şöminenin ısıttığı loş ortama göz gezdirdi. gözleri istediği kişiyi aceleyle ararken odağını buldu: işte oradaydı. o sevdiği, bilgelik akan ihtiyar oradaydı. atarken zorlandığı adımları ona işkence gibi geliyordu; gözleri yorgunluktan çökmüştü. adamın karşısına geçip oturdu.
sonra bakıştılar.
derince bakıştılar. saatlerce, ya da dakikalarca? bilmiyordu, zaman kavramı o an için yok olmuş, anlamını yitirmişti. tanrı var ise eğer, o anda yer yüzünden zaman kavramını kaldırmıştı. yaşlı adam anlarcasına bakıyordu kızın gözlerine. sanki bakıp ne kadar acı çektiğini hesaplayabiliyordu. sonunda yutkundu genç kız. konuşabileceğini hissettiğinde gözlerini bir saniye bile kırpmadan konuştu.
"yanıyor..." dedi fısıltıyla. "içim yanıyor..."
ihtiyar burukça gülümsedi. biliyorum der gibiydi. biliyorum çünkü görüyorum.
"yanıyorsa iyi... içindekiler temizleniyor." yaşlı adam pürüzlü sesiyle konuştuğunda genç kız gözlerini yumdu. sesi ölümdü. ölemeyen bir adamı anlatıyordu. ölemeyen, çok gören, çok öldüren; aslında ölüm olup kabullenemeyen...
"içimdeki ne? temizlenen ne?" yaşlı adam tekrar gülümsedi. bu gülümseyişi her gördüğünde genç kızın içi ürperiyordu. korkunçtu.
"sensin," dedi kısık bir sesle. "temizlenen sensin. içindeki seni temizliyorsun. çocuk kalmış seni..." genç kız seslice yutkundu. anlam veremiyordu. şu an ağlaması gerekiyordu ama uzun bir zaman önce göz yaşları akmayı kesmişti.
"bu ne demek oluyor?"
"bu ne demek oluyor biliyor musun, beatrice? bu intihar anlamına geliyor." genç kız hâlâ anlamayan gözlerle adamı süzdüğünde ihtiyar derin bir nefes aldı ve devam etti:
"sana hayat veren çocuk ölüyor, beatrice. o içindeydi ve sen onu besleyemedin. üstelik boğazını kestin. sen kendi benliğini öldürdün. kendini astığını gözlerinden görebiliyorum, beatrice." genç kız şaşkınlıkla yutkundu. duygusuzlaştığını mı söylüyordu bu adam?"ölüyor muyum?" dedi genç kız sonunda cesaret ederek. adam bu defa daha belirgin güldü. genç kızın toyluğuna gülüyordu.
"bu senin elinde, beatrice. duygusuz yaşamayı mı seçiyorsun, yoksa öldürdüğün çocuğun peşinden gitmeyi mi?" beatrice bulanan görüşüne anlam veremiyordu. göz yaşı mıydı kıyıda bekleyen? kulakları uğulduyor, içinde son kalan umut zerrecikleri kendilerini asıyordu. kalbinin acı dolu inleyişi kulaklarını tırmalarken midesine tekme yemiş gibi hissetti. bacakları titriyordu. zihni bulanıktı ve düşüncelerini ayıklayamıyordu. uzunca kapalı kaldı gözleri. kendiyle savaştı, düşünceleriyle itişip kakıştı; sonuç hüsrandı.
"ben..." dedi beatrice. "ben galiba ölüyorum."
Ve bir damla göz yaşı intihar etti.
genç kız hızlı adımlarla oturduğu yerden kalkıp ölmeye gitti. ihtiyar adam ise cılız bedenin arkasında konuştu."sen çoktan ölmüştün, beatrice."