Esin, gözlerinin dolmasına karşı çıkamıyordu. Bir umut vardı. Ancak hâlâ bulamamıştı.
Oturduğu yerden kalktı. Pes etmeye hiç mi hiç niyeti yoktu. Haklıydı da. Bu kadar basit olamazdı.
Danışmaya doğru ilerlerken bir umut olduğuna seviniyordu. Bulacaktı, bulmalıydı.
Danışmaya vardığında kuru boğazını temizledi. "Belinay Işık. Bu hastanede mi?" diye sordu. Danışmada bulunan kadın hemen bir şeylere bakıp başını salladı.
"Evet. Siz nesi oluyorsunuz?" Esin soruya hemen cevabını verdi. "Arkadaşı."
"108 numaralı odada bulunmakta." Esin duyduklarını idrak edememişti. Arkadaşı... Hâlâ yaşıyor muydu cidden?
Ağzı kilitlenmişti, teşekkür bile edemedi. Hızla asansöre ilerledi. Kimse durduramazdı onu.
Asansöre binip 3. Kata çıktı. Ve gözleriyle bütün kapıların numaralarını didik didik aradı.
108 numaralı oda karşısına çıktığında yüzü bembeyaz olmuştu. Korkuyordu. Arkadaşının odada olmamasından korkuyordu.
Kapının kolunu tuttu. İçine derin bir nefes çektikten sonra kapı kolunu aşağıya doğru çekti.
Kapı aralanırken kalbi çok hızlı atıyordu. Lütfen içeride olsun, diye geçirdi içinden.
Ve odaya adımını attı. Gözleriyle bütün odayı taradı. Sonunda yatakta yatan arkadaşında takılı kaldı gözleri.
İşte bulmuştu. Arkadaşı yataktaydı. Nefes alıyordu. Ölmemişti. Buna karşı başı dönmüş ve bir iki adım geriye sendelenmişti.
"Belinay?" diye şaşkınlıkla konuştu. Belinay, donuk gözlerini arkadaşına çevirdi. Eskiden hayat dolu olan toprak rengindeki gözlerini kayıp etmiş ve yerine yaşayan ölü gözleri gelmişti.
"Sen yaşıyo..rsun." diye kekeleyerek konuştu Esin. Her şeyin bir hayal olmasından korkuyordu.
"Ölemedim." dedi Belinay. Gözleri bomboş bakarken.
Esin arkadaşının yanına hızla ulaştı ve kollarını arkadaşına sıkıca sardı. Belinay'ın kafasının etrafı sıkıca bandajlanmıştı. Ağır bir ameliyattan geçtiği belli oluyordu.
"Çok korktum. Seni kaybettim sandım." dedi Esin. Sevinçten akan yaşları arkadaşının yanaklarına bulaşıyordu.
Odaya bütün aile bireyleri doluşmaya başladığında Esin istemese de Belinay'dan ayrıldı.
"Kızım?!" diye çığlık atan annem hastaneyi ayağa kaldıracaktı.
×××
Ölmek isteyip ölememek kadar acı bir şey yok. Sakat kalmadım bu iyi bir şey ama benim gömülmem gerekiyordu.
Annem beni sıkıca sarınca kendimi geri çekmek istedim ancak bunun için gücüm yoktu. Çok ağır şeyler yaşadım. Hiç istemeden.
"Yaşıyorum işte. Çıkın. Yalnız kalmaya ihtiyacım var." dedim. Çok soğuk kanlı olduğumun farkındayım. Böyle olmam gerekirdi zaten.
Anlayış ile karşılayıp çıktılar. Bir kişi dışında. Emre. Bunun derdi neydi? Yüzünü bile görmek istemiyordum.
"Çık." dedim ve gözlerimi yüzüne diktim. Öldürmek istiyordum bu herifi.
"Ölüm bir kaçış yolu değil. Benden kaçamaz ve kurtulamazsın. Bu yaptıklarının bedelini çok ağır şekilde ödeyeceksin." dediğinde ayağa kalkıp yüzünün tam ortasına bir yumruk çakmak istedim.
"Fazla umutlanma seninle evlenmeyeceğim. Öldür daha iyi!" dedim. Gayet açık olduğumu düşünüyorum.
"Ölüm senin için çok basit olur." deyip bir şey dememe müsade etmeden odadan çıktı.
Benden çekeceği var bu adamın! Emre Ağa, senin sonun ben olacağım.
Ağrıyan bedenimin dinlemesi için uykuya ihtiyacı vardı. Gözlerimi kapattım ve uykuya atıldım.
***
Dışarıdan gelen bağrış sesleriyle gözlerimi araladım. Cidden! Burada bir hasta yatıyor!Sinirle yatakta doğruldum ve kolumdaki serumu söktüm.
Kapıya yaklaşıp konuşmaları dinlemeye başladım.
"Kızımı vermem!" diyen kadın kesinlikle annemdi. Şimdi mi aklına gelmiştim?
"İşte ya da isteme fark etmez." diyen bir erkek sesi daha işittim. Çok istiyorlarsa alırlar. Ama kız değil bela! Yürüyen bela!
Odanın kapısını açıp hastane koridorunda çıktım. Bütün gözler bana dönerken konuştum. "Madem çok istiyorsunuz. Bende gelirim." deyip Emre Ağa'nın yanına geçtim.
Emre Ağa bana şaşkın bir şekilde baktı ve ardından hemen sert ifadesine geri büründü. Ağalar hep sert olmalı. (!)
"Düğün yarın. Zaten yeterince geç kalındı." dedi Emre Ağa. Tabii hemen olmalıydı. Mazalah ben kaçardım falan.
Kolumdan sıkıca tutup ilerlemeye başladık. Tam bir ayı!
"Fikrini ne değiştirdi?" diye sorunca alaycı bir gülümseme yüzümde yerini aldı.
"Şimdi değilse yarın. Hemen olup bitsin." deyip kısa bir bakış attım. Benden ne çekeceğini hiç bilmiyordu.
Hastaneden çıkınca hemen arabaya geçtik. Başımı cama yaslayıp gözlerimi kıstım.
Artık ağlamak yok. Güçlü olacağım. İntikamım çok ağır olacak. Kan kusturacağım. Hemde çok! Asıl şimdi benden korksunlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TÖRE -Küçük Hanımağa-
Teen FictionBir insanın hayatını söndürmek aslında çok kolaydır. Acı çekmesini sağlamak, üzmek kolaydır. Bütün hayatı sönen bir kız. Bütün mutluluklarını okyanusun derinliklerinde kayıp eden. Töreye kurban giden bir kız. Ya mutlulukları için o okyanusun içinde...