Oy / yorum yaparsanız, mutlu edersiniz.
İyi okumalar dilerim.
Yerde küçük bir gölet oluşturan kızıl sıvı, kan.
Olcay'ın cansız bedeni ve Sinan'a saldırmaya çalışan Ateş'i tutan, Kenan ile Yavuz.
Ben ve Sinan ise hareketsiz yüzümüzde tek bir mimik bile oynatmadan etrafı inceliyorduk. Ateş birkaç dakika sonra debelenmekten yorulmuş olmalı ki, yere çöküp kafasını babasının göğsüne dayayarak ağlamaya devam etti. Bir süre sonra, sağ gözümden bir damla aktığını fark etmemle birlikte hemen silmem bir oldu. Yaşlar, çatılmış kaşlarıma meydan okurcasına akmaya devam ederken, hiçbirinin sınırı geçmesine izin vermeden siliyordum.
"Yarınlara kalır belki, ama yanınıza kalmaz!" dedi, Ateş kafasını babasının göğsünden kaldırmadan. Susması için içimden ettiğim dualar kabul edilmedi ve o ayağa kalkıp önce bana bakıp, sonra Sinan'a dönerek sözlerine devam etti.
"Eğer beni şimdi, kafamda bir delik açmadan yollarsan, bil ki adalet yerini bu dünyada alır. Tek tek hepi-"
Sözlerine devam edemedi Ateş, zira daha cümlesini tamamlamasına izin vermeden Sinan Özgün sağ elini onun yanağında buluşturmuştu. Okkalı bir tokattı bu. Ardından seslenerek adamlarını çağırdı. "Gelin buraya!"
"Atın bunu dışarı, gerçekleri öğrenmek istediği vakit gelsin." dedi.
Adam Ateş'i kapı eşiğine kadar götürürken, Ateş hala tehditler savuruyor, bir yandan 'Baba' diye bağırıyordu. Tam çıkacaklarken Sinan Bey seslendi arkalarından. "Senin bilmediğin çok şey var Ateş, bir ansiklopedide sadece bir nokta tüm bildiklerin!"
Ateş cevap vermedi, ya mecali yoktu ya da umuru. Ama sezgilerim bana bir şeyde emin olduğumu, emin olmam gerektiğini haykırdı iç sesimle. 'Ateş intikamını alacak ama yavaş yavaş değil, bir anda." dedim içimden. Onun bu dik başlı umursamaz tavırları beni bu düşüncede buluşturmuştu.
Bir gün uykuya daldığımda tekrar uyanamayabilirdim ya da cenazem Sinan ile aynı gün olabilirdi. Veyahut önce beni öldürüp, en büyük düşmanı ilan ettiği Sinan'ı sona saklayabilirdi. Paranoyak düşünceler gibi algılansa da, kısa sürede önlem almak için Metinle konuşmak en iyisiydi. Az önce Ateş'i götüren adamlar tekrar salona girdiğinde tüm dikkatim dağıldı ve onlara odaklandım. Takım elbiseli beş adam yerdeki cansız bedeni kollarına aldılar. Muhtemelen Olcay'ın cesedi bir uçurumun dibine yuvarlanacaktı ya da denizin dibini boylayacaktı. Ve polislerin bulup cenaze işlemlerinin başlatılması için geride birkaç kasıtlı sahte ipuçları bırakılacaktı, ardından kayıp duyurusu...
Tabii Sinan Özgün, sevgili kardeşinin bir mezarının olmasını istiyorsa yapılacak şeylerdi bunlar.
Ceset adamların kollarında kapıdan çıkarken, geriye pis, ağır bir koku ve yerdeki kan birikintisini bıraktı. Lakin bu koku elbetteki ölünün bedeninden değil, kasvetli havanın kalıntılarından ibaretti.
Az önce öz kardeşini öldürmesi her gün yaptığı bir şeymiş gibi davranan Sinan Bey, beni şaşırtmayacak büyük bir rahatlıkla evde sadece onun oturabildiği, asil ve gösterişli koltuğuna oturdu.
Bir an içimden geçirdim, 'Cenk'i de öldürürken bu kadar rahat mıydı?'
Elindeki zifiri siyah tabancayı sehpaya bırakıp, yanındaki viski şişesini ve kristal bardağı eline aldı. Bardağı doldurduktan sonra ceketinin cebinden kalın prosunu çıkartıp yaktı ve etrafa miskin bir koku yayan dumanını savurup, gözlerini gözlerimle buluşturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayal İpliği
Mystery / ThrillerUğrunda hayallerimden dahi vazgeçtiğim o intikam hırsı. Diplerde barınan kinim ve gözlerime yansıyan kıvılcım. Benim adım Toprak. Topraktan yaratılmıştır insan. Ve ölüme kucak açtığında; yine özüne, toprağına döner. Ama senin bir mezarın bile olmaya...