uçurtma uçurmak

355 14 0
                                    

Bazen senden nefret ediyorum.

Neden beni karanlık kuyumdan çekip aydınlığa çıkardın?

Tekrar kuyuya hapsetmek için mi?

Elimi stres içerisinde saçlarımdan geçiriyorum. Dudaklarımı kanatırcasına ısırırken titrek bir nefes alıyorum ama yetmiyor ciğerlerime. Daha güçlü bir nefes çekiyorum, ardından kuru bir öksürük dalgasıyla sarsılıyorum. Yerde, çimenlerin üzerinde duran mavi, kırmızı ve siyah renkleriyle harmanlanmış uçurtmaya kayınca bakışlarım, bir damla yaş süzülüyor gözlerimden.

Silmiyorum o yaşları.

Dokunmuyorum.

Hissetmek istiyorum o ıslaklığı.

Bunlar son hissedişlerim.

Kafamda canlanan tonlarca sahneyi dudağımda yıllanmış bir gülümsemeyle anımsıyorum. O zamanlar şimdi, eskimiş birer hatıra. Eskiyen bir kağıt gibi kokuyor, ilk başta burnuna hoş gelen bir koku yaysa da zamanla mideni kaynatıyor.

Şimdi seninle son görüşmemiz canlanıyor aklımda. Hadi hatırlayalım.

"Mavi! Hadi, geç kalacağız," diye seslenirken bir yandan saatimi kontrol ediyordum. Mavi, yatak odasında elinden son aldığımız uçurtmayla gülümseyerek çıktığında benim suratım da, çölde su bulmuş bir bedevi gibi aydınlandı.

"Nasıl olmuş?" deyip uçurtmayı gösterdiğinde gülümseyerek karşılık verdim.

"Harika. Ellerine sağlık, Mavi. Hadi çıkalım!" Tam gitmek için hareketleneceğim sırada kolumda hissettiğim ellerle olduğum yerde kaldım ve Mavi'ye döndüm.

"Yahu adam," dedim yarı gülüp, yarı kızarken. "Geç kalıyoruz diyorum, neden oyalanıyorsun?" Ama Mavi'nin gülmediğini görünce suratımdaki gülümseme ışık hızıyla silindi.

"Bana hâlâ neden her gün uçurtma uçurduğunu anlatmadın, farkındasın değil mi, Anka?"

Anka deyişi kulaklarımda yankılanırken derin bir iç çektim. Karşımdaki adama çok şey borçluydum. Kâbuslarımın en sarsıcı olduğu dönemde, kendi içimdeki karanlığa gömüldüğüm vakit, bir el uzanmıştı bana. Bu, Mavi'nin eliydi. Bana içimde hapsolmuş ruhu, birkaç saatliğine de olsa özgür kılmayı öğretmişti; haberi yoktu.

"İlk tanıştığımız gün, uçurtma uçuruyordun hatırladın mı?" dediğimde birkaç saniye düşündü. Net hatırlamadığını biliyordum ama biraz zorladığında, geçmişin örümcek ağıyla kaplandığı dönemlerine dönebilirdi.

"Anımsıyor gibiyim," dedi gözümün önüne düşen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırırken. Parmak uçlarının ruhuma dokunduğundan haberi yok gibiydi.

"O zamandan beri her gün uçurtma uçuruyorum. Sanki mavi gökte süzülen uçurtma değil de, bu bedenime hapsolmuş, bana, içime sığmayan ruhum! O kadar özgür, o kadar tasasız, endişesiz hissediyorum ki... Ah bi uçabilsem şu göklerde, bi salabilsem kendimi, öleceğim. Sonunda, huzurla öleceğim." Mavi birkaç saniye stabil bir ifadeyle beni izledikten sonra kaşlarını çattı ve hızla bacağıma bir şaplak indirdi.

"Sana ölüm lafını yasaklamadım mı ben?" Acıyan bacağımı ovuştururken gözlerimi devirdim.

"Benim canım sevgilim, çıksak ya artık?" dediğimde suratındaki sert ifade yumuşadı ve yerini güzel bir gülümsemeye bıraktı.

"Çıkalım sevgilim, çıkalım Anka'm."

Gözlerimden süzülen son yaşları siliyorum şimdi. Eğilip uçurtmayı aldığımda, ellerimin şiddetle titrediğini fark ediyorum.

"Neden?" diye bir fısıltı dökülüyor dudaklarımdan. "Neden öldün, Mavi?"

Uçurtmanın ipini sıkıca tutuyorum ve karşımdaki sonsuz uçuruma bakıyorum.

"Bir ihtimal sana gelebilirim," diyorum burukça. İnancım düşük, güvenim yok.

Son gücümü ayaklarıma yolluyorum ve koşuyorum. Koşuyorum beni kucaklayan uçuruma, koşuyorum ayağımı yerden kesecek boşluğa. Koşuyorum ölüme.

Ben şimdi, koşuyorum sana!

TEK BÖLÜMLÜK HİKAYELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin