_Evet küçük hanım, ben; TEKERLEKLİ SANDALYE dedi sırıtarak.
Hemşire hanım ve Ayşe bir bana bir doktora bakıyor ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Utancımdan yüzüm kızarmaya başlamıştı. Yavaş yavaş her şey yerine oturuyordu beynimde. Hasta olduğunu zannettiğim adam, aslında doktordu.Ne işi vardı o sandalyede o zaman? Of of faka basmıştım bu sefer.
Yanıma geldi. Elinde spatul
_A de bakim.
Emrine uyup ağzımı kocaman açtım.
_Fena değil, taburcu edebiliriz hastayı hemşire hanım.
_Peki doktor bey, işlemleri başlatıyorum.
_Gitmeden odama bir uğra, reçete vereceğim. Dedi bana yan yan bakarak.
Sesim çıkmıyordu, başımı aşağı yukarı salladım. Nasıl giderdim odasına akşamki rezillikten sonra. Ah Henna, at kendini şu pencereden. Gerçi birinci kattayız ama neyse. Başıma ne geliyorsa düşünmeden yaptığım hareketlerden geliyordu zaten. Doktor da az değildi, benimle uğraşacaktı. Akşamki sabrının ceremesini çektirecekti belli ki. İntikam soğuk yenen bir yemek olduğuna göre, benimki akşamdan beri soğumuş olmalıydı ve sevgili doktorum o yemeği yemeğe hazırdı. Bir dakika içinde beynimde milyonlarca düşünce çakıyordu ve hepsi birbirinden korkunçtu.
Ayşe'nin yardımıyla toparlandım, elbiselerimi giyindim. Saçlarımı, özellikle açık bıraktım. Planım utanç dolu yüzümü saçlarımla gizlemekti.Doktor beyin odasına yöneldim. Kapının önünde bekliyordum ama bir türlü kapıyı çalamıyordum. Uzunca bir süre beklemiş olmalıyım ki az sonra doktor kapıdan çıktı ve kapıda karşı karşıya geldik.
_Ihım reçete için gelmiştim. Taburcu oldum bugün.
_Evet Henna hatırladım. İçeri geç ben geliyorum.Aceleyle acile doğru gitti.
İçeri geçtim ve masanın önündeki deri koltuğa oturdum. Rahatlamak için sehpanın üstündeki tıp dergilerini karıştırmaya başladım. Sıkılınca etrafı incelemeye başladım.Oda gayet zevkli döşenmişti. Duvarda birbirinden güzel yağlı boya çiçek tabloları vardı. Masasının üstündeki çerçevede, hoş bir kadın ve yaklaşık 1 yaşlarında şirin mi şirin bir çocuk gülümsüyordu. Bu manzara içimi ısıtmıştı. Doktor göründüğü kadar kötü olamazdı. Üstelik adını da öğrenmiştim. Masanın üstündeki kartta. Dr. Oğuz Acar yazıyordu. Pratisyen hekimdi. Hastalandığım gece o nöbetçiymiş. Bana ilk bakan doktor mesaiyi bırakınca Oğuz bey devralmış. Aralık kalan kapıdan sürekli dışarı bakıyordum ve biran önce doktorun gelmesini umuyordum. Zira burada beklemek işkenceye dönüşmüştü. Birden aklıma odayı terk etmek geldi. Tam ayağa kalktım çıkıyordum ki ''angry bird'' içeri girdi.
_Kalkmana gerek yok, otur.Dedi elleriyle koltuğu işaret ederek.
Saygıdan dolayı ayağa kalktığımı zannetmişti.Kendisi de masasına oturdu ve ellerini birbirine kenetleyerek gözlüklerinin ardındaki ela gözlerini gözlerime dikti.Benim maviler de aynı şekilde karşılık verdi.Sessiz bir savaş yaşanıyordu sanki.Dayanamayıp sordum.
_Ne ?Ne var?Neden konuşmuyorsunuz?
_Bekliyorum. Dedi ellerini birbirinden ayırıp koltuğa yaslanmıştı ve boşta kalan ellerinin arasında kalem çevirip duruyordu çok değerli bir şeyi inceliyor gibiydi.
_Neyi dedim. İlham gelmesini mi bekliyorsunuz?
Gözlüklerini çıkarıp masaya koydu
_Özür dilemeni bekliyorum küçük hanım.
_Hımm evet ben de zaten bunu planlıyordum. Diye kekeledim.
_Evet işte sana mükemmel bir fırsat. Dedi kollarını bana doğru uzatarak.Başımı öne eğip saçlarımın arasında yüzümü sakladım;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HENNA
Literatura FemininaGüvercinin boynundaki o kırmızımtırak tüyler vardır ya, bir kere taktı mı güvercin o tasmayı boynuna başka birisini sevemezmiş, ama bazen fazla sevgiden güvercinler birbirlerini de öldürürlermiş, birbirlerinin gırtlağını deşerlermiş fazla sevgiden...