5.BÖLÜM

19.8K 541 49
                                    

Saatlerdir Esin'in dizine kafamı koymuş ağlıyordum. Zaman akıp giderken göz yaşlarım da zaman gibi akıp gidiyordu.

Gözümün önünde sevdiğim ölmüştü. Kalbime binlerce ok aynı anda saplanmıştı. Kalbim bir hedef tahtası gibi kullanılıyordu. Asla kapanmayacak derin yaralar oluşuyordu. Günden güne daha çok ölüyordum.

İstanbul'dan geldiğimizde hemen odama geçip her şeyi yere savurmuştum. Sinirden duvarı yumruklamış, elimin morarmasına sebep olmuştum. Özellikle sağ elim hem soyulmuş hem de kırmız ve mor izler oluşmuştu.

Esin saçlarımda elini gezdirip sessizce ağlıyordu. Olaylar sadece beni değil kardeşim gibi olan Esin'i de etkilemişti.

Odamın kapısı tıklatıldığında oturur pozisyona geldim. "Gir." diyebilmiştim. Sesim sanki bana ait değildi. Güçsüz bir kıza aitti. Oysa ben hep güçlü bir kızdım. Ayakları üzerinde durabilen bir kız. Ama geçmişti o günler. Artık güçsüz, çaresiz bir kızdım.

İçeri Nur ablam girmişti. Elinde de iki tane valiz vardı. Benim ve Murat'ın valizi. Hemen ayağa dikildim.

"Bunları Emre'nin adamları getirdiler." dediğinde yanına gidip valizleri aldım.

İkisini de bir kenara koymuştum. Tek kaldığımds yapacağım iş Murat'ın kıyaferlerini koklayıp uyumak olacaktı. Yağmur yağdığında oluşan toprak kokusu gibiydi kokusu.

Kendi valizimden kameramı alıp Esin'in dizine geri kafamı koydum.

Ablam hüzünlü gözlerle bakıp odadan çıktıktan sonra kameramdan fotoğrafları açtım. Mezuniyette çekildiğimiz fotoğrafları.

Murat ile verdiğimiz bütün pozlara bakıyordum. Kalbim parçalara ayrılmıştı. Acı içinde kavruluyordu. Ne ruhumu nede bedenimi hissediyorum. Hissettiğim tek şey acı. Acı, acı ve tekrardan acı. Kül oluyordum. Yanma işim bitiyor ve ben binlerce kül parçasına dönüyordum.

Yanağından öptüğüm fotoğrafa geldiğimde elim ile ağzımı kapattım. Eğer kapatmasaydım ağzımdan büyük bir hıçkırık kaçabilirdi. Acı bir haykırış. Göz yaşlarım tane tane dökülmeye devam ediyordu. Murat bu fotoğrafta gülümsüyordu. O kadar güzel gülümsüyordu ki içinde kayıp olmak istemiştim.

Gözlerinin içi bile gülümsüyordu. Ben ise yanağına kene gibi yapışmıştım. Bir elim diğer yanağını tutuyordu. Mutluyduk. Hemde çok.

Elim ağzımda olduğu için boğuk bir hıçkırık kaçmıştı ağzımdan. Gözlerimi kapatarak ıslak kirpiklerimin tenime değmesine izin verdim.

"Benim yüzümden öldü... Benim suçum. Koruyamadım onu. İzin vermemeliydim. Ölmesine izin vermemeliydim. O kurşun bana saplanmalıydı. Ben ölmeliydim." diyerek Esin'in dizinden kalktım.

"Şhh.. Öyle düşünme." diyen Esin'e şiş gözlerimi diktim. Sanki gözlerime bir şey batıyormuş gibi acıyordu.

Odanın kapısı tekrar tıklatıldığında girmesini söyledim. Gelen annemdi. Bana doğru yaklaşmaya başladığında yatakta geriledim.

"Yaklaşma anne. İstemiyorum kimsenin tesellisini. Hem anne, sen neden ağlamıyorsun? Burada sadece Murat değil. Bende öldüm. Ruhum öldü anne. Öldürdüler kızını." dediğimde annem bana dolu gözlerle baktı. Ama konuşmadı, sustu. Sinirlerim hoplarken ayağa kalkıp annemin karşısına dikildim.

"Neden susuyorsun anne! Neden bir şey demiyorsun? Ben ölüyorum anne. Her geçen gün ölen ruhumla bedenimi de öldürüyorlar. Yardım et anne! Kurtar beni bu boşluktan." diyerek sesimi yükselttim.

TÖRE -Küçük Hanımağa-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin