Genç kız yarım kalan romanını kitaplıktan kaptı ve yatağına geçerek okumaya başladı. Uzun zamandır okuyordu ve bir türlü bitmiyordu. Kitapları sevmesinin nedeni ise ona her şeyin bir sonunun olduğunu anlatmasıydı. Acının bir sonu vardı. Korkunun, mutluluğun... Her şeyin bir sonu vardı işte. Ve bu da yıllardır süregelen ama görmezden geldiği acıyı daha katlanılır kılıyordu.
Odasının kapısı açıldığında sadece gözlerini oynatarak kimin geldiğine baktı. Tabii ki baş belası kardeşi Ceren'den başkası değildi. Genç kız yapısı gereği çok soğuk birisiydi ve Ceren'de onun aksine oldukça neşeli ve hareketli birisiydi. Bu nedenle onunla hiçbir aktiviteleri olmuyordu ve belki zıt kişilikleri yüzünden asla anlaşamıyorlardı. Kız sadece Ceren'le değil, kimseyle anlaşamayan bir kızdı. Yaşadıkları onu bu hale getirmişti ve açıkçası pek de umursamıyordu. Daha fazla yaşanmışlık, daha fazla acı demekti. Ve genç kızın tek bir acıya bile yeri yoktu artık. Ruhu darbelerle doluydu. Ruhuna alacağı tek bir küçük çizik bile onu sona sürükleyebilirdi.
Ceren kıza yaklaşırken çekingen adımlar atıyordu. Genç kızdan her zaman korkardı ve açıkçası bu işine geliyordu.
"Abla konuşmamız lazım," dediğinde düşüncelerinden sıyrılıp kitabını kapattı ve ona döndü.
"Dinliyorum, Ceren." En soğuk sesiyle cevap verdiğinde Ceren gözlerini devirdi. Her zaman bu kadar soğuk biri olmaması gerektiğini söyleyip duruyordu. Bunca acı varken hiçbir şey olmamış gibi davranmasını nasıl beklerdi?
Onun hiçbir şeyden haberi yok, dedi iç sesi. Haklıydı. Ceren hâlâ konuşmazken 'derhal konuş' konulu bakışlarını ona yolladı."Akşam arkadaşlarımla dışarı çıkacaktık ama annem sen olmadan gidemeyeceğimi söylüyor." Hiçbir tepki vermeden ona bakarken konuşmasını bekledi genç kız. Ama pek niyeti yokmuş gibiydi.
"Yani?" dedi mesafeli bir sesle. Bir an önce konuşmayı bitirip gitmesini istiyordu. Elindeki kitabın karakterlerinde boğulmak, saatlerce yüzmek istiyordu. Ceren derin bir nefes alıp gözlerini yumdu. Düşünüyor gibiydi. Ardından gözlerini araladı ve kelimeler dudaklarından döküldü.
"Yani bu akşam benimle gelmelisin." Birkaç saniye ona stabil ifadeyle baktıktan sonra dayanamayarak bir kahkaha attı. Ceren onu ilk kez böyle görmenin şaşkınlığıyla kıza bakarken, genç kızın kahkahası odanın duvarlarına çarpıyor ve yalpalayarak yeri boyluyordu. Sonunda gülmeyi kestiğinde Ceren'i kaşları çatılmış bir şekilde buldu.
"Daha benim kendi arkadaşlarım bile yokken senin ergen tayfanla dışarı mı çıkacağım? Uza, Ceren." Önce düz bir ifadeyle kıza baktı ve seslice yutkundu. Ardından gözlerinin etrafını saran öfke çemberini gördü. Ceren sinirli bir şekilde ona bakarken kız omuz silkti. Onun sinirli hallerinden korkacak değildi.
"Biliyor musun abla, bu kadar soğuk ve mesafeli biri olmasaydın senin de arkadaşların olabilirdi. Ve hatta annem ve babam seni sevebilirdi. Ben de öyle." Dedikleri genci gram etkilemezken Ceren ona sinirli bir şekilde bakmayı sürdürdü. Söylediği şeyleri kız zaten yıllarca kendine söyleyip durdu, bu yüzden onu etkilemedi.
"Bitti mi ezik? Şimdi defol." Umursamaz sesi odada yankılanırken Ceren birkaç küfür savuruyordu. Ardından sinirle ayağı kalktığında kız tekrar yatağında yayıldı ve kitabını eline aldı.
"Senden nefret ediyorum! Sırf bu yüzden hiç sevgilin olmayacak ve âşkı tadamayacaksın! Ömür boyu sevgiden yoksun olacaksın abla, sevgisizlikten öleceksin ve ben zevkle izleyeceğim. Nasıl bir insan olduğuna bak! Geç aynanın karşısına ve bak!" Gözlerinden saçılan nefret parçacıkları tam kalbine yol alırken nefesini tuttu genç kız. Birden bire bunları söylemesini beklemiyordu ve hazırlıksız yakalanmıştı. Bu nefretin kaynağı neydi? Her zaman soğuk bir insandı, ama kimseye zararı yoktu. Ceren'e hiç yoktu. Ama Ceren acımasızca yıllardır içinde biriktiği zehiri onun üstüne akıtıyor, onu acıyla sarsıyordu.
"Neden bu kadar nefret edilesi bir insansın ki? Neden 'buz kız' tavırlarında dolanıyorsun ortalıkta? Biraz iyi bir insan olmayı denesene! Çok iğrenç birisin, sana abla demekten utanıyorum. Okulda Alin Yalaz benim ablam demekten utanıyorum, anlıyor musun? Beynin algılıyor mu? İğrençsin." Bağırışları odada savrulurken nefesini seslice verdi. Öfke ve acı genç kızın damarlarında dolanıp birbirleriyle harmanlanırken hayatında hiç hissetmediği kadar kötü hissediyordu. Acıyla boğuluyor gibiydi. Acı şekilleniyor, bir el haline geliyor ve boğazına yapışarak onu nefessiz bırakıyordu. Ceren komodinin üzerindeki gece lambasına sinirle vurup yere düşmesini sağladı.
"Ne var biliyor musun? Kendi bok çukurunda boğul ve herkese bir iyilik yaparak öl." Ceren odayı terk ettiğinde Alin'in kalbi parçalara ayrılarak odaya savrulmuştu.
Sevgisizlikten öleceksin.
Gerçeği gencin yüzüne acımasız bir şekilde çarpması onda soğuk su etkisi yaratırken iliklerine kadar acıya boğuldu. Kelimeler çarptığı her noktasını acıyla sarsıyor ve onu kendine getiriyordu. Acı her yerdeydi. Kalbinden dökülen her bir acı zerresine baktı. Ona sinsice sırıtıyorlardı, onunla oynuyorlardı. Hayatı her geçen gün biraz daha ellerinin arasından kayıp gidiyordu. Gideceği her yolun sonunun uçurum olması gibi bir şeydi bu. Ne tarafa dönerse dönsün onun aydınlığı yoktu. Köküne kadar karanlığa batmıştı ve orada yaşamaya mahkumdu. Yutkunamadı ve nefes almakta zorluk çekti.
Elleri acının getirdiği dehşetle titrerken, midesine tekme yemiş gibi hissediyordu. Gerçek bu kadar acımasız mıydı? O aciz bir insandı. Kendini sevmiyordu, herkesten nefret ediyordu. Belkide başına gelen tüm felaketleri hak ediyordu. Genç kız, hayatınız boyunca nefret edeceğiniz insanlar listesinin başındaki kişiydi. O asla sevilmeyecek ve asla sevmeyecekti.
Metalik hareketlerle yataktan doğruldu ve odanın balkonuna doğru ilerledi. Ruhu çekilmiş gibi hissediyordu. Ayaklarını oynatırken ruhundan arta kalan kırıntıları kullanıyordu, onun için yolun sonu gelmişti. Hayatta tek bir amacı bile yoktu. Yaşam ve ölüm arasındaki o çizgide gidip geliyordu. Boş bir insanın bu hayatta yaşamaya hakkı yoktu.
O babasını annesini aldatırken görmüştü, daha çok küçükken. Annesinin uyuşturucu kullandığını görmüştü ve kimseye söylememesi için saatlerce dövülmüştü. Dövülmeye alışıktı, anne ve babası onu sevgi ve ilgi göstermek için yapmamıştı. Her şeyin cefasını o çekiyordu. Kaymağını ise Ceren yiyiyordu. En yakın arkadaşı tarafından sigaraya başlatılmıştı ve ihaneti dibine kadar yaşamıştı. O yıllarca acıyla boğuşmuştu ve bu savaşın galibi şu an belli oluyordu. Acı kazanmıştı. Acı onu alt etmişti. Acı onu ele geçirmişti.
Aşağıdaki sonsuzluğa kısa bir bakış attı. Bir gökdelenin en üst katında oturmak hayatındaki en büyük şanstı galiba. Gözlerini kapattı ve kopup giden göz yaşlarını umursamadı. Onlar ruhunun darbeleriydi ve her düşen göz yaşı onu özgürlüğe iteliyordu. Kendini sonsuzluğa bırakırken hiç pişmanlık duymuyordu. Yüzünde bir gülümsemeyle rüzgârı kucaklıyor ve ölümün huzuruna kavuşuyordu. Son göz yaşı düşerken sonsuzluğa hapsolmuştu.