım var.''

Aynı vaziyette bir süre durduktan sonra ellerimi,hala ağrıyan başımdan çekip kulaklarımı kapattım. Doktor, böyle şeylerin olacağını belirtmişti. Lakin, hala endişelerim vardı.

''Sorun ne biliyor musun?'' dedim odada kimse olmamasına rağmen.

''Sorun korkak olmam değil. Sorun sana karşı gelememem. Ama boşversene.'' dedim yine sessizlikle konuşuyormuşçasına.

Üzerine ay ışığı damlayan karanlığa rağmen, onun silik simasını gördüm önümde. Dimdik ayakta duruyor, gözleri benim ile buluşuyordu. Saçlarını iki tane topuz yapmış ve rengarenk bir elbise ile karşımda dikiliyordu. Yüzünde alaycı bir gülümseme vardı ve ellerini bana doğru uzatmıştı. Kafamı iki yana salladım ve gözlerimi açıp kapattığımda onun orada olmamasını diledim. Ve öyle de oldu. O orada yoktu. Silik siması yoktu.Geriye sadece yine dans eden bir kaç yıldız ve ay kalıyordu...

Ona olan sevgi bağım gün geçtikçe güçleniyordu. Demiştim ya ona da. Ben yıllardır aşık olamayan erkeklerden değildim. Sevmeliydim. Sevmiştim. Karşılık beklemeden, sadece kalbimi dinleyerek saçları rengarenk olan, göremeyen, görmek isteyen bir kadını sevmiştim. Saçlarını tek tek boyadığım onun için iyi dileklerde bulunduğum kadını seviyordum. Ya aşktı bu, ya da kalbimin durmadan önce aradığı heyecan girişimiydi. Kalbim artık başka biri oluvermişti ve onu tanımakta güçlük çekiyordum. Beynimle düşman olmuş, beni başka yöne taşıyordu sanki. Bilmediğim bir yola. Giderken zorlanacağım bir yoldu sanki beni götürdüğü yer. Yol boyunca, küçük bir çocuk gibi elimi tutuyordu ve bırakmıyordu ellerimi. Lakin korkuyordum. Ya bırakırsa? Ya zamanı yetmeyip giderse küçük kalbim? Bırakma beni kalbim. Sen olmasan nasıl severim, saçları rengarenk olan kadını?

Bir Kadeh ÖmürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin