Nihayet tüm hazırlıklar bitmiş pikniğe gitme zamanı gelmişti. Ben, Tuna ve Ayla aynı arabada olacaktık yol boyunca. Tuna önde, biz iki kız arkada yola çıktık. Kafamı pencereye çevirip manzarayı izlemeye başladım. Ayla ile muhabbet etmek istemiyordum. Fakat bu tek taraflı bir istek olmalı ki Aylanın çenesi durmuyordu. Sürekli konuşmak istiyordu. Çenesinin vidalarını sıkıştırmak için içimde dayanılmaz bir istek duymaya başlamıştım.
_Tunacım daha önce neden düşünmedik pikniğe gitmeyi?
_Bana kalsa hiç aklıma gelmezdi.Biliyorsun bu tür şeylerden hoşlanmam.
_Henna nereden aklına geldi piknik? 22 yaşındayım ilk defa pikniğe gidiyorum.
_Yaz mevsimi demek piknik demektir benim için.Pikniğe gitmemek bu mevsime hakaret olur. Sıcak havanın gereğini yapmak gerekir değil mi?
_Tuna ve ben aynı zevklere sahibiz.Açık havadaki etkinlikleri pek sevmeyiz.
_Anlıyorum.Dedim konuyu kapatmak istiyordum. Ayla'nın iki de bir Tunacım demesi canımı sıkıyordu.
Piknik yerine gelir gelmez kendimi arabadan dışarı attım. Tuna'nın koluna girip ona destek oluyordum.Ayla da benden geri kalmadı tabi ki. Diğer koluna girmeye çalıştı ama Tuna izin vermedi.Bastonlu koluna girmesi yürümesine mani oluyordu. Çaresiz yanında yürümeye razı oldu. Arkadaki arabadan inen doktor da az sonra yanımıza geldi.
_Merhaba gençler nasılsınız? Dedi. Oldukça neşeli görünüyordu.
_İyiyiz amca sen nasılsın?Dedi Tuna.
_Çok iyiyim.Sizi gördüm daha iyi oldum.Dedi ve bana kaçamak bir bakış attı.
Ne yapacağımı şaşırmıştım.İçim acıyla burkuldu birden. Bir an önce gerçekleri ona da anlatmam gerekiyordu.Kalbi kırılacaktı ama zamanla unuturdu ne de olsa.Sonuçta aklı başında mantıklı bir insandı doktor. Bunun da üstesinden gelebilirdi.Of düşündükçe mideme ağrılar girmeye başlamıştı.Şimdiden bu pikniği düzenlediğime pişman olmuştum.
Tuna'nın anne ve babası da gelince ekip tamamlanmış oldu. Tuna'nın şoförü ve bizimle gelen hizmetliler de hemen piknik masasını hazırladılar. Uzunca ahşap masanın etrafına tüm aile oturmuş tabaklar, çatal ve kaşıklar havada uçuşuyordu. Öğlen olmak üzereydi ve biz sabah erken saatlerde yaptığımız hafif kahvaltıyla duruyorduk.İyiden iyiye acıkmaya başlamıştık. bir yandan mangal ateşi yanıyor bir yandan salatalar yapılıyordu.Her şey çok güzeldi.Ben de domates, biber ve patlıcanları şişe geçirmeye çalışıyordum.Kömür ateşi olgunlaşana kadar sebzeler pişmiş olurdu. Şimdiden ağzım sulanmaya başlamıştı.Az önceki moral bozukluğundan eser kalmamıştı.
Mangalın korunda pişmiş et kokusu aç midelerimizi daha da kaynatıyordu.Hepimiz masada oturmuş tabaklarımızdaki muhteşem ziyafete gömülmüştük. İçecek olarak milli içeceğimiz ayranı tercih etmiştim diğerlerinden farklı olarak.Herkes bilumum kahverengi asitli içeceklerle zavallı eti yutmadan çürütüyorlardı.
Yemek bitince kalabalıktan uzaklaşıp çınarlı yolda yürüyüşe çıktık Tuna ile. Her zaman böyle muhteşem bir yolda sevgilimle yürümek isterdim.Böylece bir dileğim daha gerçek olmuştu. Elim Tuna'nın kolunda yan yana yürürken hafif esen rüzgar ve ılık havanın yüzü okşayan yumuşaklığı beni mest ediyor, her iki tarafta uzayan yeşil şemsiyeler aralarından geçen aşıkları adeta kutsuyordu.
Sevmek ve sevdiğin kişi tarafından sevilmek bu olsa gerek diye düşündüm. Sanki rüyadaydım ve yer çekimi ortadan kalkmış gibiydi. Bazen rüyalarımda uçsuz bucaksız gökyüzünde gönlümce uçardım.İşte sanki o huzurlu rüyalarımdan birindeydim. Mutluluktan uçmak tabiri aşıklar tarafından bulunmuş olmalı diye düşündüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HENNA
ChickLitGüvercinin boynundaki o kırmızımtırak tüyler vardır ya, bir kere taktı mı güvercin o tasmayı boynuna başka birisini sevemezmiş, ama bazen fazla sevgiden güvercinler birbirlerini de öldürürlermiş, birbirlerinin gırtlağını deşerlermiş fazla sevgiden...