Bölüm 31∞ Yaşam

2.8K 206 30
                                    

Yorum yapmadan geçmeyin lütfen. Sizin için hikayeyi bir-iki bölüm daha uzattım. Ki lise son öğrencisiyim. Ve üniversite sınavlarım yaklaştı. Ama yine de bölümleri yazıp, düzeltip size atmaya çalışıyorum. Lütfen vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin.

-----


"Katie" dedi Destiny haykırarak. "Ne olur gitme! Yalvarırım. Lütfen bana bunu yaşatma. Sana doyamadan gitme!"

"Lütfen Des. Yapma böyle!" dedi Jonathan.

"Bırak beni Jon" dedi Destiny hıçkırarak. "Ona daha doyamadım ben. Olmaz! Gidemez. İzin vermiyorum. Şimdi annenin sözünü dinle ve geri dön!" Birkaç saniye bekledi. "Lütfen Katie. Yalvarırım" Sesinde ki acıya kayıtsız kalmak zordu. Bir annenin hatta özlem dolu bir annenin feryadı vardı kulaklarımda.

"Des! Aşkım. Lütfen artık" dedi Jon bitkince. Gözleri yaşlıydı. O da Destiny kadar yıkılmış görünüyordu. Aynı Lisa, Kevin ve diğerleri gibi.

Ya da benim gibi...

Gitmişti.

Kurtaramamıştım onu. Tutamamıştım sözümü. Kollarımın arasında ölmüştü. Hiçbir şey yapamamıştım.

Geç kalmıştım.

Destiny'in yaptığı gibi mezarına doğru bağırmak geri getirmiyordu onu. Rahatlatmıyordu hiçbirimizi. Yalnızca bizden aldığını gösteriyordu mezar. Sırıtırcasına. Alay edercesine... Sonsuza kadar geri gelmeyecek olan kişiyi...

Aşkımı...

Cesurdu o. Meraklıydı. Belki de meraktandı bunların sebebi. Belki de sadece yalanlardan kurtulmak istemesindendi. Masumdu o. Yalanlar bile onu kirletemiyordu. Hak etmiyordu hiçbirini belki de. Ama kaderin ne olacağını kim bilebilirdi ki...

Hiç kimse...

Dünyaya meydan okuyan ama geleceğini, sonunu bile bilmeyen o lanet adamlar gibi...

Hıçkırık sesiyle birlikte kafamı sağa doğru çevirdim.

Kevin ve Lisa...

Onun mezarına bile gitmeye yüzü olmayan abi ve ablası. Belki de en çok yıkılanlardı onlar. Vicdan azabı hiçbir zaman peşini bırakmayacak olanlardandı. Korumak için onu buraya getirmiş fakat aslında tehlikenin göbeğine atmışlardı. Belki de bu onun için iyi olmuştu. Belki de böyle olmasını isterdi. Doğruları tercih ederdi hayatında...

Kim bilebilirdi ki...

Kevin ile göz göze geldiğimizde bana hafif bir baş selamı verdi. Baş sağlığı diliyordu. Lisa sarılmış olan eli Lisa'ya güç verirken aslında titriyordu. Gözleri kızarıktı. Sanki ağlamak istiyormuş da ağlayamıyormuş gibi. Sanki ağlasa Lisa paramparça olacakmış gibi...

Hiçbir şey yapmadım. Ne bir baş selamı ne de bir gözyaşı...

Sadece sustum ve seyrettim. Ağlamayacaktım. Ölümünde benim de suçum vardı. Ben de suçluydum. Destiny'in onun mezarının başında sanki gelebilecekmiş gibi yalvarmasına devam etmesinde, Jonathan'ın Destiny için güçlü durmaya çalışıp aslında içinin paramparça olmasında, Lisa ve Kevin'ın onun mezarına uzaktan bakmalarında ben de suçluydu.

O böyle olsun istemezdi. O hiçbirimizin üzülmesini istemezdi. O benim masum sevgilimdi.

Daha fazla orada durmayı kaldıramayacağım için yavaşça arkamı dönerek uzaklaşmaya başladım. Duygusuzdum. Soğuktum. Kimseyle konuşmuyordum. Konuşacak cesareti bulamıyordum. Herkes bana onu hatırlatıyordu. Dudaklarım bile...

GİZEMLİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin