Sözlerine karşılık veremedim. Ne diyeceğimi bilemeden onu sardığım ellerimi biraz daha sıktım. O iyi biriydi. O iyi bir arkadaştı. O iyi bir insandı...
''Tamam!'' dedim gülerek.
''Mezarımı süsle. Öyle bir süsle ki görenler kıskansın, Ateş.'' dediğimde ''Kıskanacak. Herkes kıskanacak. Görenler öyle bir bakacaklar ki ruhun huzurla uyuyacak.'' dedi.
Dakikalarca öyle durduktan sonra ''Seni özleyeceğim.'' deyip kollarını gevşetti. Benden ayrılıp, gözlerini yere dikti.
''Beni özle.'' dedim ve ona baktım. Gözlerinin dolu oluşu yan tarafımda oturmama rağmen belliydi. Sakalları kahverengi saçları ile buluşmuştu. Sakalları terden ıslanmıştı. Kalın kaşının kenarında bulunan ufak dövme bugün ayrı bir solgundu. Ayrı bir kırgındı... Esmer teni çölleri andırıyor, saçları ise yeni yapılmış bir Türk kahvesine benziyordu.
O çözülmesi zor bir erkekti. Karışık bir bulmaca, zor bir soru. Ben ise onun aksine daha kolaydım. Kurallarımı çiğner, ağzımın yanında lekeler bırakacak şekilde çikolata yer, izlediğim dram dolu bir film için günlerce yas tutardım. O her şeyi çabucak unutur, kafasını yormak istemezdi. O üzerinde saatlerce düşünülen bir adamken, ben eskiyen ilkokul defterlerinin arkasına gelişigüzel çizilen o çöpten adamdım. Sıska, güçsüz, kafasında üç tel saç bulunan...
''Eğer istersen... sana bir fotoğrafımı bırakabilirim.''
Göz ucuyla bana baktı, güldü.
''Bırak. Bırak tabii! Ona bakıp, arkadan içeceğim.''
Kafamı salladım.
''Ateş.'' dediğimde sorar gözlerle kaşlarını kaldırıp bana baktı.
''Efendim?'' dedi.
''Çok... fazla içiyorsun. Böyle giderse ailen para göndermeyecek. O zaman ne yapacaksın bensiz?''
''Ben...'' dedi. Utanarak başını eğdi. ''... işe başlayacağım.''
Güldüm.
'' Dar kıyafetler giyip, sabah erken kalkıp işin yolunu tutma. Sürülere katılma.'' dediğimde kafasını salladı.
Sonra ayağa kalktı. Yarım bıraktığı içki şişesini aldı. Arkasına bir kez bile bakmadan odasına gitti.
•••
Karanlık güçlü kollarıyla baskı yaparken bedenime, gözlerim tavandaydı. Boyaları sökülmeye yüz tutmuş tavanda asılı kalan ampul, çölde amaçsızca koşturan bir ata benziyordu. Hafifçe gülümseyip kucağımda sıktığım yastıkla birlikte sağ tarafa döndüm. Merak duygum tüm vücudumu ele geçirmişti. Nasıl biriydi? Gözleri ne renkti? Peki ya saçları... makasla öpüşmüş müydü dakikalarca? Şuan içinde bulunduğu karanlık çukur... Kim itmişti onu oraya? Yoksa görmeyen gözleri ile yeni insanlar ararken mi düşmüştü? Bilmiyordum. Bilemiyordum.
Yüzümde tekrardan belli belirsiz bir gülümseme oluştuğunda dudaklarımı büzdüm. Hayat zordu ve ben fazla meraklıydım. Biran önce sabahın olması için kendimi karanlığa daha da bıraktım. Sabaha daha hızlı yürümek için.
*
Çayımdan bir yudum daha alıp, oturduğumuzdan beri bir şeyler söyleyen Ateş'e baktım tekrardan.
''Umut yollarında yürümekten vazgeç artık. O yollar sana göre değil.''
Yürümeye kalksam bile ömrüm yetmez, dostum.
''Sadece olanları unutmak için böyle bir işe kalkıştın.''
Saçmalama.
''Kendini düşünüyorsun ,Atakan. ''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kadeh Ömür
Roman pour AdolescentsSadece iki ay ömrünüz kalsa ne yapardınız? Kendi kabuğunuza mı çekilirdiniz yoksa oturup ölümü mü beklerdiniz? O tüm ezberleri bozdu. İş ilanlarından en güzelini ve en özelini seçti. Hayatın kendine biçtiği bu kısa süreyi gözleri görmeyen bir kı...