Bölüm 26 ∞ Öpücük

3K 220 8
                                    

Yorum yaparsanız benden mutlusu yok.  Gelecek bölüme ithaf isteyen olursa söylemesi yeterli...

Koyduğum müziği dinlemelisiniz bence. Çok sevdiğim bir parça. Sözsüz ama bir o kadar güzel..

Roundtable Rival- Lindsey Stirling

Keyifli okumalar...

Destiny ve Jonathan birkaç saat sonra kalktığında neredeyse benim de çıkış saatim yaklaşıyordu. Candice ile etrafı toplarken Jack ve James de diğer işlerle meşguldü. Bugün oldukça yorulmuştuk. Hepimiz dinlenmeyi hak ediyorduk.

İşim bittiğinde çantamı alıp dışarı çıktım. Bir araba, bir kedi ya da her şeyi görmeyi bekliyorum. Fakat motora yaslanmış bir Steven.... Asla!

Üzerine giydiği motorcu ceketi siyah postallarına uyumluydu. Siyah dar paça pantolonu ona ayrı bir hava vermişti. Saçlarını her zaman ki gibi yapması eski Steven'dan kalan tek parçaydı sanırım. Hoş görünüyordu. Oldukça hoş...

"Steven" dedim şaşkınlıkla. "Senin burada ne işin var?"

"Seni almaya geldim" dedi Steven gülümseyerek. "Uzun zamandır konuşamıyorduk. Biraz vakit geçirmek güzel olur diye düşündüm"

"Steven daha dün oturup konuştuk" dedim alayla.

"Vay canına" dedi sahte bir endişeyle Steven. "Sen söyleyince daha uzun geldi şimdi"

"Sen geç dalganı!"

"Gayet de ciddiyim Bayan Crawford" dedi Steven resmi bir biçimde.

"Nereye gideceğiz peki?"

"Bildiğim çok güzel bir yer var" dedi Steven sırıtarak. "Atla"

"Bu bir randevu mu?" dedim alayla. "Öyleyse berbat bir randevu"

"Ben öyle demezdim" dedi Steven bir kaşını kaldırarak. "Daha gideceğimiz yeri görmedin"

"Eminim klasik bir kafedir" dedim alayla. "Bu aralar pek meşhur"

"Sana cevabı ben değil, gideceğimiz yer verecek" dedi Steven mavi kaskı uzatarak.

Gülümseyerek Steven'ın uzattığı kaskı taktım. Steven motora binince ben de hemen arkasına bindim. Nereye tutunacağımı bilmediğim için ellerimi arka demire koydum.

Steven arkasını dönüp baktı. Gülerek önüne döndü.

"İnsan yemiyorum Katie" dedi alayla. "Şu ellerini belime koy lütfen. Düşüp de ezilmeni istemem"

Ellerimi beline sardıktan sonra Steven arkasını dönüp bana baktı.

"Hazır mısın?"

"Bas gaza kovboy"

"Kovboy mu?" dedi Steven yüzünü buruşturarak. "Yeni çağa ayak uydur biraz Katie"

"Steven!"

Steven gaza bastığında küçük bir çığlık attım. Steven git gide hızlanırken saçlarımın havada özgürce dalgalanması ben de kahkaha atma isteği uyandırıyordu.

"Bu çok güzel" dedim bağırarak.

"Biliyorum" dedi Steven bana dönerek.

"Önüne dön Steven" dedim kızarak. "Kaza yapmanı istemiyorum"

Steven gülerek önüne döndü. Bir anda yaptığı manevra ile beline sardığım ellerimi daa da sıkılaştırıp ona biraz daha sokuldum.

Yaklaşık otuz dakika sonra yolculuğumuz bittiğinde bir uçurum kenarına gelmiştik.

"Bildiğim çok güzel bir yer var" diyerek Steven'ın taklidini yaptım. "Beni gerçekten buraya getirmiş olamazsın"

"Niye ki?" dedi Steven keyifle. "Bak burası bildiğim..." Durdu. Elini kaldırarak yeri gösterdi. "Çok güzel bir yer"

"Steven!" dedim yüzümü buruşturarak. "Asıl sen yeni çağa ayak uydurmalısın"

"Gel hadi" dedi Steven elimden tutup beni çekerek. "Eminim beğeneceksin"

Kalbim tekledi. Elimi tutmuştu.

Steven uçurumun kenarına oturduğunda beni de yanına çekti. Gözleri ile uçurumu taradı. Sonra bana döndü.

"Nasıl buldun?"

Kafamı çevirip uçurumun aşağısına baktım. Uçurumun sonunda deniz vardı. Dalgaların kayaya çarpma sesi buradan bile duyuluyordu. Kafamı kaldırıp karşıya baktığımda şehrin yarısı görünüyordu. Boy boy sıralanan binaların oluşturduğu ahenk buradan oldukça hoş görünüyordu. Şehrin ışıkları bize görsel bir şölen sunmuştu adeta. Gökyüzünde duran ayın yansıması denizde dalgalanıyordu. Steven' a hak vermeliydim ki burası gerçekten de müthiş bir yerdi. Sessiz, sakin, uzak, tam kafa dinlenmelik bir yerdi. Uçurumun yanında duran ağaç ise yaşlı olduğunu belli etmesine rağmen hala güçlü ve yıkılmaz duruyordu.

"Çok güzel" dedim mest olmuş gibi.

"Ben demiştim çokbilmiş" dedi Steven burnumun ucuna vurarak.

"Anladık" dedim sahte bir kızgınlıkla. "Bu konuda sen haklıymışsın"

"İnan bana sadece bu konuda değil" dedi Steven sırıtarak. Önüne dönüp bir süre denizi izledi. Derin bir nefes aldı. "İşin nasıl gidiyor?"

"İyi" dedim omuzumu silkerek. "Aslında eğlenceli bile olabiliyor"

"Eğlenceli mi?" dedi Steven şaşkınlıkla. "En son baktığımda yorulmak pek de eğlenceli gelmiyordu"

"Bilmiyorum" dedim gülümseyerek. "İnsanlarla iletişim kurmak bana iyi geliyor. Sanki ihtiyacım olan şey buymuş gibi"

"Kıskanmaya başlıyorum ama" dedi Steven hafif bir kırgınlıkla.

"Neden" dedim gülümseyerek ona dönerken. Yüzlerimiz birbirine daha da yakın olduğunda döndüğüme pişman oldum.

"Çünkü işini benden daha çok seviyor gibisin" dedi Steven mırıltıyla. Nefesi yüzüme çarptığında gülümsemem silindi. Kalbim deli gibi atmaya başladı. Gözlerini gözlerime esir etmişti. Bakışları dudaklarıma kaydığında farkında olmadan nefesimi tuttum. Onunla beraber benimde gözlerim dudaklarına kaymıştı. Steven tekrar gözlerime baktı. Ve sonra...

Eğildi...

Beni öptü.


Bölüm kısa fakat en kısa zaman da yeni bölüm gelecek. Öngörü, öneri veya eleştiri yaparsanız çok sevinirim. Lütfen yorum yapmadan geçmeyin. Votelemeyi de unutmayın.

Yeni bölümde görüşmek üzere... :*


GİZEMLİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin