İHANET

548 24 1
                                    

Genç kız gecenin siyah örtüsünü örttüğü bu saatlerde parkta koşuyor, koşuyor, koşuyor ve koşuyordu. İçinde dolaşan pişmanlık hissi her noktasına darbe vuruyor, en son ayak tabanlarına gelerek özgürlüğe kavuşuyordu. Ayaklarını yere o kadar sert vuruyordu ki taşların kırıldığını düşündü bir an. Ayaklarına yapışan acı dolu sızı artık katlanılmayacak bir hale geldiğinde durdu ve soluklandı.

Annesi öldüğünden beri sadece babası vardı onun için. Bir yıldır sadece babası için savaşıyordu, ama beceremiyordu. Sürekli babasını üzüyor ve ona zarar veriyordu. Öfke problemleri vardı ve bu öfkeyi acımasızca babasına aktarmaktan o an için zevk alıyordu. Sonra ise bu zevkin getirdiği pişmanlık hissinin altında ezilip büzülüyordu.

Mayıs babasıyla ne zaman kavga ederlerse şehir merkezindeki parka kadar yürür, güneş doğana kadar koşardı. Bir ara yorgunluktan bayılmıştı bile. Genç kız öfkesinden en az babası kadar nasibini alıyordu. Hatta belki en çok kendine zarar veriyordu. Bu defa haksız olduğunu biliyordu. Dersleri gerçekten berbattı ve hocalar ondan oldukça şikayetçiydi. Genç kız bunun pek âlâ farkındaydı ama bütün bir yıl bunları umursamadı. Karneler alındığında ise babası artık dayanamadı ve kızına bazı sınırlar koydu. Elektronik aletlerini aldı ve günde dört saat ders çalışmaya zorladı. Genç kız ise yapısı gereği emir almaktan nefret ederdi. Öleceğini de bilse verilen emri uygulamaz, yapmak istemediği bir şeyi asla yapmazdı. Babasının ona verdiği emirler uzun zamandır içinde biriken duyguların pimini çekti ve genç kız patladı. Öfkesini etrafa savuruyor, babasını yaralıyordu. Babası ise kızının bu kadar küçük bir olay karşısında bu denli sinirlenmesini anlamıyordu.

Genç kız vücudundaki öfkenin nihayet onu terk ettiğini fark ettiğinde geriye sadece saf pişmanlık kaldı. Babasını kırmanın getirdiği pişmanlıkla yanıyordu. Kendine birkaç küfür savururken dayanamayarak parkın ortasına çöküp oturdu. Ayakları sızlıyordu. Hatta onların şu an yara bere içinde olduklarını biliyordu. Öfkesinden nefret ediyordu. Kendisinden nefret ediyordu. Pişmanlığın onu bütünüyle ele geçirip organlarını söktüğü o an gözünden bir damla yaş süzüldü. Bu hissi yaşamak yerine birinin çıplak elle kalbini söküp almasını yeğlerdi. Olayları kafasının içinde tartıp düşünüyordu. Sonunda düşünmekten başına saplanan ağrılar onu iyice güçten düşürdü. Yaptığı analizler sonucu yapması gerekeni kavrayıp ayaklandı ve evinin yolunu tuttu. Sokaklarda tek bir insan yoktu ama genç kız korkmuyordu. Şu an odaklandığı tek şey eve gidip babasına sarılmak ve ondan özür dileyerek yapması gereken şeyleri yapmaktı. Sokak lambalarının ve Ay'ın aydınlattığı bu sokakları çok seviyordu. Etraf yeşilliklerle doluydu ve yeşil renginin Mayıs üzerinde oldukça sakinleştirici bir etkisi vardı. Soğuk rüzgâr tüm yakıcılığıyla kızın etrafını sarıp onu içine çekerken teri üzerinde soğuyordu. Hasta olacaktı ama umursamayarak adımlarını hızlandırdı.

Babasına sarılmayı çok istiyordu, öyle ki ayak tabanlarında ki sızıyı bile görmezden geldi. Nihayet apartmanlarının önüne geldiğinde direkt 6. kata kaydı bakışları. Işıklar sönmüştü. Babası uyuyor olmalıydı. Bu durum kaşlarının çatılmasına sebep olurken durmayarak binaya ilerledi. Babası uyuyor olabilirdi, Mayıs onu uyandıracaktı. Büyük adımlarla asansörün önüne geldiğinde gerginlikten patlamak üzereydi. Özür dilemek ve sevgi gösterileri yapmak hiç ona göre değildi ve ilk defa yapacaktı. Ama babası için değerdi. Nihayet asansöre bindiğinde suratına bir gülümseme yerleştirdi ve asansörün aynasına döndü. Ama o kadar yapmacık duruyordu ki suratı eş zamanlı olarak düştü. Şu an gülümsemek istemiyordu ve gülümsemeye çalıştıkça berbat görünüyordu.

