DİLSİZ

412 26 3
                                    

Konuşmak. Ses tellerinin titreşmesi sonucu oluşan ritmik sesler... Konuşabilmeyi diliyordum, ama asla konuşmak gibi büyük bir nimete sahip olamayacaktım. Duyuyordum, anlıyordum, görüyordum ama konuşamıyordum. Konuşamamak çoğu zaman beni aciz bir insan olduğuma inandırıyordu. Dokuz yaşına kadar konuşabiliyordum, bir sorun yoktu. Anne ve babam beni ayrı ayrı bırakıp gidene kadar konuşabiliyordum. Kötü insanların ortasında kalana kadar konuşabiliyordum. Konuşma yetimi benden söküp almışlar gibiydi. Çırılçıplak hissediyordum.

Efken'in heybetli vücudu görüş alanıma girdiğinde bile kıvrılmadı dudaklarım. Paslanmış bakışlarımı ona yönelttiğimde benim aksime derinden gelen bir hisle gülümsedi. Asla böyle gülümseyemeyeceğim gerçeği yüzüme tokat gibi çarparken olduğum yerde mideme tekme yemiş gibi kasıldım. Efken farketmiş olmalı ki çatılmış kaşlarıyla beni süzdü.

"Bir sorun mu var Naz?" Bir sorun var mıydı? Vardı, çok büyük bir sorun vardı. Sinirle önümdeki kalemi elime aldım ve kağıda yazmaya başladım.

'Neden benimle uğraşıyorsun ki? Asla konuşmayacağım." Efken yazdıklarımı okuyunca derin bir nefes aldı. Bıkkındı. Sıkılmıştı, hayat dolu olan Efken'in tüm enerjisini çekip onunda benim gibi olmasını istiyordum. Bu kadar mutlu olacak ne vardı? Mutlu olmaya değecek tek bir şey bile yoktu.

"Saçmalama Naz. Sesini duymak istiyorum. Bunu yapabileceğini biliyorsun. Lütfen, biraz çabala." Başımı hızla sağa sola salladım. İçimde umut barındıran her duyguyu silip atmışken bana umut aşılamaya çalışmasını izleyemezdim. Umut öldürücüydü. Lanet olası umut beni tüketiyordu.

'Yapamam, anlamıyorsun. Olmuyor. Ne kadar çabalarsam çabalayayım olmuyor, olmayacak. Uzatma artık." Efken ellerini sinirle saçlarına geçirdi ve asi tutamlarını iyice kavradı. Bana tahammül etmesine gerek yoktu. Ne için bunu yapıyordu bilmiyorum, ama içimde ki izbe karanlıkta bırakmalıydı beni. Oradan çıkmaya niyetim yoktu ama Efken o karanlık kuyuya ip atmaya devam ediyordu.

"Beni seviyor musun, Naz?" Sorusuyla afalladım. Efken'i seviyor muydum? Efken benim bu hayatta sahip olduğum tek insandı. Umutsuzluğun kol gezdiği bu 'terkedilmişler' sokağında tek ziyaretçimdi. Tek dayanağımdı. Onu seviyordum, kimseyi sevemeyeceğim kadar çok seviyor ve hissediyordum.

'Seni tabii ki seviyorum Efken, ne saçmalıyorsun? Bunun konumuzla bir alakası yok.' Yazım titrek ve pürüzlü olurken elimin titrediğini o an anladım. Dokuz yaşından beri içimde olan ve her geçen gün biraz daha büyüyen acılar ağacı artık ruhuma yer bırakmıyordu. Küçük bir kız çocuğu gibi hissediyordum. Acılarım üstüme geldikçe, ben sıkışıyor ve kaçacak yer bulamıyordum. Sonra Efken kollarını açıyordu, oraya sığınıyordum ve bir anda her şeyi unutuyordum. Efken sihirliydi.

"O zaman çabala! Benim için çabala! Görmüyor musun halimi? Senin için nasıl çırpındığımı görmüyor musun? Bu kadar bencil olma, Naz!" Tok sesi kulaklarıma çarpıp yeri boyladığında yutkundum. Gerçekten bencil miydim? Ben bencil değildim. Yıllar önce terkedilen küçük bir kızdım sadece. Küçük bir kızdım ve korkuyordum. Umutlanıp tekrar yere çakılmaktan korkuyordum. Çünkü hayatım boyunca yere çakılmadığım tek bir an bile yoktu. Sürekli biri elimden tutup beni göklere çıkarıyordu. Sonra tam mutluluğu avuçlayacağım derken elimi bırakıyordu. Bu hep böyle olmuştu ve olmaya devam edecekti.

'Anlamıyorsun, yapamam. Bunun bencillikle alakası yok! Korkuyorum anlıyor musun? Tekrar umuda sarılıp, onun beni boğmasından korkuyorum." Kalem elimden düştüğünde ağladığımı farkettim. Göz yaşlarım durmadan akarken anne ve babama lanet ediyordum. Gittikleri zaman duygularımla birlikte konuşma yetimide alıp gitmişlerdi. Benden ne istiyorlardı? Tanrım, benden ne istiyorsun? Omuzlarım sarsılırken Efken'in gözlerinde patlayan acıyı gördüğüm. Benim için endişelenen tek kişi belkide Efken'di. Beni gerçekten seviyordu. Konuşmamı gerçekten bu kadar istiyor muydu? Benim için bu kadar çabalamasını anlayamıyordum. Bu kadar iyi olmasını anlayamıyordum. Elimi hiç bırakmayaşını, sürekli başa dönmeme rağmen umudunu yitirmeyişini anlamıyordum. Efken için çabalamalı mıydım sahiden? Efken beni bırakmazdı. Konuşmamı bu kadar istiyorken beni bırakamazdı. Birlikte başarabilirdik bunu. Efken'de bu umut, bu yaşama sevinci olduğu sürece her şeyi başarabilirdim. Kararımı vermiştim, çabalayacaktım. Sadece Efken için. Yere düşen kaleme uzandım ve aldım. Kafamı kaldırdığımda Efken ayakta dikiliyordu. Ne olduğunu anlamamış bir şekilde ona bakarken Efken seslice yutkundu.

"Korkunu yenene kadar beni göremeyeceksin, Naz. Gidiyorum. Sen konuşana kadar da gelmeyeceğim."

Yüksek bir yerden düştüm.

Bu defa fazla yüksekti ve ben darmadağın oldum. Umutlarım, içimde kalan duygularım, heveslerim, hepsi bir bir etrafa dağılmışken hiçbir tepki veremedim. Göz yaşlarım bile durdu. Ne yapmam gerektiğini bilemiyordum. İçimde yanan öfke ve acı ruhumu içine çekiyordu ve çıkmaya karar verdiğim karanlık beni biraz daha yutuyordu. Efken arkasını dönüp evden çıkarken nefesimi tuttum. Böyle olmamalıydı. Efken'de aynıydı işte. İçimde biriken tüm öfkeye rağmen deli gibi koşup Efken'e sarılmak istiyordum. Güç aldığım Efken giderken uzun zamandır beklediğim bir şey oldu. Efken'in çıktığı kapıya bakarken mucizevi bir olay oldu.

"Gitme, Efken..." Yıllar sonra duyduğum sesim kulaklarımda kapsüllerin patlaması etkisini yaratırken olduğum yerde kasıldım. Efken'e yetişebilirdim. 'Bak konuşuyorum' diyebilirdim, ama yapmadım. Yapmayacaktım.

Çünkü bir kez daha herkesin gidebildiğini en net şekilde görmüştüm. Çünkü bir daha güvenemeyecektim. Çünkü herkes gider. Çünkü ailem bile gitti.

TEK BÖLÜMLÜK HİKAYELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin