Merhaba, hoş geldin.
Başlamadan önce bazı yazım hatalarım olduğunu ve bunları farkında olup, düzenlemeye aldığımı belirtmeliyim. İlk birkaç bölüm düzenlendi, diğer bölümlerde kısa süre içerisinde sadece yazım hataları açısından düzenlenecek.
İyi okumalar.
Hatıralar vardı geçmişin kalıntılarını önüme seren. Geçmiş asla değişmezdi, şimdilere kuruluydu hayat.
Issız bir ormanda, Allah'ın bile yaratırken gözden kaçırdığı bir yerde kalbim göğsümü parçalarcasına çarparken, gözlerim ateş saçıyor ve sağ elim titriyordu.
İşaret parmağım tetikte, namluyu kafasına doğrulttuğum genç adam elindeki silahı kendisine avukatlık yaptığım mafya babasına doğrultuyordu, Sinan Özgün'e.
Tetiği çekmek için hazırlanırken Sinan Bey'e doğrulttuğu silahını ani bir hareketle bana döndürdü. Gözlerimiz ve tabancalarımız sadece birkaç saniye birbiriyle buluştu. Bana baktı, bu bakışta bir anlam vardı, belki de ihanetin sızısını taşıyan bir bakıştı.
Titrek baş parmağını tabancasının horozuna götürüp yavaşça aşağı çekti. Bu, birazdan silahının içindeki kurşunlardan birinin bedenime saplanıp kanımı serbest bırakacağının sinyaliydi.
Oysa ben horozu çoktan indirmiştim ve sadece ikimizden biri, yani önce davranan bu savaşı kazanacaktı.
Arpacığı namluyla birleştirip, tetiği kavrayan elini hedef aldım. Aramızda bir adımlık mesafe vardı. Eğer bir santim bile ıskalarsam, kurşunum göğüs kafesi kemiğini parçalayıp geçerken ciğerlerine gömülüp, nefesini kesebilirdi ancak odaklanmak için de kısıtlı zaman vardı.
İşaret parmağımı sıkıca tetiğe sarıp merminin namludan sıyrılmasına izin verdim.
Ve aynı anda ateşlenen iki silah sesi koca ormanda yankılandı. Genç adam yerde acıyla inleme sesi de bu yankıya eşlik ediyordu.
Duruşunu bozmadan öylece dikilmeye devam ederken Sinan Bey şaşkınca genç adama baktı. Ardından oğlu Kenan'a döndü;
"Toprakla şirkete gidin, biz onunla ilgileneceğiz." dedi tekrar genç adama bakarak.
Oysa boynuma batan merminin ardında bıraktığı sızmış kanı imzalayan kurşun yarasını fark etmemişti. Benim de vurulduğumu fark etmemişti.
***
Hayır, hayatım film şeridi gibi gözümün önünden geçmedi ya da hastanede falan uyanmadım.
Çünkü bizim hikayemizde klişelere yer yoktu. Gerçekler can acıtacak kadar gerçek, sahtelikler bir hayal ipliği kadar ince çizgilerde yol alırdı.
Başımdaki doktor, beyaz villanın salonunda elinde birkaç tıbbi aletle yaralı boynuma pansuman yaparken, iki çift endişeli göz üzerimdeydi, Sinan Bey ve oğlu Kenan.
Doktor sonunda işini bitirdiğinde ayağa kalktı. Gözlüğünü çıkartıp, camını nefesiyle buğuladı ve koyu renkli ceketine sildikten sonra tekrar taktı.
"Endişeye gerek yok, kurşun sıyırmış. Kendini zorlamasın ve ani hareketlerden kaçınsın. Dikişleri iz kalmaması açısından ince iplikle attım." dedi doktor gür sesiyle. Bunları söylerken kemikli yüzü iyice gerilip kasılmıştı.
Anlaşılan ya zor bir yarayla uğraşmıştı ya da yasa dışı bir eylemde bulunmak onun tercihleri arasında yer almıyordu. Düşüncelerim arasında gidip gelirken Sinan Bey ona kapıya kadar eşlik etti. Büyük odanın koltuğunda yatarken Kenanla baş başa kaldık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayal İpliği
Mystery / ThrillerUğrunda hayallerimden dahi vazgeçtiğim o intikam hırsı. Diplerde barınan kinim ve gözlerime yansıyan kıvılcım. Benim adım Toprak. Topraktan yaratılmıştır insan. Ve ölüme kucak açtığında; yine özüne, toprağına döner. Ama senin bir mezarın bile olmaya...