Asansörün kapısı açıldığında genç kız nefesini tuttu. İşte, başlıyordu. Titrek adımlarla dairenin önüne geldi ve cebine sıkıştırdığı anahtarı kapı deliğine yerleştirerek kapıyı açtı. Ev oldukça karanlıktı. Umursamadan anahtarı kapıdan çıkardı ve karanlık eve doğru bir adım attı. Ardından kapıyı sessiz bir şekilde kapattı. Ayağındaki ayakkabıyı soymadan hole doğru ilerledi. Derin nefesler alıyordu ve elleri heyecandan titriyordu. Gerginlik onu ele geçirirken aklındaki tek düşünce babasını sarıldığında babası karşılık vermez ise ne olacağıydı. Sonra bu düşünceye güldü. Babası onu asla karşılıksız bırakmazdı. O, dünyanın en iyi babasıydı. Derin nefesler almaya devam ederken, onun nefes seslerine başka nefes sesleri eşlik etti. Mayıs'ın kaşları çatılırken nefesini tuttu. Kulakları mı uğulduyordu yoksa gerçekten bu nefes seslerini duyuyor muydu?

Sessiz adımlarla sesi takip ettiğinde içindeki huzursuzluk onu karanlık kuyuya itip üzerini taşlarla örüyordu. Babasının odasının önünde durduğunda nefes sesleri artmıştı. Genç kız ne olduğunu anlamıyordu. Yavaşca kapıyı açarken sessiz olmaya çok özen gösteriyordu. Ardından aralıktan baktı.

Ve dünyası tepetaklak oldu.

Dünya üzerindeki en acımasız duygular kızın üstüne bir karga misali abanırken kalbine darbe yemiş gibi hissetti. Biri durmadan kalbine tekmeler savuruyordu ve kalbi içeride şekil değiştiriyordu. Acılar ona sırıtırken genç kız ilk kez öfkeden uzak olan bu hisle başbaşa kaldı. Güven duygusu parçalara ayrılarak büyük bir gürültü eşliğinde yere düşerken ayakları olduğu yere kitlendi; gözleri gibi.

Babasının çıplak sırtına gömülen uzun kırmızı tınaklar ve babasının sırtında ona göz kırpan soğuk terler kıza acı olarak dönüş yapıyordu. Babasının ritmik hareketleriyle altındaki kadından dökülen zevk dolu inlemeler kızın midesini alt üst etti ve kusma isteğiyle dolup taştı. Suratı ekşirken bunun mide bulantısı yüzünden olmadığını biliyordu. Güven kaybının ve ihanetin ağzında bıraktığı o acı tat, hafızasının en karanlık kuytularına kazındı ve asla çıkmamak üzere oraya hapsoldu. Kalbi artık dayanamayacağı sinyallerini veriyordu. Mayıs dayanamadı. Karanlık evde yankılanan zevk iniltilerini arkasında bırakarak kendini dışarı attı. Bağırmak istiyordu, içindeki tüm acıyı bağırarak atmak istiyordu. Asansör yerine merdivenlere yöneldi. Hiç vakit kaybetmeden sert adımlarla ve hızla merdivenleri iniyordu. Nefesi kesiliyordu. Göz yaşları suratının her yerini kaplamıştı ve ayakları sızlıyordu. Bunları umursamadı. Şu an içinde yaşadığı kargaşadan sağ çıkmaya çalışıyordu ruhu. En az darbeyle kurtulmak istiyordu, ama ne mümkün?

Sonunda kendini apartmandan dışarı attığında yorgunluktan bayılmak üzereydi. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Çaresizlik onu yerden yere çakarken artık gücü kalmamıştı. Caddenin ortasına çöktü ve tüm gücüyle gecenin sessizliğini yırtarcasına bağırdı.

"Neden ben?" Dünyanın en çaresiz cümlesi dudaklarından dökülürken boğazı parçalanıyordu. Acı dolu inlemeleri sokağı yırtarken birkaç kişi cama çıkmış bu acınası kızı izliyordu. Mayıs ise tüm bunlardan habersiz bir şekilde acısını kusuyordu.

"Neden baba? Bana bunu yapmamalıydın! Benden ne istedin?" Ağlamaktan sarsılan omuzları, ve kızarmış gözleriyle enkazdan farksızdı. Babası arkasında çok büyük bir enkaz bırakmıştı. Annesi daha bir yıl önce ölmüştü, babası başka biri için biraz daha bekleyemez miydi? Neredeydi annesine olan âşkı? Bakışlarını gökyüzüne çevirdi.

"Söylesene! Benimle derdin ne? Tüm acıları ben çekeyim diye mi var ettin? Senin beni kurtarmanı beklemeyeceğim!" Hızla ayağı kalktı. Herkes merakla ne yapacağını bakarken Mayıs acıya teslim oldu ve ruhunu kaybetti. Koşar adımlarla karşı caddeye geçti ve hızla yaklaşmakta olan kamyonun önüne attı kendini. Pişmanlık hissetmedi, üzüntü hissetmedi. Babasını düşünmedi. Ona acımadı. Genç kızın duyduğu son ses ise babasının acıyı haykıran sesiydi.

TEK BÖLÜMLÜK HİKAYELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin