(Mesajlaşırlar.)
"Taş kafa?"
"Ne?"
"Bugün deniz kenarına gelemediğim için üzgünüm. Çok önemli bir işim vardı."
"Tamam."
"Tamam."
"İşin neydi?"
"Max'e halletmekte zorlandığı bir konuda yardımcı olacağıma söz vermiştim. Onunlaydım."
"Cidden beni bırakıp Max'e mi gittin?"
"Kıskanıyorsuuuuunşlajehafşxsjsgsjşğsupşöğcş"
"Randomların bile aptalca. Ayrıca kıskanmadım. Sadece bundan bir hafta öncesine kadar benim için delirirken bir anda Max için benim yanıma gelmemen tuhafıma gitti. Belki de sandığının aksine beni sevmiyorsundur."
"Sakın."
"Ne sakın?"
"Sakın sevgimi sorgulama."
"Ne alakası var-" (mesajı yazamadan telefon çalar. Arayan: baş belası."
"Alo?"
"Unutma Michael, benimde bir hayatım var. Sen nasıl arkadaş edinip onlarla eğlenebiliyorsan ben de bunları yapabilirim. Ayrıca ortada verilmiş bir söz vardı, bunu yerine getirdim. Sevgimi sorgulayamazsın. Sana bu hakkı vermiyorum. Ama bir gün, bir gün beni kaybettiğinde çok pişman olacaksın, Michael. Çünkü kimse seni benim kadar sevemez. Kalbimi sikip atmaktan vazgeç artık. Çünkü ben... Ben çok yoruldum!"
"Ağlama..."
"Ağlayacağım. İçim sökülene kadar ağlayacağım."
"Ellie, yapma."
"Kapatıyorum, Michael."
"Hey, Ellie! Hey, kapat- Siktir, lanet olsun!"
