SILA

316 48 0
                                    

Kafamı otobüsün camına dayadım ve tekerlerin titreşimiyle hafif hafif cama vuran kafamı, taşlara vurduğumu hayal ettim. İlk kez birinden hoşlanmıştım ve ilk kez terk edilmiştim. Bazı güzel ilkler belki de kötü ilkler için yaşanmıştır diye düşündüm. Yol çok uzun olduğu için düşünceler beynime hücum ediyor beni adeta boğuyordu. Birden elim boğazıma gitti ve Tuna'nın gitmeden önce bana aldığı kolyeyi hissettim. Kolyeyi çekip kopardım. Canım yanmıştı ama bu kalbimin acısının yanında hiç sayılırdı. Zaten Tuna'nın bana karşı bu kadar romantik olması tuhaftı. Demek ki beni elde etmek için acelesi vardı.

Yolculuk boyunca yanımda oturan yaşlı teyze de olmasa iyice düşünce girdabında kaybolup gidecektim. Bütün yaşlı teyzeler gibi yanımdaki de, çok meraklıydı. Yolculuk bitene kadar hayatım hakkında her şeyi öğrenmişti ve kendi hayatını da aynı oranda aktarmıştı. Başka zaman olsa, içimden lanetler eder, uyuma numarası yapardım. Ama bu kez iyi gelmişti, teyzeyi dinlemek.

Kasabamız otoyolun hemen kenarındaydı, bu yüzden otogarda değil de yol üzerinde durdurdum otobüsü. Babam da beni bekliyordu. Otobüsten iner inmez babamın boynuna sarıldım ve ağlamaya başladım. Yolculuk boyunca içime attığım tüm dertler, sıkıntılar, gözyaşı olarak akıyordu yanaklarımdan.

Babam sımsıkı sardığı kollarını gevşetip beni kendinden uzaklaştırdı

_Henna neden ağlıyorsun, bir şey mi oldu?

_Hayır sadece seni çok özlemişim. 

_Ne kadar da büyümüşsün dedi eliyle başımla göğsü arasında düz bir çizgi çizerek.

_Dört ay ergenler için uzun bir zaman sen gözünü açıp kapayana kadar ben uzuyorum biliyorsun değil mi?

_Biliyorum dedi bir eliyle omzumdan tutup beni kendine yasladı.

Göz yaşlarım ve babamın sıcak şefkati, içimdeki sıkıntıyı uzaklaştırmıştı benden. Belki de bu nedenden kendimi hafiflemiş hissettim. Hava Bilecik'e göre yumuşaktı, sabahın ilk saatleri olmasına rağmen. Bilecik'te bir metreye yakın kar varken burası sonbahar havası yaşıyordu. Hava tertemizdi. Güneyden deniz havası eserken, kuzeyden dağ havası ona cevap veriyordu. Nemli soğuk hava, yolculuktan şişmiş suratıma çarptıkça tazeleniyordum.

Bir süre babamla kol kola yürüdük kasabadaki evimize gelene kadar. Evimiz diğer evler gibi tek katlı ve bahçeliydi. Bahçemizde her türden ağaç vardı neredeyse. Şekerpare, incir, şeftali, yenidünya, erik, armut, portakal, limon ağaçları yan yana çok mutluydular. Hepsine tek tek sarılmak okşamak istedim. Gerçi uykuda olduklarından belki de hissetmezlerdi. İlkbahar gelip uyanınca, yeşillerini çıkarınca sarılsam daha güzel olur diye düşündüm. Yazın bahçede doya doya zaman geçirmeliydim.

Bahçenin etrafı beyaz tahta çitlerle çevrilmişti ve bu çitler evimize romantik bir hava katıyordu. Bahçe kapısının çengelini açıp ileri ittirdim ve ilk adımımı attım. Çok özlemişim evimi koşarak dış kapıya geldim ve sabırsızlıkla babamın kapıyı açmasını bekledim. Açılan kapıdan kurşun gibi girip merdivenleri tırmandım. Asıl eve giriş kapısı buradaydı ve onun da açılmasıyla içeri attım kendimi. Babam evin bodrumunu tavuk yetiştirmek için biraz büyükçe yaptığından, ev tek katlı olmasına rağmen biraz yüksekti.

Babam evdeki kuzine sobayı yakmıştı ve odun ateşinin sıcaklığı her tarafı ısıtmıştı. Üzerimdekileri bir çırpıda çıkarıp odama koştu. Odam tertemizdi ve yatağımdaki çarşaflar mis gibi kokuyordu. Hemen mis kokulu yatağıma atladım ve kendimi birkaç kez yaylandırdım. Babam kapıda durmuş bana bakıyordu şaşkın şakın. Çünkü her zaman yatağımın yaylı olmasından şikayet eder dururdum. Bazalı yataklardan almak isterdim.

HENNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin