Es selamün aleyküm ve rahmetullahi ve berakatü. Edeben daimen fi cennetil firdevs-i âlâ. Oy,yorum ve dualarınızı eksik etmeyin.
Hayırlı okumalar...❤️❤️
•••
"Seni öldürmüş ama mezarına çiçek bıraksa affedecekmiş gibi..."
•••
Kırıktı biraz... Kırılmıştı kalbi... Boş gibiydi...
Her ne kadar hakkını ödeyemem, annem, dese de Sena da bir kalbe sahipti ve en çok değer verdiği insanlardan biri kırmıştı kalbini.Affederdi annesini, one ne şüphe. Ama bir tarafı kırık kalırdı, kalbinin. Ve en sevmediği taraftı kalbinin kırık tarafıydı şüphesiz.
Bazen yoksaymaya çalışırdı. Bazen de bir şey yokmuş gibi yapar, kalbinin kırıkları vücudunun içinde dolaşırdı kan ile... En çok bu acıtırdı canını. Göz yaşı firar ederdi, dayanamazdı acıya. Yüzünde süzülür, düşüverirdi kalbine. Dışı vurmazdı ya göz yaşını. Akıtırdı içine içine...
Gülmeye çalışırdı,bu sefer de vücudunda dolaşan kırıkları ağızına gelir,dudaklarına batardı.
Yara olurdu dudakları, Her halükarda acıtırdı canını, gülmesi zorlaşırdı.Belkide en çok acı verenler, en sevdikleriydi. Evet ya, öyleydi.
Telefonundan gelen sese döndü gözleri.
"Geldin mi?" Yazmıştı en sevdiği. Çoğu kişiye değer verirdi, ama kalbinin bir bölümü ayrılmıştı ona...
"Evet. Neredesin? "
"Karşına bak." Sena kafasını kaldırdı yavaşça. Ve karşısında gördü kalbinin bir bölümünü.
Yaklaştı yavaşça, oyuncak ayısını elinden düşürmemek için oyuncaklarına sıkıca sarılan çocuklar gibi, sarıldı canının bir köşesi değilde her şeyi olana.
O, onun her bir parçasıydı. Tek parçası değil.
Sarıldıkça ağızına geldi içinde kalanlar. Acı birer hıçkırığa dönüştü, göz yaşına dönüştü içindekiler. Anlatamadıkları. İsyan etti göz yaşları, dudaklarından kaçtı hıçkırıkları. Dayanamadı, dayanamıyordu da...
Daha sıkı sarıldı, kemiklerini hissediyordu karşısındaki adamın.
"Tamam. Dayanamıyorum bak. Canım benim... Yapma lütfen..."
Kafasını kaldırdı ve karşısındaki kardeşine tebessüm etti. Ammar ve Sena böyle konuşurlardı genellikle. Sevgilim, canım... ve daha fazlası. Ama yine de yetmezdi bu sevgi sözcükleri hissettiklerini anlatmak için. Öyle çoktu ki...
Yine aynı şeyi yapıyordu. Bir şey olmamış gibi. Canı acımamış gibi. Az önce hıçkırırkenki nefesinde boğulmak istememiş gibi. Kalbinin kırıkları diline batmamış, dili kanlar içinde kalmamış gibi. Gözleri kanamamış gibi. Göz yaşları isyan etmemiş gibi. Sanki canını yakan, en sevdiklerinden değilmiş gibi...
"Ben seni neden bu kadar çok seviyorum Ammar?" dedi kardeşine. Ammar Sena'dan uzundu. Sena Ammar'ın omzunun 15 cm altına geliyordu. Evet. Ölçmüştü, ölçmüşlerdi.
Ammar ablasının alnını öptü ve ablasına fısıldadı.
"Platonik değilsin tatlım." Cümlesini bitirir bitimez, ablasının yanağından makas aldı.
"Bir daha işe erken gitme. Lütfen."
"Söz veremem. Ama denerim..."
"Okula gitmem gerek. Geç kalacağım." Ayak ucunda yülseldi ve yanağından öptü kardeşini, her şeyini. Dışarıdan gören biri onları pek âlâ sevgili sanabilirdi. Ama ne Sena ne Ammar zina işlemiyordu, içi rahattı Sena'nın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk-ı Aşeka (Askıda)
Espiritual"Tüm bulutlardan sana düştüm, gitme." *** !UYARI! *Tüm hakları saklıdır. *Benden habersiz, alıntı yapılamaz, alınamaz, kopyalanamaz. Her hangi bir yerde alıntı yapanın adı altında paylaşılamaz. Bu uyarılara uyulmaz ise, gerekilirse hakkında hukuki i...