BULUŞMA

381 46 4
                                    

Tonya'dan üç yüz metre yüksekte ve dokuz kilometre uzaklıktaki Kadıralak Yaylası'na ulaşmamız yarım saatimizi aldı. Toprak ve virajlı yollar beni biraz yormuştu. Arabadan iner inmez uçsuz bucaksız meraların, masmavi olduğunu gördüm. Sanki gökyüzü yere inmiş toprakla hasret gideriyordu.

_Bu da neyin nesi? Diye söylendim istemsizce.

_Mavi yıldız çiçekleri. Dedi Ayşegül abla ve arabanın bagajından eşyaları indirmeye başladı.

Onun için sıradan bir manzara olmuştu ama benim için muhteşem ve hayranlık uyandırıcıydı. Manzaradan gözlerimi alamıyordum. Meraya doğru koştum ve kendimi çimlerin ortasına attım. Kollarımı açıp mavi yıldız çiçeklerinin üzerine sırt üstü uzandım. Gökyüzünün rengi ile birlikte yıldızları da inmişti yere. İlk kez kar gördüğüm gün gibi mutluydum. Tuna ile beraber Pelitözü Gölüne gittiğimizde ilk kez o beyaz mucizeyi görmüştüm. Tuna, fotoğraf çektirirken yanağımdan öpmüş bu günü unutma demişti. Unutmamıştım, işte yine hatıralar aklımı esir almış, özlem duygum depreşmişti.

_Daha ne kadar tembellik yapmayı düşünüyorsun.

Bir çift sarı çizme baş ucumda durmuş bekliyordu. Çizmelerin sahibi Ayşegül ablaya kolumu uzatım, kalkmak için yardım istedim.

_Tembellik yapmak için geldim buraya. Beni çalıştıracak mısın?

_Yaylada çalışmak bedeni ve zihni temizler.

_OOOOO çalıştırmak istediğin çocukları böyle mi kandırıyorsun.

_Koş arkamdan yaramaz dedi.

Az ilerideki tahtadan yapılmış iki katlı küçük kulübeye doğru koştu. Ben de arkasından koşarak onu izledim. Tonya 'dan getirdiğimiz eşyaların bir kısmını, kulübeye bir kısmını da semendere taşıdık. Semenderi de ilk burada görmüştüm. Tahtadan yapılmış, yerden yaklaşık beş altı metre yüksekte, dört direk üzerine inşa edilmiş tek odalı bir kulübeydi. Kulübeden ayrı, yaklaşık on metre ötedeydi. Oraya çıkmak için taşınabilir bir merdiven gerekiyordu.

_Neden sabit merdiven yapmıyorsunuz? Diye sordum Ayşegül ablaya.

_Çünkü fare, kedi gibi hayvanların yukarı tırmanmasını istemiyoruz.

_Demek öyle.

_Ayrıca kurutmak istediğimiz mısırları buraya koyarız. Semender yüksek olduğundan, yerin neminden de korumuş oluyoruz.

_Çok güzel bir şey cidden. Biz İskenderun'da ağaçlara yaparız bunların küçüğünü. Tabi amacımız oyundur sadece.

Akşama kadar evin yerleşimini ve kıştan kalma tozları temizleyip iyice yorulduk. Ama temiz hava sayesinde bitkin düşmemiştik. Kulübe iki katlıydı ama üst katta sadece bir oda vardı. Orayı bana verdiler. Baş ucumda küçük bir pencere vardı ve bu beni neşelendirmeye yetiyordu. Akşam, yıldızlara bakarak uyumak beni mutlu ediyordu. Babam, doktor Oğuz Bey, Tuna hep aynı gökyüzünün altında uyuyorduk. Bunu düşünmek, onları yakınımda hissettiriyordu.

Doktor İstanbul'da Dahiliye uzmanlığını bitirmiş, atanmayı bekliyordu. Arada mektup yazıp haberleşiyorduk. Telefon, internet varken bu tip haberleşme başkalarına komik gelebilir ama çok daha samimi ve güzel hissettiriyordu.

Akşam odama geçip yatağımın üzerine uzandım ve cılız ampül ışığında bir hafta önce doktora yazdığım mektubun kopyasını tekrar okudum.

Sevgili Dostum,

Uzun zamandır size yazamadım. Biliyorum suçluyum.Vereceğiniz her türlü ceza hakkımdır. Fakat ''muzip cezalar'' (Uludağ'daki ceza gibi mesela)buna dahil değildir. Son zamanlarda yaşadığım olaylar beni bunalımlara sürükleyip aciz bırakmasaydı, elime kalemi almak için sabırsızlanıyordum. Nihayet manevi olarak hafifledim de şu anda okumakta olduğunuz satırlar vücuda geldi.

HENNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin